Güneş Dil Teorisi ve Atatürk’ün katkıları

featured

Mustafa Solak yazdı…

Güneş Dil Teorisi, Türkçenin dünya dillerinin kaynağı olduğunu savunan 1930’lu yılların ikinci yarısında ortaya atılmış bir dilbilim teorisidir. Uluslaşma sürecinin önemli bir unsuruydu. Dilde sadeleşme hareketinin yol açtığı sorunların önüne geçmekte işlevsel rol oynadı.

Teori üzerine Atatürk’ün Ulus gazetesinde 2 Kasım-7 Aralık 1935 tarihleri arasında imzasız olarak yayılmadığı yazıları da içeren bir kitap basıldı. Doğu Polat’ın yayına hazırladığı “Güneş-Dil Teorisi/ Ulus Dil Yazıları” başlıklı kitap Alaca Yayınları’ndan okurla buluştu.

Kitabın ilk bölümünde Ulus gazetesinde yayımlanan yazılar bulunmaktadır. Bu yazıların gazetedeki biçim ve imlası korunmuş olup dipnotta Fransızca kelimelerin anlamlarına yer verilmiştir.

İkinci bölümde ise Atatürk’ün hazırlamış olduğu “Etimolojik, Morfolojik ve Fonetik Bakımından Türk Dili” kitapçığının tıpkıbasımı yer almaktadır. Bu kitapçığın 14 sayfalık özeti de Ulus gazetesince 14 Kasım 1935’te okuyucuya ücretsiz olarak dağıtılmıştır.

“Ulus’un Dil Yazıları” köşesinde Atatürk’ün yazdığı tarihlerde; 22 Kasım’da Naim Onat, 23 ve 24 Kasım’da İsmail Hâmi Danişment, 25 Kasım ve 5 ile 6 Aralık’ta Abdülkadir İnan’ın yazıları yayımlanmıştır.

Ulus gazetesinde 4 Ekim-17 Aralık 1935 tarihleri arasında “Dil Hakkında Etimolojik ve Morfolojik Anket” başlığıyla aşağıdaki 12 anket yayımlanmış ve gelen cevaplara yer verilmiştir.

Anketlerde açıklanması istenen kelimeler şunlardır:

  1. (4-11 Ekim 1935): Sabah, sabahleyin; öğle, öğleyin; ikindi, ikindiyin, ikindileyin; akşam, akşamleyin; yatsı, yatsıyın, yatsıleyin; gündüz, gündüzün, gündüzleyin; gece, geceleyin.
  2. (12-25 Ekim 1935): Işık; parlak; sıcak; ateş; gök; su; yer; toprak, torpak; yıldız; yıl.
  3. (26 Ekim-3 Kasım 1935): Ağız; bağız; gırtlak; dil; diş; dudak; alın; göz; burun; kulak.
  4. (4-11 Kasım 1935): Ev; oba; av; ağıl; avlu; ova; yurt; ocak.
  5. (12-16 Kasım 1935): Tane; kepek; kepenk; kap; kafa; kapak; kapı; kapmak.
  6. (22-24 Kasım 1935): Şark, doğu; şimal, nord; garp, batı; cenup, sud.
  7. (25-26 Kasım 1935): Ter; tez; tek; tel; tül.
  8. (27 Kasım 1935): Dur; tur; dar; dağ; dal; damar.
  9. (1 Aralık1935 ): Uğ (su manasına); öl (rutubet manasına); ölmek; olmak.
  10. (4 Aralık 1935): Sevinç; sevim; sevmek; sormak; solmak.
  11. (8 Aralık 1935): Göz; gör; kör; kor; gür.
  12. (17 Aralık 1935): Yol; yön; yor; yok; yüs;

Dahası iu soruların yanıtı istenmiştir:

  1. Yukarıdaki kelimelerin ilk ve asıl kökleri nelerdir?
  2. Bu kelimeler nasıl teşekkül etmişlerdir?

III. Bu kelimeleri teşkil etmek için köke ilave olunan ekler nelerdir ve eklerin her birinin mana farkları bakımından rolleri ne olmuştur?

  1. Bu araştırma neticesinde:

A- Türk dili kökleri,

B- Türk dili ekleri,

C- Türk sözlerinin teşekkülü hakkında bir kaide çıkarmak mümkün müdür?

Kitapta teorinin ilk insanların güneşi inceleyerek onun vasıflarından ve hareketlerinden, maddi ve sonra ruhi, fikri kavramlar üretmeleri yoluyla ortaya çıktığı vurgulanıyor. Güneş-Dil Teorisinin ortaya çıkışı, güneşin ilk insanlar için her şeyden üstün bir obje olması ve dilin ortaya çıkışında da ilk etkenin güneşin bulunmasıyla ilgilidir.  İnsanların güneşten aldıkları başlıca kavramlar şunlardı:

1 — Güneşin kendisi; esas, sahip, allah, efendi, yükseklik, büyüklük, çokluk, kuvvet, kudret.

2 — Güneşin saçtığı ışık, aydınlık, parlaklık.

3 — Güneşin verdiği sıcaklık, ateş.

4 — Hareket, imtidat, zaman, mesafe, yer, kara, toprak, gıda, hayat, büyüme, çoğalma.

5— Renk, su.

6 — Ses, söz.

Kitapta değinildiği gibi Atatürk’ün dil işine kafa yorduğu görülüyor. Atatürk Cenevre’de bulunan Afet Hanım’a dile verdiği uğraşıya dair şunları yazmış:

“Ben bildiğin gibi dil ile meşgul oluyorum. Sen giderken basılmış olan ilk broşürü tashih ve tadil ettirerek yeniden bastırttım. Bunun bir de ufak özetini broşür halinde bütün Ulus okurlarına dağıttılar. Sen de almış olacaksın. Bunlardan sana yeniden beşer tane gönderiyorum. Bunlarla beraber şimdiye kadar teorinin tatbikatı olmak üzere Ulus’a yazdığım yazıların da küpürlerini toplu olarak gönderiyorum. Henüz basılmamış olanların suretleri de beraberdir. Buna dair arada çıkacak bazı arkadaşların yazıları da enteresan olacaktır. Bunları takip edecek olan yazılan sen toplar ve hepsini incelersin. Bence Güneş-Dil Teorisi isabet etmiştir. Hint-Avrupa dillerine de tatbiki mümkündür. Sen kendin gönderdiğim tatbikat notlarıyla teoriyi kavramaya çalış. Anlaşılmayan yerleri sor, izah edeyim. Ondan sonra belki lengüistik profesörünle beraber inceler ve eleştirir, onun da görüşünü bana bildirirsin. Kısa dediğim broşürü senin için Fransızcaya tercüme ettiriyorum, göndereceğim.

Biz yemek odasında her gece dilcilerle tahta başında dil tatbikatı yapıyoruz, ben gündüzleri buna hazırlanıyorum. Ekseriya çıkmaya da vakit bulamıyorum.”

Atatürk dil üzerine yazılarını imzasız olarak Ulus’ta yayımlatır. Kitabın “Güneş-Dil Teorisinin Esaslarına Kısa Bir Bakış” başlıklı kısmında
kelimenin ana kökünün ilk anlamının güneş olduğu ve ondan çıkabilen başlıca mefhumlar gösterilmiştir. Bütün bu mefhumlar ilkin en maddi anlamlarında olarak “ağ” ana köküyle anlatılmış, zamanla bir yandan mefhumlar ruhî, fikrî, soyut anlamlara döndüğü gibi, öbür yandan da sesliler ve sessizler inkişaf ederek birinci ve ikinci derece radikal kökler vücuda gelmiştir. Bütün bu köklere bir takım sonekler de katılarak dil kurulmuştur.

Perihan Eldeniz’in aktarımına göre Atatürk, güneşin merkezde olduğu bir tablo ile şöyle açıklama getirmiştir:

“Atatürk şunları söylüyordu,

‘Geçende grip oldum. Bir hafta yatmaya mecbur oldum. Bu sırada hep dil meselesini düşünmüştüm; insanlar konuşmaya nasıl başladılar? Her halde ilk söylenen ses ve söz, (A) olacak’ dedi ve önündeki iki sahifelik (eser-i cedid) kâğıdının ortasına bir (A) harfi yazdı. Sonra,

‘İnsanın dikkatini en çok çeken de güneş olmalı’ diye (A)nın çevresini bir daire içine aldı.

Atatürk, Güneş-Dil Teorisini buluşunu anlatıyordu.

‘A harfi ve sesli harfler, sessizler arasında aracı olmaya delalet eder’ an?lamında söyleyerek, içinde A harfi bulunan dairenin çevresine, her harfle birer yuvarlak çizerek daireyi büyütmeye başladı.

‘İlk söz, A ile başlayan Ağ olacaktır. Dikkat edersek bizim Türkçemizin sesli harfle biten her kelimemizin ucunda, hissedilir edilmez bir yumuşak ğ vardır’ diyordu Atatürk. Kapı’yı kapuğ şek?linde yazıp, kâğıt üstünde onu bölerek tahlil ediyordu. Atatürk’e göre en son bulunan harf, M harfi olacak’

Morfoloji ve fonetiğin Türk sözlerinin etimolojik şekillerin?de yaptıkları değişmelerin sebebi, Güneş-Dil Teorisine göre analiz yolları ortaya konarak herhangi bir kelimeyi analiz ederken şu yollardan ilerlemek gerektiği şu şekilde açıklanıyor:

1.-İlk önce kelimenin tam ve asıl manasını tespit ederek bilmek lâzımdır.

2.-Bir kere bu mana bilindikten sonra, kelimenin elde bulunan şekli, onun uzun bir tekâmül neticesinde aldığı en son morfolojik ve fonetik şekil olduğu düşünülerek, kelimeyi ilk etimolojik aslına çevirmelidir.

Bu çevirmede göz önünde tutulacak esaslar şunlardır:

  1. a) Hiç bir kelime sessizle başlamaz. Sessizle başlayan sözlerin başındaki sesli sonradan düşmüştür.
  2. b) Sözün başında ana kök, yahut onun yerini tutan radikal bir kök vardır. Eğer bu kök sözde görünmüyorsa sonradan düşmüş demektir.
  3. c) Hiç bir ek köke doğrudan doğruya yapışmaz. Araya mutlaka bir sesli girer. Bu sesli sözde görünmüyorsa sonradan düşmüş olduğuna hükmetmelidir.

ç) Hiç bir sonek yalnız sesliden ibaret olamaz. Eğer sözde yalnız sesli şeklinde görünüyorsa, orada düşmüş bir (ğ) var demektir.

  1. d) Türk sözlerinde yan yana aynı cinsten iki sessiz bulunmaz. Eğer böyle iki sessize tesadüf olunursa, bunlardan birinin uzatma rolünü gören bir (V. + ğ)’nin kaynaşmasıyla yapılmış olduğuna hükmetmelidir.

3.-Kelimeyi böylece bir [ (V. + K.) + (V. + K.) + (V. + K.) …] serisi halinde analiz ettikten sonra, manasına göre baştaki ana veya radikal köke “güneş” aslından gelen türlü anlamlardan hangisinin en çok yakışık alacağını düşünüp bulmak lâzımdır.

Burada sırf kalıp üzerinde mekanik bir çalışma yerine, bilmenin ve düşünmenin esas olduğu göz önünde tutulmalıdır.

  1. Ana veya radikal kökün manasını bulduktan sonra ona yapı?şan eklerin manaya verdiği nüansları da tespit etmek lâzımdır.

Burada da sözün kendi manasıyla ana köke verilen mananın nispetini daima göz önünde tutmalıdır.

Bu analiz yapıldıktan sonra yeniden senteze dönülerek elimizdeki kelimenin ilk etimolojik şekilden son morfolojik ve fonetik şekle dönüşünü tetkik etmek ve kökle eklere verilen manaları birleştirerek kelimenin son manasını bulmak lâzımdır.

Türk dilinde gelişkin fonetiğin istediği söz şekli şudur:

“Mana kaybolmamak şartıyla kelimenin, söyleyenin ağzından ahenkli olarak çıkabilecek ve işitenin kulağında temiz ve düzgün bir yankı yapacak şekilde olması …”

Örneğin “YATSI” kelimesinin etimolojik analizi söyle yapılıyor:

“ (1)     (2)  (3)  (4)

(Ay + at+ as + ığ)

(1) Ay: Köktür. Burada ‘kuvvet, hareket, faaliyet’ anlamlarınadır.

(2) At: Kökün anlamlarını temsil eden, ona sahip olan unsurdur.

(3) As: ‘at’ unsurunun temsil ettiği anlamların oldukça uzak bir sahaya intikalini gösterir ektir.

(4) Iğ: Kendinden önceki sözün anlamını tamamlayan, tayin eden ve onu isimlendiren ektir.

(Ayatasığ = Yatsı): Kuvvet, hareket ve faaliyetin bizden uzaklaştığının ifadesidir; hareketsizlik, sükûnet bildirir.”

Bazı kelimelerin bu şekilde analizi yapılarak şu sonuca ulaşılıyor:

“Çok malûm ve anlamları her Türk için besbelli olan şu birkaç öz Türkçe kelimenin analizi, bize açık olarak gösteriyor ki Türk dili, Türk dimağının tam teşekkül ve inkişafından sonra düşünülerek kurulmuş akademik, sunği bir dil değildir. Türk dili, Türk dimağı kadar tabiîdir. Türk dili, Türk dimağı ve jenisi [dehası] kadar lojiktir [mantıklıdır], yüksektir. Türk dilinin en küçük bir morfemi, Türk’ün tabiatı tetkikten aldığı en büyük mefhumun ifadesidir.”

Eleştiri getirilebilir ancak Güneş Dil Teorisi yabana atılacak bir teori değildir. Ümmet bilincinin yerine millet olma bilincinin yerleştirilmeye çalışıldığı bir dönemde bu tür çalışmalar önemliydi.

Güneş Dil Teorisi ve Atatürk’ün katkıları

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

5 Yorum

  1. Değil teoriyi geliştirmek; konuyu düşünebilecek, anlatsa anlayabilecek kapasitede nöron ağı bulunmayan insanlar çoğunlukta malesef. Böylesi bir dehanın nadir olması insanlığın ve dünyanın talihsizliği.

  2. 20 Ocak 2020, 14:07

    Tamamen bilim dışı, değil teori hipotez bile olamayacak kadar zayıf, Arnavutluk ta Enver Hoxa nin ve Çin de Mao nun yaptığı kültür devrimleri ile benzeşen ve hemen hemen aynı döneme denk gelen; bir milletin binlerce yılda geliştirdiği dil birikimini hiçe sayan ulus ( Moğolca bir kelimedir Türkçe mahvedilirken dile sokulmuştur bin yıldır Türkçe de millet kelimesi kullanılır) Devlet oluşturmak adına yapılmış Türkçeyi imperyal bir dil olma sıfatından sıyırıp ilkel bir bozkır dili haline getiren bir hareketti maalesef.

  3. Evrim teorisi canlılığın ortaya çıkışı ve çeşitlenmesini açıklaması bakımından ne kadar önemli bir teoriyse, güneş dil teorisi de dilin ortaya çıkışı ve çeşitlenmesini açıklaması açısından o kadar önemli bir girişimdir. Ancak evrim teorisini maymundan gelmek sığlığında anlayıp, yalnızca maymunu aşağı gördüğü için karşı çıkan yobazlar ne ise, güneş dil teorisine karşı çıkanlar da, bütün diller türkçeden çıkmıştır sığlığında anlayarak karşı çıkan aynı kafadaki yobazlardır. Güneş dil teorisi, dilin ilk ortaya çıkışında, insanların dikkatini en çok çeken en parlak olan güneşe karşı bir şaşkınlığı sonucu ”aaa” şeklinde bir ses çıkarmaları sonucu dilin önce tek sesli daha sonra da iki ve çok heceli sözcükler yoluyla günümüzdeki dile evrildiği üzerine oluşturulmuş ve o dönemde önemli filologlar tarafından savunulmuş bir görüştür.

  4. Dil bilime kafa yoran bırakın lider kaç bakan bürokrat vardır. Atatürk ü diğer dünya liderlerinden ayıran bitmez tükenmez ölene kadar öğrenme merakıdır.

  5. 20 Ocak 2020, 00:42

    Bunlar ideolojik yönü ağır basan, ama bilimsel görünmeye çalışan tezler. Bu tür tezlerin çok farklı alanlardan birçok örnekleri var. ”Türk tarih tezi” bunlardan biriydi. Daha yakın zamanlara gelirsek, (her ne kadar etki ve kapsamı bakımından güneş-dil teorisiyle karşılaştırılamayacak olsa da) Yalçın Küçük’ün sözde ”onomastik”i de bunlardan biridir.
    Bazı Türkçe kelimelerin analiziyle ilgili yazıda yapılan açıklamalar bana Fabre d’Olivet’nin oldukça spekülatif yöntemlerini hatırlattı. Belki de bu tür morfolojik spekülasyonlar o dönemlerde bir miktar yaygındı, bilemiyorum.
    Türkçenin etimoloji sözlüğü hâlâ yazılamadı. Sevan Nişanyan’ın çalışması şüphesiz takdire değer, ama kendisi eski Türkçe eğitimi almadığı için ve de sözlüğünün birçok hatası olduğu bilindiğinden onun çalışması da (biraz insafsız olacak ama) amatör sayılmalıdır. Türkçenin etimoloji sözlüğü yazılmadıkça dil tartışmalarının içinden çıkamayız.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!