Cumhuriyetin 100. yılında kimlik siyaseti

featured

Yılmaz Ateş yazdı…

Demokrasilerde siyaset, insan hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğü, toplumu refah içinde mutlu yaşatmak için var olan sorunları bilimsel yöntemlerle çözme, ilerleme ilkeleri düzleminde yapılır. Türkiye’de çok partili siyasi hayata geçiş hazırlıkları ile başlayan kimlik siyaseti (mezhep ve etnisite), son dönemde tepe yaptı ve dibe vurdu.

Üç kıtada 22,5 milyon kilometre kare alanda 600 yıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu, aydınlanmaya, sanayi devrimine, bilime, sanata sırtını dönmüştü. Ekonomide, savunmada, eğitimde dünyanın nereye gittiğine gözlerini kapatmış, kulaklarını tıkamıştı. Geleceğini borç para bulmaya ve denge siyasetine bağlayan Osmanlı, emperyal güçler için kolay yutulacak bir lokmaya dönüşmüştü.

Avrupa İngiltere öncülüğünde oluşturulan Osmanlı Devleti’ni bölme planına, süper güç olma yolunda Osmanlı’yı engel olarak gören Amerika da katılmıştı. Misyonerler eliyle ırkçılık hareketini Osmanlı’nın içine sokmuş, azınlıkları elde etmişlerdi. O tarihte yaşananları Yavuz Bahadıroğlu’nun köşesinden alalım:

“İlk adım 1833’te atıldı. Amaç doğrultusunda eğitilmiş papazlar, ‘Osmanlı’nın kontrolünde bulunan kutsal toprakları geri almak üzere başlatılan silahsız Haçlı Seferi’nin ilk askerleri olduğunuzu asla unutmayın’ denilerek Osmanlı topraklarına gönderildi. Kimisi ‘öğretmen’, kimisi ‘subay’, kimisi ‘rahip’, kimisi ‘danışman’, kimisi de ‘barış gönüllüsü’ kılığında içimize girdiler. Din ve milliyet farkını kışkırtan derin çalışmalar yaptılar. Gerisi malum: Bir cihan imparatorluğu talan edildi.” (Akit Gazetesi, 08.09.2017)

Bu talandan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının öncülüğünde verilen Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan sonra tam bağımsız, egemen, modern Türkiye kuruldu. Osmanlı’yı yıkıma götüren yol ve politikalara son verildi. Halk, kulluktan özgür, eşit vatandaş statüsüne kavuşturuldu. Kapitülasyonlara (borçlanmaya) son verildi. Tekke ve Zaviyeler kapatıldı. Kadın-erkek eşitliği, hukukun üstünlüğü, bilimin öncülüğü, laik eğitim, kamucu-halkçı kalkınma modeli benimsendi.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı’yı yıkıma götüren emperyal güçlere ve yerli işbirlikçilerine yaranmak uğruna Cumhuriyet değerlerinden büyük tavizler verildi.

Talan edilen cihan imparatorluğunun yerinde bugün Türkiye dışında 27’si Asya’da, 13’ü Avrupa’da, 5’i Afrika’da olmak üzere toplam 45 devlet var. Bahadıroğlu Osmanlı’yı değil, sanki 1960’tan itibaren emperyalizmin Türkiye’nin içine yerleştirdiği FETÖ ve PKK terör örgütlerini, besleyen, büyüten zihniyet ve güçleri yazmış. Hedefleri, 785 bin kilometrekarelik alana sıkışmış Türkiye’nin ulusal birliğini parçalamak. Acı olan bazı çevrelerin halen bu zokayı “inanç ve demokratik hak” diyerek görmemezlikten gelmeye devam etmeleridir. 2013 yılına kadar “Ne istediniz de vermedik” diyen iktidardan, bugün “Ne isterseniz veririz” diyen muhalefete geldik.

Demokrasi ürünü olan siyasi partilerin görevi, demokrasiyi ve milletin birliğini ortadan kaldırmayı amaç edinen kökten dinci-ırkçı terör örgütleri ile mücadele etmektir. Partiler millete giderler birlikte olurlar ama kimlik siyasetinden uzak dururlar. Demokrasiyi kendi bireysel kariyeri veya grubu için bir araç olarak görenler, kimlik siyasetine girer ulusun birliğinden yani halktan uzak dururlar.

Politika üretemeyenler, Cumhurbaşkanı adayında aranması gereken vizyon, temsil yeteneği, liyakat, demokratik laik Cumhuriyet’e bağlılık yerine, demokrasi kriterleri içinde yeri olmayan “kardeşim Abdullah”, “tıpış tıpış oy verilecek Ekmelettin”, “gel buraya Muharrem”, “baba-oğul”, “abla-kardeş”, “piro-dede”, “şeyh-tarikat” ilişkisini koydular.

Demokrasi ile kimlik siyaseti yapılarının çalışma dinamikleri farklıdır. Demokrasi için kurulan birlikteliklerin yürüyebilmesi, demokratik kuralların güçlü bir şekilde işlemesine bağlıdır. Kimlik siyasetinde ise otokrasi (küçük bir küme ya da bir kişinin elinde bulundurduğu yönetim biçimi) çok güçlüdür. Birlikteliklerin yürümesinde liderlerin de kritik rolü vardır. “Liderler ayırıcı figürler olmamalıdır; muhalifliğe, uyumsuzluğa ya da birliğin bozulmasına sebep olacak bir şey yapmamalı veya söylememelidirler.” (Johan Adair, Konfüçyüs ve liderlik)

Doğruluk ve erdem, birlikteliğin temeli, uzun süreli kişisel ve profesyonel ilişkinin kaynağıdır. Millet ittifakı böyle bir işleyiş ve algı oluşturabildi mi? Hayır! Tam tersine doğruluk ve erdemden uzaklaşan liderlerin söylem ve eylemleriyle, güven vermeyen politikalarıyla, kimlik siyasetini öne çıkaran davranışlarıyla Erdoğan’ın 22 yıllık iktidarını sürdürmesinin ana dinamiğini oluşturdular.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem”, “demokratik haklar” adı altında kimlik siyasetine sarılanlar, Cumhuriyet’in 100.yılında yenilmişlerdir. Dün geleceklerini kimlik siyasetine bağlayanlar, umarım artık yüzlerini Cumhuriyetin değerlerine çevirirler. Gelecek, eksiksiz işleyecek demokratik ve laik Cumhuriyettir.

Cumhuriyetin 100. yılında kimlik siyaseti

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Bundan daha güzel anlatılamaz.
    İktidar ve muhalefetin yaptıkları ve de yapacakları özetlenmiş

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!