Serkan Arslan yazdı…
Bir medeniyetin çöküşünü böyle başlamaz ama böyle son bulur. Değerler sistemi (Anadolu İrfanı) ve adalet dairesi terkedilip yerini İllegal oligarşi alır. Ahlak sistemini çökermenize gerek yoktur. Değiştirmeniz yeterlidir. Çünkü ahlak duygusu evrensel değil, görecelidir. Toplumun Bakış acısını değiştirin, bir çocukla nikah kıymanın meşrutiyet kazandığını görürsünüz.
Hırsızı yavuz yapan, bekçinin korkaklığıdır. Toplum dediğimiz ortak akıl, suç karşısında bireysel çıkarlar ile cezasız bırakılırsa birey toplumdan ayrılır. Kollektif düzen yani eşitlik yerini ‘kimin güçü kime yeterse’ ye bırakır. Halk ve devlet bütününde siyasi irade egemenliği kendi üzerine kurmaya çalışırsa halk, devleti işgal edilmesi gereken bir cephe olarak görür. Yüceltmek yerine yer kapmaca ve koltuk savaşı başlar. Devlete olan sadakat algısı yerini sahip olma ve hak iddia etmeye bırakır.
Devleti yönetenler kendilerine bonkör, halka karşı nankör olmaları bir yoksunluk ve kabullenilmiş yoksulluk ile çöküşü tetikler. Bir ülkede üstünlük konuşuluyorsa orada aşağılık kompleksini halk üzerinde hissedebilirsiniz. Bu duruma tepkisiz kalmak halkın tercihi olmasa da zamanla kabullendiği ve kendine yonttuğu ayrıcalıklı olma arayışı başlar. Adalet arayışı son bulur. Hakkını alma telaşı ile eşitsizliklerin korunması için hareket eden örgütlü kalabalıklar ortaya çıkar. Bir kölenin köle kalmak istemesi inanılır gibi olmasa da açlıkla sınanmış bir birey karnı doyduğunda geri kalanların yoksulluğunu düşünmez. Bu yüzden adalet arayışı toplumsal, hakkını aramak bireyseldir. Birinin söylemesi gerekiyorsa ben söylüyorum. Kıtlıkla sınanmış toplumlarda örgütlü birliktelik yoksa karnını doyurduğunuz kişinin efendisi olursunuz. O köle onu kimin aç bıraktığını aramaz. Ezberi bozmak zordur. Aksini düşünmenin bedelinin aç bırakılmak ve eşitsizliğin uygulandığı tarafta olmayı göze almak zordur.
İnsanlık tarihi boyunca bu düzen hep böyle işlemiştir. Yoksulluk varsa orada İLLEGAL zenginler vardır. Adaletsizlik varsa orada eşitsizlikten menfaati olan bireyler, aileler, gruplar, cemaatler vardır.
Cesareti kırılan halkın karşısında, yüzsüzlüğü cüretten edinen ‘çoğullar’ vardır.
Eşitsizlik tabularının kurulduğu meydanlar panayır alanları gibi dolup taşarken, adalet ve eşitlik arayanlar toplumun anormalleri olarak dışlanır. Çünkü kalabalıkta var olmak zor, yaşamak kolaydır. Var olmak erdemler tablosunda yerini almaktır. Yaşamak için güdüsel değerler yeterlidir. Barınır ve kıtlıktan uzak durması yeterlidir. Sürüden ayrılmak kalabalığın nefretini üstünde toplar. Çünkü korkaklıklarını yüzlerine vurursun. Doğruyu aramak, doğru olan için savaşmak dokuz köyden kovulmakla yetmez artık. Onuncu köyde ölümün kapını çalmasını göze alırsın. Toplum eşitsizliği kabullendiğinde adalet arayanı düşman gözüyle bakar. Çünkü ekmeğinin azalacağını düşünür. İşte size kollektif bilinçten uzak toplumun eşitsizlik ile yönetilmesinde geleceğini nasıl yok ettiğinin nedenini veriyorum. Sonuçlarını görmemek umuduyla…