Jale Ak Altunel yazdı…
Büyük Taarruz bisiklet turumuz 12 yıldır 22 Ağustos’ta başlardı. Bu sene hariç. 12 yıldır aynı coşkuyla bir gün önce Ankara tren garına gidilir, Atatürk’ün Büyük Taarruza ilişkin kararları görüştüğü o tarihi gar karargâhına uğranılırdı. Ordumuz Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde hangi gün hangi rotayı takip etmişse, düşmanı nereden kovalamışsa Büyük Taarruz Bisiklet Ekibi o aynı rotayı aynı tarihlerde arşınlar, sonra da törenlerimizi müteakiben şehitlerimizi ziyaret ederdik. Tarihi günler anılırken, tarihleri gözetilir çünkü. Nasıl ki Cumhuriyetimiz 29 Ekim’de kurulduğu için bizler o tarihte olmamız gereken yerlerde oluyorsak, nasıl ki 29 Ekim’i ‘Aman canım 30 Ekim’de kutlayıverelim ne olacak’ demiyorsak… Tarihimizin şanlı sayfalarına mıhlanmış Büyük Taarruzu da tarihlerine, beldelerdeki anma törenlerine kadar aynı hassasiyette, aynı ciddiyette yapmaktadır bu ekip. Büyük Taarruz Bisiklet Ekibi bu yıl, bir yıllığına ara vermek durumunda kalmıştır rotasına. 12 yıldır yılmadan, bıkıp usanmadan, bilakis büyük bir coşku ve aşkınlıkla bizlere bu kutlu yolda rehberlik eden isim Osman Kutlu’dur.
Büyük Taarruzu detaylarıyla anlattığı kitap, Osman Kutlu’nun asker kökenli bir komutan olması hasebiyle de ayrıca önemli. 12 yıldır adeta bir imza olmuş bu isim önderliğinde, geçen yıl 1150km’lik bu rotada kendilerine bisikletimle eşlik etmiş olmaktan ve ha keza Osman Komutanın bilgi birikiminden istifade etmiş olmaktan gurur duyuyorum. Bu yıl turumuzu yapamayış sebebimiz, Atatürk’ün en genç askeri Huriye Ablamızın sağlık sorunları oldu. Kendisi Osman komutanın annesidir ve 87 yaşındaki bu ana, tüm törenlerde 19 gün boyunca gıkını bile çıkarmadan en dik merdivenleri en önde çıkıyordu.
Ahh Huriye Ablam, üzerine kitap yazılacak bir memleket sevgisi, pamuklara sarılası bir azim ve biz sporcuları şoka sokan o yorulmak bilmeyen coşkusu, sevinci, bilinci ve Atatürk aşkı… Tanrım şifa versin, turumuzu gerçekleştiremiyor olmak içimizi nasıl burkuyorsa, iki misli de Ablamızın sağlığı için üzülmekteyiz.
Duyduk ki, bizim Büyük Taarruz ailesi olarak bisiklet turumuzu yapamadığımız bu yıl, iki grup birden Büyük Taarruz Bisiklet turu yapacakmış. Çok sevindik ve bir nebze olsun içimize serin sular serpildi. ‘Oh be çok şükür’ dedik, ‘Birileri çıktı, ne güzel yokluğumuzu aratmayacaklar…’
Ama o da nesi? Gruplar sanki aralarında sözleşmişçesine, tuhaf tarihlere bir o kadar tuhaf rotalar kondurmuşlar. Sanki taarruza değil pikniğe, festival sürüşüne gider gibi tarih şuurundan yoksun ve tuhaf. Değişik değişik ayrıntıları okuyunca bu kez iki misli olan o burukluğumuz ve üzüntümüz beşe ona katlandı.
Bu memlekette bizi batıran, bizi bitiren iki şey var dostlar. Biri içimizdeki ihanet, vatan hainliği, ikincisi de birilerinin emeğine ve başarısına çökme dürtüsü. Artık kıskançlık mı dersiniz, şaşkınlık mı, hadsizlik mi, siz seçin. Doğru doğrudur, eğri de eğri. Biz doğrucu Davutlar tarihler boyu ne İsalara ne Musalara yaranabilmişizdir. E olsun varsın. İşin orasında da değiliz. Alt tarafı tarihi bir etkinliği bile kişisel kaprisleriyle mahvedenler var ya, öncelikle bilgisiz cahil ve komik göründüklerini bilmeliler. Öyle olmadıklarını biliyoruz. Senden benden bilgililerdir muhakkak. Ama sırf Osman Kutlu öyle yapıyor diye öyle yapmamanın adını ben koyamıyorum. Yahu rotayı Osman Kutlu yapmadı ki zaten. Rota Atatürk’ün askeri dehâsı, stratejisi. Düşman o tarihte o yana kaçıyor diye, o tarihte o yana kovaladığı bir rota. Sen şimdi kalkıp Trikopis’in saldırı rotasında ve tarihinde bir yerlerde piknik yaparsan o işi saptırmaktan öte bir şey yapmamış olursun. Tarihi tahrif ederken çadırlarınızda yastık savaşı filan da yapın da tam olsun bari. Ya da dincilerin şu meşhur evliyaları, rampalarda belki arkanızdan ittirir de rahat çıkarsınız Kocatepe’ye filan. Tabii bir de işin haberleştirme boyutu var ki of aman sormayın gitsin diyorum. Nevşin Mengü Hanım, TED’lileri kutlamış, tebrik etmiş. 12 yıldır emekle ilmek ilmek bisiklete uyarladığı bu rotayı yapan Osman Kutlu’yu ve Büyük Taarruz Bisiklet Ekibi’ni kutladı mı kutlamadı mı ben bilmiyorum. Ama geçen sene oradaydım ve hayır hiç böyle bir kutlama mutlama görmedim ve duymadım. Tek Veryansın ailemiz sahip çıkmıştı turumuza. Bizi sahipsiz koymamıştı Veryansın Tv. Aslına bakarsanız Nevşin Hanım’ın bizi ‘görmemesi’ bizim için onurdur belki de kim bilir? Ama işte doğrucu Davutluk kanımıza öyle bir girmiş ki, bin beş yüz tane yanlıştan sonra AKP bile doğru bir iş yapsa biz çıkar mertçe ‘Güzel yaptılar süper oldu helal olsun’ filan deriz. Dedik de zaten. Gerek siyasi gerek kişisel kinlerimizin, hakkaniyetin ve adil düşünme yeteneğimizin üstüne çıkmaması lâzım böyle durumlarda.
Seksenlerin sonlarıydı. Ben aerobik fitness antrenörü olmak istemiştim akademideyken. Zincir salonlar o zamanlar hiç yoktu. İlk kez Beşiktaş’taki o salondu ve meşhur bir İsveç markasıydı. Orada işe girdiğimde İsveçli kızlar vardı. Jilet gibi sporcu sapsağlam ve çok bilgililerdi. Laf aramızda çok da güzellerdi, hani bir içim su derler, öyle. O zincir salonun sistemini onlardan öğrenecektim. Ne kadar egosuz, ne kadar alkışlayan, ne kadar öğretmeye heveslilerdi anlatamam. Bu hayatta iyi bir şeye iyi demeyi öğrettiler bana. Bir başkasının başarısının üzerine çökmemeyi öğrettiler. Başarıyı alkışlamayı onlarda gördüğümde, beni nasıl alkışladıklarını gördüğümde şoke olmuştum. Çünkü buradaki sporcular öyle egolu, öyle görmezden gelen, öyle yok sayan insanlar olabiliyorlardı ki. İşte o yüzden 18 yaşındaki o Jale’yi anımsadıkça hâlâ ağzımda oluşan şaşkın gülümsemeye engel olamam. Şimdi de olduğu gibi.
Gerek TED’lilere, gerek emekli subaylar derneğine sarf ettiğim sözler hoş değil biliyorum. Ama ‘Dost acı söyler’ minvalinde değerlendirsinler sözlerimi. Doğru bildiğimi söylemezsem yutkunamam. Burada derya deniz bir Komutan var, bilmedikleri yerlerde Osman Kutlu’ya sorsunlar, fikir teatisi her zaman iyidir. Bu grupların da emeklerine saygımız sonsuz. Ama Kurtuluş Savaşımız, Büyük Taarruz rotamız gibi hassas ve tarihi öneme sahip destanlarımızı unutturmamamız, saptırmadan tahrif etmeden anmamız, topluma da o şekilde anlatmamız gerekiyor. Bu konu, tarihsel hafızamızı diri tutmamız için çok önemlidir. Ne demiş ak sakalın biri? “Geçmiş geleceğe ışık turmuyorsa akıl karanlıklar içinde yürür!” demiş.
Geçen yıl şoke olduğum çok önemli bir ayrıntıdan bahsetmeden geçmeyeceğim. Şimdi biz Trikopis’i kovalaya kovalay gidiyoruz ya. İşte gittiğimiz her köyde her beldede, köylüler, kahvehanelerde, köyün camilerinde ya da meydanların girişlerinde bizleri bekliyorlardı. Çünkü 12 yıldır yapılagelen bu tura öylesine alışmışlar ki… Ve öylesine can havliyle sarılıp kucaklıyorlardı ki bizi ve Osman Bey’i. Osman Kutlu’yu deli gibi seviyorlar. Aralarında başka bir şey var. Kimileri salkım saçak üzüm getiriyor, kimileri koca bir tencere etli pilav, kimileri karpuz. Sanki Trikopis’i biz kovalıyoruz o derece. En önemlisi de şu ki yöre halkının toplumsal hafızası henüz dipdiri. Kiminin dedesine ait anıları var, kiminin baba dedesine. Ve sizi tam da düşmanın o beldeden kovulduğu tarihte orada bekliyorlar dostlar. Bu hisler anlatılmaz yaşanır. Ama yani sırf bizden ayrı yapıyorlar diye, bir gün önce oradan geçmenin Büyük Taarruz’u, Türk ordusunu değil, Trikopis’i, Franco yu temsil etmek anmak olduğunu halk bile anlarken bu etkinlikleri yapanlar anlamıyor mu?
Orada olsanız bir kez gelseniz, bir kez o yorgunluğun üstüne ağlasanız o topraklara dağlara köylere baka baka. Hıçkırsanız karpuzu yerken, elleriniz tutmaz olmuş, bacaklarınız ağrı içinde çökseniz bir kenara. Karpuzun tadına memleketin kokusunu katık etseniz. Hiç bakmasanız bile, eliniz mi pislenmiş, karpuzun kenarına ot mu gelmiş, tozlu muymuş demeden yeseniz…
Bekle bizi Taarruz rotamız, bekle bizi memleket, bekleyin bizi köylü halk, muhtarlarımız, çocuklarımız, gelinlerimiz Büyük Taarruz Bisiklet Ekibi 2025’te aynı tarihlerde aynı saatlerde, yine hepinizi kucaklamaya, hepinizle kavuşmaya gelecek…
*Alexis de Tocqueville
Tebrikler Jale hanım Büyük Taaruzun ruhunu kavrayamayanlar bu kadar yapabilir ancak.