‘Kim olmalı’ mı, ‘ne olmalı’ mı?

featured

Ahmet Yılmaz yazdı…

Binlerce yıldır iktidar kavgası veren insanoğlu iktidar olabilmek için tarih boyunca sadece iki yol bulabilmiştir.

1. Kaba kuvvet, silah

2. Siyaset

Hanedanlıklara, derebeyliklere, diktatörlüklere, krallara ve kraldan çok kralcılara karşı (ve bir o kadar da gıcık) olduğum için birinci yol ile ilgili detaya girmeyeceğim.

Siyaset; mevcut sorunlara, mevcut imkanlarla çözüm üretmek ve eldeki mevcut araçlarla sorunu çözerek sonuç almaktır.

Siyaset; “ne olmalı, neden olmalı, nasıl olmalı, nerede olmalı, ne zaman olmalı ve kim olmalı/kim yapmalı” sorularına cevap vermelidir.

Siyasette hedef devleti yönetmektir.

Devleti yönetme arzunuz yoksa siyasetle uğraşmak yerine edebiyat, sanat, felsefe gibi araçlarla meramınızı anlatma yolunu deneyebilirsiniz.

Siyasette “ne olmalı” sorusuna cevap vermeden aradaki soruları da atlayıp en sondaki “kim olmalı” sorusuna cevap verdiğiniz anda kimi desteklerseniz destekleyin mevcut sistemin parçası, devam sebebi ve meşruiyet devşirme aracı olmaktan kurtulamazsınız.

Günümüz siyaset dünyasında genellikle “kim olmalı” konusu öncelendiği için asıl temeli oluşturan “ne olmalı” konusu gözden kaçmakta, kaçırılmaktadır.

“Kim olmalı” sorusu üzerinden siyaset yapmak takım tutmak gibidir, kolaydır.

Sıkıştıkça suçu karşıya atar, soruya soruyla cevap verir daha olmadı sesinizi yükselterek manevralar yapabilirsiniz.

Karşı tarafın eksikleri, yanlışları üzerinden yürüyebilirsiniz, saldırabilirsiniz, polemik yapabilirsiniz ve maçı kazanabilirsiniz de lâkin “ne olmalı” sorusunun cevabı olmadığı için son tahlilde kazanan asla millet olamaz.

Ali gider, Veli gelir, sadece iktidar el değiştirir ve “özünde” her şey olduğu gibi devam eder gider.

“Kim olmalı” sorusu üzerinden siyaset trübüne oynamaktır, göz boyamadır, asla sonu ve faydası olmayan kısır bir döngüdür.

En sık kullanılan, prim yapan, alkış alan bir yol olmakla birlikte insanı tüketen ama kendisi asla tükenmeyen bir kısır döngü…

“Ne olmalı” sorusu üzerinden siyaset yapmak ise zordur.

Bilgi ister, tecrübe ister, ilke ister, çözüm önerisi ister, proje ister, emek ister…

Devamlı eksik arar, sorgular, olanla yetinmez, mükemmeliyetçidir.

“Ne olmalı” diyenlerin arayışları, sorgulamaları, çabaları beraberinde gelişmeyi getirir, büyümeyi getirir, doğru olandır ama aynı zamanda en zor olandır.

“Ne olmalı” konusuna gelirsek, temelinde;

Bağımsızlık,

Adalet,

Demokrasi,

Ahlâk ve Vicdan,

Akıl ve Bilim olan, bu ilkelerden ödün vermeyen insanı esas alan bir siyaset anlayışı ana sorunlarımızın çözüm merkezi olacaktır.

Bunun yolu da Seçim Kanunu’ndan geçer.

Anayasa değil, Siyasi Partiler Kanunu değil ana sorunumuz Seçim Kanunu’dur.

Seçim Kanunu milletin egemenlik hakkını kullanabilmesine, adaylarını da milletin belirlediği temsilcileri meclise gönderebilmesine engel olmazsa geri kalan sorunların kendiliğinden çözülmeye başladığı görülecektir.

Demokratik cumhuriyetlerde sistemin kilidi Seçim Kanunu’dur.

Bizdeki ana sorun 2839 sayılı Milletvekili Seçim Kanunu ve özellikle 4. maddesidir.

Her seçim bölgesine bir vekil veren, kalan sayıyı da seçmen sayısına değil nüfusa bölerek dağıtan bu madde insan haklarına, adalete, vicdana, ahlâka ve anayasamıza aykırıdır. Bu madde sistem bozukluğunun gözden kaçan, özellikle gözden kaçırılan kilit taşıdır.

  • Parlamenter demokratik (partisiz cumhurbaşkanı; başbakan ve meclis üyelerinden oluşan bir bakanlar kurulu) bir sistemde,
  • Seçim bölgelerinin milletvekili sayılarının “seçmen sayısına göre” YSK tarafından belirlendiği,
  • Bir seçim bölgesinin en fazla 5 milletvekili çıkarabildiği,
  • Partili adayların mutlaka önseçimle belirlendiği,
  • Parti genel merkezlerinden atama kontenjanların olmadığı veya en fazla %5 ile sınırlandırıldığı,
  • Seçmenin (1991 seçimlerinde olduğu gibi) tercihli oy hakkına sahip olduğu,
  • Seçim barajı denilen millet iradesine konulan antidemokratik saçmalığın tamamen kaldırıldığı,
  • Partili adaylarla bağımsız adaylar arasındaki bütün şartların eşit olduğu,
  • Seçime giren tüm siyasi partilere hazineden baraj olmaksızın aldıkları oy oranınca maddi yardım yapıldığı bir seçim kanunu, yönetim sistemiyle ilgili ana sorunları %90 oranında ortadan kaldırdığı gibi ülkede adalet ve demokrasinin yolunu açacak ve sigortası olacaktır.

İl ve ilçe nüfus kriterleri ve 100 Türkiye Milletvekilliği konusu yukarıda öz olarak saydığım konuların son teknik detayları olarak ana gövdeyi tamamlayacak, adaleti sağlayacak ek maddeler olarak değerlendirilebilir.

Sistemin kilidi olan Seçim Kanunu en az Anayasa kadar hayati öneme sahiptir.

Bu konuyu çözemezsek “İngiltere’yi krallık, Kuzey Kore’yi cumhuriyet zannedenlerle” uğraşa uğraşa yok olacağız.

‘Kim olmalı’ mı, ‘ne olmalı’ mı?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 12 Mart 2021, 14:19

    Teşekkürler Sn. Yılmaz bu temel sorunu dile getirdiğiniz için. Ana sorun seçim kanunu olabilir ama siyasi partiler yasası da mutlaka bununla birlikte düşünülmelidir ( Türkiye de lider kadar particilikte toplumda önemlidir). Aksi taktirde delege sistemi ve siyasi partilerin yönetim kadrolarına çöreklenenlerden başarısızlık halinde kurtulunmadığı bir bütünlük sağlanmadığı sürece yozlaşma sürecektir. Doğrusu sadece biri değil bu iki kanunun sizin belirttiğiniz çerçevede ele alınması elzemdir, iyi ararken bütünsel bakılmalı biri diğerinin tamamlayıcısı olmalıdır.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!