Bir fırtına koptu, denizden…

featured

N. İsmet Hergünşen yazdı…

2010’lı yılların henüz başıydı. Toz dumandı her taraf.

TV kanallarında ve yazılı basında Türk Ordusu aleyhine onlarca değil, yüzlerce asılsız haber.

Karalama kampanyası zemininde, toplum üzerinde yaratılan düzmece bir algı.

Kuşatılmışız; hukuk kisvesiyle görünürde.

Görünmeyen ise yıllar sonra bir hain kalkışma neticesinde öğreneceğimiz gerçekler.

Askerin esaret altına alınmaya çalışıldığı günlerde gelmişti, İzmir’den acı haber.

Sevgili Berk Erden’in vefatı.

O an yer yerinden oynamıştı. Öyle tutulmuş ve öyle kaskatıydım ki, hiç düşünmeden o güne kadar meslek yaşantımda hiç yapmadığım bir şekilde mesaiden erken ayrılmış, doğruca eve varmıştım.

Sığınacak bir liman olmuştu, bu kez evim. Artık duygularımı göz yaşlarıma bırakmıştım.

Gözüm kapıda ve birileriyle paylaşmak arzusundaydım, acımı. Neler olup/bittiğini bilmeden.

İlkin, okuldan gelen oğluma açıldım. “Berk Abi’ni kaybettik” diye ve sonrasında kardeşi gibi gördüğü eşime.

Darmadağan olmuştuk ailece. Dümeni kırılmış bir gemi misali.

Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Sessizliği ilk bozan oğlum oldu.

Bir kaç kelam etmek istercesine, genç yaşında dokunmuştu omzuma.

Anlatmaya başlamıştım bende, geçmişi ve birlikte yaşadığımız güzel hatıraları.

Prens adalarında, mehtabın en güzel seyredildiği Heybeliada yerleşkesindeydi, bizim okuduğumuz yıllarda Deniz Harp Okulu.

Çok çetrefilli yıllardı.

Siyasetin yeksan olduğu, sokak olaylarının tırmandığı bir döneme denk gelmişti, okula girdiğim sene.

Denize olan tutkum alabildiğine olsa da, Nazım Hikmet’in “Oğlumun Denizci Olmasını İsterdim” şiiri kadar, hiç bir şey etkilememişti, beni o yıllarda.

Kazananları birer birer okula çağırmaya başlamışlardı. Önce sağlık muayenesi sonrasında temel askerlik eğitimini içeren okula alışma ve alıştırma dönemi.

Lumbarağzından pür telaş içinde giriş ve aileme veda zamanı.

Okula katılışımın birkaç günü içerisinde, kendimi çok yalnız hissettiğim bir anda çıkmıştı karşıma, rahmetli Berk Erden.

Önce bir tanış, biraz hal hatır ne işin var der gibi konuşmuş ve de gülümseyerek, hoş geldin demişti.

Ne zaman bir sıkıntın ya da ihtiyacın olursa, hiç çekinmeden gel demişti, bana.

Eeee, ne de olsa serde askerlik vardı.

İlk kendisinden duymuştum. ‘Çay’da dem askerlikte kıdem’ diye.

Meğerse, asker ocağına ilk giren sonrakinden kıdemli olurmuş, behemeal.

Yemin töreni, okul yılları ve mezuniyet.

Ayrı gemilere düşmüştük.

Ben Muavenet, o ise MF Çakmak Muhribi.

Yoğun seyirler ve görevler derken, tabii ki farklı filotillada olunca da yolumuz uzun bir süre kesişmedi.

Biz subaylar için görev başı ve ihtisaslaşma kursları oldukça önemlidir.

Kendisi harekat, bendeniz silah ihtisas kursuna aynı dönemde tefrik edilince, Karamürsel Eğitim Merkezi’nde bir kez daha birlikte olma fırsatı bulduk.

Misafirhanede aynı oda da kalıyor, anne ve babamız İstanbul’da ikamet ettiği için birlikte yolculuk yapıyor, fırsat buldukça eğlenmek için bazı hafta sonları bir araya gelmeyi de ihmal etmiyorduk.

Ne de olsa 20’li yaşlarda, içimiz kıpır kıpır, bir o kadar heyecan doluyuz.

Her kurs dönemi sonrası açıklandığı gibi tayin haberi bize de ulaşmıştı, nihayet.

İkimizin de atandığı gemi, bahriyemize katılışı 2/3 yıl olmuş olan Donanma’nın Sancak Gemisi Yavuz Fırkateyni’ydi.

Bu tayini heyecanla karşıladığımız gibi büyük bir mutluluk duymuştuk.

Gemiye katılışımızın bir kaç günü içerisinde, ilk seyrimiz belli oldu.

Daha o yıllar da dağılmamış olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) anlı şanlı Kuzey Donanması/Sivastopol’a yapılacak ziyaretti.

Sonraları biraraya geldiğimizde, “SSCB’yi dağıttık, Soğuk Savaşı sonlandırdık” deyip, gülümseyerek hatırlardık o seyri.

Bir Denizkurdu Tatbikatı sonrasında gemi subayları dahil, sevgili Berk’le de aynı gün ifade vermiştik, Donanma Askeri Savcılığı’na da.

Konuya haber olansa, tatbikatı Yavuz’da izleyen genç bir gazetecinin izlenimlerini içeren yerel basında yazmış olduğu “Ege’de Mavi Yolculuk” isimli makalesiydi.

Sonuçta hiç birşey çıkmamıştı ama bir an için Nazım Hikmet’in Donanma Davasını hatırlatmıştı bize.

Yavuz’da görev yaparken ben evlenmiştim. Eşim ve sonrasında da oğlum için çok önemliydi, Berk.

Evliliğimin henüz birinci ayında, Körfez harekatı nedeniyle Mersin Rotasyonu’na görevlendirilmiştik.

Hafta sonları nöbetçiler dışındaki personel, II. Komutan ve Komutan ile birlikte moral yemekleri yenirdi, bu gibi görevlerde.

Benim nöbetçi olduğum bir akşam gene böyle bir yemekte, sevgili Berk’in seyyar satıcı piyangocunun ısrarına dayanamayarak aldığı kazı kazana ikramiye çıkmıştı. Hatırı sayılı bir rakamdı o yıllarda.

Ertesi günü subay, astsubay ve er salonlarına, Kıbrıs harekatı dolayısıyla artık bizlerden biri olan Dondurmacı Halil’den gelen tepsi tepsi baklavalar ve sonrasında tüm subaylara yemek daveti.

Tam ben de çıkmaya hazırlanırken “Sen gelmeyeceksin, yarın eşin geliyor, yeriniz hazır, bendensiniz” dedi.

Şaşkınlık, heyecan, sevinç hepsi bir arada yaşadığım duygulardı, o an..

Daha sonraki yıllarda, ayrı gemi ve karargahlarda ortak görevler ile onlarca iz bırakan nice anılar…

Sevgili dostum, işinde olduğu gibi sağlığında da, seçici ve titizdi.

Bu yüzden, herkese bırakmazdı, kendini.

Vefatından 10 ay öncesinde aramıştı beni, görev yeri İzmir’den.

Görevli olduğum Foça Bölgesi’ne toplantıya geldi ve aynı zamanda onun halinden tek anlayan kişi olan eşime de diş tedavisini yaptırdı.

Bu, kendisiyle yüz yüze son görüşmemiz oldu.

Kendisi İzmir’de ki görevine devam ederken, benim de tayinim İstanbul’a çıkmıştı.

Sonrasında bir kaç kez telefon görüşmesi ve nihayetinde kahredeci haber.

Ülke aslan gibi bir evladını, Deniz Kuvvetleri de herkesin takdirini ve sevgisini kazanmış mümtaz bir subayını; ilkeli, yardımsever, dürüst o denli centilmen bir denizcisini kaybetmişti.

Biz ise yeterince bir araya gelemediğimiz bir dostumuzu ve oğlumuzun abisini kaybetmiştik.

Ama sadece varlığını yitirmiştik..

Berk Erden değil on yıl, onlarca yıl geçse de hafızalarımızda kalacak..

Biz yaşadığımız müddetçe..

Özlüyoruz ve özlemeye devam edeceğiz..

Sevgili dostum, kalbimizdeki ve anılarımızdaki yerin hiç dolmayacak..

Mavi suların sonsuzluğunda, mekanın cennet, Ruhun şad olsun.

Bir fırtına koptu, denizden…

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

  1. 12 Şubat 2021, 00:50

    Allah Rahmet Eylesin, Mekanı Cennet Olsun…
    Attıkları iftiralardan dolayı Berk Erden Albayımızı canından bezdiren ve dayanamayıp hayatına son vermesine sebep olan, her türlü karayı çalan, Allahtan korkmayan, kendilerinden her türlü kötülük beklenen şerefsizler Allah bin türlü belanızı versin ve bizlere de görmeyi nasip etsin İnşallah…
    Allah Herşeye Kadirdir…

  2. 9 Şubat 2021, 16:46

    Anısına saygıyla…

  3. 8 Şubat 2021, 16:58

    Ne diyecegimi bilemiyorum. Allah rahmet eylesin. Mekani cennet olsun. Ona hakkinda iftira atanlari Allah’a havale ediyorum. Ama ulkeyi bu duruma getirenleri de Allah’a havale ediyorum. O donemdeki yandas medyayi da unutmuyorum. Unutmayacagim da.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!