Jale Ak yazdı…
Büyük Taarruz bisiklet ekibi olarak bugünkü rotamız hem çok çetin rampalar içeriyordu, hem de duygu dolu anlar yaşattı bize. Uşak’ın Kışla köyünden döküldük yollara. Ve dağlara vurduk pedallarımızı. Gümüşkol Kışla dağının dik ve sarp yolları duvar gibi çıkıyor karşımıza. Sıcağın soluğunu ensemizde hissediyoruz. 101 yıl önce Mehmetçiğimizin rotası buradan geçmiyor ama Osman Kutlu komutan ısrarla bizi bu sarp dağlara sürüyor. Tepeye ulaştığımızda bizi tatsız bir şeyin beklediğini yüzünden anlıyoruz. Ve menzile ulaştığımızda görüyoruz ki Gümüşkol Kışla Dağı yerle bir. Etrafı tel örgülerle çevrilmiş, adeta dağımız hapsedilmiş. O dağımızın, altın madeni şirketine satılmış olduğunu görüyoruz ve yorgunluğumuz bitaplığımız on katına çıkıyor üzüntüden. Ortada dağ filan kalmadığı gibi üzerinde de, ne bir börtü, ne bir böcek, ne bir çiçek, ne de bir ağaç vardı. Şehitlerimizin kanlarıyla sulanan bu topraklar rant uğruna kurutulup çürütülmüş ve çırılçıplak bırakılıp ırzına geçilmişti. O manzarayı Büyük Taarruz’un yapıldığı topraklarda görmekten büyük bir utanç duydum. Ve büyük şair Mehmet Akif’in dörtlükteki diğer dizelerini haykırdı bulutlar kulağıma; “Sen şehid oğlusun yazıktır incitme atanı, Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı…” ‘Ne aldılar acaba?’ diye sorular takılıyor insanın aklına. Dünyaları mı aldılar acaba? Peki dünyaları aldılarsa neden bu ülkede fakirlik var hâlâ? Birkaç kişinin rantı uğruna bu milletin kanlarıyla sulanıp vatan toprağı olanı, yani milletin malı olanı, kimler, ne uğruna, ne için talan edebiliyor?
Üzüntümüz öfkeye dönüştüğü an, Osman Kutlu rotamızı Bekişli köyüne doğru çeviriyor. Bir süre ve dik yokuşların ardından köyün tenhalarına varıyoruz. Orada bir bayrak altında, bir başına aslanlar gibi yatan Jandarma onbaşının ebedi istirahatgâhını görüyoruz. 1990’da Güneydoğu’da şehit düşmüş. Bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklâl Marşımızı okuyup, dualarımızı ettikten sonra Komutan ‘Bütün şehitler bizim’ diyor. ‘Güzergâhımız üzerinde hepsini ziyaret edeceğiz.’ Buruk ve hüzünlü tebessümlerle memnuniyetimizi belirtiyoruz.
Demir atlarımıza atlayıp İsalar Köyü’ne çıkıyoruz. Bir köylü kadın bize tavuklu bulgur pilavı getiriyor. Geçen yıl vefat eden eşi içinmiş. Tek zerresini ziyan etmiyoruz ki bereketi kaçmasın. Bu bizim öğle yemeğimiz oluveriyor. Bugün bitmez diyor Osman Kutlu. Bugün bitmez…
Eşme bölgesinin Takmak Köyü’nde önemli ziyaretlerimiz var. Bu köy, düşmandan temizlendiğinde, köyde sadece yirmi kişi sağ kalmış dostlar. Her yer şehitlerimizin kurganlarıyla dolu. Gözyaşlarımız sel. Her yaptığımız anma töreninde seslerimiz biraz daha gürleşiyor, göğsümüz dopdolu kabarıyor ve duygularımız daha da yoğruluyor.
Ağaçlar dile gelecek, çiçekler marşlar söyleyecek, çeşmelerden akan sular gözyaşlarımızı saklamak için gürelecek sanki. Memleketimin sesini dinliyorum doya doya. Havasını içime çekiyorum. Bıraktım bilmemkaç faktörlü güneş kremleri sürmeyi, memleketin güneşi kucaklasın tenimi istediği gibi… Takmak köyüne bayraklı bisiklet kortejimizle girdikten sonra şehitliğe çıkıyoruz zaman kaybetmeden. Çünkü Türk askeri buraya bir dünya rekoruyla gelmiş. Tek günde tam 47 km. yürüyerek…
Üstelik taşımaları gereken onlarca kilo ağırlıkla. Biz, köylülerin de katılımıyla törenimizi gerçekleştiroyoruz. Yığma taşlarla yapılmış evleriyle Takmak köyünün bir heybeti ve şanlı bir duruşu var. Ve bir evin duvarına bitiştirilmiş bir şehit kurganı daha. Aman Tanrım. Hey güzel Allah’ım! Bu köyde kaybolup gidiyor algınız, muhayereniz, sözcükleriniz, dizeleriniz… Burada sadece izlemelisiniz, dinlemelisiniz, sadece bakmalı ve görmelisiniz. Savaşı, vahşeti, acımasızlığı, vicdansızlığı. Ve Türk ordusunun dünyanın en merhametli ordusu olduğunu anlamalısınız.
Şehit ziyaretlerimiz bitiyor ve biz bisikletlerimizle Takmak sınırlarından süzülüyoruz vakur bir edayla. Rampalar çok ama çok dik. Bitmek bilmiyor. Osman Kutlu’nun sözleri geliyor aklıma pedal çevirmekten iflahım kesildiği anlarda; ‘Bugün bitmez! Bitmez!’
Evet bitmemişti ama, tam da o an, köy çıkışının bilmemkaçıncı rampasının tepe noktasında hepimizin yüzünde güller açtıran o tarihi ağaç karşıladı bizi. Atatürk’ün Takmak’ta silâh arkadaşlarıyla, gölgesinde taarruzun stratejisini kpnuştuğu o muhteşem pelit ağacı. Anıt Ağaç. Şimdi o ağacın gölgesi bizi ağırlıyordu. Ona sarıldık, onu öptük. Ağaçla sevdalaşmak Türk’ün en güzel yaptığı iş ne de olsa. Ozanların şiirlerini mırıldandığı çobanların en naif ezgilerini üflediği ve Mustafa Kemal’in en dahiyane stratejilerini nakışladığı o ferah, sahipsiz, özgür gölgelik…
***
OSMAN KUTLU’DAN BİR KAMPANYA ÇAĞRISI
Ekibimizde bir Mesut var. Deli dumrul bir Eşmeli. İyi bir vatanperver ve doğa sevdalısı. Şehit Arap Çavuş’un torunu olan bu kardeşimiz pelit palamutları topluyor taarruz rotasından. Onları önce yeşertiyor sonra da ANIT AĞACIN etrafına ekip bakımlarını yapıyor. İkişer tohum da bize yani tüm bisiklet ekibine verdi. Bizler de onları yeşertip bulunduğumuz yerlere dikeceğiz.
Ancak bu güzel hareketi sadece bisiklet ekibimizle sınırlı tutmamak gerektiğini düşünen Osman Kutlu, bitkilerin ruhu ve hafızası olduğu konusundaki derin incelemeleri ve makaleleri ışığında bu hareketi yurt çapında bir kampanyaya dönüştürme fikrini paylaşıyor ve Atatürk ağacını yeşertip her yere ekme kampanyası fikri hepimizi heyecanlandırıyor. Bugün ilk fideyi Mesut’un anneannesi ve Osman Kutlu’nun annesi anıt ağacın yanına ekiyorlar.
Duygudan duyguya sürüklendiğimiz bugünkü etabımızı, Saraycık Köyü Muhtarlığında noktalamak ve bir an önce kampımızı atmak üzere yine dimdik rampalarla bezeli yollara koyuluyoruz. Kamp alanına geliyoruz sağ salim gelmesine ama, başka bir işle uğraşmak ne mümkün? Zira Kadın Milli Voleybol takımımızın maçı var. Hepimizde bir heyecan. Kalplerimiz kızlarımızla atıyor. Tek yüreğiz. Bizim rota üzerinden pedallarımızla yaptığımız taarruzu onlar yobazların, aymazların, kadın düşmanlarının, hasetlerin, fesatların üzerine smaçlarıyla, bloklarıyla yapıyor…
Kadınlarımız şampiyon! Bugün, diyorum ya duygudan duyguya sürüklendik diye, altın madeni kepazeliği hariç, her şey, tümü, gurur vericiydi, bir de üzerine Atatürk’ün izinde, çağdaş, ilerici millilerimizin şampiyonluğu eklenince, biz bizlikten çıktık. Ya da tam tersi, BİZ olduk.
TEŞEKKÜRLER KIZLAR, ELLERİNİZ DERT GÖRMESİN!