Gerici eğitim ve kuzuların sessizliği

featured

Prof. Dr. Nur Serter yazdı…                                                     

Milli eğitimi kuşatma operasyonu 2011 Seçimlerinden bir buçuk ay sonra başlatılmıştı.  

Önce Kuran kursularının yaş sınırı kaldırılmış, 2 ay 2 gün sonra ise bir kanun hükmünde kararname ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanunda bir değişiklik yapılarak bakanlığın “Gençleri Atatürk İnkılapları ve Türk Milliyetçiliğine bağlı bireyler olarak yetiştirmek” ibaresi yasa metninden çıkarılmıştı.

10 Ocak 2012 de ilköğretim öğrencilerinin Umre’ye götürülmesi kararı çıktı. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği yapılacağı açıklandı. Böylece dini eğitimin milli eğitime sızma projesinde ilk adım atıldı.

AKP, hiç tepki görmemenin konforu içinde adımlarını hızlandırıyordu.

2 Şubat 2012 de Bakan Hüseyin Çelik bir açıklama yaptı. “Andımız” ve “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi” nin  “Ayet” olmadığını ve kaldırılabileceklerini duyurdu. Bu kez tepki halktan geldi. Geçici bir geri adım atıldı. Ancak Andımızın kaldırılması süreci devam ettirildi.

Ulusal Bayramların  kutlanmasına sınırlamalar getirildi. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı ile 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı yönetmelikleri iptal edilerek stadlarda yapılan gösterilere son verildi.

AKP’nin eğitimi dinselleştirmeye ve tarikatları kutsamaya yönelik adımları devam ediyordu.

CHP’nin yeni Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun göreve başladıktan kısa süre sonra yaptığı açıklamalar, AKP’nin hamlelerini hızlandırmıştı. 

Ne demişti Kılıçdaroğlu? 

  • 21 Eylül 2010’da Akşam Gazetesine verdiği röportajda “Cemaatlere saygılı olduğunu” açıklamış ve “ İnsanların Nurcu ya da Süleymancı olabileceğini” söyleyip, “ Tarikat zaten yol demektir. Belli yolda bir araya gelen insanlar, inançlarını paylaşıyorlar” diyerek Tarikatları meşru ilan etmişti.
  • 22 Eylül 2010’da Berlin’de katıldığı toplantıda ise “ Ben bugün için laikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyorum. Din alanındaki özgürlükleri daha da genişletmek gerektiği görülüyor” sözleriyle AKP’ye siyasal İslamcılık yolunda geniş bir alan açmıştı.

Başbakan Erdoğan kendisine muhalefetin yarattığı konforlu alan içinde hedefe doğru yürüyüşünü hızlandırmakta elbette tereddüt etmeyecekti.

1 Şubat 2012’de AKP İl Başkanları toplantısında bugün yaşadığımız süreci hedefleyen somut bir açıklama yapmakta gecikmedi. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinin yerini neyin alacağını ortaya koydu. Necip Fazıl’ın Gençliğe Hitabesinin bir bölümünü okudu. “Dininin, dilinin, beyninin, ırzının, evinin, KİNİNİN, kalbinin davacısı bir gençlik” yetiştireceklerini açıkladı.

Bu açıklama karşısında kıyamet filan kopmadı. CHP Genel Başkanı bu konuşmayı şu sözlerle yanıtladı; “ Sizden önceki nesil dinsiz miydi? Sen nasıl insanlara ‘sen dindarsın, sen dinsizsin’ diyebilirsin? Bu şirk değil midir? Bu memleketi niye bölüyorsun?”

  • Başbakan Erdoğan hiç zaman kaybetmemiş, laik eğitimi ve eğitim birliğini imha edecek olan 6287 sayılı yasayı (4+4+4) Meclise sevk etmişti. 
  • 8 yıllık kesintisiz eğitime son veriliyor, seçmeli dersler dinsel odaklı yapılandırılıyor, İmam Hatip’lerin orta kısmı yeniden açılıyor ve bir Devrim Kanunu olan Tevhidi Tedrisat Kanunu açıkça ortadan kaldırılıyordu. Artık İHL’ler meslek lisesi statüsünden çıkarılarak,  alternatif orta öğretim kurumlarına dönüşüyor  laik eğitimin yanında,  dini eğitim bir seçenek haline getiriliyordu.
  • Yasanın komisyonda ve genel kuruldaki görüşmelerinde CHP’nin milletvekillerinin elbette söyleyecek çok sözü vardı. Ancak ne yazık ki “laiklik vurgusu yapmak” genel başkan tarafından yasaklanmıştı. Yasak Grup Başkanvekili tarafından CHP grubuna tebliğ edilmişti. Yasağa uymamayı göze alanların sayısı çok sınırlı kaldı.
  • Yasanın TBMM Genel Kurulunda görüşüleceği 27 Mart günü, Genel Başkan bir miting yaptı. Meydanı dolduran CHP’liler belki de en büyük hayal kırıklığını orada yaşadı. Ellerindeki Laik Eğitim” pankartlarının dışında laik eğitimden hiç söz edilmedi. Sloganlar boğazlarında düğümlü kaldı.
  • Kılıçdaroğlu meydanda yaptığı konuşmayla CHP’nin tarihine geçti! Şöyle demişti;

Dini eğitim getirecekseniz, buna karşı koyan yok ki. Elbette çocuklarımız dini eğitim alacaklar. Ama nasıl ve ne zaman bu dini eğitim. CHP Türkiye’de İmam Hatip Mekteplerini, İlahiyat Fakültelerini açan, Diyanet İşleri Başkanlığını kuran partidir. Ama dini inançları siyasette kullanmayan bir partidir.”

Okula başlama yaşına ve pedagojik değerlendirmelere yer verilen bu konuşma ile CHP yasanın Anayasaya, laik eğitime ve eğitim birliği yasasına aykırılığı yok sayılmıştı.

  • Yasanın ardından bir yönetmelik çıkarıldı. İlkokulu bitiren öğrencilerin 1 yıl okula gitmeden Hafızlık eğitimi almalarına olanak tanındı. 
  • 17 Nisan 2013’de ise yasa dışı eğitim kurumu açanların hapis cezasını öngören TCK’nın 263. Maddesi yürürlükten kaldırıldı.

Ülkenin dört bir yanında tarikat destekli vakıflarca açılan Sıbyan Mekteplerinde çocuklarımız diploması bile olmayan sözde eğitmenlere emanet ediliyor, bebeklerin başları örtülüyor, erkek çocuklara fes giydiriliyor, bu da yetmiyor, Arap alfabesi öğretiliyor, görüntüler internette paylaşılıyordu.

Buna tepki gösterenlere Bakan Nabi Avcı’nın verdiği yanıt şuydu;  “ Okullarda peçe takılmayacak.”

Yasa dışı okul açmanın avantajını yaşayan bölücü odaklar ise Güneydoğu bölgesinde PKK destekli Korsan okullar açmayı sürdürüyordu. Bu meydan okumaya karşılık ortaya çıkan tablo, “Kuzuların Sessizliği” idi… Ses çıkaranlara verilen yanıt ise “ CHP’nin ırkçıları devrede” manşetleriydi.

  • 2014 yılında kamuoyunda “Dersaneler Yasası” diye bilinen yasa çıkarıldı. Milli Eğitim Bakanlığının tüm Cumhuriyetçi yöneticiler bir gecede tasfiye edildi. Yaklaşık 100 bin kişi görevinden alınmıştı. Yerini koruyan tek bir yönetici vardı; Müsteşar Yusuf Tekin; günümüzün Milli Eğitim Bakanı.
  • 2014 yılının Şubat ayında 19. Milli Eğitim Şurası toplandı. AKP çağdaş ve laik eğitime savaş açmıştı. Bakan Nabi Avcı, yaptığı konuşmada  “ eğitimin rotasını belirleyecek kararlar alındığını” açıklamıştı. 
  • Neydi bu kararlar? Okul öncesi eğitim de kapsama alanına alınarak “ Değerler eğitimi” adı altında dini eğitimin verilmesi, ilkokul 1-2-3’üncü sınıflarına Zorunlu Din Dersi konulması, karma eğitimin kaldırılması, ilkokuldan sonra verilen ve çocukları örgün eğitimin kapsamı dışına çıkaran Hafızlık eğitiminin 2 yıla çıkarılması, Liselere “Zorunlu Osmanlıca” dersinin konulması gibi kararlardı. Hatta bazı konuşmacılar okul öncesi eğitimde de karma eğitimin sonlandırılmasını önermişlerdi.
  • Zorunlu din dersi kararı, AİHM kararı yok sayılarak alınmıştı. “Hristiyanlık ve Musevilik dışındakilere hangi inanca sahip olurlarsa olsunlar bu dersi almak zorunluluğu” getirilmişti.

Eğitim Şurası’nın bu kararları adım adım uygulamaya geçirilecekti.

Bu kararlara muhalefetten tepki geldi mi diye merak edenler olabilir. Sadece birkaç milletvekilini zorlukla toplayarak yaptığım Basın Açıklaması ile sınırlı kaldı.

Aynı günlerde TRT’de konuşan Sosyal Doku Başkanı Nurettin Yıldız haykırıyordu: “Bu memlekette köpekleşme yapılmıştır. İnkılaplaşma köpekleşme demektir”….

Tarikat ve Cemaatlerin kurduğu naylon vakıflarla eğitime müdahalesi bugün mü başladı?

Milli Eğitim Bakanlığı bu vakıflarla protokolleri yeni mi imzaladı?

Bu Vakıflar dersanelere şimdi mi girdi?

Elbette Hayır !

Tarikat Vakıfları ile imzalanan sözleşmelerin on yılı aşkın bir geçmişi var. 

Kurucularının ilkokul diploması bile olmayanlardan oluştuğu bu vakıflar ders materyallerini kendileri hazırlayıp, kendi sözde eğitmenleri ile devreye gireli çok zaman geçti. 

Dönemin Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında verdiğim Gensoru Önergesinde ( 12 Şubat 2015) konuyu TBMM Genel Kurulunda yeniden gündeme getirmiş ve Nurcu Hizmet Vakfı ile ilgili belgeleri Bakana bizzat sunmuştum. O konuşmamın bir bölümünü tekrar paylaşıyorum:

“Değerler Eğitimi yeni başlamadı. 2010’da Sayın Nimet Baş başlattı. MEB değerler eğitimi konusunda “ Hizmet Vakfı” ile bir protokol imzaladı. Değerler eğitimi ders materyallerinin ve eğiticilerinin tamamının bu Hizmet Vakfı tarafından belirlenmesini kabul etti. Hizmet Vakfı kurucu Başkanının resmi bir ilkokul diploması bile yoktur. Tek özelliği Nurcu olmasıdır. Bu vakıf 31 Aralık 2013 de Fethullah Gülen’in uygulamalarının Risale-i Nur’a tamamen aykırı olduğunu sert şekilde açıkladığı için tam 7 ay sonra kendisiyle bu protokol imzalanmıştır.

“Ben bakanın bu protokolü yırtıp atmasını istiyorum” diyerek protokolü Bakan’ın önüne fırlatmıştım.

Bu ayrıntıları paylaşma nedenim gerici-dinci vakıflarla işbirliğinin on yıldır devam ettiğini kanıtlamaktır. Eğitimdeki Ümmetçi kuşatma, yıllardır sürüp gitmektedir.

Çocuklarımızın düşünsel istismarına siyaset yapma kaygısıyla 10 yıldır suskun kalanlar da, çocukları bu süreçten etkilenen ailelerin yardım çığlıklarına kulaklarını tıkayanlar da bu suçta pay sahibidir. 

Yaşamı boyunca laikliği savunduğu için hedefe oturtulan, “laikçi” diyerek aşağılanan, neo liberal rüzgara kapılanların  “faşist” ilan ettiği, siyasal İslamcıların hakaretlere boğduğu, ancak her koşulda ümmetleşme projesine karşı çıkan Atatürkçü-Kemalist Türk aydınlarının haklılığı bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Umarım sürece sessiz kalan kuzular bu tutumlarını sürdürürlerse “av” olacaklarının idrakine varmışlardır.

Ne demişti Büyük Önder; “İdare-i maslahatçılar devrim yapamaz”. Yaşasaydı  idare-i maslahatçıların devrimleri koruyamayacağını da bu sözüne eklerdi…

Gerici eğitim ve kuzuların sessizliği

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Bu çalışmanıza saygı duyduğumu, tüm benliğimle desteklediğimi bildirmek isterim.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!