Sefa Yürükel yazdı…
Göklerden Gelen Bir Karar Vardır, O Da Kuraklıktır
İklim değişikliği, küresel bir tehdit olmaktan çıkmış, artık apartmana gelen doğalgaz faturasındaki düşüşle fark edilen yerel bir lanete dönüşmüştür. Türkiye’de ise bu mesele, genellikle “Ya bu sene kar erken yağdı” cümlesiyle geçiştirilen bir doğa olayı sanılmaktadır. Halbuki iklim krizinin etkisi, sadece montu kaçıncı ayda giyeceğimizle sınırlı değil; siyasi hava durumu tahminlerini de ciddi şekilde etkilemektedir.
Devlet politikaları, genellikle “duble yol yapalım, oksijen kendi gelir” mantığıyla yürütülürken, doğa ise nezaketi elden bırakmamış ama sabrı da tükenmiş gibidir. Orman yangınları artık yaz dizisi gibi: her sezon yenisi, daha dramatik bölümlerle. Belediyeler ise Instagram’da “ormana su taşıyoruz” storyleriyle gönül almayı sürdürüyor.
Türkiye’de iklim krizinin ekolojik yıkımlarından siyasi çatışmalara kadar uzanan etkilerini ve gerçeği sadece mizahi olarak anlatmak ancak mümkün. Çünkü mizah, bazen gerçeği sindirmenin tek yoludur, özellikle gerçek, kavrulmuş bir ormanın kokusunu taşıyorsa.
KURAKLIK VE ‘BEREKETLİ HİLAL’İN KURUYAN KÖŞESİ
Türkiye, tarih kitaplarında “Bereketli Hilal”in önemli bir parçasıydı; şimdi “Zor Ay Sonu” kuşağının başrolünde. Barajlar kuruyor, çiftçiler dua ediyor, hükümet yağmur bombası fikrini ciddiyetle tartışıyor. Tarımsal üretim düşerken, ithalatla çözüm aramak; ayakta donan ineğe battaniye örtüp çobanı değiştirmek gibidir.
İklim krizinin etkisiyle Konya Ovası’nda obruklar oluşurken, bazı siyasetçiler hâlâ “yerli ve milli” kalkınma modelinden söz ediyor. Toprak çatlamış ama siyasi söylem hâlâ beton gibi sağlam. Üreticinin elinde sadece borç kalırken, marketteki domates fiyatı NASA’nın uydularından takip edilecek seviyeye ulaştı.
İç Anadolu’da sular çekilirken, bazı iller hâlâ “termal turizm potansiyelini” pazarlıyor. Turizm Bakanlığı buharlaşmış göllerin çevresine “Serap Noktası” tabelaları koyarsa şaşırmayacağız. Çözüm önerisi mi? Yeraltı suyu yerine, yeraltı mizahına yatırım yapın — en azından gülerek kuruyacağız.
BETONLAŞMA: AĞAÇ DÜŞMANI KULELERİN ZAFETİ
Bir ülkenin gelişmişlik ölçüsü olarak kişi başına düşen AVM metrekaresi kullanılıyorsa, o ülkede oksijenin lobi gücü sıfıra yakındır. Türkiye’de betonlaşma, artık fiziki değil, felsefi bir meseledir. “Nefes almak için bina boşluğu arıyorum” cümlesi, metropollerde varoluşsal bir arayışa dönüşmüştür.
İstanbul’daki son ağaç gölgesi, Google Maps’te tarihi eser olarak işaretlenebilir. Zira şehir planlaması artık “otopark görünümünde yaşam alanı” olarak revize edilmiştir. Yağmur yağınca gölet oluşan kaldırımlar, belediye bülteninde “şehir içi sulak alan” olarak tanıtılabilir.
Yeşil alan taleplerine karşılık olarak, “dikey tarım projeleri” ve “terasta saksıda domates” gibi çözüm önerileri sunuluyor. Betonun içindeki bahçe fikri güzel; ama bu, bir kafese kuş koyup doğaya katkı sunduğunu sanmak gibidir. Oysa çözüm, dikey değil yatay düşünmede: yani biraz yere inip ağaç dikmekte.
ORMANLAR YANARKEN SELFİE ÇEKMEK
2021’den bu yana Türkiye’de orman yangınları, sadece çevre felaketi değil; aynı zamanda sosyal medya içerik kaynağı haline geldi. Bir yanda alevlerle savaşan köylüler, diğer yanda “yangının içinden poz” veren influencerlar… Ekolojik yıkım, algoritmanın malzemesi oldu.
Devletin müdahale refleksi ise “helikopter yok ama kalbimiz orada” kıvamında. Yangın söndürme uçakları, destansı bir geri dönüş hikâyesine sahip: bir dönem emekliye ayrılmış, sonra halkın yoğun talebiyle “geri çağrılmış” kahramanlar gibi. Ancak alevler, PR çalışmalarına pek aldırış etmiyor.
Yangın sonrası “daha güzel olacak” diyerek yapılan ihalelerle, doğa yerini otellere bırakıyor. Tabiat, en fazla “çevre dostu havuz” konseptiyle geri geliyor. Yangınların ardından tek yeşeren şey, ihale dosyaları ve çam kozalağından esinli otel mimarileri.
SİYASETİN HAVASI: RÜZGÂR GİBİ GELDİLER, KURAKLIK GİBİ KALDILAR
İklim krizi, siyasetin favori konusu değil — çünkü çözüm gerektiriyor. Oysa çözüm, oy getirmez; vaat ise manşet olur. Bu nedenle, birçok politikacı “iklim” konusunu ancak sel olunca ya da uluslararası toplantıya katılması gerekince hatırlıyor.
Partiler arası doğa politikası rekabeti, genellikle “kim daha çok fidan dikti” üzerine kuruludur. Lakin dikilen fidanların yaşayıp yaşamadığı, nedense seçim sonrası “unutulan sözler” listesine giriyor. Orman değil, istatistik büyüyor.
Oysa doğaya dair siyaset, sadece imar planlarında yeşil alan göstermekle olmaz. Ama bu ülkede seçim vaatlerinde bile “yeşil” sadece logolarda var. Politik rüzgârlar esiyor, ama bu rüzgâr türbinine değil, yel değirmenine dönüşüyor — bolca dönüyor, ama enerji üretmiyor.
EKOLOJİK GÖÇ VE ‘KÖYÜNE DÖN’ FANTAZİSİ
İklim krizinin bir sonucu da ekolojik göç: kuruyan topraklardan, yanan ormanlardan, sellerden kaçan insanlar. Ama hükümet hâlâ “tarıma geri dönüş” projeleriyle, gençlere romantik köy hayatı hayalleri kurduruyor. Gerçekse çok daha kurak.
Bir zamanlar ekmeğini topraktan çıkaran insanlar, şimdi toprağa bakınca “bunu sadece kaktüs kaldırır” diyor. Üretimden kopan köylü, markette ithal mercimek görünce kimliğini sorguluyor. Ekolojik çöküş, sosyolojik çözülmeye dönüşüyor.
Gençler şehre kaçıyor ama şehirler de yaşanmaz hâlde. Ne köyde umut var, ne şehirde gökyüzü. Devletin çözümü mi? “Çiftçiye destek verdik” açıklamaları ve drone ile gübre atma şovları. Bu tablo karşısında doğa, “ben sizi zaten terk ettim” diyor olabilir.
SONUÇ: ŞEMSİYE YETMEZ, FİKİR GEREK
İklim krizi, Türkiye için sadece çevresel değil, siyasal bir sınavdır. Toprağın çığlığına kulak tıkayan her politika, sadece bugünü değil, yarını da kurutur. Bu ülkede iklim politikası, çoğu zaman nem oranına göre değişiyor. Nemliyse umursanmıyor, kuruyunca dert ediliyor.
Gerçek şu ki: sürdürülebilirlik sadece fon alırken hatırlanacak bir kelime değil; bir yaşam biçimi olmalı. Ama bugünkü anlayış, “çevrecilik mi istiyorsun, balkonuna saksı koy” düzeyinde. Oysa mesele saksı değil; sistem.
Satirik olarak yazdık, çünkü başka türlü bu yangını anlatmak çok zor. Mizah, bu ülkenin en iyi hava temizleyicisidir. Ama ne yazık ki, en sonunda onun da filtresi dolar.
DİPNOTLAR
1. “Dikey tarım” öneren bir bakan yardımcısının evinin karşısındaki park sonradan otoparka çevrilmiştir. Gerçek hayat ironiyle çalışır.
2. 2022’de dikilen 300 bin fidanın %70’i 2023 yazında sulama eksikliğinden kurumuştur.
3. Bir şehirdeki “çevreci AVM” projesi, 4 dönümlük orman alanı kesilerek inşa edilmiştir.
4. 2023 yılında orman yangınlarının %35’i elektrik hatlarından çıkmıştır.
5. “Yeşil Kalkınma Devrimi” adlı proje kapsamında yapılan lansman toplantısı, klimalı beş yıldızlı otelde gerçekleşmiştir.
6. Kuruyan göllerle ilgili yapılan belgeselin sponsoru bir su firmasıydı.
7. Belediye tarafından dikilen 1000 fidanın 800’ü düğün fotoğrafı fonu olarak kullanıldıktan sonra kurumaya terk edildi.
8. İklim zirvesine katılan delegasyonun karbon ayak izi, aynı etkinliği Zoom üzerinden yapmaktan 47 kat fazlaydı.
9. Tarıma dönüş destek kredilerinin %40’ı şehirdeki yatırımcılar tarafından kullanıldı.
10. Bu makale yazılırken, Türkiye’nin dört farklı ilinde hava sıcaklığı 45°C’yi aştı, ama kimse klimayı kapatmadı.