Türk Beşleri arasında yer alan Klasik müzik bestecisi, müzik eğitimcisi ve etnomüzikolog Ahmet Adnan Saygun vefatının 30. yılında anılıyor…
Türk müzik tarihinde Türk Beşleri olarak anılan bestecilerden birisi olan Saygun, ilk Türk operasının bestecisidir ve “Devlet sanatçısı” unvanını alan ilk sanatçıdır. Cumhuriyet Dönemi Türk müziğinin en çok seslendirilen eserlerinden “Yunus Emre Oratoryosu” en önemli yapıtıdır.
Ahmet Adnan Saygun, 7 Eylül 1907 tarihinde İzmir’de doğmdu Klasik batı müziğinde yapıtlar vermiş bir Türk bağdarı, müzik eğitimcisi ve budun müzik bilimcisidir (etnomüzikolog). Saygun, ilk T.C. Devlet Sanatçısı’dır.
Önemli din bilginleri yetiştirmiş İzmirli köklü bir aileden gelen Saygun’un babası sonradan İzmir Milli Kütüphanesi’nin kurucuları arasında yer alacak olan öğretmen Mahmut Celalettin Bey, annesi Konya’nın Doğanbey mahallesinden gelip İzmir’e yerleşmiş bir ailenin kızı olan Zeynep Seniha Hanım’dır.
Saygun 1922 yılında, Macar Tevfik Bey’in öğrencisi oldu. 1925 yılında Fransızca olan La Grande Encyclopedie’den müzikle ilgili makaleleri çevirerek birkaç ciltlik büyük bir Musiki Lugati meydana getirdi.
İlkokullarda öğretmenlik yaptığı dönemde Ziya Gökalp’in, Mehmet Emin’in, Bıçakçızade Hakkı Bey’in şiirleri üzerine okul şarkıları yazdı. 1925 yılında devletin yetenekli gençleri müzik eğitimi için Avrupa’daki önemli konservatuvarlara göndermek üzere açtığı sınava girmek isteyen genç müzisyen, annesinin ani ölümü üzerine bu fırsatı kaçırdı. Orta dereceli okullarda müzik öğretmenliği yapmak için açılan sınavı kazanarak 1926 yılından itibaren bir süre İzmir Erkek Lisesi’nde müzik öğretmenliği yaptı.
1927 – 1928 yıllarında “Re Majör Senfoni”yi besteleyen sanatçı; 1928 yılında hükümetin müziğe yetenekli gençler için açtığı sınavı tekrarlaması üzerine fırsatı yakaladı ve devlet bursuyla Paris’e gönderildi. Vincent d’Indy (kompozisyon), Eugène Borrel (füg), Paul le Flem (kontrpuan), Amédée Gastoué (gregoryen ezgileri) ile çalıştı. Paris’teyken Op. (Opus) 1 sıra numaralı Divertissement adlı orkestra eserini yazdı. Saygun’un bu bestesi 1931 yılında jüri başkanının Henri Defossé (Cemal Reşit Rey’in orkestra şefliği hocasıdır) olduğu Paris’teki bir beste yarışmasında ödül kazandı.
Saygun, 1931’de Türkiye’ye dönüp bir süre Musiki Muallim Mektebi’nde müzik öğretmenliğine başladı; müzik imlası ve kontrpuan dersleri verdi.
Ahmed Adnan Bey ve ailesi 1934’te çıkan Soyadı Kanunu’ndan sonra babanın isteği ile “Saygın” soyadını aldı; ancak başkası tarafından alındığı gerekçesiyle bir süre sonra soyadları “Saygun” olarak değiştirildi.
Saygun, 1934 yılında Atatürk’ün talebiyle, Türkiye’yi ziyaret edecek olan İran Şahı Rıza Pehlevi şerefine ilk Türk operası olan Özsoy Operası Op. 9’u bir ay gibi çok kısa bir sürede yazdı. Liberettosunu Münir Hayri Egeli’nin yazdığı opera, Türk milletinin doğuşunu, İran ve Türk milletlerinin kökü uzak tarihe dayanan kardeşliğini ifade etmekteydi. Eserin prömiyeri 19 Haziran 1934 gecesi Atatürk ve Rıza Pehlevi huzurunda gerçekleştirildi.
Sanatçı, Özsoy’un sahnelenmesinden sonra Yalova’daki yazlık evinde kendisini kabul eden Atatürk’e Türk musikisi hakkında bir rapor sundu. Güneş-Dil ve Türk Tarihi teorilerinden etkilenerek hazırlanmış bu rapor 1936’da “Türk Musikisinde Pentatonizm” başlığı ile yayımlandı.
Yalova’dan dönüşte vekaleten Riyaset-i Cumhur Orkestrası Şefliğine getirilen sanatçı; bu görevini bozulan sağlığı nedeniyle İstanbul’a gidişi nedeniyle ancak bir kaç ay sürdürebildi. Orkestra ile ilk konserini 23 Kasım 1934’te verdi.
1934 yılı Kasım ayı sonunda Saygun’a Atatürk’ten yeni bir opera sipariş geldi. 27 Aralık gecesi temsil edilmek üzere Taşbebek operasını bestelemeyi başaran sanatçı, bu operada yeni Cumhuriyet insanının doğuşunu anlattı. Eser, 27 Aralık 1934 gecesi Ankara Halkevi’nde sahnelendi; orkestrayı çok hasta olmasına rağmen bizzat Saygun yönetti.
Temsilin ardından İstanbul’a giden ve beş ay ara ile iki kulak ameliyatı geçiren Saygun’un, görevini ihmal ettiği gerekçesiyle Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’ndaki ve ardından Musiki Muallim Mektebi’ndeki işine son verildi; Ankara Devlet Konservatuarı’nın kuruluş çalışmalarından da uzaklaştırıldı.
Saygun, 1936’da İstanbul Belediye Konservatuarı’nda öğretmenliğe geri döndü; 1939’a kadar bu görevde kaldı. Sanatçı, “Yunus Emre Orotoryosu” adlı ünlü yapıtının seslendirilişine kadar sürecek olan bir gözden düşme dönemine girmişti.
Saygun İstanbul’da iken Ankara’da devam eden yeni bir konservatuvar kurma çalışması, Saygun’un savunduğu “kültürel ulusallık” fikrini değil; “evrensel müzik” anlayışını destekleyenler tarafından sürdürüldü. Konservatuvar, bu iş için danışman olarak getirilen Paul Hindemith’in evrenselci müzik görüşleri doğrultusunda 1936 yılından kuruldu. Saygun ise 1936 yılında Halkevleri’nin daveti üzerine Türkiye’ye gelen Macar besteci ve etnomüzikolog Bela Bartok’a Anadolu gezisinde eşlik etti. Birlikte özellikle Osmaniye dolaylarından derledikleri türküleri notalaştırdılar. Çalışmaları, “Bela Bartok’un Türkiye’deki Halk Müziği Araştırmaları” başlıklı bir kitap haline getirilerek 1976 yılında Macar ilimler Akademisi tarafından İngilizce bastırılmıştır.
Saygun, 1939 yılında Halkevleri’nin önerdiği müfettişlik görevini kabul etti ve bu vesile ile Türkiye’yi dolaştı. 1940 yılında bir konser için Ankara’ya gelen ancak Nazi baskısı nedeniyle ülkesine geri dönemeyen Budapeşte Kadın Orkestrası üyelerinden Macar asıllı Irén Szalai (sonradan Nilüfer adını almıştır.) ile 1940 yılında evlendi; çiftin çocuğu olmadı. Halkevleri’ndeki görevinin yanı sıra 1940 yılında “Türk Müzik Birliği” adlı bir koro kuran Saygun, bu koro ile düzenli olarak oda müziği konserleri verdi. “Halkevlerinde Musiki” adlı bir kitap yayımladı. Yunus Emre Orotoryosu 1943 yılında CHP’nin açtığı yarışmada birincilik ödülünü Ulvi Cemal Erkin’in piyano konçertosu ve Hasan Ferit Alnar’ın Viyola Konçertosu ile paylaştı.
Saygun’un 1942’de tamamladığı Yunus Emre Oratoryosu, 25 Mayıs 1946’da Ankara’da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde seslendirildi ve büyük başarı kazandı. En önemli eseri kabul edilen eser, daha sonra Paris’te ve 1958 yılında Birleşmiş Milletler (BM) kuruluş yıl dönümü vesilesiyle New York’ta ünlü orkestra şefi Leopold Stokowski yönetiminde seslendirilmiştir. Bu eserle Saygun; çocukluğunda İzmir Kemeraltı Çarşısı’nın Dervişler Caddesi’ndeki Mevlevi dervişlerden duyduğu ezgileri, Avrupa ve Amerika’ya, sonradan eserin çevrileceği 5 ayrı dile taşımış oluyordu. Sanatçı eserin Ankara’daki ilk temsilinden sonra 1946 yılında Halkevleri müşavir ve müfettişliğinin yanı sıra Ankara Devlet Konservatuarı’na kompozisyon öğretmeni olarak atandı. Aldığı davetler üzerine Londra ve Paris’e gitti; halk müziği üzerine çalışmalar yaptı; konferanslar verdi.
İLK DEVLET SANATÇISI
Kerem, Köroğlu, Gilgameş, koral eserler, 5 senfoni, çeşitli konçertolar, oda müziği eserleri, vokal ve enstrümantal parçalar, sayısız türkü derlemeleri, kitaplar, araştırmalar, makaleler yazdı. Eserleri New York NBC, Orchestre Colonne, Berlin Senfoni Orkestrası, Northern Sinfonia, Julliard Quartet gibi topluluklar tarafından seslendirildi. 1971’de yürürlüğe giren Devlet Sanatçılığı Kanunu çerçevesinde ilk Devlet Sanatçısı unvanı Adnan Saygun’a verildi.
Sanatçı, 6 Ocak 1991 tarihinde pankreas kanseri nedeniyle hayatını kaybetti.
Etnomüzikoloji ile müzik eğitimi konularında yayınları vardır. Çalışmaları ve diğer belgeleri Ankara’da Bilkent Üniversitesi bünyesinde kurulan “Ahmed Adnan Saygun Müzik Eğitim ve Araştırma Merkezi”nde bulunmaktadır.Ahmed Adnan Saygun’un yapıtlarının seslendirme üzerindeki hakları SACEM’e aittir. Yayınlanan bir kısım yapıtlarının telif hakları Southern Music Company, New York ve Hamburg’taki Peer Musikverlag’a aittir.
Müzikolog Emre Aracı tarafından kaleme alınan kapsamlı bir biyografisi Adnan Saygun – Doğu Batı Arası Müzik Köprüsü adı altında Yapı Kredi Yayınları tarafından 2001 yılında yayımlanmış; hayat öyküsü ayrıca Mucize Özinal tarafından Dar Köprünün Dervişi (2005) adıyla romanlaştırılmıştır.
AHMET ADNAN SAYGUN ESERLERİ
KİTAPLARI
Türk Halk Musıkisinde Pentatonizm, 1936.
Gençliğe Şarkılar: Halkevi ve Mektepler için, 1937.
Halk Türküleri: Yedi Karadeniz Türküsü ve Bir Horon, 1938.
Halkevlerinde Musıki, 1940.
Yalan (Sanat Konuşmaları), 1945.
Lise Müzik Kitabı (Halil Badi Yönetken ile birlikte), 1955.
Karacaoğlan, 1952.
Musıki Temel Bilgisi, 1958 – 1966.
Mod öncesi Ezgilerin Sınıflandırılması, 1960.
Toplu Solfej, I – 1967, II – 1968.
Töresel Musıki, 1967.
Atatürk ve Musıki: Onunla Birlikte, Ondan Sonra…, 1982.
MÜZİK ESERLERİ
1 | Divertimentolog | orkestra için | 1930 |
2 | Suit | piyano | 1931 |
3 | Ağıtlar | tenor ve solo erkek korosu | 1932 |
4 | Sezişler | iki Klarnet | 1933 |
5 | Manastır Türküsü | koro ve orkestra | 1933 |
6 | Kızılırmak Türküsü | soprano ve orkestra | 1933 |
7 | Çoban Armağanı | koro | 1933 |
8 | çalgılar için müzik | Klarnet, Saksafon, piyano ve vurma | 1933 |
9 | Özsoy | opera | 1934 |
10 | İnci’nin Kitabı | piyano | 1934 (Orkestra düzenlemesi 1944) |
11 | Taş Bebek | opera | 1934 |
12 | Sonat | viyolonsel ve piyano, | 1935 |
13 | Sihir Raksı | orkestra | 1934 |
14 | Suit | orkestra | 1936 |
15 | Sonatina | piyano | 1938 |
16 | Masal | ses ve müzik | 1940 |
17 | Bir Orman Masalı | orkestra için bale müziği | 1943 |
18 | Dağlardan Ovalardan | koro | 1939 |
19 | Eski Üslupta Kantat | 1941 | |
20 | Sonatina | piyano | 1938 |
21 | Geçen Dakikalarım | ses ve orkestra | 1941 |
22 | Bir tutam keklik | koro | 1943 |
23 | Üç türkü | bas ve piyano | 1945 |
24 | Halay | orkestra | 1943 |
25 | Anadolu’dan | piyano | 1945 |
26 | Yunus Emre | oratoryo, | 1942 |
27 | 1. kuartet | 1942 | |
28 | Kerem | opera | 1952 |
29 | 1. Senfoni | 1953 | |
30 | 2. Senfoni | 1958 | |
31 | Partita | viyolonsel | 1954 |
32 | Üç ballad | ses ve piyano | 1955 |
33 | Demet | keman ve piyano | 1955 |
34 | 1. Piyano Konçertosu | 1958 | |
35 | 2. Kuartet | 1957 | |
36 | Partita | keman | 1961 |
37 | Trio | obua, klarinet, arp | 1966 |
38 | Aksas Tartılar Üzerine 10 Etüt | piyano | 1964 |
39 | 3. Senfoni | 1960 | |
40 | Töresel Musiki | 1967 | |
41 | 10 halk türküsü | bas ve orkestra | 1968 |
42 | Duyuşlar | üç kadın sesi korosu | 1935 |
43 | 3. Kuartet | 1966 | |
44 | Keman Konçertosu | 1967 | |
45 | Aksak Tartılar Üzerine 12 Prelüd | piyano | 1967 |
46 | Nefesli Çalgılar Beşlisi | 1968 | |
47 | Aksak Tartılar Üzerine 15 Parça | piyano | 1967 |
48 | Dört Lied | ses ve piyano (orkestra içinde düzenlenmiş) | 1977 |
49 | Dictum | yaylı sazlar orkestrası | 1970 |
50 | Üç Prelüd | iki arp | 1971 |
51 | Küçük Şeyler | piyano | 1956 |
52 | Köroğlu | opera | 1973 |
53 | 4. Senfoni | 1974 | |
54 | Ağıtlar II | tenor, koro, orkestra | 1975 |
55 | Trio | klarinet, obua ve piyano | 1975 |
56 | Ballad | iki piyano | 1975 |
57 | Ayin Raksı | orkestra | 1975 |
58 | Aksak Tartılar Üzerine 10 Taslak | piyano | 1976 |
59 | Viyola Konçertosu | 1977 | |
60 | İnsan Üzerine Deyişler I | ses ve piyano | 1977 |
61 | İnsan Üzerine Deyişler II | ses ve piyano | 1977 |
62 | Oda Konçertosu | yaylı çalgılar | 1978 |
63 | İnsan Üzerine Deyişler III | ses ve piyano | 1983 |
64 | İnsan Üzerine Deyişler 4 | ses ve piyano | 1978 |
65 | Gılgameş | opera | 1970 |
66 | İnsan Üzerine Deyişler 5 | ses ve piyano | 1979 |
67 | Atatürk’e ve Anadolu’ya Destan | solistler, koro ve ork | 1981 |
68 | Dört Arp İçin Üç Türkü | 1983 | |
69 | İnsan Üzerine Deyişler 6 | ses ve piyano | 1984 |
70 | 5.Senfoni | 1985 | |
71 | 2. piyano Konçertosu | 1985 | |
72 | Orkestra için Çeşitlemeler | 1985 | |
73 | Poem | üç piyano için | 1986 |
74 | Viyolonsel Konçertosu | 1987 | |
75 | Kumru Efsanesi | bale müziği | 1989 |
İLK TÜRK OPERASI: ÖZSOY OPERASI
Özsoy Operası (Op. 9) Ahmed Adnan Saygun’un bestelediği ve Firdevsî’nin Şehname’sinden uyarlanan Türkçe olan librettosunu Münir Hayri Egeli’nin yazdığı 1 (revizyondan once 3) perdelik 12 tablodan oluşan Türkiye Cumhuriyeti tarihinin sahnelenen ilk operasıdır.
Opera Atatürk’ün isteği üzerine temasını bizzat Atatürk’ün verdiği ve Türkiye’yi ziyaret edecek olan İran Şahı Rıza Şah Pehlevi onuruna sahnelenmesini istediği operanin libretto’sunu Münir Hayri Egeli, Mustafa Kemal Atatürk’ün yönergeleri ve denetimi ile yazmış, Ahmet Adnan Saygun daha 27 yaşındayken ve 2 ay gibi kısa bir sürede bestelemiştir.
OPERA HAKKINDA
Opera Hakkında İlk kez 19 Haziran 1934 gecesi, Münir Hayri Egeli’nin rejisi ve Ahmet Adnan Saygun’un orkestra şefliği altında “İstanbul Konservatuvarı” yaylı sazlar heyeti ile “Riyaseti Cumhur Bando Heyeti” tarafından ile iki devlet başkanının önünde Ankara Halkevi’nde sahnelenmiştir.
İlk sahnelendiğinde üç perdelik, dramatik türde bir opera olarak bestelenip sahnelenmiştir. Atatürk ve İran Şahı Rıza Şah Pehlevi onuruna ilk sahnelendiğinde operada, bariton Nurullah Taşkıran, soprano Nimet Vahit ve Semiha Berksoy da oynamışlardır. Türkiye ulusal operasının yaratılmasında önemli bir adım sayılmaktadır. Operada işlenen ana tema yüzyıllar boyunca Türkiye ve İran’ın kardeş olduğunun vurgulanmasıdır. Opera, İranlıların Şehname destanından esinlenilmiştir.
Öykü, Hakan Feridun’un ikiz oğulları Tur (Kurt) ile İraç (Aslan) üzerine kuruludur. İkizler doğduğunda şeytanın gazabı onları birbirinden ayırır. Ayrı yollara gidip birbirlerinden uzaklaşırlar. Ama yüzyıllar sonra buluşup kardeş olduklarını anlarlar. Tıpkı “ayrı yollara giden ikizler” Türkiye ve İran gibi. Eserin sonunda, iki kardeşten Tur’un adı geçtiğinde, sahnedeki oyuncular, Ankara Halkevi’nin locasında operayı izlemekte olan Atatürk’ü, İraç (Aslan) sorulduğunda ise yanındaki Rıza Pehlevi’yi işaret ettiler. Bu jest karşısında çok duygulanan Rıza Şah Pehlevi, “Kardeşim!” diyerek, Atatürk’e sarılmıştır.
Ankara Halk Evi’nde sahnelenen ilk temsilin hemen ardından iki devlet başkanı Dışişleri Bakanlığına giderek orada Türk – İran dostluğunun temelini atmışlardır. Operanin sonraki gösterimleri Atatürk’ün ölümünden çok sonra gerçekleşmiştir. Bununla beraber 3 Şubat 1982’de Atatürk’ün 100. doğum yıldönümü nedeniyle, tam 48 yıl sonra tekrar sahnelenmesi gündeme geldiğinde eserin bestecisi Ahmet Adnan Saygun, bu 3 perde 12 tablodan oluşan operayı, bir perdelik özet haline getirmiştir. Özsoy Operası 1982 yılından sonra birkaç kez daha sahnelenmiştir. 19 Haziran 2007 tarihinde, Semiha Berksoy Opera Vakfı tarafından Beşiktaş Resim ve Heykel Müzesi’nde organize edilen bir etkinlikle “Özsoy Operası’nın ilk temsilinin yıldönümü”, konuşmalar ve bir konserle kutlanmıştır.
OPERANIN KONUSU
- Zaman – 40.000 Yıl önce bir mavi gece
Oyunun açlışını yapan ve tarihsel bir geçmişten de söz eden Öz Ozan’ın belirttiğine göre olay, kırk bin yıl öncesinde bir mavi gecede geçer. Baş Şaman’ın öngörüsüne göre, seçilmiş bey Feridun’un çocuğu o gece dünyaya gelecektir. Uzun zamandır bu günü bekleyen Beyler ve halk, Feridun´un çağrısı üzerine mutlu haberi alabilmek ve kutlamak amacıyla sunularıyla gelerek toplanırlar.
Bekleyiş sürmekte, halk, Hakan Feridun’a bir yavru vermesi için Tanrı’ya yakarmaktadır. Hakan’ın baş danışmani Baş Şaman gelerek halkı ve beyleri selamlar. Herkesin beklemekten sabrı tükenmektedir. Baş Şaman geçmişteki zalim hükümdar Dahhak’tan söz ederek o sıkıntılı yılların hatırlanması gerektiğini, bu sayede mutluluğun güzelliğinin artacağını söyler. Beyler ve halk ise herkesi boyunduruğu altında ezen ve pek çok gencin ölümüne yol açan o kötülük kaynağını anmak bile istemezler.
O sırada bir asker Feridun’un gelişini haber verir. Halk Feridun’a iyi dileklerini sunarken Feridun da onların kahramanlığını ve gözü pekliğini över. Özgürlüklerine kavuşmak için hep birlikte kahramanca savaşmışlar ve sonunda başarmışlardır. Şimdi ise Feridun’un doğacak çocuğunu birlikte beklemektedirler. Halk bu kez de Feridun’la birlikte Öz Soy’un devamını sağlayacak çocuğun doğumu için dua eder. Bu arada hızla gelen bir haberci Feridun’un iki erkek çocuğunun doğduğunu haber verir. Bu haber çok büyük bir sevinç yaratmış bu mutluluk herkesin gözlerini yaşartmıştır.
Halk eğlenmekte ve Hatun ile bebekleri beklemektedir. Az sonra Hatun’un gelmekte olduğu haberi verilir. Hatun dünyaya getirmekten gurur duyduğu iki bebeği ile birlikte halkın arasında yerini almıştır. Halk onu büyük bir sevinç ve övgüyle karşılar. Hatun ise büyük bir gururla bebeklerini yurda armağan ettiğini söyler. Feridun, Hatun’un bu sözünden çok etkilenmiş, çok mutlu olmuştur.
O sırada göğün yedi katından iyi dileklerini sunmak üzere yedi felekler gelirler. Her biri birbirinden güzel sungularını dile getirirler. Herkes çok mutludur ancak henüz her şey bitmemiştir. Bir anda yeraltının bekçileri ortaya çıkarlar, az sonra da onların başbuğu davetsiz konuk Ahriman’ın korkunç kahkahası duyulur. Kendisi davet edilmediği için çok kızgındır. Yedi Feleklerin dileklerini bozmaya gücü yoktur. Ancak, bu da, Hatun’un yalvarmaları da onun uğursuz bir dilekte bulunmasını engelleyemez. Yine de bu her şeyin sonu olmayacaktır.