1. Haberler
  2. Analiz
  3. İşgal ve değişim

İşgal ve değişim

featured

Prof. Dr. Nur Serter yazdı…

“Değişim”, gizemli ve büyülü bir kavram. İçinde umudu ve heyecanı barındırıyor. 

Değişime direnmek, halkın beklentisine sırt dönmek demek. Bu bir siyasi parti için kabul edilebilir gibi değil. 

Değişim kavramı CHP’nin yabancısı değil, ancak kilit soru şu; değişimden kim, ne anlıyor? 

Örneğin 2012 yılında yapılan 34. CHP Olağan Kurultay’ının sloganı şuydu; “ Demokrasi ve Değişim”.

Kılıçdaroğlu Kurultay konuşmasında “Değişeceğiz, dönüşeceğiz, yenileşeceğiz” sözleriyle CHP’ye yönelik hedeflerini açıklamıştı.

Dediklerini de yaptı; CHP gerçekten değişti, dönüştü ve CHP’sizleştirilen bir Y-CHP’ye evrildi. Tarihsel bagajını, ilkelerini, ideolojisini terk etti. 

Günümüzde süre gelen değişim isteklerinin sadece Genel Başkan değişimine odaklanması ise tam bir hedef şaşırtma.  

Yaşanan trajedinin ve toplumsal travmanın sorumlusu, haklı  olarak Kemal Kılıçdaroğlu olarak görülüyor. Seçim sürecindeki övgüler, “büyük demokrasi kahramanı” unvanları, tüm yanlışlara kılıf arama çabaları hızla rafa kalktı. Gücünü Erdoğan nefretinden alan “Tayyip gitsin İttifakı” bir anda çatladı, “Kılıçdaroğlu gitsin İttifakına” dönüştü.

“Gitsin de kim gelsin?” sorusu havada asılı kaldı. Muhtemel adayların imha süreci, inceden inceye işletilirken, Kılıçdaroğlu gitsin İttifakı nasıl bir genel başkan adayı istediğine pek de odaklanmış görünmüyor. Oysa gerçek sorun burada yatıyor. 

Bulunan çözüm çok tanıdık. Yıllardır olduğu gibi, değişik aktörlerle mevcut yönetim anlayışının makyajlanarak sürdürülmesi.

Kılıçdaroğlu’nun ilk  adımı ise her zaman olduğu gibi gözleri MYK’ya ve örgütlere dikmek ve onları yeniden dizayn ederek CHP’yi gül bahçesine çevirmek… Böylece hem yenilginin faturası bir kez daha örgütlere kesilerek suçlular(!) deşifre edilmiş olacak hem de  kişilerin değiştiği ancak yönetim anlayışının değişmediği bir algı operasyonu ile kitlelere umut pompalanacak.

Seçimi izleyen süreçte yaşananlar gelecekte yaşanacakların aynası.

PİŞMAN DEĞİLİM 

CHP Genel Başkanı 12 gün sonra bir TV kanalında  halkın önüne çıktı. Tek bir özeleştiri yapmaya ihtiyaç duymadı. Kurduğu ittifak, ikram ettiği milletvekillikleri, izlenen seçim stratejisi konusunda “pişman değilim” dedi. “Kendi girişimleriyle Türk siyasetinde önemli bir aşama kaydedildiğini” söyledi. Hatta “Erdoğan’ın birinci turda kaybettiğini ve travma yaşadığını” bile iddia etti

Seçim sonuçları için, (ki buna artık başarısızlık demiyoruz, “kaybederek kazanmak “ diyoruz! ),  sunduğu gerekçe ise çok daha ilginçti. “Seçim sandığı sayısının 1 ila 3 arasında olduğu kırsal bölgeden oy alamadıklarını çünkü o bölge halkının AKP hükumetinin  yaptığı 500’er liralık ödemeler ve TRT izlemesi nedeniyle,  yoksulluğu hissetmediğini” söyledi. Hatta halk  dağıtılan 500’er liraları harcayacak yer bile bulamıyordu! Yani kırsal kesimde refah düzeyi epeyce iyiydi anlaşılan… Kentlerde ise aldıkları oyun % 51 olduğunu, çünkü kentlerin demokrasiden yana oy kullandıklarını”  açıkladı.

Böylece seçim yenilgisinin nedenleri konusunda toplum aydınlatılmış oldu !

 Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından, önce “Demokrasiyi yeniden inşa etmek görevinin devam ettiğini”  ve ardından da “Kaptan olarak gemiyi limana sağlam götüreceğini” öğrendik. “Değişimin önünü sonuna kadar açacağını” ve “tarihte değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi  olduğunu” da dinledik.

Belirsiz ve kıvrak açıklamalar sürerken görünen tek şey, parti içi iktidar savaşlarının kızışmış olmasıdır. 

Bu mücadele içinde konuşulmayan ancak esas önemli olan konu ise CHP’nin kurucu değerlerine dönüşün sağlanıp, sağlanamayacağı,  CHP’yi yeniden CHP’lileştirecek bir Genel Başkan adayının ortaya çıkıp, çıkmayacağıdır.

Bu ülkede yaşayan Cumhuriyetçiler yıllardır soluk almakta zorlanarak Atatürk’ün Partisinin yaşama geri dönmesini bekliyor. Onlar için “değişimin” tek amacı bu.

Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı ile başlayan süreç, partinin ulusalcı ve Atatürkçü kadrolardan arındırılması ile sonuçlandı.

Partinin ilkeleri ve ideolojisi ile hesaplaşma ve Altı Ok’u teker teker kırıp atma dönemi başlatıldı. 

Atatürk dönemi, “1930’ların CHP’si” denilerek hedef tahtasına oturtuldu. 1930’lu yılların Türkiye’nin en parlak yılları olduğunu bile fark etmeyen bir cehaletin pençesine düşüldü.

13 yıllık Kılıçdaroğlu yönetiminin CHP’yi nasıl dönüştürdüğünü merak edenler 2021 de140 Journos’a hazırlatılan  “Ce-Ha-Pe Zihniyeti” adlı tanıtım videosunu internetten izleyebilirler. 

Filmin ilk karesinde  dinozorların önüne konulmuş bir koltuğun arkasında CHP’nin Altı Ok’u değil, bu kez 9 Ok’u yer alıyor.

Amaç eski ve yeni CHP’yi kıyaslamak. Bu kıyaslamada “persona non grata”(istenmeyen kişi) ilan edilenler arasında Ecevit de var, ben de varım. Kısacası dinazorlar boşuna konulmamış, görüntülere  fon oluşturarak eski CHP’ye göndermede bulunulmuş. 

Bu tanıtım videosunun başrol oyuncusu Kılıçdaroğlu. CHP’nin Genel Başkanı CHP’yi  “toplumun gözünde değişime kapalı, statükocu, halkla ilişkileri kopuk bir parti” olarak tanımlıyor. Yeni CHP’yi anlatan gazeteciler daha da ileri giderek partiyi “betonarme olmuş yaşlılar iktidarı” ve “vatikan yapısı” olarak niteliyorlar. Hatta halkın “fosilleşmiş” bir CHP istemediğini anlatıyorlar. Yani dinozorların anlamına bolca vurgu yapılıyor. 

Üstelik bu video, Genel Merkez tarafından para ödenerek hazırlattırıldı, diğer bir ifadeyle CHP’nin tarihsel kimliğine hakaret ettirmek için para ödendi.

Tablo açıktı ve niyet belliydi.

Son 13 yılda; Atatürk’e “kefere” diyenler, Atatürk döneminde bile laikliğin olmadığını iddia edenler, terörist cenazelerinde boy gösterenler, PYD’ye yeşil ışık yakanlar, tekke ve zaviyelerin kapatılmasından utanç duyanlar, FETÖ’nün televizyonlarının önünde nöbet tutanlar, dış politikayı ABD’ye dizayn ettirme sözü verenler ve daha niceleri partiye el koydu.

Laikliğe sahip çıkma refleksi terk edildi hatta laiklikten mahcubiyet duyuldu. İslamcı ve anti-laik uygulamalara sessiz kalındı. Tarikatlara açık destek verildi.

Tam bağımsızlık ve üniter yapıdan ödün verme süreci başlatıldı.

Özetle CHP işgal edildi. 

İşgal sürerken Yeni CHP’ye destek veren karşı mahalle kalemşörlerinin sayıları da hızla arttı. AKP saflarından kopanlara  akil insanlar da eklendi. Ulusalcılardan arınan CHP, görülmedik bir destek aldı. İkinci Cumhuriyetçi, neo-liberal kadrolar ve AKP artıkları ile “statükoculuktan ve laikçilikten” kurtarılan, demokratik atılımların, kültürel hak ve özgürlüklerin partisi inşa edildi.

Emperyal güçlerin rüyalarında görseler inanamayacakları bir hızla süren dönüşüm  “Şu Kemalizm’den kurtulun”, “laiklik çok gerekli değil”, diyen, hilafete övgüler düzen ve Sevr hayallerinden vazgeçmeyenlere bulunmaz bir fırsat yarattı. 

Çünkü herkesin bildiği bir şey vardı ki, Atatürk’ün CHP’si  Kurtuluş’un ve Kuruluş’un Partisiydi. 

Tam bağımsızlıktan ödün vermezdi. 

Türkiye’nin Kuruluş Doktrinini ambleminde taşıyordu. 

Tüm mazlum milletlere örnek olmuş bir Türkiye Modelinin mimarıydı. 

Yine herkes biliyordu ki, CHP işgal edilmeden, dönüştürülmeden, Türkiye’yi kuşatmak ve emperyalizme yem yapmak  mümkün olamayacaktı.

Operasyon bu nedenle CHP’nin içinde başlatıldı. Y-CHP ile  Atatürk Cumhuriyetini imha operasyonu için köşeler tutuldu.

Ve Devrim’in Partisi işgal edildi…. 

İşte gerçek CHP’lilerin haykırışı, isyanı bunadır.

Onlar, Atatürk’ün Partisini geri isteyenlerdir.

Cumhuriyetçilerin değişimden tek beklentisi vardır. O’nun en büyük eserini, tam bağımsız, laik, demokratik cumhuriyetin güvencesini işgalden kurtarmak ve yeniden kuruluş değerlerine kavuşturmak.

Kılıçdaroğlu’nun istifası bu nedenle önemlidir. Ancak bundan daha önemli olan yeni Genel Başkanın gerçek bir Atatürkçü, anti-emperyalist ve Cumhuriyet devriminin savunucusu olmasıdır.

CHP 13 yıldır ilk kez bu fırsatı yakalamıştır. Bu fırsatı CHP’yi işgalden kurtarmak için kullanmayı göze alanlar bilmelidir ki kurtarılan sadece Devrim’in Partisi olmakla kalmayacak, Türkiye Cumhuriyeti de prangalarından kurtulacaktır.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

  1. 27 Haziran 2023, 14:27

    Evet durum bu ama çözüm sürecini başlatmak için bir lider önderliğinde toplanıp, yola çıkmak ve düzeltilmesi gerekli maddeleri ortak aklın ışığında, öldünsüz halletmek için özveri, çaba ve azim aranıyor…

    Cevapla
  2. “betonarme olmuş yaşlılar iktidarı” ve “vatikan yapısı” olarak niteliyorlar. derken haklı değiller mi?

    Cevapla
  3. Muharrem İNCE

    Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!