Serkan Arslan yazdı…
Gallup araştırma şirketinin pandemi sonrası yayınladığı ‘Küresel Duygu Raporu’na göre Türkiye sinir, stres ve üzüntü duygusunda 116 ülke arasında ilk üç sırada yer aldı. Öfkede ikinciyiz. Mutsuzlukta ikinci sıradayız. Streste ikinci sıradayız. Sinir katsayısı ölçümünde birinci sıradayız. Listede Afganistan, Irak, Suriye de var.
Türkiye, ‘Dün çok güldünüz mü?’ sorusuna olumlu yanıt veren ülkeler arasında sondan ikinci ülke oldu. En düşük ülkeler sıralamasında ise Afganistan, Türkiye ve ardından Lübnan geldi. En çok gülen insanların olduğu ülke ise Honduras, Endonezya ve Panama.
Türkiye, zevk duygusunu en az yaşayan ülke sıralamasında da üçüncü oldu. İzlanda ve Paraguaylılar yüzde 89 ile zevk duygusunu en çok yaşayanlar olurken Afganistan, Lübnan ve Türkiye zevk duygusunu en az yaşayan ülke.
Türkiye’de mutluluk katsayısı özellikle son 10 yıldır düzenli olarak düşüyor. Olumsuz duygularla ilgili yapılan dünya çapındaki anketlerde ise son beş yılda Türkiye hep ilk sıralardaki yerini koruyor.
Dikkatinizi çektiyse merakınızı cezbetmeye devam edelim. Cezasını kabullenmiş mahkumlar gibi her geçen gün içimizdeki umudu söndüren nedir?
“Duygusal zeka, insanın toplum içerisinde uyumlu ve başarılı olması için olmazsa olmaz bir durumdur.”
DUYGUSAL ZEKA NEDİR, NEDEN ÖNEMLİDİR?
Zeka dediğimiz kavram bireyin işlevselliği yani bir işi yapma becerisi, tepkisi ve uyum becerisidir. Bir bilişsel IQ, bir de sosyal boyutunu düşünerek bütün olarak ele alınır. Duygusal zeka ise özetle sosyal zekadır, kişinin kendisi veya başkalarının duygularının farkında olabilme, duruma göre bu duygularını ayarlama becerisidir. Bireyin motivasyon, duygularını frenleme, başkalarını anlama ve sosyal değişkenlere göre kendisini ayarlama kapasitesi olduğu için aslında sosyal bir canlı olan insanın toplum içerisinde uyumlu ve başarılı olması için olmazsa olmaz bir durumdur.
Test içerisinde hem sayısal hem sözel hem de görsel alanları değerlendirilir. Daha çok beyinde düşünce süreçlerini içerir. Bilgiyi ölçer, problem çözme, planlama, bellek, sıralama, parça-bütün ilişkisi kurma gibi bilişsel becerileri gösterir. Empati yetenekleri yüksektir! Duygusal zekaya sahip olan insanların en dikkat çekici özelliklerinden biridir empati. Olayları karşındakinin bakış açısıyla görebildikleri için verdikleri kararlar genellikle doğrudur. Bencil yaklaşımlardan uzak dururlar ve böylece sosyal bir varlık olabilme konusunda ilk adım atılır.
*Çözüm odaklıdırlar! Onlar için sorun değil çözüm önemlidir. Sorunları yük edip altında ezilmek yerine hemen durumu anlayıp çözüm yoluna giderler. Sorunlardan sürekli olarak yakınmanın, durumlardan her daim şikâyet etmenin onlara bir getirisi olmadığını bilirler. Bu nedenle sorunlara odaklanıp mutsuz olmak yerine çözüme odaklanıp hayatta mutlu olmaya odaklanırlar.
*Motivasyonları yüksektir! Çünkü ne yapmaları gerektiğini, kendi duygu ve düşüncelerine nasıl yön vermeleri gerektiğini bilirler ve bu da motivasyonlarını yüksek kılar. Çözüm odaklı da olduklarından kolay kolay motivasyon kabiliyetleri kırılmaz. Hal böyle olunca da başarı gelir.
*Günah keçisi aramazlar! Başarısızlıklarından dolayı başkalarını suçlayıp kendilerini görmezden gelmezler. Elbette bu demek değil ki kendilerinde suç aramazlar. İğneyi başkasına çuvaldızı kendilerine batırırlar ancak bunu yaparken ne kimseyi suçlarlar ne kendilerini yererler. Yapılan hataların, yanlış tercihlerden kaynaklandığını bilirler ve kabul ederler.
*Her şeyi kontrol edemeyeceklerini bilirler! Kontrol delisi değillerdir. Her şeyi kendilerinin yapamayacaklarını bilirler. Ne kadar uğraşsalar da bazı şeyleri kontrol edemeyeceklerinin bilincindedirler ve bu konuda kendilerini rahatlatırlar. Böylelikle strese girmezler ve paniğin getirdiği hatalara düşme oranları azalır.
*Hataları tecrübe olarak görürler! Aynı zamanda hata yapmaktan da korkmazlar. Başarısızlıkları tecrübe olarak görürler. Başarısız olma korkusuyla kendi konfor alanlarını sıkıştırmazlar, kendilerini bu duruma hapsetmezler. Her şeyi tecrübe olarak görürler ve durumların arasında sıkışmak yerine çıkış yolu bulmak için uğraşırlar.
Peki neden duygusal zekası gelişmeyen bir toplum haline dönüşüyoruz.
Bütünden ayrı düşünülemeyen bireyler, toplumun duygusal parçalarıdır. Bizim gibi ülkelerde oryantalizmin etkileri hala sürmektedir. Şarkiyatçılık içinde gezinmeye devam eden Nepotizm (adam kayırma) ve Kleptokrasi (rüşvet ve özel ayrıcalıklar) bireyin toplum içinde kendini eğersiz hissetmesine sebep olur. Bu sayede umutsuz ve çaresizlik sarmalında kısır bir döngüye giren düşünce üretmek ve çalışmak kavramının çözüm olmayacağı kanısına varır. Bu da onu potansiyelinden uzaklaştırır. Kendinden başka herkesi suçlu ve sorumlu görür. Başarının kendi kontrolünde olmadığını kabul eder. Hatalarını görmezden gelir. Zaman içinde bu çözümsüz ve anlamsız yaşam çıkmazı onu sinirli, serotonin eksikliği ile mutsuz, kendinden umutsuz, bir organizma haline dönüştürür. Zekası olan ama onu kullanmayı bilmeyen bir toplum çaresizliğinin sonucunu öfkeyle sonuçlandırır.
Ferrarisi olan ama araba sürmeyi bilmeyen birini düşünün. İnandığı potansiyelini kullanana yetisi olmayan birey belli bir zaman sonra kapısının önünde duran arabadan nefret etmeye başlar. Duygusal zeka yoksunluğu kişinin kendinden, toplumdan yaşadığı hayattan nefret etmesine sebep olur. İşte içinde bulunduğumuz DİSTOPYA budur.