Geçen günlerde bir televizyon programına katılan eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde kendine destek verildiğini söylemesinin ardından, Mayıs 2023 Genel Seçimlerine ilişkin tartışmalar yeniden gündeme oturdu.
Açıklamalarında ‘hançer’ benzetmesi yapan Kılıçdaroğlu, “Beraber yola çıktığınız, birlikte mücadele ettiğiniz, kavgayı beraber verdiğiniz, illa sen Cumhurbaşkanı adayı ol diyen arkadaşlar sonra dönüp size tam tersini yaparlarsa ne dersiniz? Bunu vatandaşın takdirine sunayım” dedi.
Cumhurbaşkanı adayı olmanın aklının ucundan bile geçmediğini söyleyen Kılıçdaroğlu, “MYK’da da Parti Meclisi ve Meclis grubunda da sizin mutlaka olmanız lazım denildi, her toplantıda bunlar söylendi. Düne kadar bana aday ol diyen sen değil miydin? Hayatım boyunca dayatma kültüründen gelmediğim için böyle bir şey hiç yapmadım” diye konuştu.
21’inci Yüzyılda Yeni Sosyal Demokrat Belediyecilik Paneli’nde gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Mayıs 2023 Genel Seçimleri hakkındaki tartışmalara ilişkin konuştu.
Özgür Özel, burada yaptığı açıklamada 2023 seçimlerinin “kolektif bir başarısızlık” olduğunu belirtip “hiçbirimizin masum olmadığı bir süreç” açıklamasında bulundu.
‘CHP, ÇOK PARTİLİ SİSTEME GEÇMEYİ DEMOKRASİ ADINA ZAFER SAYMIŞ BİR ANLAYIŞIN PARTİSİDİR’
Özel’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Partimiz şüphesiz işgale karşı, beka sorununa karşı teslim olmayan, halı sermeyen, onlarla birlikte İstanbul’da kendi mevcudiyetini korumayı ve sürdürmeyi hedeflemek yerine canını ortaya koyan ve bir İngiliz zırhlısına binip ayrılmak yerine, Bandırma Vapuru’na binip kurtuluşu ve kuruluşu örgütlemek için Anadolu’ya geçen bir liderin partisidir.
CHP, kendi bildiğini yapmak yerine işgal altında bile önce kurultaylar toplayan bir anlayıştan geliyor. Yani, ortak akla inanan, tartışan ve tartışmadan sonra ortaya çıkan fikri tatbik eden bir anlayışın kurduğu partidir. Bu partinin en büyük zaferi Kurtuluş Savaşı’dır ve ardından en büyük eseri Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıdır. Ama bu hareket bununla yetinmemiştir. İktidar tek başına elindeyken, hatta birinci Cumhurbaşkanı ve ikinci Cumhurbaşkanı birer milli kahramanken, ordunun sadakatı tamken, milletin hayranlığı varken, birkaç defa deneyen ve 1950’de 14 Mayıs günü seçimleri kaybedince ‘Herhalde bunlar hükümeti bırakmayı düşünmez’ dediklerinde yaverini Demokrat Parti’ye yollayan ve ‘İsmet Paşa görevi teslim etmeye hazırdır’ diyerek, çok partili sisteme geçmeyi demokrasi adına zafer saymış bir anlayışın partisidir. CHP, bu yürüyüşü orada da bırakmadı. Bu topraklara sosyal devlet anlayışını getirdi, sosyal güvenceyi, emeklilik hakkını, örgütlenme hakkını, sendikal hakları, sosyal demokrat belediyecilik anlayışını getirdi. CHP, dünyadaki siyasi akrabalarıyla ilişki halinde, sol bir perspektifle yeni gelişmeleri yorumlamayı sürdürdü ve sürdürmeye devam ediyor.
CHP, 1980 darbe döneminden de payına düşeni aldı. Ondan sonra elbette toparlandı. Gün geldiğinde, mevcut yapılarca el konulan binalarını geri alma mücadelesi verdi. Ortadan kaldırılmış kadrolarından geriye kalanlarla kol kola girip yeniden ayağa kalktı. Ama bir gerçek vardı; 1980’den beri, siyaset kalesinin başarı kapısı CHP tarafından istisnai ve tekil durumlar dışında, topyekun ya da hiç değilse bir başına açık bir şekilde açılamıyordu.
‘GEÇEN SENE MAYIS AYINDA HEPİMİZ ÇOK UMUTLUYDUK’
Geçen sene Mayıs ayında hepimiz çok umutluyduk, sonra da hep beraber çok üzüldük. Biz üzüldük ama bize oy verenler, bize güvenenler, Cumhuriyet’in 100. yılında ülkeyi yönetecek yönetimin, ikinci yüzyılın ilk iktidarının birinci yüzyılın iktidarını kuranlar tarafından yapılmasını isteyenler bizlerden çok daha fazla üzüldüler. Öyle büyük bir duygusal kopuş yaşadılar ki, dünyadaki bütün otoriter liderleri en sevdiği ortam oluşmuştu. Muhalifler küsmüştü, muhalifler birbirleriyle bile konuşmak istemiyorlar, televizyon izlemek istemiyorlar ve kesinlikle sandığa gitmek istemiyorlardı. O günlerde umutsuzluğa, bu üzüntünün pekişmesine ya da bu üzüntüye duyarsız kalıp da hiçbir şey yokmuş gibi davranıp, bu üzüntünün kalıcılaşmasına, kopuşun yerleşmesine izin vermemek gerekiyordu. Onun için CHP’de yeni bir süreç, bir özeleştiri, bir tartışma ve öneri dönemi yaşadık. Biz, bunun adına ‘değişim’ dedik. Değişimin yüzyılı, yüzyılın değişimi diye ifade ettiğimiz ve 100. yıla CHP’nin her yönüyle değişerek, tartışarak ve kimseyi dışlamadan ve vefasızlık etmeden ama özeleştiri yaparak ilerlemesi gerektiğini tartıştık ve hayata geçirdik.
‘ÜÇÜNCÜ KİLİDİ İLERİCİ TUTUMLAR AÇTI’
5 Kasım günü, sokaktaki duygu üyemize, üyemizi duygusu delegemize ve en sonunda partimizin yönetimine yansıdı. O duygu şuydu; ‘doğru olanlara devam edin, köklerinizden kopmayın, hedefinizden şaşmayın ama bundan sonra yeni bir siyasetin, yeni bir siyasetin takipçisi olun, içinde olun. Ben de size bakacağım ve yeniden bir karar vereceğim.’ İşte o siyaset kalesinin başarı kapısı için üç koca kilidi karşımızda bulduğumuzda birbirimize sorduk. ‘Nasıl açarız bu kilitleri?’ Sonra da dedik ki, ‘mutlaka buralarda bir yerdedir anahtarları. Bu ülkenin ve bu partinin kurucusu çok kilit kırdı, çok duvar yıktı, çok zafer kazandı. Mutlaka anahtarları buralarda bir yerlere koymuştur.’ O anahtarların ilki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti kime emanet ettiğine bakarken bulundu. Birinci kilidi gençler açtı. İkinci kilit için, Avrupa’daki zengin ülkelerden 40 yıl önce seçme seçilme hakkını kime verdiyse, biz onları siyasete katalım dedik ve ikinci kilidi kadınlar açtı. Üçüncü kilit, 200 yıl boyunca matbaanın gelmesine direnenlerden ders alan, 30 yıl boyunca donanmayı Haliç’te çürütenlerden ders alan, 30 yıl boyunca açılmış parlamentoyu kapalı tutanların bu memlekete ne yaptığından ders alan birisi, hurafe ve dogma yerine bilime sarılmıştı. Biz de öyle yaptık. Üçüncü kilidi, bilimsel yöntemler, çağdaş yaklaşımlar, ilerici tutumlar açtı. CHP, geçmişin 3,5 katı kadın aday göstererek ve fazlasını seçtirerek, geçmişin 7 katı genç aday göstererek ve fazlasını seçtirerek, bugün Türkiye’nin dört bir yanında bizim açımızdan yarı yarıya olmadığında eşit temsil yakalanmadığında hiçbir zaman yeterlidir demeyeceğimiz ama biz siyasi parti açısından çok önemli bir sıçrama olarak kabul edilecek kadar, gençlerle ve kadınlarla belediyelerde görev üstlendik.
‘HİÇBİRİMİZİN MASUM OLMADIĞI BİR SÜREÇ’
İktidar anayasaya göre ikiye ayrılır; birisi merkezi yönetim, diğeri mahalli idareler. Bugün Türkiye’de seçmenin ferasetiyle iktidar dengelenmiştir. Maalesef, kanlı bir darbe girişimini araçsallaştırıp ilan edilen, birkaç ay sürecek denilip yıllarca sürdürülen olağanüstü hal şartlarında rejime kast edilen bir anayasa değişikliği yapıldı. Bu anayasa değişikliğinin ardından, yine OHAL şartlarında bir seçim yapıldı. O seçimin devamında, OHAL şartlarında yapılan bir baskın seçimle, bugün tek adam rejimi olarak söylediğimiz, yasama, yürütme ve yargı erkelerinin neredeyse tek elde toplandığı, Meclis’in yasama yetkisinin bir kısmına el konulduğu, yargının atamalarından kararlarına, bir siyasi iktidarın egemen olduğu bir süreçte, 2019 yılında bir fırsat ele geçti. 2023’e o umutla gittik ama 2023’te burada detaylarını tartışmanın artık geride kaldığı, kolektif bir başarısızlıkla, hiçbirimizin masum olmadığı bir süreçle o büyük umudu kaybettik ve biraz önce tarif ettiğim duygular hakim oldu. Şimdi, bir kez daha halkın öngörüsü, milletin feraseti, bu orantısız gücü yerelden ve neredeyse o güce denk bir biçimde dengeledi.”