Kıraç liboşları topa tuttu: Ruhunu şeytana satanlar

featured

Yurtsever sanatçı Kıraç, Türkçeyi katleden yazarları topa tuttu. Kıraç, daha çok kişiye ulaşayım derken yabancı dili öne çıkaran kişilerin vampirleştiğini belirtti.

Posta gazetesinden Oya Çınar’a konuşan sanatçı Kıraç, Nobel Edebiyat Ödüllü ünlü yazar Orhan Pamuk hakkında dikkat çekici sözler söyledi.

Türkçeye verdiği değerle bilinen Kıraç, Orhan Pamuk’u ve Elif Şafak’ı sert sözlerle eleştirdi.

Kıraç’ın liboşları hedef alan açıklaması, sosyal medyada büyük ses getirdi. İşte o söyleşiden bir bölüm:

Sizinle aynı kuşaktan olan müzisyenlerin çoğu müzikten uzaklaştı ya da uzun aralar veriyor. Siz hiç ara vermediniz…

Ben her zaman ürettiklerimle, samimi bir şekilde var oldum. Toplumsal meselelere duyarlıyım. En önde olmak gibi bir kaygım da olmadığı için herhangi bir kırgınlığım da olmadı. Hep müzikle var oldum. Hiç para vermeseler de ben hayatım boyunca şarkı söylemeye devam ederim.

‘Gerçek sanatçı’ diye bir tabir var. Sanatın sahtesi oluyor mu? 

Oluyor tabii. Bir şeyin başına ‘gerçek’ ifadesi koyuyorsanız onun ‘sahtesi’ de var demektir. Misal az önce bir sohbette tereyağından bahsediyorduk ama ‘gerçek tereyağı’ demek zorunda kalıyoruz çünkü artık her şey suni. Hayatımız, yaşadığımız, yediğimiz, içtiğimiz her şey yalanlarla dolu. Ticari bir dünyadayız. Üreten çok az insan var. O yüzden ‘gerçek sanatçı’ denmesini son derece doğru buluyorum.

Sizi ilk kez canlı izlediğimde çok şaşırmıştım. İnsanı şok edecek kadar açık sözlüsünüz. Hatta bence fazla netsiniz.

Konserlerimde şarkı söylemekten çok keyif alırım ama o dönem beni üzen, aklımı meşgul eden, insanları uyarmam gereken bir konu varsa gündemde, “Ey millet, aç gözünü, kendine gel. Bak neler oluyor?” demekten de imtina etmem.

Hiç çekinmiyor musunuz?

Hiç çekinmediğimi söyleyemem. Kendime göre bir otosansürüm var ama az. Onu da delikanlı gibi söylüyorum. Zaten birazcık kafası çalışan herkes şu anki durumumuzu görebilir. Türkiye’de benim istediğim bir yönetim de yok, muhalefet de yok. Hal böyleyken de korkuya yenik düşüp her yapılanı alkışlamak, saçma sapan her yerde görünmek benim yapacağım iş değil. Rahatsız olduğum her konuda konuşurum.

Genel olarak hayatta nelerle derdiniz var?

Benim için estetik ve ahlak her şeyden önce gelir. Estetik ve ahlak yoksulluğu beni çok üzüyor. Ama maalesef ki bu konularda tren çoktan kaçmış gözüküyor. Herkeste bir maske, herkesin kafasının arkasında başka planlar…

Zaman zaman kendinizi doğru ifade edemediğinizi düşünüyor musunuz?

Valla sözcükler sınırlı. Ben olabildiğince iyi kullanmaya çalışıyorum fakat sınırlı. Ben de sık sık yanlış anlaşılıyorum. Siz istediğiniz kadar çabalayın, karşınızdakinin anlama kapasitesi de sınırlı. Ben buna vampir kuralı diyorum.

Ne demek ‘vampir kuralı’? 

Vampir filmlerinde nasıl olur bilirsiniz. Herkes vampirden kaçar. Sonra vampir birini yakalar ve ısırır, ısırdığı kişi de vampir olur. Dolayısıyla vampirden kaçan karşı tarafın yerine geçer bu kez. Bir süre sonra o da diğerlerini ısırır ve herkes vampir olmaya başlar. En olmak istemeyenin bile geriye tek şansı kalır. Ya vampir olacak, ya da ölecek. Anlaşılamamak işte böyle bir şey.

En son İngilizce eğitimle ilgili söyledikleriniz çok konuşuldu. Kastınız tam olarak neydi? 

Bunu anlatmaya çalışıyorum işte. Memlekette herkes İngilizce tecavüzüne maruz kalıyor. İngilizceyi ve onun sahibi ülkeleri vampir olarak kabul edin, her yerimize girmiş herifler. Tecavüz edilmiş beyinlerimize. Ama vampirleşen, onların tarafına geçen insanların durduğu yerden benim söylediklerim “Ne anlatıyor Kıraç?” şeklinde yorumlanıyor. Bizim bir dilimiz var, o da Türkçe. Yazarlarımız, şairlerimiz, çok güzel bir tarihimiz var. Türkçe nerede? Gelin Taksim’in ortasında yürüyelim beraber. Her yer İngilizce tabelalarla çevrili.

İyi de kendi diline sahip çıkarak, evrensel bir dili öğrenmenin ve konuşmanın nesi kötü? 

Hayıııır! Kabul etmiyorum. İşte itirazım buna. İngilizce neden evrensel bir dil olsun! Böyle dediğiniz zaman işte sözüm meclisten dışarı ama vampir oluyorsunuz.

Ben burada bir kötülük göremiyorum…

Masum gibi görünüyor ama değil. Bence bu şu demek: “Daha çok insana ulaşmak istiyorum, daha ünlü olmak istiyorum. Şeytan da burada duruyor. Ruhumu ona satacağım.” Kardeşim, ulaşma daha çok insana. Yeterince insana ulaş. Peygamber misin sen? Sadece dinin böyle bir görevi vardır; din daha çok insana ulaşır.

Sanatın da daha çok insana ulaşması önemli değil mi? 

Hayır efendim. Sen ruhundan ve kimliğinden ödün verdiğinde o sanat olmuyor. Sadece daha çok insana ulaşmış biri daha oluyorsun. Yahu Nazım Hikmet niye İngilizce yazmadı? Yaşar Kemal neden İngilizce yazmadı? Bırak, sen yaz kendi dilinde, seni çevirsinler. Dünyaya entegre olmaya çalışıyor bu zavallı insanlarımız.  Bu da gerekli bir şey değil mi? Hayır çünkü burada özgür bir entegrasyon yok. Bu bir sömürülme biçimi. Bu çok uzun bir konu ama ben anladım ki durumu tane tane anlatmak gerek. Bir çocuk İngilizce öğrenmeye başladığı andan itibaren o çocuk neler kaybediyor? Bir bir anlatmak gerek.

ELİF ŞAFAK OKUMAYA TAHAMMÜL BİLE EDEMEM

Siz Orhan Pamuk’un romanlarını okudunuz mu? 

Şöyle bir baktım ve hiçbir işe yaramadığını hemen anladım.

Okumadığınız romanlar hakkında konuşuyorsunuz… 

Elif Şafak’ın da İngilizce yazdığı kitaplar var. Onu okudunuz mu? Onu okumaya tahammül edemem. Kayda değer görmüyorum. Onu tartışmam bile. Ama Orhan Pamuk’a şöyle bir baktım. Yazdıkları zırva! Ben zırva deyince çok üzülüyorlar. Bir kere Türkçeyi yanlış kullanıyor zaten. İfade biçimi yanlış. Bozuk cümleler… Atıyor yani.

Ne demek atıyor?

Mesela Tarlabaşı’nı anlatıyor. Oradaki kültürden haberi yok. Literatürü bilmiyor. Jargonu bilmiyor. Biliyor ayaklarına yatıyor.

Söyledikleriniz ağır ithamlar… 

Neden bunların yanlış olduğunu düşünüyorsunuz efendim? Ne yaşamış ki Elif Şafak, ne yaşamış da ne biliyor Orhan Pamuk? Lütfen rica ederim. Türkiye’nin geçmiş sanatçılarına bir dönün bakın. Bunlar onların yanından geçebilir mi? Bir Yaşar Kemal’e bir Orhan Kemal’e bakın, bir de bunlara… Bunlara kıymet verenler zaten kendilerini bu ülkeye ait hissetmeyen, kendi ülkesine, insanına gökdelenlerin tepesinden bakan, her şeyi bildiğini sanıp hiçbir şey bilmeyen, neo liberal, ukala, tuhaf bir kesim. Şahsım adına çok rahatsızım bu kesimden.

Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’u bazı kitaplarını İngilizce yazdığı için eleştirdiniz. Dünya çapında bir yazarın daha çok insana ulaşmak istemesi ya da başka bir sebeple İngilizce yazması sizi niye rahatsız ediyor? 

O kadar anlamsız ki bu… Romandan bahsediyoruz. Tamamen kendi kültüründen yola çıktığın, kendi mevcudundan bahsettiğin bir sanat eseri. Ve sen oturup bunu önce İngilizce yazıyorsun. İmkansız, olamaz! Salakça bu.

Kıraç liboşları topa tuttu: Ruhunu şeytana satanlar

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

7 Yorum

  1. Eyvallah güzel söylüyorsunuz da sadece ana dilimizi öğrendiğimizi varsayalım geldik üniversiteye hoca bitirme tezi için bir konu verdi elinize ve siz başladınız araştırmaya bütün Türkçe literatürü (külliyatı) taradınız fakat bırakın kaynak bulmayı konuyla alakalı tek bir Türkçe metin bile bulamadınız İngilizce yoksa mevcut durumda şu an tek bir milim dahi adım atamazsınız. Eğer gerçekten Türkçe’nin egemen dil olmasını istiyorsak hepimiz üretmek ve çıkan yabancı kavramlara Türkçe karşılıklar bulmak zorundayız ama öyle otobüs= çok oturgaçlı götürgeç gibi tamlama değil gerçekten karşısına kelime koymalıyız. Bu şekilde kendimizi dış dünyaya kapatıp yeniliklerini takip edemezsek sonumuz Osmanlı’nın son yüz yılı gibi olur.

  2. Önce kendi tarih ve kültürünle yoğuracaksın eserlerini..özgün eserler verebilmek, kendi kültürünle gelecek kuşaklara dünya çapında eserler bırakabilmek için..Önce kendi; tarihini , kültürünü dilini güzelce öğren, bu konularda tam yetkinleşirsen dünya sana açılır zaten..Ha kendi kültürünle yoğrulmadan dünyaya açılayım dersen, sadece kendi kültürünü yozlastıracak koca bir vebal bırakmış olursun ki seni kim hayırla yâd edecek??

  3. 29 Eylül 2019, 20:52

    DİL BİLMEDEN, BİLİMİ, SANATI VE BUNLARIN GETİRDİĞİ ÇAĞDAŞLIĞI YAKALAYAMAZSIN. SEN KENDİ DİLİNİ KABUL ETTİRMEK İSTİYORSAN. ÖNCE BUNLARI KENDİN ÜRETECEKSİN. YOKSA AÇ KABADAYI GÖMLEKSİZ KİBAR TABİRİNE UYARIZ.

  4. Offf!!!benim de yarama parmak bastın şuan sevgili Kıraç!!Anlayamazlar!!!işin kötüsü de anlayamazlar!!Zihinleri yabancı dilin kavramlarıyla işgal edilmiş olanlar hassasiyetnizi anlayamaz…O dilin kavramlarıyla düşünenler, zihnen o kültürü benimsediği için anlayamaz… Çünkü kendisi de o kültürün mensubu olmuştur artık.

  5. Elif Safak, Orhan Pamuk, Zulfi Livaneli….Hepside 80lerden sonra, Sovyetlerin yikilmasinin ardindan ortaya cikmis olan Neo-liberalism’in beslemeleridir. Bu konuda pek suphe yok. Benzer sekilde bu sahislarin 1980-2010 yillari arasi nasil bu kadar cabuk yukselmis olduklarida objektif bir bicimde sorgulanmalidir. Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat odulunu almadan once, New York’ta neo-liberal liderlerin elinde iki sene boyunca oraya buraya tasindiginin ve bu sekilde kamuoyu olustutuldugundan kimin haberi var acaba? Herhalde New York’taki luks rezidansi ve Universite hocaligini bosyere kapmadi. Orhan Pamuk’un Nobel’den sonra (1 milyon dolar odulu vardir), ilk yaptigi is sozde Ermeni Soykirimini tanimamiz gerektigini bagira bagira ortalikta soylemesiydi. Bunun yanisira her agzini actiginda liberalismin ilkelerini savunan bir yazardir. “Benim adim Kirmizi” ve “Beyaz Kale” isimli romanlarini bu Nobel Odulunu aldiktan sonra sadece meraktan okumustum. Liberal cevrelerin bunu edebiyatta cigir acan bir “Dostoyevski” ye benzetmesi cok tuhaf gelmisti ve acikcasi Dostoyevski’ye bir hakaret olarak algilamistim. Romanlarini okuduktan sonra sezintilerimde hakli oldugumu anladim. Orhan Pamuk’la benzer cizgilerde yazan Yann Martel’in “Benim adim Pi (My name is Pi)” isimli romani bence edebi kalite olarak Orhan Pamuk’un romanlarinin kat ve kat ustundedir ancak Martel her nedense Nobel alamamistir. Elif Safak zaten kocasi araciligi ile malum merkezlere yakin bir kisilik. Kitaplarinda neo-libreallerin sevdigi pedofil (cocuk seviciligi) konularina olumlu ve hosgorulu deginen bu yazar’in romanlarinda kullandigi Tukce’nin ne kadar yetersiz oldugunu konusunda bircok Edebiyatci hemfikir. Zulfi Libaneli’de kendisini sosyalist, solcu olarak pazarlayan, ayni zamanda sorarsaniz Kemalistim diyen, ama Kemalismin ulusal degil evrensel oldugunu iddia eden baska bir libostur. Neo-liberalism’in yikilmasi ile birlikte bu kisiliklerde suphesiz tarihin coplugune karisacaklardir.

  6. Duygusal tepkiye neden olmamak adına yakın komşumuzdan örnek vermek istiyorum. Ukrayna, bu öyle bir ülke ki çok değil beş, altı yıl öncesine kadar en basitinden “teşekkür ederim” kelimesini Ukrayna dilinde sokakta evde işte duyamazdınız hep var olan Rus dili idi.
    Anadili, başka bir ülke dili olan bağımsız bir ülke. Biraz daha açalım bu durum nelere yol açabiliyor anlayalım. Çatıya anteni koyan herkesin ulaşacağı kanalların içinde Rusça ağırlıkta. Neden? Para onlarda da ondan. Daha esaslı filmler, daha esaslı diziler eğlence proğramları. Peki izleyen herkesin eğitim seviyesi, dünya görüşü izlediklerindeki gizli ajandayı anlayacak seviyede mi? Hemen hemen herkes okur yazar hatta Tolstoy okuyan taksi şöförleri var ama sorsanız orta doguda olanları “demokrasi sancilari” olarak nitelerler bahsettiğim farklı bir farkındalık.
    Neyse, 2014 nato destekli meydan ile ülke yönetimi değişti. Artık Rusya tü kaka. Peki dil? Büyük şehirlerde az çok duyarsiniz Ukrayna dilini artık ama hala az. Onun yerine 1. Sınıftan başlayarak ingilizce zorunlu ders, haftada 3 gün.
    Şimdi kimse burada bir dilin dünya kapısı açmasından bahsetmesin lütfen. Olay bir ülke üzerinde eğemenlik kurmaktır. Mesele dünyaya açılmak ise ben çocuklarımın evet ingilizce öğrenmesini isterim ama Rusça ve çince öğrenmesini de isterim. Böylece tek taraflı saçmalıklarla yön bulmak yerine olayı gerçekten geniş anlamda analiz edebileceklerdir. Böylece bağımsız olurlar ama istenen ne Ukraya nın nede Türkiyenin bağımsız düşünceye sahip insanlarının olmasıdır.
    İşte Kıraç gibi düşünenlerin bir türlü millete anlatamadığı bu. Çünkü dünya duşüncesine sahip olmak ile dünya güçlerinin size sahip olması arasında çok ince bir çizgi var. Sonuçta unutmayın bu ülkelerde demokrasi var yani sandığa gidildiğinfe yeterli eğitimi alamamış ama sabah akşam Rus propagandası seyretmiş falanca köydeki filanca teyzenin oyu da herkesinki kadar kıymetli…
    Bağnazlıkla bu insanların söylediklerine burun kıvırmak yerine az biraz anlamaya çalışalım. Hiç değilse o ince çizginin farkına varsak o bile kardır.

  7. dil konusunda hatalısın kıraç.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!