Yıldırım Fikret yazdı…
Bir Adam Öldü Bugün.
Adı bende saklı.
Ağıt yakmayacağım ardından.
Kalbim yosun tutmayı bekleyen taş gibi.
Kavruk kayalar gibi kum olmaya hazır,
Yüce dağ başları gibi dumanlı,
Yiğitliğin e’den den’e her hali,
Sadece grameri değil Türkçemin,
henüz hiç kurulmamış tümceleri.
Bir adam;
Öldü!
Adamlık ne çok öldü bugün.
Halkının kundağına sığınmış bir bebek gibi masum,
Anaların analarından emdiği süt gibi sonsuzca ak ve yalnız.
Cumhuriyet gibi bir adam, kimsesizlerin kimsesi.
Amasız!
Tepeden tırnağa vatan.
Sakladığımdan değil adını.
Gömdüm bu kırık kelimelere, söylemeye dilim varmadığından.
Söylemesin diye kimseler, satır satır dilimlesin acıyı bu satırlar.
Konuşmak değil; uyuşturmak için içimdeki yangını.
Ölemediğim için ölenle…
Satır satır doğranmış bu söylenme; yalnızlıktan.
Bırakılıp gidilmekten,
Hiç olmayan; kafadan uydurulan kelimelerin dilsizliğinden.
“Hiç doğmak bilmeyen kelimelerin deşilmiş karınlarında”, sığınacak bir yer aramaktan.
Söylemeyeceğim adını bende saklı.
Hayattayken sustuklarıma saysın ölü’m.
Zaten ondan başka kim bilebilir ki anlaşılmak için mi sustum, kelimelerin arasındaki minik boşluklara mı saklandım?
Bir adam öldü bugün.
Artık okuyabiliriz kitaplarını.
Methiyeler, göklere çıkarmalar serbest artık ve rantabl.
Maçka’nın nemli toprağından fışkıran berekettir artık onun adını anmak, adının yanına iliştirmek adını ve rantabl.
Halkı için parçaladığı yüreğini sol elle kavrayıp, göğe doğru uzatmak ve bilekten koltuklarına süzülen kanı seyrederken, devrim şarkıları söylemek pek profitable.
Adını anmıyorum.
Çünkü bu bir hak meselesi.
Yasını tutmuyorum.
Çünkü yok artık kaçacak yerim.
Yasa saklanacak halde değilim.
Boğazımdaki düğümü çözmüyorum.
Benimle yaşayacak çünkü biliyorum.
Ama bozkırın başakları fısıldıyor ben sussam da, ülkemin dağları, ovaları, yataklarında kan ter içinde uyanan ırmakları fısıldıyor:
Eyvallah Nihat Abi!
Bu çağın soysuzlarına karşı bir başımıza bırakıp gitti bir adam bugün.
Ne de rahattık, nasılsa o, arslanlar gibi dövüşüyor diye sansarlarla.
Bu gidiş, gidiş değil;
Eyvallahsız ömrün, en büyük dersini kucağımıza bırakması bu.
Bıraktım fısıldasın adını yurdumun hoyratları, türküleri…
Ağıtlar yaksın sana Seymenler Parkının kuşları.
Ardından aklını oynatsın isterse Kaçkarların deli balı.
Anmayacağım adını Abi,
Tutmayacağım yasını, dersimi öğrendim dediğim güne kadar.
Kalbim, yosuna durmuş taş gibi.
“Adamlık ne çok öldü bugün.”
Hepimiz öleceğiz, ve üzülecek ardımızda bıraktıklarımız. Ama Nihat ağabey bir ülkeyi yetim bıraktı. Nasıl asıyorsak Atamızın posterini, asacağım duvarına oğlumun Nihat ağbeyin koca fotoğrafını. Onun gibi, adam gibi adam olsun diye.