CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi kararını tanımama ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine CHP grubunu olağanüstü toplantıya çağırmıştı. CHP grubu geç saatlerde TBMM’de toplandı.
Kürsüde konuşan Özel, toplantıdan önce yaptığı “Bu, anayasayı ihlal suçunun ötesinde anayasal düzene karşı kalkışma girişimidir. Derhal bastırılmalıdır” sözleri yineledi ve “Sokaklarda direneceğiz, meydanlarda direneceğiz bu hukuksuzluğa teslim olmayacağız” dedi.
“Bu bir darbe girişimidir” diyen Özel, yaşanan krizin aslında AKP ve MHP arasında olduğunu ifade ederek, “Filler tepişirken çimenler eziliyor. Halkı bu kalkışmayı bastırmaya davet ediyoruz” dedi.
‘NUMAN KURTULMUŞ’U ARAYACAĞIM’
Özel, kararın Can Atalay açısından da mağduriyet yarattığını vurgularken “Ancak Can Atalay ile sınırlı bir karar değildir. Anayasayı ortadan kaldırma girişimidir” ifadesini kullandı.
Özel şöyle devam etti:
“Sayın Numan Kurtulmuş’u yarın telefonla arayacağız. Yarın tüm grupların başkanlarını danışma kurulu toplantısı yapmaya davet ediyorum. Bu toplantının gerçeklememesi durumunda Numan Kurtulmuş’tan randevu isteyeceğiz.”
Basın Açıklaması https://t.co/MFf01elfBk
— CHP 🇹🇷 (@herkesicinCHP) November 8, 2023
‘HERHANGİ BİR OLAY DEĞİL, DÜPEDÜZ DARBE GİRİŞİMİ’
Özel’in açıklamalarının tamamı şöyle:
“Bizi bu gece olağanüstü toplanmaya sebebiyet veren bir garabetle karşı karşıyayız. Elimde Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin almış olduğu bir karar var. Karar, öyle tartışılacak bir karar değil. Karar, herhangi bir olay değil. Bu karar, düpedüz bir darbe girişimi. Bu darbe girişiminin ne demek olduğunu, kime karşı olduğunu ve ne sonuçlar doğuracağını yaptığımız değerlendirme sonucunda da ana muhalefet partisi olarak buna nasıl direneceğimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
CAN ATALAY’LA SINIRLI DEĞİL
Birincisi, karar Can Atalay açısından, Can Atalay’ın seçme ve seçilme hakkının ihlali noktasında verilen karara direnme kararıdır. Can Atalay’ı mağdur eden bir karardır. Ancak kararın hedefindekiler Can Atalay ile sınırlı değildir. Can Atalay kararı örneği; Yargıtay eliyle Anayasa’yı hiçe sayma, Anayasa’ya direnme, anayasal düzeni ortadan kaldırma ve doğrudan bir kalkışma girişimidir. Karar, sadece Can Atalay’ı değil Hatay halkını, Türkiye’deki tüm seçmenleri, TBMM’nin kurumsal yapısını, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un başkan sıfatıyla aldığı kararları ve AYM üyelerini ayrı ayrı had bildirmeye kalkmakta ve kendilerini Meclis’in, Meclis Başkanı’nın ve milli iradenin üzerinde görmektedirler. Karar, Meclis’e, Anayasa’ya, AYM’nin tüzel kişiliğine karşı darbe girişimidir.
CUMHUR İTTİFAKI’NIN KRİZİDİR
Görünen odur ki filler tepişirken çimenler ezilmektedir. Ama göründüğü gibi AYM ile Yargıtay tepişip Can Atalay’ın haklarının ezilmesinin çok ötesindedir. Tepişen, aralarında çatışan, Cumhur İttifakı’nın bizatihi kendisidir. Kriz, Cumhur İttifakı’nın krizidir. Kriz, MHP-AK Parti krizidir. AK Parti’nin içindeki kliklerin çatışma krizidir. AK Parti’nin ve Cumhur İttifakı’nın bir bileşeninin desteklediği, şımarttığı birilerinin Türkiye Cumhuriyeti devletini bir yargı, devlet krizine sokacak kadar ciddi bir krizdir. Buna el koymak, direnmek gerekmektedir. Halkı, bu kalkışmayı da bastırmaya davet ediyoruz.
15 TEMMUZ HATIRLATMASI
15 Temmuz akşamı bu Meclis kapalıydı. 14 Temmuz gecesi kapanmıştı. O Cuma gecesi jetler uçarken, ne istedilerse verdikleri, bir dediğini iki etmedikleri, methiyeler düzdükleri kişiler, 2010 Anayasa değişikliğiyle devlette, yargıda, orduda kurdukları hakimiyetle, bu milletin üzerine tank sürerken, bu milletin üstünde alçaktan uçak uçururken, biz dönemin Meclis Başkanı’nı telefonla arayıp ‘Bu darbe girişimi, sadece hükümete değil millete karşıdır. Meclis’i açın. Yapılacak ilk serbest seçime kadar millet bize muhalefet görevi vermiştir. Seçilmiş parlamentonun, demokrasinin arkasında kimden geliyorsa gelsin darbenin karşısında demiş. Meclis’in açılmasını talep etmiş. Açılan Meclis’e koşmuş. Bu konuşmayı Meclis kürsüsünde yapmış ve o dönemin genel merkez yöneticilerimizle birlikte ‘Vakit, tankların üstüne çıkma vaktidir. Vakit, darbeye direnme vaktidir. Vakit, milli iradeye, Anayasa’ya sahip çıkma vaktidir’ diyen 15 milletvekilinden bir tanesiyim. Şimdi kürsüde şunu söylüyorum. Bu darbeye kim direnirse arkasında CHP’yi bulacaktır.
‘NUMAN KURTULMUŞ DİRENECEKSE ARKASINDA CHP’Yİ BULACAKTIR’
Sayın Numan Kurtulmuş, Meclis Başkanı sıfatıyla bu darbeye direnirse, ki direnmelidir, çünkü darbeciler Numan Kurtulmuş’a şunu söylüyorlar. ‘AYM’nin dairemizin verdiği onama kararından yaklaşık 1 ay sonra ihlal kararı verdiği halde, TBMM tarafından bu süreçte hükümlü Şerafettin Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi işlemlerinin, Anayasa’nın açık hükmüne rağmen tamamlanmadığı anlaşılmıştır.’ Burada Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, AYM’nin vereceği kararı bekleyerek demokratik bir tavır sergilemiştir. Daha önce Cemil Çiçek, dönem sonuna bırakarak, ondan önceki Meclis başkanları dönem sonuna bırakarak ortaya koydukları milli iradenin temsiline olanak verecek içtihat, Meclis’te yerleşikken, bunun aksine geçmiş dönemki birkaç kötü kararı bekleyenler Numan Kurtulmuş’a ayar veriyorlar. Numan Kurtulmuş direnecekse arkasında CHP’yi bulacaktır.
‘HERKESİ BAĞLAR’
Bu mahkeme, AYM’ye açıkça meydan okumaktadır. Kararında ‘gereği düşünüldü’ dedikten sonra Can Atalay’ın bireysel başvurusu hakkında ‘25.10.2023 tarihli ihlal kararına hukuki değer ve geçerlilik izafi edilemeyeceği, bu bağlamda Anayasa’nın 153. Maddesi kapsamında uyulması gereken bir karar bulunmamaktadır’ demektedir. Anayasa’nın 153. Maddesinin son fıkrası ‘AYM kararları Resmi Gazete’de hemen yayınlanır. Yasama, yürütme, yargı organları idari makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar’ demektedir. Bir ikinci paragraf yoktur, bir başka paragraf yoktur. Herkesi bağlar. 3. Daire’yi de bağlar, Meclis’i de bağlar ama burada Anayasa’ya rağmen bizi bağlamaz demektedirler.
‘AKILDAN UZAK’
Eğer buna Anayasa Mahkemesi üyeleri ayrı ayrı, kurumsal olarak direneceklerse, gerekeni yapacaklarsa CHP arkalarındadır. Ayrıca ‘Anayasa Mahkemesi kararına karşı bizi tehdit ediyorlar, esef verici karardır, bizi terör örgütü üyeleri de tehdit ediyor Anayasa Mahkemesi’nin tehdidine pabuç bırakmayız’ diye ve Anayasa Mahkemesi’nin kararını ‘yargısal aktivizm’ olarak değerlendiren 22. sayfadaki değerlendirmelerin her birisi şunu da söylemektedir:
‘Biz bu kararı verirken Can Atalay’ın dosyasına bakmadık. Bizim Can Atalay’a değil, onunla birlikte Anayasa Mahkemesi’nin tüm iş ve işlemlerine husumet duyuyoruz. ‘Anayasa Mahkemesi kaldırılmalıdır’ diyen siyasilerin açıklamalarından cesaret alıyoruz. Hukuka aykırı bu yaklaşıma deste veriyoruz, biz yargı krizi çıkarmak istiyoruz, biz devlet krizi çıkarmak istiyoruz’ demektedirler.
Bunu, bu devlete ve bu milletin her bir ferdinin muhtaç olduğu yargının bağımsızlığına, yargının üstünlüğüne, hukukun üstünlüğüne olan inançlarına yapmaya kimsenin hakkı yoktur ve Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusu yaklaşımı akıldan, liyakatten, matematikten ve gerçekten kopuk bir karardır, kopuk bir yaklaşımdır.
‘AKILSIZLIK, BİLGİSİZLİK TARİF EDİYOR’
Anayasa Mahkemesi kararı, 9’a 5 almış, bir de çekimser var. Oysa Anayasa Mahkemesi üyelerinin yargılanması için Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’nin kendisinin 15 üyesinden 10’unun karar vermesi lazım. Kararı 9 üye almış, geriye 6 üye kalıyor. Nasıl 10 üye bunların yargılanmasına oy verecek, kendi kendilerinin. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi üyeleri kendileriyle ilgili karar verilecek oturumlara katılamazlar. Katılmadığında toplantı yeter sayısı yok. Katılmadığında nasıl bu karar verilecek? O zaman katılan 5 üye katılmayan 10 üyenin yargılanmasına, azınlığın çoğunluğu hem de toplantı yeter sayıları olmaksızın yargılamalarına karar verecek. Hiçlik tarif ediyor, akılsızlık tarif ediyor, lüzumsuzluk tarif ediyor, ciddiyetsizlik tarif ediyor, bilgisizlik tarif ediyor. Bir yüksek yargı kurumunun organının kendini bu hale düşürmeye hakkı olsa da o üyelerin, onların liyakatleri bu olsa da bu millete, devlete bunu yapmalarına hakları yoktur.
‘ADALET OTURUMU’ ÇAĞRISI
CHP olarak önümüzdeki 24 saatte atacağımız adımlar, beklentilerimiz şu şekildedir: Sayın Numan Kurtulmuş’u sabahın erken saatlerinde ayrıca telefonla arayacağım ama buradan yarın tüm grupların başkanlarını, tüm grubu bulunan siyasi partilerin grup ve genel başkanlarını kendi başkanlığındaki bir danışma kurulu toplantısı yapmaya davet ediyorum. Danışma kurulunun toplanmasını ve danışma kurulunun iç tüzüğün 19. maddesine göre yapacağı toplantıda yarınki Meclis’in çalışma planına yeniden karar vermesini. Yani uluslararası anlaşmaları görüşmek yerine özel bir oturumla bir genel görüşme açarak bir ‘Adalet oturumu’ gerçekleştirmesini ve içinde bulunduğumuz adalet krizine TBMM’nin nasıl el koyacağına karar vermesini bekliyoruz ve talep ediyoruz.
1 MART TEZKERESİ HATIRLATMASI
Sayın Kurtulmuş bu toplantı kararını alırsa bunun siyasi parti genel başkanları, grup başkanları tartışacaklar ve karara bağlayacaklardır. Bu toplantının yapılmaması durumunda Sayın Numan Kurtulmuş’tan acil randevu talebim vardır. Ardından CHP kendisi bir ‘Adalet Oturumu’ talebini Meclis gündemine taşıyacaktır. Bu ‘Adalet Oturumu’nda gerekirse kapalı oturum talep edeceğiz ve içinde bulunduğumuz büyük krizin ne manaya geldiğini kapalı oturumda, 10 yıl tutanaklarının yayınlanmasının yasak olduğu bir kapalı oturumda tüm milletvekilleriyle konuşacağız. 1 Mart’ta Recep Tayyip Erdoğan’ın Amerika’ya verdiği söze rağmen Amerikan askerinin postallarının basılmaması bir kapalı oturumda o günkü 550 milletvekilinin vicdanlarıyla karar vermeleri, bir grup kararının, bir dayatmaya direnmeleriyle olmuştu. Bu yargı krizi kapalı oturumunda milletvekillerinin vicdanlarına sesleniriz, oturum açıldığında parti grupların mutlaka Anayasa ve Adalet Komisyonlarından birer temsilciyle cuma, cumartesi, pazar günü gerekli çalışmayı yapmalarını, pazartesi günü Adalet Komisyonu’na sevk edilmek üzere bu yargı krizine el koymalarını öneriyoruz. Önerilerimizi toplanacak çalışma grubunda ve pazartesi günkü Adalet Komisyonu’nda dile getireceğiz.
MECLİS’TE ADALET NÖBETİ
Dayatmamız yoktur ama bu yargı krizini çözecek fikrimiz, irademiz vardır. Ben bütün grupların bu iradeye uygun, bütün milletvekillerinin bu iradeye uygun davranmalarını bekliyorum. Cumhur İttifakı, ‘Aramızda didişiriz ama sizinle ortaklaşmayız’ diyorsa bu ‘Adaleti Oturumu’nu biz önce teklif edeceğiz, yaparlarsa yaparlar. Yapmazlarsa, bu genel görüşme teklifimiz reddedilirse biz ‘Adalet Oturumu’nu bu Meclis’te sürdüreceğiz. Bütün milletvekilleri Meclis kapansa da Meclis’i terk etmeyecekler. Ardından ikinci bir karar alana kadar Türkiye’deki gelişmeleri değerlendirerek CHP, Meclis’in açık olduğu her saat adalet meselesini gündeme getirip mücadelesini iç tüzük sınırları içerisinde verecek ancak Meclis kapandığında bir grubu oluşturacak sayı olan en az 20 milletvekiliyle ‘Adalet Oturumu’nu, Meclis’teki adalet nöbetini sürdürecektir.
‘HALKI DİRENMEYE ÇAĞIRIYORUZ’
Bu iş Türkiye kamuoyuna mal olacaktır. İster isteyelim, ister istemeyelim bütün dünya Türkiye’deki bu garabeti görecektir ve CHP üzerine düşeni sadece Can Atalay’ın özgürlüğü için değil, bu Anayasa’ya sahip çıkmak için, bu Anayasa’ya karşı darbe girişimini bastırmak için üzerine ne düşüyorsa yapacaktır. Sadece Meclis’te değil, halkı direnmeye çeğırıyoruz, tüm parti gruplarını direnmeye çağırıyoruz, milletvekillerini direnmeye çağırıyoruz. Mesele sadece hukuki değidir, hukuku aşan siyasi boyutları, devleti tehdit eden boyutları vardı. Tüm Anayasacıları, geçmişte tüm Anayasal kurumlarda görev yapmış olanları açıklamalar yapmaya, tüm akademisyenleri görüşlerini kamuoyuyla açıkça paylaşmaya, tüm hukukçuları, tüm toplumu bu meseleye gösterdikleri tepkiyi dillendirmeye davet ediyoruz. Anayasa’yı ortadan kaldıranlara karşı gün, susma günü değildir. Tarih susanları da direnenleri de yazacaktır.
‘ANAYASA’YA DARBEYE CÜRET EDENLERE TESLİM OLMAYACAĞIZ’
Tüm halkımızı bu darbe girişimine karşı direnmeye davet ediyoruz. Örgütümüzden, sivil toplumdan, meslek örgütlerinden gelecek her reaksiyonu sonuna kadar destekliyoruz. Türkiye Barolar Birliği’nin yarınki olağanüstü toplantısını önemsiyoruz, girişimlerini destekliyoruz. Bundan sonra onların, sivil toplumun, meslek örgütlerinin yanındayız. Önlerinde olmamız gerektiğinde önlerinde olacağız. Onların direnişine karşı, halkın mücadelesine karşı hem birer nefer olarak CHP’nin tüm milletvekilleri, tüm üyeleri olmaları gereken her yerde olacaklardır. Sokaklarda, meydanlarda direneceğiz, bu hukuksuzluğa teslim olmayacağız. Mücadelemiz büyük bir dirençle başlayacak ve sürecektir. Ne tek adama, ne onun ittifak ortaklarına ne de Anayasa’ya darbeye cüret edenlere teslim olmayacağız.”
NE OLMUŞTU?
Yargıtay, Can Atalay kararı nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ni (AYM) hedef aldı. AYM’nin Yargıtay üyelerini tehdit ettiğini öne süren Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararı aldı. AYM’nin Atalay hakkında verdiği karara da uyulmaması kararı verdi.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Türkiye İşçi Partisinden (TİP) milletvekili seçilen Gezi Parkı davası sanığı Can Atalay ile ilgili Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararına ilişkin incelemesinde, “Ülkemizde Anayasa Mahkemesi sadece yasaları iptal ederek yasama organının alanına müdahale etmemekte; ayrıca, bazen yasa koyucu gibi davranarak Anayasa’ya göre aralarında astlık üstlük ilişkisi bulunmayan yüksek mahkemeler üzerinde de süper temyiz mahkemesi olarak vesayet makamı gibi davranmaktadır.” ifadelerini kullandı.
‘KARARA UYMAYIN’
Daire, Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesinin verdiği ihlal kararına uyulmamasına, Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine yönelik işlemlere başlanması için karar örneğinin TBMM’ye gönderilmesine ve ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin kararında, Anayasa Mahkemesinin, Atalay’ın seçilme ve siyasi faaliyette bulunma temel hakkının ihlal edildiği yönündeki kararla, adli yargı mercii tarafından yapılan yargısal faaliyetlerin tamamıyla hükümsüz sayılarak yerindeliğinin denetlendiği belirtildi.
Atalay’ın, “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar”a ilişkin Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 312. maddesi kapsamında hüküm giydiğine işaret edilen kararda, şunlar kaydedildi:
“Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması’ başlıklı Anayasa’nın 14. maddesinde kötüye kullanma şeklinde kabul edilen faaliyetler; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma, insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetlerde bulunma ve devletin veya kişilerin, Anayasa ile tanınan temel hak ve hürriyetlerinin yok edilmesini veya Anayasa’da belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlama olarak düzenlenmiştir.
Anayasa koyucu, hangi suçların Anayasa’nın 14. maddesi kapsamına gireceğine ilişkin somut bir niteleme yapmamış, bunun kapsamının belirlenmesini bilinçli bir tercihin ürünü olarak soruşturma ve kovuşturma makamlarına bırakmıştır. Bu itibarla, Anayasa koyucunun iradesinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve bu minvalde yürütme organının varlığını ortadan kaldırmaya yönelik bir faaliyette bulunulduğu takdirde milletvekilinin dokunulmazlıktan yararlanmaya devam etmemesi gerektiği yönünde olduğu izahtan varestedir.”
Anayasa Mahkemesinin, Anayasa normunun uygulanmasını bireysel başvuru yoluyla ortadan kaldıracak veya işlevsiz hale getirecek şekilde bir karar vermesinin hukuken mümkün olmadığı ifade edilen kararda, şunlar kaydedildi:
“Aksi halde Türkiye Cumhuriyeti’nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kasteden, pek çok kanlı terör eylemi ile irtibatlandırılan ve haklarında mutlak terör suçlarından soruşturma veya kovuşturma bulunup, henüz yakalanamayan ve kırmızı bültenle aranan Fethullah Gülen, Şerif Ali Tekalan, Recep Uzunallı, Adil Öksüz, Ekrem Dumanlı, Cemil Bayık, Murat Karayılan, Duran Kalkan, Sabri Ok ve Ali Ekber Doğan ve bunlar gibi şüpheli ya da sanıkların milletvekili seçilmelerinin, yemin ederek göreve başlamalarının ve TBMM’ye girmelerinin önü açılır ki bu durumun hukuken isabetli olduğunu savunmanın izahı kabil olduğunu söylemek mümkün değildir.”
‘ANAYASA MAHKEMESİNİN KENDİSİNE YETKİSİNİ AŞACAK ŞEKİLDE ANLAM YÜKLEDİĞİ ANLAŞILMIŞTIR’
Anayasa Mahkemesinin, “Yargıtay gibi yüksek bir mahkemenin kararını her türlü hukuka aykırılık sorunu yönünden inceleyebilecek olan bir süper temyiz makamı olmadığı” belirtilen kararda, “(Anayasa Mahkemesinin) temyiz mahkemesi olan Dairemizin kararını, yeniden yargılama görüntüsü altında dosyanın esasına da girip, adeta bozmak suretiyle kendisine yasal dayanaktan yoksun, gereğinden fazla ve yasal yetkisini aşacak şekilde anlam yüklediği anlaşılmıştır.” tespitine yer verildi.
Anayasa Mahkemesinin Atalay hakkındaki ihlal kararında, Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla Güven kararlarına atıf yapıldığı hatırlatılan kararda, “Milletvekili dokunulmazlığı yönünden Anayasa’nın 14. maddesinin hangi suçları kapsadığının anayasal ya da yasal düzenleme dışında yargısal bir yorumla belirlenmesinin ciddi sıkıntılara yol açacağını belirtirken, kendisinin daha önceden yargısal aktivizm sonucu vermiş olduğu ve kamuoyunda üniversitelere başörtü yasağı olarak bilinen, bizce de kabul görmeyen bir kararını gerekçe göstermesi tarafımızdan dikkat çekici bulunmuş ve bir ironi olarak değerlendirilmiştir.” ifadelerine yer verildi.
‘ANAYASA MAHKEMESİ TEHDİT ETME BOYUTUNA KADAR İŞİ VARDIRMIŞTIR’
Anayasa Mahkemesinin kararında, “yargı organlarının Anayasa’nın 14. maddesine hangi suçların gireceğini yorumlamalarının sağlıklı olmayacağını, mutlaka anayasal ya da yasal düzenleme yapılmasının gerektiğini” belirttiği aktarılan kararda, şöyle denildi:
“Anayasa Mahkemesinin, bugüne kadar hem norm denetimi kararlarında hem de sonradan kendisine tali görev olarak verilen bireysel başvuru kararlarında, anayasal veya yasal bir yetkisi olmamasına rağmen hiçbir organ tarafından denetlenmememin vermiş olduğu rahatlıkla da içtihat yoluyla anayasal yetkisini sürekli artırmak ve kötüye kullanmak suretiyle kendisinin, daha önceden norm denetimi görevi sırasında sıkça dile getirilen yasama organı üzerinde vesayet organı olduğuna yönelik eleştirilerin, bireysel başvuruya ilişkin yetkinin verilmesi üzerine yüksek mahkemeler dahil tüm yargı üzerinde de ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Hatta gelinen noktada Anayasa Mahkemesi, hükümlü Şerafettin Can Atalay’a yönelik vermiş olduğu ihlal kararında, yasal bir dayanağı olmamasına ve doktrinde bile tartışmalı bir konu olmasına rağmen, ‘Anayasa Mahkemesi kararlarının objektif işlevinden’ bahsederek, kararı veren Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyelerini ‘ihmal suçunu işlemişlerdir’ şeklinde tehdit etme boyutuna kadar işi vardırmıştır.
Bugüne kadar birçok terör örgütü veya üyesi tarafından hem sosyal medya hem de yazılı ve görsel basın üzerinden ya da ilk derece yargılamaları veya temyiz incelemesi sırasında gönderilen dilekçelerle sürekli tehdit edilen dairemiz üyelerinin, bir de Anayasa Mahkemesi tarafından bu şekilde tehdit edilmesi de esef verici ve manidar bulunmuştur. Ülkemizde Anayasa Mahkemesi sadece yasaları iptal ederek yasama organının alanına müdahale etmemekte; ayrıca, bazen yasa koyucu gibi davranarak Anayasa’ya göre aralarında astlık üstlük ilişkisi bulunmayan yüksek mahkemeler üzerinde de süper temyiz mahkemesi olarak vesayet makamı gibi davranmaktadır.”
AYM ÜYELERİ HAKKINDA SUÇ DUYURUSU
Atalay hakkındaki hükmün kesinleştiği hatırlatılan Yargıtay 3. Ceza Dairesinin kararında, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararına uyulmaması kararlaştırıldı.
Anayasa Mahkemesinin bu konuda inceleme yetkisinin bulunmadığı belirtilen kararda, milletvekilliğinin düşürülmesine yönelik işlemlere başlanması için karar örneğinin TBMM’ye gönderilmesine, ayrıca “kendisine verilen yetki sınırlarını yasal olmayacak şekilde aşarak hak ihlalinin kabulü yönünde oy kullanan ilgili Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında gereğinin takdir ve ifası için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulması”na hükmedildi.
DAVANIN GEÇMİŞİ
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Can Atalay’ın Gezi Parkı davası kapsamında “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” suçundan 18 yıl hapisle cezalandırılmasına ve bu suçtan tutuklanmasına karar vermişti.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, yerel mahkemenin kararını hukuka uygun bulmuştu.
Sanık Atalay, 14 Mayıs’taki 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’nde TİP’ten Hatay milletvekili seçilmiş, bunun üzerine avukatları “milletvekili seçilmesi nedeniyle hakkındaki yargılamanın durması ve tahliye edilmesi” talebiyle Yargıtaya başvuru yapmıştı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise talebin reddine hükmetmişti.
Bunun üzerine Atalay’ın avukatları milletvekili seçilerek yasama dokunulmazlığı kazanan başvurucunun yargılamada durma kararı talebinin reddedilerek yargılamaya devam edilmesi nedeniyle “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma” hakkının, tahliye talebinin reddedilmesi nedeniyle de “kişi hürriyeti ve güvenliği” hakkının ihlal edildiğini öne sürerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştu.
Başvurunun ardından süreç devam ederken Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Gezi Parkı davasında Can Atalay’a verilen 18 yıl hapis cezasını onamıştı.
Anayasa Mahkemesi ise 25 Ekim’de Can Atalay’ın “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” hakkının ihlal edildiğine oy çokluğuyla hükmetmişti. Dosyayı inceleyen 14 üyeden 5’i bu karara muhalif kalmış, Atalay’ın haklarının ihlal edilmediğine kanaat getirmişti.
Anayasa Mahkemesi, yeniden yargılama ve tahliye için kararını İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine göndermişti. Mahkeme ise ihlal kararının, yerel mahkemece verilen karara ilişkin olmadığı gerekçesiyle dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesine iletmişti.
Anayasa mahkemesinin kararı kesindir itiraz edilemez. Karar tüzel ve gerçek kişilerin hepsini bağlar. Bu karara uyulur, gerekliyse meclis yeni düzenleme yapar.
Bu durum bir garabettir.
Allah ülkemizi milletimizi korusun