Danıştay’dan İstanbul Sözleşmesi kararı

featured

Danıştay, HKP’nin İstanbul Sözleşmesi’nin AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla feshedilmesine ilişkin Cumhurbaşkanı kararının yürütmenin durdurulması talebini reddetti. Karara iki üye şerh koyarak, ‘telafisi güç ve imkânsız zararlar doğacak’ dedi.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini açıkladı. Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) avukatları Ayça Okur, Doğan Erkan, Sait Kıran ve Metin Bayyar aracılığı ile söz konusu fesih kararının yürütmenin durdurulması ve iptal edilmesi istemiyle Danıştay 10. Dairesi’nde dava açtı.

3718 sayılı Cumhurbaşkanı kararının hukuka, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine, Anayasaya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi aykırı olduğu belirtilen dilekçede, 3718 sayılı kararın dayanağı olan 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. Maddesinin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle, kararın iptali için itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine gönderilmesi istenilmişti.

CUMHURBAŞKANLIĞI: HAKSIZ VE HUKUKİ DAYANAKTAN YOKSUN

Cumhurbaşkanlığı adına Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürü Hakkı Susmaz ise Danıştay’a gönderdiği savunmada, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararırının iptali ve yürütmenin durdurulmasıyla açılan dava ‘haksız ve hukuki dayanaktan yoksun’ olduğu gerekçesiyle reddini istedi. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının münhasıran Cumhurbaşkanın yetkisine tabi olması nedeniyle yargı denetimi dışında olduğuna değindi. İstanbul Sözleşmesinin Cumhurbaşkanlığı kararı ile feshedilmesinde Anayasa aykırılık bulunmadığını vurguladı. 

Danıştay 10. Dairesi, İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin Cumhurbaşkanı kararının yürütmenin durdurulmasını oyçokluğu ile reddetti. Karara iki Danıştay üyesi şerh düştü.

‘CUMHURBAŞKANI TAKDİR YETKİSİNE SAHİP’

Danıştay kararında şu ifadelere yer verildi:

“Yasama organının milletlerarası andlaşmalara ilişkin yetkisinin andlaşmanın onaylanmasını bir kanunla uygun bulmaktan ibaret olduğu, bu kanunun tek hukuki sonucunun, Cumhurbaşkanına bir takdir yetkisini kullanma imkânını vermek olduğu, Cumhurbaşkanının uygun bulma kanunu sonrasında milletlerarası andlaşmayı onaylayıp onaylamama konusunda takdir yetkisine sahip olduğu ve milletlerarası andlaşmaların sona erdirilmesinin (Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshinin) tıpkı andlaşma metinlerinin hazırlanması, imzalanması, son aşamada onaylanarak yürürlüğe konması hususlarında olduğu gibi yürütme yetkisi dâhilinde bulunduğu görülmektedir. Dolayısıyla, milletlerarası andlaşmaların sona erdirilmesinin (feshinin) Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenmesinin hukuken mümkün olduğu anlaşılmakla, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının dayanağını teşkil eden 9 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme” ibaresine yönelik Anayasaya aykırılık iddiası oy çokluğuyla yerinde görülmemiştir.”

DANIŞTAY ÜYELERİ: TELAFİSİ GÜÇ VE İMKÂNSIZ ZARARLAR…

Karara usul yönünden muhalefet eden İ. T. ve  A. S., karşı oy yazılarında, Cumhurbaşkanı kararının hukuk aykırı olduğunu belirtti. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması durumunda telafisi güç ve imkânsız zararlar doğacağının altını çizen iki üye, Cumhurbaşkanı Kararının yürütmesinin durdurulması gerektiğini belirtti.

Danıştay’ın kararı Halkın Kurtuluş Partisi’ne tebliğ edildi. HKP avukatları yürütmenin durdurulmasının reddi kararına itiraz edecek.

‘VİCDANLARININ SESİNİ DİNLEYEN İKİ HÂKİMİN KARŞI OYLARI UMUT VERİCİDİR’

Konuyla ilgili HKP Genel Merkezi’nden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Partimiz, İstanbul Sözleşmesinin tek bir imzayla feshedilmesine karşı yürütmenin durdurulması ve işlemin iptali için dava açmıştı. Açılan bu davada Danıştay yürütmenin durdurulması talebimizi oy çokluğuyla reddetmiştir. Bizler AKP’gillerin hukuk bürosuna dönüştürülmüş yargıdan farklı bir karar da beklemiyorduk. Ama vicdanlarının sesini dinleyen iki hâkimin, iki hukukçunun, çoğunluk kararına karşı oyları ve gerekçeleri umut vericidir. AKP’gillerin iktidardan tekerlenme süreçleri hızlandıkça bu gerçek hâkim ve savcıların da sayılarının artacağına inanıyoruz.  Yargının AKP’gillerin hukuk bürolarına çevrildiğinin bir göstergesi de açtığımız bu dava ve verilen bu karardır. Örneğin bu garabet işlemin yürütmesinin durdurulması talebimizin reddine karar veren yargıçlardan biri AKP yönetimindeki İstanbul Büyükşehir Belediyesi döneminde Hukuk Müşavirliği yaparken, davalı idare olan Cumhurbaşkanlığı tarafından Danıştay’a atanmıştır. Taraflılığı su götürmez, objektif karar vermesi hayatın olağan akışına aykırı olan bu yargıç için Partimiz daha önce reddi hâkim talebinde de bulunmuştu.  Buna rağmen bu kişi karar alma sürecine katılmıştır.”

‘HESAP VERECEKLER’

Her ne kadar oy çokluğuyla yürütmenin durdurulması talebimiz reddedilmişse de; iki “hukukçu”  hâkimin karşı oy gerekçeleri;  davada öne sürdüğümüz iptal gerekçeleriyle paralellik taşımaktadır. Hukuksuzluğu ve Kanunsuzluğu yol etmiş iktidar sahipleri için eninde sonunda devran dönecek, hukuk ve adaletin terazisinin ezilen halkımızdan yana ağır bastığı günler gelecek. AKP’giller için de işleyecek süreç budur. Yolun sonuna doğru yaklaştıkça da gerçek hukukçu hâkimlere ve savcılara da cesaret gelecektir. Korkuyu üzerinden atanların sayısı da artacaktır. Kuracağımız gerçek halk iktidarında, emri hukuktan ve vicdanından alan, namuslu yargıçlar, işlenen bütün suçların hesabını halkın önünde soracaklar, insanlık suçu işleyenler yasalar önünde halka hesap vereceklerdir.

Danıştay’dan İstanbul Sözleşmesi kararı

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. 30 Haziran 2021, 08:55

    İstanbul Sözleşmesinin Cumhurbaşkanlığı kararı ile iptal edilmesinden sonra CHP Danıştay’da yürütmenin durdurulması ve kararın iptali için bir dava açmıştı. Daha önce Türkiye Anayasa’sını ve yargı sistemini bilen bir kişinin Danıştay’da bir dava açmaması gerektiğini; çünkü açılan davanın kesinlikle ve daima kaybedileceğini belirtmiştim. Bunun nedeni şudur: 1) İstanbul sözleşmesi meclis tarafından çıkarılan bir kanunla kabul edilmiş ve Cumhurbaşkanı bunu onaylamıştır. 2) İptal işleminin de doğal olarak aynı yolu izlemesi gerektiği sanılır. Fakat öyle değildir. 3) Cumhurbaşkanlığı tarafından sözleşmenin iptal edilmesi “idarenin düzenleyici bir işlemidir.” Cumhurbaşkanının yasal olarak böyle bir yetkisi olmadığı varsayılsa bile,
    Anayasa Cumhurbaşkanı’na böyle bir yetki vermiştir. 4) Bu yetki Anayasa’nın 125. Maddesi ile verilmiştir. TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ 125. MADDESİNE GÖRE: İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. YANİ İSTEYEN DAVA AÇABİLİR. AMA KAZANAMAZ. Yasa maddesinin devamı: yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez. Yani MAHKEMLER İDARİ EYLEMLER İÇİN YARGILAMA YAPAMAZ. İDARE ALEYHİNE KARAR VEREMEZ. Cumhurbaşkanının sözleşmeyi iptal etmesi artık yasal bir durum değil “idari eylemdir. Yasal olarak yetkisi olmasa bile bu idarenin takdir yetkisi içindedir. Dolayısı ile ne Danıştay ne de Anayasa mahkemesi burada idare aleyhine karar veremez. Davayı reddedilince sözleşe iptal edilmiş olur. Cumhurbaşkanı günün birinde bu sözleşmeyi tekrar imzalarsa, gene meclisin bir karar çıkarmasına gerek yoktur. Anayasa ve mevcut yasal sisteme göre Cumhurbaşkanı veya daha alt seviyede bir idarenin “idari bir kararı” yasaların da Anayasa’nın da üstündedir. Hiçbir mahkeme bunu iptal edemez. Üstelik mahkemeler ret kararı için bir açıklama yapmak zorunda da değildir. Ancak iptal kararı verdiğinde bir açıklama yapmak zorundadır. Bu açıdan öncelikle Anayasa’nın 125. Maddesinin ve daha sonra da İdari Yargılama Usulü Kanununun iptal edilmesi, idare mahkemelerinin ve Danıştay’ın da kapatılması gerekir. Bu mahkemelerin varlık nedeni mahkemelerin idare aleyhine bir karar vermesinin engellenmesidir. Bunlar sözde mahkemelerdir. Burada Danıştay’ın bir suçu yoktur. Bu kararı eleştirenlerin Anayasa’dan haberi yoktur.

  2. İstanbul Sözleşmesi bilgisiz çoğunluğun sandığı gibi masum bir sözleşme değil, orada ki hedef kadın hakları vs değil herkesin sözleşmenin bütün alt maddelerini okuması lazım, Devlet otoritesini ve mevcut Hukuk sistemini devre dışı bırakan bu sözleşmeyi savunmak gerçekten mantıksız, öte yandan bu sözleşmenin iptali ile Kadın haklarında herhangi bir taviz verilmiyor, sözleşme zaten hali hazırdaki anayasada yazan kadın haklarına bir katkı sağlamıyor.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!