1. Haberler
  2. Kültür - Sanat
  3. Kaptan’ı öldüremezsiniz

Kaptan’ı öldüremezsiniz

featured

Kaan Eminoğlu yazdı…

Attilâ İlhan, namı diğer Kaptan.

Doğum tarihi, 15 Haziran 1925.

Yaşasa bugün yüz yaşına basacaktı.

10 Ekim 2005’te kaybettik onu, sadece bedenen.

An Gelir, Ben Sana Mecburum, Kaptan, Pia, Sen Beyaz Bir Kadınsın, İstanbul Ağrısı, Emperyal Oteli, Bence Malumdur, Diyalektik Gazel, Jilet Yiyen Kız ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz şiirlerin altına imza attı.

Sadece şair değil aynı zamanda romancı, senarist, gazeteci, eleştirmen ve düşünürdü. Gücünü bu topraklardan alan.

Fırtınalarla dolu bir hayatta kaçak bir buluttu. Kendi kendini besleyen yaralı bir umuttu.

On beşinde hoşlandığı kıza yazdığı mektubun içinde Nâzım Hikmet şiiri çıktığı için hapse atıldı.

Babası onu hapisten kurtarmak için tımarhaneye yatırdı.

16 yaşında bir çocuk bedeninin tanışmaması gereken o büyük travmalarla tanıştı.

Tımarhaneden çıktıktan sonra okuluna devam etmek istedi. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okuma hakkı elinden alınmıştı.

Babası yılmadı, zar zor da olsa onu kabul edecek bir okul bulmayı başardı. Özel Boğaziçi Lisesine yazdırdı.

Ancak bir kere komünist olarak mimlenmişti. Boğaziçi Lisesinde edebiyat dersine dönemin ünlü Türkçülerinden Hüseyin Nihal Atsız girdi. Endişeliydi ama cesaretini keskinleştirecek kadar acı yaşamıştı, korkmadı. Bakanlık bu delikanlıyı tehlikeli buluyordu, müdahale gecikmedi. Boğaziçi Lisesi macerası da çok uzun sürmeden bitmişti.

Okulunu tamamlamak istiyordu, hukuk mücadelesi başlatmıştı. Danıştay kararıyla okuma hakkını geri aldı. Yaşadıklarını ömrü boyu unutmadı. Bu dönemi “Kırk Karanlığı” olarak adlandırdı.

Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz şekilde CHP Şiir Armağanı’na gönderdiği Cebberoğlu Mehemmed şiiriyle dönemin en ünlü şairlerini geride bırakıp ikincilik ödülünü kazandı. Türk edebiyatı artık Attilâ İlhan’la tanışmıştı.

Üniversiteye yazıldı, üniversite ikinci sınıftayken ilk kez Paris’e gitti. Nâzım Hikmet’i kurtarma dayanışmasında aktif rol oynadı. Türkiye’ye döner dönmez polisle başı derde girdi. Sansaryan Han’ın işkence odalarının müdavimlerinden oldu. Burada yaşadığı yoğun duygular şiirlerindeki korku ve gerilim duygularını besledi.

Bir gazete yazısı yüzünden açılan soruşturma nedeniyle tekrar Paris’e gitti.

Paris’te ataları Yozgatlı olan Maria Missakian adlı Ermeni bir kıza âşık oldu. Türk olduğu için Missakian’ın ailesi tarafından kabul edilmedi. Missakian Fransa’da mülteci olduğu için onu yanında Türkiye’ye götüremedi.

“yine akşam oldu attilâ ilhan
üstelik yalnızsın, sonbaharın yabancısı
belki paris’te maria missakian
avuçlarında bir çarmıh acısı
gizlice bir sefalet gecesi
çocuğunu boğarmış gibi boğup paris’i
sana kaçmayı tasarlar her akşam”

Fransa günlerinde Afrikalı öğrencilerin antiemperyalizm mücadelesini yakından takip etti. Sömürge ülkelerden gelen siyahi dostlarının Atatürk’ün antiemperyalizm mücadelesine hayranlıklarını gördü. Üçüncü Dünya Sosyalizmi fikri burada belirginleşti.

“duyulur ardında bıraktığı hayallerin gürültüsü
sinsi bir deprem gibi camları titretmesinden

masasına gelip gittiği açıkça anlaşılır
daktilosu çalışmasa da şeridinin eskimesinden

durduğu yerde patlaması mürekkep hokkalarının
ömrünce biriktirdiği sosyalist öfkesinden

ne kadar yok etse ölüm vuruşu göklerde yankılanan
kocaman bir yürek kalır şili’nin allende’sinden”

 

Edebiyat ve sanatla ilişkisi hiç kesilmedi. Paris’in sanat camiası ile ilişkiler kurdu. Ona Kaptan lakabını taktı dostları. Fransızca düşünmeye başladığını fark ettiği an Türkiye’ye döndü.

İstanbul günleri onu sinemaya yakınlaştırdı.

Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak, Dersaadet’te Sabah Ezanları, O Karanlıkta Biz, Allah’ın Süngüleri: Reis Paşa ve Gazi Paşa gibi efsanevi romanlarını yazdı.

Yazı ve makalelerinde ulusal kültür bileşimini savundu. Demokrat İzmir gazetesinin başına geçti.  Çalışma disiplininden hiç ödün vermedi. En yakın arkadaşlarından olan Metin Eloğlu’nu iş yerinde içki içip gazetenin baskılarının hatalı çıkmasına neden olduğu için gazeteden kovdu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi özgün şartlarına uygun bir sosyalizme ulaşması için çabaladı. Ömrü boyunca Mustafa Kemal Doktri’nini göre hareket etti. Cumhuriyet’i savunması ona düşmanlar kazandırdı.

Alkol ve sigarayla arası hiç iyi değildi. Yanına gelen genç edebiyatçılara ilk tavsiyesi alkolden uzak durmaları oldu. Yine de yazdığı şiirler Mehmet Kaplan’ın Şiir Tahlilleri kitabında bir alkoliğin ağzından çıkan nameler olarak adlandırıldı. Kendisine yapılan bu haksızlığı hiç unutmadı. Kitabı basan Dergâh Yayınlarına mektup yazdı.

“bilmiyorum yeri ve sırası mıdır ama, mehmet kaplan bey’in şiir tahlillerinde attila ilhan şiirinin çözümlenmesi aşağı yukarı alkol düşkünlüğü ile açıklanmak suretiyle yapılmak istenmiştir, bilgi kabilinden yıllardır ağzıma içki koymadığımı, koyduğum zaman da bunun birkaç yudumu geçmediğini belirtmek isterim. sanatçı ile yazdığını özdeşleştirmek bazı hallerde böyle ilginç yanlışlıklara yol açabiliyor, attilâ ilhan, türk edebiyatında sık görülen o akşamcı edebiyatçılarından da, içki düşkünü ozanlardan da olmamıştır.”

Şiirlerinde hiç büyük harf kullanmadı. Dil Devrimi’ne karşıydı ama dil bilgisine karşı devrimciydi. Aruzu, heceyi iyi bilir şiirlerinde bu bilgisini yansıtırdı.

Sosyal realizm akımını savundu. Mavi dergisinin başına geçince Maviciler olarak anılan grupla özdeşleşti. Duygusal toplumcu bir şiiri savundu.

“bir yer gelir ki artık ne savunma içgüdüsü
ne heyecandır kalır ne de yürek üzüntüsü
yalnız bir daktilo çıplak bir masada

toplumcularız karakollarda açtık gözümüzü
verirse halklar verir tarihte hükmümüzü
gizle de yargılansak 3.ağırceza’da”

Ankara günlerinde Bilgi Yayınevinin başına geçti. Yayınevini dönemin en prestijli kitaplarıyla buluşturdu. Okurların kalbinde taht kurdu.

Televizyon programları yaptı. Annesinin arzusu üzerine Biket İlhan’la evlendi. Biket İlhan’ın tabiriyle Attilâ İlhan bir okuldu.

2000’li yıllarda ulusalcı düşüncenin teorisyeni oldu. Türkçü devrimci diyaloğunu başlattı. Türk siyasetindeki tüm tabuları yerle bir etti. Neoliberal çete ile savaştı. Türkiye’nin üzerindeki emperyalist oyunları deşifre etti.

Haksızlığa uğradı, iftiralarla boğuştu. “Faşist, MİT ajanı, polis, arabesk sanatçı …” gibi ipe sapa gelmez iftiralarla boğuştu.

Hep kıskanılan oldu. Hep yerinde olmak istenen.

O yüzden “Düşmanlarım beni aşk şairi olarak anacaklar.” dedi.

Bir ekim günü, kiralık evinde yalnız ve bağımsız bir şekilde hayata gözlerini yumdu.

Bugün, Cumhuriyet’e ve Gazi’ye olan şükran borcu nedeniyle onu hiç kimse anmadı.

Kaptan bedenen öldü, fikirleri bizimle.

Ve hep bizimle kalacak…

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 Yorum

  1. ortaya koyduğu fikir akımıyla önümüze yeni bir yol haritası belirlemiştir, gene akılcı gene devrimci gene bağımsız gene barışçıl. ışıklar içinde uyu büyük şair. Türk Milleti seni hep iyilikle anacaktır.

  2. Ruhun şad olsun büyük düşünür, türkcü sosyalist, şair ve cumhuriyetci Attila Ilhan ‘Kaptan”.
    Yazınızı büyük bir hüzünle okudum Kaan bey. Teşekkür ederiz. Yıllar önce trt de ki programlarını hiç kaçırmazdım.

  3. Çok güzel bir yazı olmuş.

    An gelir Pir Sultan
    An gelir Kanuni Süleyman
    An gelir Atilla İlhan ölür.
    Başlarken ölümsüzlüğe…

  4. Mustafa Kemal’i gerçekten anlamış bir Cumhuriyet aydınıdır Attila İlhan. Kendini sosyal demokrat gören emperyalizm devşirmesi solculara inat gerçek bir yurtseverdir.

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya abone olun!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet