Mustafa Özgür Sancar yazdı…
Narin’in canavarca düşüncelerle öldürülmesi birden fazla gerçeği anlatıyor. Birincisi Türkiye’de hâlen feodalizm sorunu çözülemedi. Sosyo-ekonomik olarak Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun pek çok bölümü orta çağ artığı feodal ilişkilerle çevrili. Ağalık, beylik, şeyhlik yoksul insanların boynundaki pranga…
Askerliğimi Batman’da yaptım ve gerçeği birebir gördüm; söz konusu olan, gücü elinde bulunduranın güçsüzü ezdiği, hukuk tanımaz bir toplumsal yapı…
FEODAL CİNAYET
Narin cinayetinde zanlı amcanın muhtar sıfatıyla tüm köyü tahakkümü altına almış olması, cinayetin arkasında yattığından bahsedilen gayri ahlâki ve çarpık ilişkilerin varlığı, hâlâ tasfiye edilememiş feodal ilişkilerin en sarih göstergesi…
Cumhuriyet, toprak reformları, karma ekonomiye dayanan halkçı ulusalcı bir anlayışla Ortaçağ kalıntılarını yok edip, gerçekten modern bir ülke kurmayı amaçladı, fakat bunu gerçekleştirmesini sağlayacak Millî Demokratik Devrimi tamamlayamadı.
Doğrudan ABD’nin desteklediği karşı devrimci harekat ve darbeler devrimin önünü kesti. Özellikle kırsalda dinci gericilik yaşam alanı buldu; sonra şehirlere taştı. Aydınlanma ve emeğin öncü kolu Köy Enstitüleri kapatılarak, bilimi esas alan, kendini her alanda yetiştirmiş, hakkını hukukunu bilen, yurttaş bilincine sahip kitlelerin önü kesildi.
Güneydoğu’da çözülmemiş hâlde duran orta çağ kalıntısı feodal yapı, sağcı hükümetler tarafından, oy potansiyeli olduğu için, sürekli korundu; diğer taraftan Cumhuriyet’in karma halkçı ekonomi politikaları tamamen tasfiye edildi, ülkeyi yönetenler Batı’ya bağımlı siyasi ekonomik politikalar oluşturdular. Ülke adım adım çok uluslu sermaye gruplarının açık pazarı hâline geldi. Özellikle 1996’da yürürlüğe sokulan Gümrük Birliği Anlaşması, dev kale kapısını yıkmak için vurulan bir koç başı gibi iç piyasa ve ulusal sermayeyi dümdüz etti. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Anap hükümetiyle devreye giren neo liberal politikalar, yoksulluğu daha da arttırdı; gelir dağılımda sürekli ivmelenen adaletsizlik toplumsal planda derin bir yozlaşmaya neden oldu. Suç oranı arttı, mafyalaşma başladı, insanlar kendi kimlik ve değerlerinden uzaklaştılar.
EŞİTSİZLİK, YOKSULLUK VE SUÇ
Eşitsizliğin olduğu yerde, cinayet olur, hırsızlık, arsızlık olur. Ağanın, şeyhin, tarikatın hâkim olduğu yerde özgürlükten bahsedilemez, orada yurttaş yoktur, kul vardır. Ağanın, şıhın işaret ettiği partiye oy vermek zorunda kalan, hakkı hukuku yok sayılan, özel mülkiyete konu olan, bir baş sayıdan ibaret görülen kullar vardır. Narin cinayetinde olduğu gibi…
Parasal varlığıyla bütün köyü tahakküm altına alan, kendinde istediğini öldürme, istediğini satın alma gücü gören ”muhtar” bu kirli olayın merkezinde bulunuyor.
SADECE BİR POLİSİYE OLAY DEĞİL, BİR DEVRİM MESELESİ
Bu vahşi cinayet sadece bir polisiye olay değildir; olayın üzerinden 20 gün geçti hâlâ kirli ilişkiler ağı çözülemiyor. Ağalık derebeylik düzeninde korku ve çıplak zor vardır, insan hayatını değeri yoktur. Feodal kalıntılar radikal biçimde tasfiye edilmeli.
Bu, Türkiye’nin neredeyse 200 yıldır çözemediği bir Millî Devrim meselesidir.
Millî Demokratik Devrimi’ni gerçekleştirmiş bir ülkede ağa yoktur, şeyhin şıhın egemenliği yoktur; temel hak ve hürriyeti Anayasa ve yasalarla güvence altına alınmış özgür yurttaş vardır. Kimse bu türden kirli cinayetlerin konusu olmaz.
MEDYA FENOMENLERİ
Narin’in babası, ”Medya fenomenleri, kızımın mezarına gelip şov yapıyorlar, rahat bıraksınlar bizi” dedi.
Cumhuriyet ahlâkının kökleştiği bir ülkede, ölümler üzerinden şov yapan fenomenlere yer olmaz. Akp medyasında yer bulamayınca, ”muhalif” olarak tanımlanan medyanın hinterlandındaki rant için Atatürkçü, Cumhuriyetçi numarası yapan ”spiker, gazetecilerin” ahlakı geçer akçe değildir. Ana haber bültenlerinde puan toplamak için acıyı sömüren, kendini akıllı sanan, ama gerçekte boş teneke olan ve spikerlik standardından bin fersah uzak, kötü sesiyle, rahatsız edici olmaktan öteye geçemeyen tiplere de rastlanmaz. Bunlar ne devlet teorisini ne tarihî, ne ekonomi politiği bilirler…
KÖYLÜ, ÜRETİM EKONOMİSİ
Cumhuriyetin köylüsü toprak ağasına karşı çelik bir iradeyle mücadele eder, bugün orta Anadolu’da olduğu gibi hakkını aramak için gerekirse kilolarca domatesi yola döker. Gerçeği korkusuzca dile getirir.
Altın rengi buğdaylarla dolan başak tanelerinde, bir sonraki hasadın umudunu görür ve yeniden üretir, emeğin ve üretimin en yüce değer olduğunu bilerek.
MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİM
İşte Türkiye’nin bugün ihtiyacı olan, üreten köylü, moderniteyi özümsemiş yurttaş, bilimi esas alan eğitim, aklı ve bilimi önceleyen insandır. Yani Kemalizmin, Türkiye’nin aydınlanma tarihinde son ve en önemli aşama olarak önümüze koyduğu Cumhuriyet Devrimi’ni tamamlamaktır.
Cumhuriyet, Türk Millî Devrimi’nin zirvesidir. Akıl ve bilimdir… ulusal pazarı güçlü, üreten, tam bağımsız ülkedir.
Atatürk’ün sürekli devrim ereği doğrultusunda, büyük ufukları vadeder; dünyanın damını delen, küresel iklim krizini çıkaran, açlığı, yoksulluğu doğuran, savaşlara kitlesel ölümlere neden olan kapitalizmi aşmamızı sağlayacak zengin olanaklar sunar.
Cumhuriyet, Narinleri bağrına basar, yaşatır… İşte tam bu nedenle Cumhuriyet bir yaşam ve iktidar meselesidir.