Sabahattin İsmail yazdı…
Denktaşsız geçen 12 yıl, O’nun bıraktığı büyük boşluğu kapatacak yerde daha da derinleştirdi.
Sağlığında sıkı karşıtı olanlar dahil, herkes O’nun değerini daha iyi anladı ve hasretle arar oldu.
Boşalttığı makama gelenlerin sığlıkları, çapsızlıkları, donanımsızlıkları, dava ve devlet adamı niteliği eksiklikleri, O’nun büyüklüğünü herkese yeniden kanıtladı.
*
ENOSİS girişimlerini protesto için, 1948 yılında Lefkoşa’da düzenlenen Selimiye mitinginde, varoluş mücadelemizin önderi Dr. Küçük’ün yanında ilk siyasi miting konuşmasını yaptığında henüz 24 yaşında genç bir avukattı.
Yaşama veda edene kadar, milim sapmadan milli mücadelenin dinamik önderi oldu.
Sömürge yönetiminin 1948’de oluşturduğu Türk İşleri Komisyonu’nda Türk halkını temsil etti. Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Başkanlığından, 1957’de TMT’nin kuruluş aşamalarından, 1960 Londra görüşmelerinden, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kurma aşamalarından, Türk Cemaat Meclisi Başkanlığından 1963’lerdeki umutsuz karanlık günlerden, zor sürgün yıllarından, karanlık Rum hapishanelerinden, Erenköy’deki direniş günlerinden geçti…
Milli mücadelenin her safhasında bazen elinde silahı, bazen kalemi, bazen mikrofonu ile belirleyici liderlik yaptı.
“Türkiye’nin bir Kıbrıs meselesi olmadığının” Türkiye hükümet yetkilileri tarafından açıkça ifade edildiği 1950’li yıllarda Dr. Küçük ve mücadele arkadaşları ile birlikte, Türkiye’de adeta iğne ile kuyu kazarak Kıbrıs davasını Türkiye’nin milli davası haline getirdi.
Önderimiz Dr. Küçük ile birlikte, Türk ordusunun 82 yıl sonra yeniden adaya ayak basmasını, Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki meşru hak ve çıkarlarının korunmasını, Anavatanın, Kıbrıs Türk Halkının garantörü olmasını sağladı.
Rum tarafıyla 1968’den itibaren başlayan barış görüşmelerinde, BM Platformları dahil tüm uluslar arası platformlarda, tam 37 yıl boyunca Kıbrıs Türk halkının ve Anavatan Türkiye’nin meşru hak ve çıkarlarını kararlılıkla taviz vermeden korudu.
Ulusun ve tarihin tanıklığı önünde, Geçici Kıbrıs Türk Yönetimini, Türk Yönetimini, Otonom Kıbrıs Türk Yönetimini, Kıbrıs Türk Federe Devletini ve nihayet Kıbrıs’taki bağımsız-egemen Türk Cumhuriyeti’ni kurdu.
Tarihe “devlet kuran lider” olarak geçti.
Sömürge yönetimi altında yaşayan, etkisiz, dikkate bile alınmayan “İslam Cemaati” günlerinden, “azınlık” olarak nitelendiğimiz yıllardan, kendi bağımsız devletimiz ve bayrağımız altında, Anavatanımız Türkiye’nin garantörlüğünde, Türk askerinin güvencesinde hür ve egemen yaşayacağımız günlere gelinmesi için verilen soylu mücadelede önceki liderlerden bayrağı devralarak bağımsız devlet aşamasına taşıdı.
GERİ ADIM ATMADI
Kurduğu bağımsız devletin yok olmasını öngören 2004 Annan Planı’na karşı büyük bir direniş sergiledi.
Bu uğurda Anavatan hükümetiyle çelişkiye düşme pahasına, emperyalizmin dayattığı o yokoluş planına karşı direndi
Bir buçuk asra yakın süren bu mücadele dolu yılların son 64 yılında lider Denktaş’ın belirleyici rolü ve liderliği vardır…
Bir başka deyişle Denktaş, Kıbrıs Türk halkının kaderini ve Kıbrıs adasının geleceğini belirledi.
Emperyalist güçler ve maşası Rum-Yunan ikilisi, içimizdeki işbirlikçileri ve 5. KOL, O’nun şahsında halkımızın direniş gücünü bulmuşlar ve mukavemetimizi aşamamışlardır…
AB Türkiye temsilcisi Karen Fogg’un “Denktaş’ı yıpratın, O’nun Kıbrıs Türklerini değil Türkiye’deki askerleri temsil ettiğini yayın, itibarını yok edin…” ve ABD Temsilcisi Holbrook’un “Denktaş’ı kovun” şeklindeki talimatları çerçevesinde, satılmış, işbirlikçi mandacı kesimin yaptığı aşağılık saldırılar O’nu yıldıramadı.
Kıbrıs davasını, Milli bir dava olarak değil, Denktaş’ı milli bir lider değil, KKTC’yi “sonsuza dek yaşatılması gereken şehitlerin emaneti ve özgürlüğümüzün teminatı” olarak değil, kurtulunması gereken birer kambur olarak görenler, O’nu yıpratmak ve çökertmek için ellerinden geleni artlarına koymadılar..
Ne ki yıkamadılar, teslim alamadılar…
O’nun bu soylu mücadelede tek dayanağı sarsılmaz bir bağlılıkla, inançla ve imanla bağlı olduğu, sonuna kadar güvendiği Kıbrıs Türk halkı ve yüce Türk ulusu oldu.
Büyük Atatürk’ün gösterdiği yolda, bağımsızlığa, egemenliğe, özgür yaşamaya düşkünlüğü ve Kıbrıs Türk varlığını bu adada sonsuza dek yaşatma azmi oldu.
Büyük bir Atatürkçü idi. İnançla savunduğu Atatürk ilke ve devrimleri O’nun rehberi oldu.
Denktaş bu soylu mücadelede hep Türk Halkına, Ulusumuza ve Anavatana sarsılmaz bir bağlılıkla, inançla güvendi.
Makamdan ayrılma kararı verdiği 2005 yılına kadar, O’nun yanında, O’nunla birlikte çalışma onurunu taşıdığım 8 yıl boyunca, bütün bu niteliklerini, liderlik özelliklerini çok yakından gördüm, insanlığına, yardımseverliğine, hoşgörüsüne, engin tarih ve diplomasi bilgisine, engin tecrübelerine, devlet adamlığına çok yakından tanık oldum. O’ndan çok şey öğrendim.
Mücadelenin bitmediği, kurucusu olduğu KKTC’nin sonsuza dek yaşatılması için mücadeleye devam edilmesi gerektiği inancı, O’nun 88 yaşında bile mücadeleyi sürdürmesinin nedeniydi..
Cumhurbaşkanlığı makamından, aktif görevden çekildiği 2005 yılından sonra da ailesi ve torunları ile birlikte bir emekli hayatı yaşamak yerine, aynen Cumhurbaşkanlığı görevinde iken yaptığı gibi, her gün ofisinde mesai yaptı, vatandaşın sorunlarını dinleyerek ilgililere aktardı, yabancı heyetlere Kıbrıs sorunu ile ilgili gerçekleri anlattı, müzakereleri ve gelişmeleri yakından izleyerek sorumlu görevde bulunanları ve Türkiye’yi uyarıcı raporlar, mektuplar, notlar yazdı, uyarıcı, yol gösterici kitaplar yazdı, açıklamalar yaptı, gazetelerde köşe yazıları yayınladı, radyo televizyonlarda programlar yaptı, Türkiye’yi ve birçok ülkeyi gezerek konferanslar verdi… Halka ve sorumlulara yol gösterdi, ışık tuttu… Yaptıklarının ve söylediklerinin haklılığı hep zaman içinde doğrulandı.
HAKLILIĞI KANITLANDI
Başta Annan Planı ve federasyon tezi olmak üzere yaptığı eleştirilerin doğruluğu kanıtlandı. Yıllarca savunduğu İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM tezi bugün milli tez oldu.
Denktaş, liderliğini üstlendiği haklı davamızı salim limanlara taşıyana ve son nefesine kadar bağımsızlık ve egemenliği savunan onurlu bir lider olarak mücadeleye devam etti. Son nefesinde bile dünyaya “KKTC bağımsız bir Cumhuriyettir, yaşayacaktır” mesajı gönderdi, toprak tavizleriyle Halkımızın huzurunun bozulmamasını istedi, Halka “Devlete, bağımsızlığa, egemenliğe ve Anavatanın garantörlüğüne sahip çıkın” vasiyetini bıraktı.
Kıbrıs Türk halkının, Türk ulusunun, dünya Türklüğünün kalbi ve Tanrı’nın rahmeti onunladır…
Seni asla unutmayacağız sevgili Cumhurbaşkanım.
Yaktığın meşaleyi yüksekte tutuyoruz..
İlkelerini, üzerinde titrediğin egemenliğimizi, bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü, Anavatanımızı, garantörlük hakkını ve emanetin olan devletimizi kararlılıkla savunmaya devam ediyoruz, devam edeceğiz…
Rahat uyuyunuz…
Tanrı’nın rahmeti sizinle olsun…
Zaman gazetesinde, onu alçakça iftiralarla hedef tahtasına koymuşlardı.