Borç sorunu

featured

Ahmet Müfit yazdı…

Bu yazının konusu, Temmuz Ayı Bütçe gerçekleşmelerinin ve Hazine Nakit Dengesi’nin/Dengesizliğinin bir kez daha hatırlattığı borç sorunu.
 
Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan, basının “Hazine nakit dengesi temmuz ayında 67,9 milyar TL ile rekor düzeye ulaştı” diyerek kamuoyuna duyurduğu Temmuz 2021 Hazine Nakit Dengesi rakamları ekonominin geldiği bağımlılık noktasını ve nasıl bir borç sarmalına girmiş olduğunu çok net bir şekilde ortaya koyuyor.

Öncelikle, “Hazine Nakit Dengesi Nedir?” sorusunu, “Hazine nakit dengesi, devletin topladığı gelirlerin (vergiler, fon ve özelleştirme gelirleri) ile yaptığı harcamaların nakit cinsinden dengesine/dengesizliğine verilen isimdir” diyerek kısaca yanıtlayıp, devamında aşağıda sizlerle paylaştığım tablo yardımıyla, açıklanan rakamların yukarıda belirttiğim bağlamda ne anlama geldiğini sizlerle paylaşacağım.

(*)2021 1. Çeyrek rakamı (Milyar TL)

Tablonun bizlere gösterdiği ilk şey, hazinenin gelir ve giderleri arasındaki farktaki yani hazine nakit dengesizliğindeki düzenli artış eğilimi. 2016 yılının toplamında 38,221 milyar TL olan açık, sadece 2021 yılının ilk yedi ayında bu rakamı neredeyse üçe katlamış, 106,270 milyar TL’ye ulaşmış durumda. Olumsuzluğu yalnızca TL’nin değer kaybıyla açıklamak da mümkün değil. Rakamları ABD Doları cinsinden ve o yılki ortalama dolar kurunu esas alınarak hesapladığımızda da olumsuz gidişi görmek mümkün. 2016’da 12,646 milyar ABD Doları olan açık, 2021’in ilk yedi ayında aşılmış, 13,293 milyar ABD Doları düzeyine ulaşmış durumda.

Tablonun gösterdiği ikinci önemli husus, nakit dengesindeki bozulmanın doğal sonucu olarak, “bozulmanın sürdürülebilirliğini” de sağlayacak şekilde borçlarda ve faiz ödemelerinde gerçekleşen artış.

Borçlarla başlayalım. TL bazında 2016’da 29,290 milyar olan net borç rakamı, 2020’de 240,766 milyar TL’ye ye çıkarken yani dört yılda yaklaşık olarak sekiz kat artarken, “enteresan” bir şekilde, 2021’in ilk yedi ayında 73,197 milyar TL olarak gerçekleşerek ciddi bir düşüş gösterdi. Borçlanma ihtiyacı azalmamışken, borçlanma miktarındaki azalma konusu, ayrı bir başlık/yazı olarak ele alınmayı hak ediyor deyip şimdilik geçelim. 

Faiz ödemelerinde de benzer bir artış trendi söz konusu. 2016’da 49,158 milyar TL olan ve hazinenin o yılki toplam gelirlerinin yüzde 9,3’ünü oluşturan faiz ödemeleri, 2021’in ilk 7 ayında 95,574 milyar liraya yüzde 13,31 paya ulaşmış durumda. Bu durumun, kamu gelirlerinin toplumun çıkarı için değil, küresel para satıcılarına aktarılması olarak değerlendirilmesi gerektiğini ve “dış borcu”, “yurtiçi tasarrufların” yetersizliği durumunda, “yurt dışı tasarrufların” kullanılması olarak niteleyerek,  masumlaştıracak derecede cumhuriyetin bağımsız ekonomi kurma idealinden kopmuş akademisyenlerin televizyonlarda boy gösterdiği bir ortamda çok da şaşılası bir durum olmadığını da ilave edip, devam edelim.

Hazine borçlarında ve faiz ödemelerinde oransal ve miktar olarak yaşanan bu artışın anlamlandırılabilmesi için bakılması gereken yer ise söz konusu dönemde kamu ve özel sektörün dış borçlarında yaşanan değişim.

Tablonun gösterdiği en temel gerçek, kamu ve özel sektör dış borçları arasındaki negatif ilişki/korelasyon. Son 5 yıl içerisinde özel sektörün dış borçları 30 küsur milyar ABD Doları yani yüzde 11 oranında azalırken, kamu kesimi toplam dış borcu yaklaşık 50 milyar ABD Doları yani yüzde 40’dan fazla bir artış göstermiş durumda.

Esas soru ise bu negatif ilişkinin nasıl anlamlandırılması gerektiği. Son 5-6 yılda, kamu kesimi ve özel sektör dış borçlarında yaşanan farklı yönlerdeki gelişmenin, birbiriyle bağlantılı iki önemli nedeni, iki farklı açıklaması söz konusu.

Birinci neden ya da açıklama, 2016 sonrası, TL’nin artan değer kaybı ve ABD ve AB merkez bankalarının piyasayı her anlamda paraya boğmasının sonucu olarak küresel ölçekte dizginlerinden boşalmış şekilde at koşturan serseri paranın, söz konusu merkez bankalarının varlık alımlarını azaltma ve faizleri artırma yönlü kararlarının sonucu olarak azalmaya ve pahalanmaya başlaması -pandemi gerekçesiyle 2020’den itibaren para muslukları yeniden açıldıysa da, malum siyasi nedenlerle ülkemiz bu akımdan çok fazla pay alamadı-. Bu durum, zaten büyük bir borç ve kur riski altında bulunan özel sektörün büyümeye katkısını -gerek yeni yatırımlar, gerekse yeni krediler vermek yoluyla- büyük ölçüde azaltırken, büyümenin belli bir düzeyde de olsa sürmesini sağlamak, en azından istihdamı korumak görevi de yeniden kamuya kalmış oldu.  Kamu kesimi, çeşitli yollarla daha çok borçlanarak ya da “finansman imkanı yaratarak”, bu yapısal sorunu en azından kamuoyu algısında görünmez kılmaya çalıştı.

İkinci neden ya da açıklama, yukarıda da belirttiğim gibi, birinci nedenle doğrudan ilişkili. 2005 sonrası artış gösteren hizmet özelleştirmeleri ve kar/kullanıcı garantili yap işlet devret projeleriyle görünüşte özel sektörün üzerine yıkılan/özel sektörün üzerinde görülen borç yükü, çeşitli isim ve görüntüler (teşvik, destek, kamunun vergi gelirlerinden belli oranlarda vazgeçme, vb) altında kamu tarafından şu ya da bu ölçüde üstlenildi. Özelleştirilen kamu hizmetlerinin, bir yandan toplumun söz konusu temel hizmetlere erişebilirliğini engellemeyecek bir fiyat düzeyinden devamını sağlamak, diğer yandan ise verimsiz çalışan özel sektör yatırımlarını ayakta tutabilmek amaçlı olarak gerçekleştirilen, özel sektör borçlarının kısmen kamulaştırılması durumuyla karşı karşıya olduğumuzu söylemek de mümkün.

Sonuç olarak, Hazine Nakit Dengesine/Dengesizliğine ve Temmuz ayına ilişkin bütçe gerçekleşmelerine ilişkin yayınlanan verilerin gösterdiği temel gerçek ülkenin ciddi bir borç sorunu içerisinde olduğudur. Borç parayla ödünç refah yaşamaya başladığımız 1980’li yıllardan günümüze -özellikle son 20 yılda artan bir ivmeyle- borçlanarak geldiğimiz yolun, siyasi talep ve zorlamalarla daha çok karşılaşacağımız yeni bir aşamasındayız.

Bu açıdan bakıldığında ve şartların aynı kalacağı varsayıldığında, önümüzdeki dönemin, ne pahasına olursa olsun dış borca ulaşılmasını savunanlarla yani ekonomik ve siyasi bağımsızlığı umursamayanlarla, borç sorununu ekonomik ve siyasi bağımlılık sorunu olarak değerlendirenler arasındaki bir mücadele olarak geçmesini beklemek yanlış olmayacaktır. Şu an için esas sorun, siyaset arenasında -iktidarda ve muhalefette- yer alan başat aktörlerin tamamının birinci kategoride yer alıyor olmaları. Önümüzdeki döneme ilişkin siyasi yarışın kim ülkeyi yabancının parasına muhtaç olmaktan kurtarır noktasında değil, kim mevcut borçları kolayca döndürüp yeni borçların alınmasını sağlayabilir noktasında gerçekleşiyor olması. Bir tarafında Yeni Osmanlıcıların diğer tarafında, borç sorununu çağın gereği, tasarruf açığının kapatılması olarak gören Yeni Mandacıların yer aldığı bir umarsızlık durumunun söz konusu olduğunu söylemek de mümkün.

https://www.hmb.gov.tr/kamu-finansmani-istatistikleri
http://hakan.hozyildiz.com/makale/?id=733#.YRdqZogzbIU
https://www.borsamanset.com/hazine-nakit-dengesi-temmuz-ayinda-679-milyar-tl-ile-rekor-duzeye-ulasti-haber-26397
https://www.doviz724.com/yillara-gore-ortalama-amerikan-dolari-kuru.html (2211 ilk yedi ay ortalaması)
https://www.bloomberght.com/bloomberg-anketinde-turkiye-buyume-beklentisi-yukseltildi-2283163
https://www.hurriyet.com.tr/yillarca-kotu-otomobile-bindik-5926696

Borç sorunu

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Din kelime anlami olarak ” Borc ” demektir !!!
    Peygamberler yeni din getirmedi (!) var olanlari yikmak icin geldi !!! _ Hamza Yardimcioglu

    ” Borc yigidin kamcisidir!!!! yada Borc kölenin kamcisidir ” da denilebilir!!!!!!

    Ülkeleri borclandir! insanlari borclandir!
    Onlari yönetenleri borclandir !!!!!!

    Dünyayi yönetmek cok kolay olur !!!!

    insan kendi bilgisizliginin kölesidir!!!!

    Böyle köleyi borclandir ve sömür !!!!!

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!