Kara Kutu’nun yanlışları 1: Komplo teorilerinin başlangıcı Flexner Raporu

featured

Dr. Semih Dikkatli yazdı

Soner Yalçın’nın “Kara Kutu” kitabını  okuduğunuzda ilk yaşadığınız büyük bir kafa karışıklığı olacaktır. Sonra, yanlış ve çarpıtılmış bilgilerle donatılmış bir komplo teorisiyle karşılaşacaksınız. Hastalıklar, ilaçlar, doktorlar hakkında söylediği ipe sapa gelmez bir sürü cümleyi söylemiyorum bile… Kitabı önce hızlı, sonra yavaş yavaş iki kere okudum. Şimdi de ıcık cıcık tüm kaynakçası, dipnotları ve cümlelerini araştırıyorum. Yılların birikimi olan modern tıp ve uygulayıcılarına ağır iftira ve hakaretlerle saldırdığı bu kitapta, ayrıca Halide Edip’ten, Reşit Galip’e kadar Cumhuriyet ve ülke için hayatını ortaya koymuş insanlar hakkındaki iddiaları da yenilir, yutulur gibi değil… Bu iddiaları araştırma işini tarihçilere bırakacağım ama ben yine de belgeleri incelemekten de geri durmayacağım. Bugün yazdığım yazı sadece ilk kırk sayfanın bir kısmının gözden geçirilmesi. Komplo teorisinin ilk ayağı olduğu iddia edilen “Flexner Raporu” hakkında yazdığı 3-4 sayfalık bölümden çıkan yanlışlar aşağıda belirttiklerim.

Şimdi, tekrar kitaba dönersek; kitapta bazı isimler, daha doğrusu bazı soyadlar sürekli olarak önünüze geliyor. (Soner Yalçın kitabında 4 nesil Rockefeller için ve abi kardeş Flexner’ler için sadece soyadı kullanıyor. Rockefeller ama hangisi belli değil, Flexner ama hangisi, kendi kafası da karışmış belli ki…) Bunlardan birisi de kitabın komplo teorilerinin başlangıçı olan raporu yazan adam; Abraham FLEXNER…

Kimdir bu Flexner ve bu raporu yazmasındaki amaç nedir?

Öncelikle bu raporun asıl ismi ve destekleyen vakıfla başlayalım. “Kara Kutu” kitabında bu raporun Rockefeller ve Carnagie vakfının destekleriyle, Amerika’daki tıp okullarını bitirerek, kendi sistemini dayatmak maksadıyla Abraham Flexner’a yazdırıldığı iddia edilmektedir. (Sonra dipnotta sadece Carnegie Vakfından bahsetse de, asıl içerik Rockefeller’a bağlanmış vaziyette) Oysa daha raporun isminin yazılı olduğu ilk sayfada anlaşılmaktadır ki, konunun Rockefeller ailesiyle bir ilgisi yoktur. Raporu sadece Carnegie Vakfı desteklemiştir. Bu raporun adında da açıkça yazar aslında…

“Amerika Birleşik Devletleri Ve Kanada’da Tıp Eğitimi, Öğretimin Geliştirilmesi İçin Carnegıe Vakfı Raporu.

Abraham Flexner Tarafından Hazırlanmış, Vakıf Başkanı Henry S. Prıtchett’in Girişi İle Sunulmuştur.

Bülten Dört Sayı (1910). 437 Madıson Avenue New York Şehir 10022”

Ancak Soner Yalçın’ın kafasındaki komplo teorisine uydurulması için bu rapora ucundan kıyısından Rockefeller bulaşmalıdır ve Yalçın bu açık başlığa rağmen hiç çekinmeden bunu yapmaktadır. O zaman da insanın aklına iki alternatif gelir; ya raporu hiç okumadan oradan buradan aldıklarını kitabına geçirdi ya da raporu okudu ama okuyucusunu yanıltmak için elindeki bilgiyi dönüştürdü, çarpıttı. Tabii ki Abraham Flexner’ın ağabeyinden dolayı Rockefeller Vakfı ile iletişimi vardır ama bu rapor bizzat Carnegie Vakfı tarafından desteklenmiştir.

Bu daha raporun ismi ve destekleyicileriyle ilgili olan çarpıtmaydı. Soner Yalçın’nın çarpıtmaları bununla da kalmadı. Bu raporla ilgili bazı çarpıtmalarını sıralı yazacak olursak;

Mesela Abraham Flexner’ın Rockefeller Araştırma Enstitüsinde açıldığı yıl olan 1901’den 1935 yılına kadar çalıştığını, üstelik patoloji, mikrobiyoloji laboratuvarlarının yöneticisi olduğunu iddia ediyor. Oysa Abraham Flexner, 1908 yılında Louisville’de özel bir lisede öğretmen ve yöneticiydi, ve bu sırada “The American College” isimli kitabını yazmıştı. Ayrıca tıp eğitiminde modern yöntemler üzerine güçlü bir hatipti.

1902’den 1935 yılına kadar Rockefeller Tıbbi Araştırma Enstitüsünde çalışan Abraham’ın ağabeyi Simon Flexner’dır. (Yani Simon bile 1901 değil, 1902’de bu kurumda çalışmaya başlamıştır). Ayrıca Simon, Rockefeller Tıbbi Araştırma Enstitüsü’nün ilk direktörlüğünü ve orijinal Rockefeller Vakfı mütevellilerinden biri olarak görev yapan seçkin bir patologdu.

Bunlar Yalçın’ın kitabında yaptığı tarih ve kurum çarpıtmaları, bir de raporun içeriğiyle ilgili inanılmaz çarpıtmalar var. Biraz da onları ele alalım.

Önce Kara Kutu kitabından bu raporla ilgili bölümleri alıntılayalım ve ara ara belgeye dayalı cevaplarımızı verelim: (Bu bölümde “Kara Kutu” da yazanlar S.Y rumuzu ile noktasına,virgülüne ve yazım hatasına kadar aynen geçirilmiştir ve S.D rumuzuyla cevaplar verilmiştir.)

S.Y: Düşmanlar belliydi: İnsan bedenine bir bütün olarak bakan “tamamlayıcı-alternatif tıp çevreleri”… Bu da ne demeyiniz; hiç kafanızı karıştırmadan olanca basitliğiyle özetleyeceğim. Önemli, çünkü tıp anlayışını”temelden değiştirilecek “adımlar” atıldı: (Cümle düşüklüğü kitaptan aynen alıntıdır.)

S.D: Bu raporun hiçbir yerinde “Tamamlayıcı Tıp” karşıtlığı yoktur. Raporun karşı olduğu tıp eğitimi ve uygulamalarında o dönem sıkça uygulanan bilimsel olmayan metodlardır. 

S.Y: “Tamamlayıcı tıp”…

Hastalıkları yavaşlatmak, tedavi etmek ve aynı zamanda kişinin hastalanmasını önlemek. Vücutta hastalanan bir hücre dahi tüm bedeni etkileyebiliyordu; sistemin herhangi bir aşamasında aksamalar olursa, bu tüm vücudu etkileyecek ve farklı bir bölgede dengeyi bozacaktı. Örneğin, tiroit bozukluğunun veya bademciklerin boyun fıtığı veya omuz ağrısını başlatabilmesi gibi…

S.D: Soner Yalçın’ın karşı olduğunu söylediği “Modern Tıp” insana biyopsikososyal bir varlık olarak bakar ve tedavi süreçlerinde bu gerçeklerin hepsini gözönüne alır. Bu durumda Soner Bey ya modern tıp ne bilmiyor ya da tamamlayıcı tıp ne hiç haberi yok…

Ayrıca, tiroid bozukluğunun boyun fıtığına ve omuz ağrısına sebep olduğu iddiası her açıdan saçmalıktır ve gerçeklikten uzaktır.

Bir de; bademciklerin bel fıtığına ve omuz ağrısına neden olduğu iddiası var ki, buna göre tüm insanların boyun fıtığı olmamak için bademciklerini (tonsil) aldırması gerekir. Çünkü bademcik tüm insanlarda vardır. Herhalde Soner bey bademcik derken bademcik iltihabını (tonsillit) kastetmektedir ki, bu hastalığın da bel fıtığı oluşturması akılla bağdaşmaz.

S.Y: “Tamamlayıcı Tıp”, hastalıkları tedavi etmek amacıyla verilen ilaçların -yan etkileri nedeniyle- vücut sistemini daha da kötü hale getirdiğini savunuyordu. Bu ilaçların vücuttan atılması başlı başına sorundu! Bu sebeple “endrüstriyel tıbba”ciddi eleştiriler getirdi:

Mesela… yaklaşımı, vücudun neresi ağrıyorsa orasının ilaçla tedavi edilmesi üzerineydi; bu, bedenin sahip olduğu normal denge sistemini bozuyordu!

Mesela… “Endüstriyel tıbbın” (allopatik) bakış açısına göre, salt bedensel olayları anlamak ve kontrol etmek temel öncelikti. Hastalıkların dış kaynaklı olduğu ve dıştan çözümlenebileceği fikrini saplantı haline getirmişti! “Bütünleyici” değil, salt “organ merkezli” görmeye başladı sorunu/hastalığı…

S.D: Soner Yalçın’ın raporun yazıldığı 1910 tarihinden haberi yok galiba… Çünkü 1910 yılında ilaçlar oldukça sınırlıydı. Ayrıca Soner Bey bilinçli olarak dönem dönem endrüstriyel tıp ve modern tıp kavramlarını birbirinin yerine kullanmaktadır. Endrüstriyel tıp kavramı ile de allopatik tıp kavramını birbirinin aynısı yerine koyarak dolaylı modern tıp kavramını da bunlara eşlemektedir. Bu bilinçli bir çarpıtmadır. Çünkü bu üç kavram birbirinden ayrıdır. Endüstriyel tıp, 1900 yıllarda ortaya çıkan ve eski zamanların kütüphane merkezli tıp uygulamalarının yerini alan, hastane merkezli tıp uygulamalarını anlatır. Allopatik tıp ise, kabaca sadece semptomları tedavi etmeye çalışan alandır. Modern tıp ise (yani şu anda Soner Beyin eleştirdiği) holistiktir. Hem hastayı hem hastalığı ve nedenlerini hem de tedaviyi bütüncül olarak ele alır.

Ben de bir mesela diyeyim konuyla ilgili…

Mesela…

Ben bana başvuran bir kişinin söylediği semptomları dinledikten sonra, mutlaka aile öyküsü alırım, geçmiş öyküsünü değerlendiririm, fiziksel olarak başka bir hastalığı olup olmadığını, muayene, tetkik ve konsültasyonlarla araştırırım, hastanın sosyal hayatını, iş hayatını dinlerim, çocukluk çağıyla ilgili topladığım tüm bilgileri toplarım ve ardından bir karara varır ve tedavi protokolleri üzerine düşünürüm. İşte bu bütüncül tanısal yaklaşımdır. Tedavisinde de bu bütüncül yaklaşımı mutlaka uygularım.

Ayrıca modern tıp sadece ağrıyan yere odaklanmaz, o ağrıyı ortadan kaldırmak için de acele etmez, önce ağrının nedenini araştırır. Yani bu konuda da Soner Bey doğru bilgiler vermemiştir.

S.Y: Bunun sonucunda da ne yazık ki…

Bazı hastalıklarda sadece şikayetler baskılanıyordu ve böylece tam şifa/iyileşme sağlanamadığı için bedende yan etkiler ve daha ağır hastalıklar ortaya çıkıyordu.

Özü şuydu:

“Hasta yoktur, hastalık vardır” diyen “endüstriyel tıp”…

“Hastalık yoktur, hasta vardır” diyen “tamamlayıcı tıp”…

Yani… Önceden hasta, hastalığın bir öznesi olarak görülürken, “endrüstriyel tıp” ile artık hastalık özne durumuna geçirildi!

S.D: Soner Bey bu söylediklerini nereden duymuş bilmem ama bizler öğrenciyken hocalarımız bize sürekli olarak “hastalık yok, hasta vardır” derdi ve biz de şimdi öğrencilerimize aynı şeyi söylüyoruz.

Tüm bu yanlışlıkları savunmasının ardından yine bir iki satır alakasız bilgi veren Yalçın, Flexner raporuyla ilgili görüşlerine devam ediyor:

S.Y: “Yıl 1910 Amerikan tıp öğrenim durumunu inceleyen ve doktorların eğitiminde geniş kapsamlı reformlara yol açan “Flexner Raporu” yayımlandı… Rapor tıp eğitim-öğreniminin temelden değişmesinin manifestosuydu.!

Rapora göre, doktorların ve bilim adamlarının düşünceleri kökten değişmeliydi. “Eskimiş” gekeneksel “tedavi yöntemleri” yerini “bilime” bırakmalıydı. Uygulama alanı tıp birden “bilim” oluverdi.

S.D: Öncelikle modern tıp sırtını matematikten, biyofiziğe, mekaniğe, biyolojiye, genetiğe, bilgisayara, istatistiğe, sosyolojiye, felsefeye dayamış bir bilimdir. Neredeyse bilimin her alanıyla ilişki içindedir.

Doğrudur Flexner Raporu bir eğitim reformudur. O yıllarda ABD ve Kanada’da bulunan 155 tıp eğitimi veren kuruma, eğitim, alım, değerlendirme, malzeme, laboratuvar yönünden standardizasyon getirme çabası içindedir. Raporun hiçbir satırında özellikle bir uygulamaya saldırı yoktur. Bilimsel olmayan yöntemlere, standart olmayan eğitim anlayışına ve sadece para kazanma amaçlı açılmış olan eksik tıp okullarına karşı bir düzenlemeyi içerir. Soner Beyin iddia ettiği gibi okulları kapatmamış, standartlara uyan okullar açık kalmıştır ve bu Homeopat eğitim veren okulların da %20 si açık kalmaya devam etmiştir. Kaldı ki, Flexner raporundan çok önce ABD’de 400’den fazla tıp okulu olduğu ve bunların Flexner raporu yazılana kadar 155’e düştüğü gerçeği varken, bu kendinden menkul tıp okullarının Flexner Raporuyla kapatılmaya başlandığının söylenmesi tam bir çarpıtma, gerçekleri istediğin gibi okumadır.

S.Y: Ve bu “kutsal rapordan” sonra ABD’deki “alternatif tıp”-“tamamlayıcı tıp” denen “Homeopati”, “osteopati”, “naturopati” gibi tıbbi uygulamalardan vazgeçmeyen hekimlere ağır saldırılar başladı. Bu disiplinlerde eğitim sunan tıp fakültelerinin müfredatından bu dersler çıkarıldı. Hekimler hapse atıldı, okulları kapatıldı…

Bu yeni bir “cadı avı” idi. Şifa vericiler tarihin bu döneminde yine ağır saldırılara-tecavüzlere maruz kaldı…

Amerikan Osteopatik Birliği (AOA) bile, tıp okullarını Flexner’in tavsiyelerine uygun hale getirdi’

S.D: Tıbbi uygulama yapmaya kalkan şarlatanları doktor olarak gören Soner Bey hapsedilmelerine içerlemiş. O kendisi böylesi tedavileri deneyebilir ama bilime dayalı olamayan her uygulama en basit tabirle eksiktir. Ayrıca kimse kimseye tecavüz etmemiştir. Bu cümle bile abartının dozunu göstermektedir.

Bu konuşmada yer alan son cümle ise benim dediğimi doğrular. Standartlara uyan okullar kapatılmamıştır. Yani kapatılanlar, bilimden uzak, şarlatanlık yapan hatta bazıları protestan kiliselerinin tuhaf tedavi yöntemlerini içeren okullarıdır.

Kitabın temelini oluşturan, Rockefeller ve tıp eğitimi ilişkisinin kurulduğu “Flexner Raporu” ile ilgili bile bu kadar eksik ve yanlış bilgi verilen bir kitabın geri kalan kısımları kim bilir neler içeriyordur?

Ben biliyorum, daha birçok yanlış içeriyor Kara Kutu…

Sizinle de zamanla paylaşacağım.

Saygılarımla…

Kaynakça

  • Medıcal Educatıon In The Unıted States And Canada A Report To The Carnegıe Foundatıon For The Advancement Of Teachıng By Abraham Flexner Wıth An Introductıon By Henry S. Prıtchett Presıdent Of The Foundatıon Bulletın Number Four (1910) Copyrıght, 1910
  • Doç. Dr. Hatice Şahin, Abraham Flexner’i Doğru Anlamak. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıp Eğitimi Anabilim Dalı, Bornova,35100 İzmir.Tel: 0(232)390 18 32, Tıp Eğitimi Dünyası Nisan 2011 Sayı 30.
  • Https://Rockfound.Rockarch.Org/Biographical/-/Asset_Publisher/6ygckecnı1nb/Content/Simon-Flexner.
  • Frank W. Stahnisch and Marja Verhoef. Research Article The Flexner Report of 1910 and Its Impact on Complementary and Alternative Medicine and Psychiatry in North America in the 20th Century. 2012

Kara Kutu’nun yanlışları 1: Komplo teorilerinin başlangıcı Flexner Raporu

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. Sağolunuz saygılar…
    Semih Dikkatli

  2. Semih Bey, ne mutlu hastalarınıza, geçmişlerini irdelediğiniz için. Bize doktorlar sadece 5 dakika ayırıyor. “Şikayetin ne?”
    “Şu şu şu” Elindeki tahlili inceliyor ve hemen ilacınızı yazıp gönderiyor. Psikiyatri doktorları bile EN FAZLA 10 dakika ayırıyor. Bilgilendirici yazınız için teşekkürler.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!