Deprem korkusu ne zaman bitecek?

featured

Jeofizik Yüksek Mühendisi, İTÜ Maden Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü, E. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan yazdı…

Depremler Türkiye’nin olağan doğal olaylarından biri. Ancak onu kırana, kişi ile hayvan kıyımına dönüştüren ülke yerel ile merkezi yönetimin tutumu, toplumun eğitimsizliği, kuralsız derme çatma yaşam, yazgıcılık, bağnazlık, bilimsizlik, bezginlik, yoksulluk, geçim sıkıntısı, Anadolu’da güvenli yaşam kurallarını eski Anadolu uygarlıklarından bile öğrenmeme, bu ülkede geçici bir göçebe anlayışıyla yaşama.

Türkiye’nin milyonlarca yıldır beş ana deprem kuşağı var.

1. Tüm Anadolu’yu doğudan batıya kat eden, 3,5 milyon yıldır, M8,0 büyüklüğüne kadar deprem üreten sağ yanal atımlı Kuzey Anadolu Kırığı,

2. Kafkasya’dan Hatay’a kadar çaprazına uzanan, 15 milyon yıldır M7,8’e dek deprem üreten, sol yanal atımlı Doğu Anadolu Kırığı.

3. Kuzeyde Bakırçay’dan, güneyde Büyük Menderes’e kadar, M7,3 büyüklüğüne kadar göçüntülü depremler üreten Batı Anadolu Düşüntü kırıkları,

4. Afrika’nın Anadolu, Ege Denizi, Pelepones’i, Adriyatik’i kuzeye doğru kaktırarak altına Güney Ege Yayı boyunca daldığı, Göller Bölgesinden, Rodos, Girit, Mora, Adriyatik’e uzanan M7,6’a dek deprem ile süpürtü(tsunami dalgası) üreten Dalma Batma Kuşağı depremleri.

5. Mezopotamya üzerinden Anadolu’nun güney doğusuna toslayarak kuzeye doğru kaktıran Arap Kalkanı ile oluşturduğu Bitlis-Zağros Kenet kuşağı(Doğu Toroslar) boyunca M7,4’e dek depremler,

Kısacası Anadolu’da depremler en az 15 milyon yıldır oluyor, gelecekte yine aynı güçte olacak, hiç bitmeyecek. 15 Bin yıldır depremlerle iç içe yaşayan Anadolu uygarlıkları depremlerden korunmak için Safranbolu ile Sakarya’da günümüzde de kullanılan ağaç çatkılı depremden yıkılmayan, deprem evlerini deneye, sınaya bulmuş. Amerikalılar bu evlerimize bakarak, bizim ağaç koyduğumuz yerlere çelik koyarak, günümüzde çok kullanılan çelik yapıları üretmişler.

Osmanlı dönemi de içinde olmak üzere, tüm yerleşimlerini kayalık tepelere kurmuş, düzdeki gevşek, sulak alanları tarımsal amaçlı kullanmışlar. Ancak 1950’den sonra, binlerce yılda biriken bu deneyimler görmezlikten gelinerek, “Memlekete hürriyet geldi. Siz istediğinizi yapabilirsiniz” anlayışında olan bir ülke yönetimi, tarım alanlarını yapılaşmaya açmış, açmakta, yapılaştırmaktadır. Türkiye’de kaçak yapılaşma, kamu arsaları üzerinde gecekondu yapılması; sılasında ata toprağını, binlerce yıllık deneyim birikimi olan tarımı bırakıp köyden kente göç 1950 siyasi yönetiminin yanlış davranışıyla gelişti. Büyük kentlerin çevresini çarpık yapılaşmalar sardı, orman alanları daraldı. Sulak tarım alanlarında, ovalarda yerleşim hızla sürüyor. Depremlerden esinlenilmiyor.

Deprem yıkımlarının %65’inin nedeni, yerden gelen sorunlardır. O nedenle, her depremde ölüm oranları gittikçe azalmıyor artıyor. Yerel yönetimler ile bakanlıklara yetkin kişiler gelmedikçe TC’de deprem yıkımları ile ölümler azaltılamaz. Kaçak yapılaşma eskiye oranla düştü. Ancak, Türkiye’ye gelen yaklaşık 12 milyon sığınmacı, doğu ile güney doğuluların aşırı çoğalması, bunların ekonomik durumlarının iyi olmaması nedeniyle, kamu alanlarında çarpık yapılaşma üretmeleri önlenemiyor. Ankara yönetimi, dar gelirlilerin, köylülerin, çok çocuk yapmasını, kentlere göçünü güdülüyor. Anadolu’nun tarım toprakları, atalarının anılarını barındıran, Türkiye’nin güvenliğini sağlayan, köyleri, otlakları öksüz, yetim kaldı. Doğu ile Güney Doğu kimin için boşaltılıyor? Günümüzde köyde kalanların oranı yalnızca %7.

Ayrıca, önceden kırsal kesimden büyük kentlere göçmüş kişiler, kentin kurallarına uymuyor. Kentin çeperlerindeki, orman alanlarına giriş yapıyorlar. Ya da önceden yapmış oldukları tasarım dışı gecekondularına, her seçim dönemi öncesi, depremi görmezden gelerek yeni katlar ekliyorlar. Siyasiler onları oy kaynağı gördüklerinden bu işe göz yumuyorlar. Böylece kent çeperlerinde güvensiz yapılar gelişiyor.

1999 Gölcük depreminden sonra 2007 ile 2018’de başarılı deprem yönetmeliği, ayrıca, çarpık kentlerin düzeltilmesi için “Kentsel Dönüşüm” yönetmeliği çıkarıldı. Buna göre kentler, mahalle ölçeğinde yıkılacak, kültürel geçmişe uygun mimari geliştirilecek, geniş yollar, yeşil alanlar içinde, ulaşım sıkıntısı olmayan yeni kentler oluşturulacaktı. Ancak ülkenin girdiği ekonomik sıkıntıyla bu başarılamadı. Bu kez, kentin trafik sıkıntısını, ulaşımını, sağlık, altyapı, okul sıkıntılarını kışkırtan “Yapısal Dönüşüm” uygulaması başlatıldı. Yapısal dönüşüm kente karşı işlenen bir suç niteliğinde gelişerek kilometre kare başına kişi ile yapı yoğunluğunu arttırdı.

Yapısal dönüşüm, belediye-üstlenici-mal sahibi-banka kredileri üçgeninde gelişti. Üstlenici, mal sahibinden katkı bekledi. Mal sahibi bankalardan düşük faizli borç aldı. Özellikle lüks, seçkin, zengin semtlerinde yapısal dönüşüm hızla gelişti. Bunlar kendilerini depremde güvence altına almış olurken, konutlarının değeri de bire iki, bire on arttı. Ne var ki, konut değerlerinin düşük olduğu dar gelirlilerin oturduğu, yoksul semtlerinde, yapısal dönüşüm; üstleniciler ile bankalar için çekici değildi. Kaldı ki, düşük faizli olsa da, mal sahibi banka borçlarını geri ödeyecek gücü olmadığından bu iş başarılamadı. Bu durumda depremden varlıklı kişilerin canı kurtulurken, dar gelirliler yazgılarına boyun eğdiler.

Ülkede 120 milyar dolar yitime neden olan Kahramanmaraş depreminden hemen önce/sonra TC maliyesi çöktü, merkez bankası döviz birikimleri eksiye düştü. Yönetim önemli kamu işletmeleri, yeraltı kaynaklarının çoğunu sattı, iç borç, dış borç alsa da mali durumunu düzeltemedi. TC Ekonomisi çöktü. En az 51 bin kişiyi öldüren 310 bin yapıyı göçerten, ya da ağır yaralı olarak yıkan, 4 milyon kişiyi etkileyen, 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremiyle 11 ilde göçen yapılar ile ağır yara almış yapılar yıkılarak, oturma alanları yeni, depreme dayanıklı yapı yapılmak üzere açılmıştı. Döviz 3 liradan 30 TL’ye fırladı, enflasyon %172 ile %67’e yükseldi, banka faizleri %45-50’lere dayandı. Bankalar, yeni yapılacak yapılar için borç vermemeye başladı. Yaşam birdenbire pahalılaştı. Toplumda geçim sıkıntısı başladı. Orta sınıf dar gelirli duruma düştü. Yapım çıkışları, 1’e 100 arttı. Ürem (faiz) ile yaşam pahalılığı (enflasyonun) çok yüksek olmasıyla m2 konut maliyeti, bin liradan, 10 ile 25 bin TL’ye yükselince yapısal ile kentsel dönüşüm kilitlendi. Toplam sayıları 360 bin olan üstleniciler(müteahhitler) düşük kazançlı deprem bölgelerinden batıdaki yüksek kazançlı lüks yapılara yöneldiler. Yıkılarak ortadan kaldırılan göçmüş ya da ağır hasarlı yapıları kim yapacaktı? Bu yapıların edinicileri şimdi neredeler?

Şimdi deprem bölgesinde enkazı kaldırılan, arsa durumuna düşmüş yerler yapı yapılmadan öylece boş duruyor.

Ekonomik sıkıntı doğmadan önce, Türkiye’de 7 milyon yapı, deprem için dönüştürülmesi gerekirken 1999’dan beri yalnızca 3,5 milyonu dönüştürülebilmişti. TOKİ’nin yapmış olduğu yapılar dışında, halkın kendi girişimleri ile yapacağı yapısal dönüşüm kilitlendi.

Tek çözüm yolu, TOKİ ile KİPTAŞ’ın tüm yapı dönüşümlerini üstlenmesi.

1982’den beri gelişen işitsel, görsel, yazımsal basınla toplum, depremler üzerine çok bilgi edindi. TV’ler sanki açık üniversite gibi. Önemli olan merkezi yönetim ile yerel yönetimlerin depremlerden, yitimlerden esinlenmesi. Halkın ekonomik durumu yetersiz olduğundan çaresiz. Merkezi yönetim de depremleri siyasi oy tabanı olarak bakıyor. Eğer yakın gelecekte büyük bir deprem olursa, Türkiye büyük bir yıkımı, kişi yitimini önleyebilir mi? Bununla başa çıkabilir mi? Kısacası, Türkiye Maraş depreminden gereken dersi aldı mı?

Halk ders aldı. Ancak TC’nin yeterince konuyu anladığından kuşkuluyum.

Türkiye’de depremler bitmedi, hiç bitmeyecektir.

Peki! Ne yapalım?

Öncelikle TC’nin ekonomik durumu düzeltilmeli. Sonra halkın geçim sıkıntısı çözülmeli. Tüketen değil, üreten Türkiye oluşturulmalı.

2007’de oluşturulan yapı denetim kuruluşları, “Yer-Yapı Denetim Kuruluşuna dönüştürülmeli.

Türkiye’de her yapı için; yer-yapı güvenlik belgesi çıkarılmalı, tapuya işlenmeli. Satın alacak ya da kiralayacak kişi tapudaki belgeye bakarak işlem sürdürmelidir. Bu koşullar, kötü yapı üretimine son verebilir.

Deprem bölgelerinde asmolen döşeme konutlarda kullanılmamalı. Deprem yüklerinin %70’ini deprem perdeleri alır. O nedenle iki yönlü deprem perdelerine önem verilmeli.

Yapıların %70’i yer-yapı rezonansına geldiği için yıkılıyor. Ayrıca kolon ile kiriş bağlantılarının iyi olmaması, ağır kiriş kullanılması sonucu yıkımlar artıyor.

Doğu Anadolu Kırığı boyunca gerilme hızı KD’ya Bingöl- Karlıova’ya, Karlıova-Erzincan’a, Muş-Varto’ya, Hakkari’ye doğru gittikçe artıyor. Doğu Anadolu’da depreme en duyarlı yerler buralarıdır. Bu kesimde, yapılaşma kayalık yerlerde, M8,0’e dayanacak güçte yapılmalıdır.

Anadolu’da en geç üç yıl içinde yine büyük birkaç deprem olacak, yine yapılar göçecek, yine ölenlerin ardından ağıtlar yakılacak, yine toplu cenaze namazları kılınacak, yine ölenler şehit ilan edilecek, bu terane böyle sürüp gidecektir. 54 Yıldır deprem bilimciyim, yönetimler değişti, depremlerde yıkım ile ölümler değişmedi.

Ne deprem, ne de depremde göçük altında can vermek alın yazısı değildir.

Ekonomi ile eğitim düzelmedikçe deprem sorunları bitmeyecektir.

En büyük hak, yaşam hakkıdır. Yönetimler, halkı yaşamdan bezdirmek için değil, gönenç içinde yaşatmak için seçilirler. Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir.

Deprem korkusu ne zaman bitecek?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!