Mustafa Özgür Sancar yazdı…
UEFA, milli futbolcu Merih Demiral hakkında Avusturya’ya attığı golden sonra yaptığı bozkurt hareketinden dolayı soruşturma başlattı. Alman medyasına göre 2 maç ceza verdi. Buna göre Merih, Hollanda ile yapılacak çeyrek final maçında forma giyemeyecek. Bu kararın tahkim aşamasından da umutlu değilim. En iyi ihtimalle cezayı 1 maça indrirler. TFF itiraz süresini sonun kadar kullanacak.
Federasyonun hukukçuları, Merih’in herhangi bir siyasi parti yanda ultra siyasi bir anlayışın progandasını yapmadığını, aksine yaşadığı sevinçten dolayı ulusal bir simgeyi kullandığını doğru anlatmalı. Böylece UEFA disiplin kurulunun “respect ve no racism” gibi futbola siyasetin girmesini önleme amacı taşıdığını iddia ettiği sloganlarının ihlal edildiği argümanını kullanamasın.
Soruşturma açma kararı şaşırtıcı değil; UEFA kendi yapılanması ve yönetenlerinin anlayışına uygun biçimde kararlar alıyor. Verdiği cezalarda bir standart aramak nafile bir çaba olur.
UEFA, ‘IRKÇILIĞA HAYIR’ SLOGANINI HERKESE İŞLETEMİYOR
Respect (saygı), no racism (ırkçılığa hayır) gibi temel sloganlara sahip, ama bunları objektif ölçülerde uygulamak gibi bir anlayıştan uzak. İngiliz futbolcu Jude Belingam’ın Slovakya yedek kulübesine cinsel organını göstererek yaptığı harekete sadece 20 bin Euro para cezası vermekle yetinen UEFA disiplin komitesi, Avusturya ile oynadığımız maçta, “Almaya Almanlarındır, yabancılar dışarı” şeklinde tezahürat yapan ırkçı Avusturyalılara, Alman polisi şoruşturma başlattığı hâlde, kayıtsız kalmıştır. Daha önce çetnik selamı veren Dusan Tadic’e de ceza uygulamasında bulunmadı.
BOZKURT HİÇBİR PARTİ YA DA ANLAYIŞIN TEKELİNDE DEĞİL
Bu koyu çirtestandart içeren karar şaşırtıcı değil, çünkü rüşvet skandallarının kol gezdiği Avrupa’nın belli ülke ve kulüplerinin baskın lobisi altında karar veren bir “kurumdan” başka türlü bir tutum takınması beklenemez.
Bundan daha vahim olan durum, Merih Demiral’ın bozkurt işareti yaptı diye ülkemizde bazı çevrelerce neredeyse suçlu ilân edilmesi.
Merih bu hareketi herhangi bir partiye mensup olduğu ya da ait hissettiği için yapmadı. Bozkurt semboli Mhpliler ya da ülkücüler tarafından kullanılıyor olabilir, ama Türk milliyetçiliği ya da Türk sembolleri onların tekelinde değil.
TÜRK, ULUSAL DEVLET VE ÜST KİMLİK
Türkler yüzyıllar boyunca güçlü hayvan figürlerini kendilerine sembol olarak seçmişler. Pars (dağ arslanı), kartal (çiftbaşlı kartal) ve bozkurt bunlardan bazıları. Ergenkon Efsanesi de bir bozkurt hikâyesidir. Özellikle İslamlıktan önceki büyük Türk tarihi boyunca pek çok Türk boyu, bozkurtu bir simge olarak bayraklarına koydu.
Bozkurt herhangi bir siyasi partiye ya da anlayışa indirgenemez. At sırtında ve yürüyerek dünya tarihini değiştiren Türklerin sembolüdür.
Bana göre Merih bu düşünceyle, Türk olmaktan gurur duyduğu için bozkurt işareti yaptı.
Bunu bir skandalmış gibi anlatanların Türk kimliğiyle sorunu olduğunu düşünüyorum. Bir modern zaman ideoljisi olan milliyetçiliği kendi tarihsel bağlamı içerisinde kavrayamıyorlar. Bu nedenle Türk isminin geçtiği herşeye karşı alerji geliştiriyorlar. O nedenle Türkiye edebiyatı, Türkiye sineması gibi ifadelerle yan yollara sapıyorlar. İspanyol sineması, Fransız romanı derken rahatsız olmuyorlar, ama Türk demeye imtina ediyorlar; bu en hafifinden bilinç bulanıklığı şeklinde tarif edebileceğimiz bir arazdır.
Bu türden bir düşünce ne reel politiği ne ülkemizdeki kaçak, sığınmacı sorununu ne de küreselleşmeye karşı en güçlü direnme noktası olan ulusal devlet ve ezilen dünyada ulusal devleti korumak yönünde oluşan ulusal ve halkçı hareketleri anlayabilme kabiliyetine sahiptir.
KAPİTALİZMİ AŞMA DÜŞÜNCESİ
Kapitalizmi aşma, eşitlikçi bir topluma ilerleme hedefi bugünün koşullarında ulusal devleti korumadan, ulusal politikalar geliştirmeden gerçekleştirilemez. Atatürk’ün işaret ettiği sürekli devrim için bir millî devlete, gümrük duvarlarıyla korunmuş bir ulusal pazara ihtiyacı ihtiyaç var. Tam da bu nedenle yüzyıllarca pek çok kavimle karışarak zenginleşen Türk adının bir üst kimlik olarak kabul edilmesi büyük bir önem arz ediyor. Her modern, millî devlet bir üst kimlikle halkını bir arada tutabilir. Uluslaşma ancak böyle gerçekleşir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün tarif ettiği şekliyle, 1924 Anayasası’nda Türk kimliği, “Türkiye ahalisine, din ve ırk farkı gözetilmeksizin vatandaşlık itibarıyla Türk denilir” şeklinde tanımlanmıştır.
BİR MODERN DÖNEM İDEOLOJİSİ MİLLİYETÇİLİK
Ortaçağa özgün “nation” kavramı modernizm öncesinde etnik ve dinî bir çerçevede anlaşılıyordu.
Büyük Fransız Devrimi, kavramın modern ölçülere kavuşmasını sağladı.
Fransa, başta Bourbonlar olmak üzere, hanedanların egemenliğine son verip, Bask, Bröton, Katalan, Alzaslı, Korsikalı gibi pek çok etnik kökeni bir üst kimlikte buluşturarak bir ulus devlet yarattı.
Buradan da anlaşılacağı üzere, ulusçuluk yani milliyetçilik modern dönemlerin ürünüdür.
Bir ırkın üstünlüğüne, bir etnik unsurun egemenliğine işaret etmez.
İmparatorluklar çağının aşılmasıyla gelişen burjuvazi, eskinin yerine yeni devleti birleştirici bir kimlik sayesinde kurabilmiştir. Ulusçuluk tam da bu birleşmenin ürünüdür. Ulus devlet sayesinde işçi ve geniş emekçi kitleler toplumsal ve tarihsel gelişimlerini sağlayıp, mevcudu aşabilecek daha ileri bir sistemi kurma potansiyeline sahip oluyorlar. Bu olgu, bir tarih yasasıdır; ulus devletin kapsamı ve gelişimini anlatır.
Atatürk’ün tanımını verdiği Türk kimliği ve milliyetçiliği işte bu çerçevede anlam bulur. Kimseyi dışlamaz; fakat kapsayıcıdır, bir modern dönem ideolojisidir.
NEDEN FRANSIZ EDEBİYATI DİYORSUNUZ DA TÜRK EDEBİYATI DEMİYORSUNUZ
Türkler yüzyıllar boyunca yürüyerek dünyayı değiştirdiler; bu uzun yolculukta pek çok kültür ve kavimle karıştılar. Bugün Türklerin en ileri devleti olan Türkiye Cumhuriyeti yüzyıllara dayanan bu zenginliğin üzerinde kurulan bir ulusu ifade eder.
Fransızlar Fransız olmaktan, Alman Alman olmaktan, İspanyol İspanyol kimliğiyle gurur duyarken, neden Türkiye’de Türk demeye imtina edenler var? Neden Boğaziçi Üniversitesi’nin kütüphanesinde Fransız Edebiyatı, İtalyan Edebiyatı ya da İspanyol Edebiyatı rafları var da, sıra Türk edebiyatına gelince Türkçe Edebiyat şeklinde zorlama bir ifadeye yer veriliyor? Edebiyat, İngiliz, İspanyol hatta ABD’ye gelince ulusal olabiliyor da Türkiye’ye gelince mi evrenselleşebiliyor? Yani madem Türkçe Edebiyat, o hâlde neden Fransızca Edebiyat olmuyor, Fransız edebiyatı oluyor?
Bunun basit ve tek bir cevabı var: Bilinç bulanıklığı.
Tarih bilincinden, ekonomi politik ve toplum gelişimi bilgisinden yoksunsanız, reel politiğe dair tek bir doğru tutum takınamazsın.
Baştan kaybetmişsiniz, hiç kazanamayacağınız bir oyuna başlamışsınız demektir.
Türk demeyerek, Kürtçü ayrılıkçıları, ümmetçileri, özerklik politikaları üzerinden ulus devleti parçalayıp, balkanlaştırmaya çalışanları ihya etmiş olursunuz; ama ne evrensel ne modern, daha da önemlisi, ne de vatansever olabilirsiniz.
Türk kimliği ve laiklik modern Türk devletinin varlık koşuludur; birey olmanın ve özgürlüklerin teminatıdır.
Benim en önemli kimliğim Türklük… Türk olmaktan gurur duyuyorum ve hayatımın sonuna kadar da gurur duyacağım.
Türk şiirinin en büyük şairlerinden Nazım Hikmetin Türk Kurtuluş Savaşını anlattığı Kuvvayı Milliye destanındaki Sarışın Kurdu severiz. Merihin eliyle yaptığı işaret Türk kültüründeki kurt değildir, mafya bozuntusu NATO milliyetçisi mankurtların işaretidir. Yok eğer bu işaret bozkurt işareti diyorsanız, Nihat Gençin arkasında asılı duran kurt resmini kaldırıp, yerine Merihin elinin çerçevelenmiş fotoğrafını asın. Evet, verilen cezalarda çifte standart vardır ve bunu ben de kınıyorum. Bu, avrupanın ne ilk ne son çifte standardıdır bize karşı. Ne mutlu Türküm diyene.
UEFA Merih Demiral’a iki maç ceza verirse takımımızı turnuvadan çekelim, ve Türkiye’deki mülteciler için Avrupa sınır kapılarını açalım.Çünkü bu ceza masum değil hedef direkt Türk milleti.Aynı ölçüde karşılık vermek gerek.Avrupa tatlı dilden, alttan almadan, merhametten anlamaz zayıflık görür. Anladığı tek dil güçtür ve kaba kuvvettir.