1. Haberler
  2. Analiz
  3. Kısa bir Cumhuriyet tarihi… Dokuzuncu bölüm: Planlı dönem başlıyor

Kısa bir Cumhuriyet tarihi… Dokuzuncu bölüm: Planlı dönem başlıyor

featured

Ergun Türkcan yazdı…

KALKINMA PLANI FİKRİ DOĞUYOR

Bir kalkınma planı hazırlanması fikri, herhalde, 1959’da, o zamanki Menderes Hükümetinin de kabul ettiği bir zaruret haline gelmişti; Devlet Planlama Teşkilatı’nın kuruluşu ise bu hükümetten sonra olmuştur. 14 Mayıs 1950’de büyük çoğunlukla seçimi kazanan ve 1954’de daha büyük çoğunluk sağlayan iktidar, 1956’da ekonomik güçlüklerin artmakta olduğunu hissetmiş ve normal olarak 1958’de yapılması gereken seçimi 1957 yılına alarak, yapılanları millete onaylatmak yoluna gitmişti; fakat, giderek oylarının azaldığının farkında idi.

Türkiye’de herkes, 27 Mayıs 1960’dan sonra, askerler gelince DPT’nin, Milli Birlik Komitesi (o zamanki yasama organı) 5 Ekim 1960’da tarafından kabul edilen 91 sayılı yasayla kurulup, ilk Müsteşarının da Kur. Alb. Şinasi Orel olduğunu bilir, şeklen doğrudur. Ancak planlama faaliyetleri, bunun komünizm olduğunu düşünen ve konuşulmasını bile yasaklayan Başbakan Adnan Menderes’in son zamanlarında, başka bir faaliyet adı altında başlamıştı. Benim bu konuda hazırladığım bir kitaptan alıntılar yaparak durumu aydınlatmaya çalışacağım.

Söz konusu kitap[1], A. Çilingiroğlu başta, A. Karaosmanoğlu ve Necat Erder’in (DPT’nin ilk daire başkanları) anlatımlarına ve verdikleri belgeler ve dönemin diğer kritik şahsiyetleri ile yapılan röportajlara dayanıyor. Ancak en başta DPT’nin ilk İktisadi Planlama Dairesi Bşk. Dr. Attila Karaosmanoğlu’nun 29 Mart 2007’de, DPT’de verdiği kuruluşla ilgili konferansta ki, bu metin de kitapta mevcuttur, açılış cümlesini kaydedelim:[2] “…konuşmaya başlamadan önce bugün aramızda Türkiye’nin bir numaralı plancısı var. Onu müsaadenizle size tanıtmak istiyorum: Ayhan Çilingiroğlu, Türkiye’deki planlama gayretini ilk başlatan insan Ayhan’dır.”[3] Şimdi de kitaptan Çilingiroğlu’nun bazı kuruluş anılarına geçelim:

Bir kalkınma planı hazırlanması fikri, herhalde, 1959’da, o zamanki Menderes Hükümetinin de kabul ettiği bir zaruret haline gelmişti; Devlet Planlama Teşkilatı’nın kuruluşu ise bu hükümetten sonra olmuşturDış İşleri Bakanı Zorlu Paris’e yaptığı bir ziyarette Hollandalı Prof. Jan Tinbergen

Jan Tinbergen

ile Türkiye’de bir kalkınma planı hazırlanması konusunda görüşmek istediğini belirtmiş ve hatta Prof. Tinbergen’e bu istek gece yarısı duyurulmuş veya ikisi bir gece yarısı Paris’te buluşmuşlardı (23 Aralık 1959).

 Prof. Tinbergen başta Hollanda olmak üzere birçok başka ülkede ekonomik planlama yapmış olmanın ötesinde, Birleşmiş Milletler için “Design of Development” başlıklı, adeta planlama için el kitabı niteliğinde olabilecek bir kitap yazmıştı. Ekonometri çalışmaları ve kitapları ile ün yapmış ve ekonomik incelemelerde matematiksel yöntemlerin, modellerin kullanılması konularında öncülük etmiş uluslararası üne sahip matematiksel bir iktisatçı idi[4]… Profesörün Türkiye’ye gelişinin, Mart 1960’dan sonraya yani bütçenin (o dönemde bütçe yılı Mart’ta başlardı) TBMM’deki görüşmelerinin tamamlanmasından sonraya bırakılması istenmiştir.

1960 başında Prof. Tinbergen ve yardımcısının Türkiye’ye gelmesi ve ilgililerle görüşerek Kalkınma Planı hazırlıklarına başlaması öngörülüyordu. O da, Türk hükümetinden başlamış, devam etmekte olan ve yapılması istenen yatırımların bir listesinin hazırlanmasını istemişti…Bu kararı uygulamak ise Sekretarya olarak E.İ.E.İ. ve dolayısıyla Turgut Özal ile benim görevimdi.[5] Turgut Özal’ın, İdare’de birçok başka işle ilgili olduğu için, bu işe ayıracak vakti azdı; dolayısıyla…işin takibi benim sorumluluğumda idi; ne karışan vardı ne de yol gösteren… Doç. Nejat Bengül[6] ve Dr. Attila Karaosmanoğlu[7] ile “elektrifikasyon projelerinin ekonomik açıdan incelenmeleri”, gibi bir konu etrafında özel hizmet sözleşmesi yaptık; EİEİ’nin yarı zamanlı danışmanı olmuşlardı. (Bu uzmanları bulan da Çilingiroğlu’dur.)

 5 Nisan 1960’da Prof. Tinbergen ve yardımcısı Dr. Jan Koopman Ankara’ya gelerek, Envestisman Program Komitesi’nin[8] 6 Nisan 1960’da, Dış İşleri Bakanlığında[9] yaptığı toplantıya katıldı; üyelerle tanıştı, Dr. Koopman’ın ulaştırma ekonomisinde uzman olduğunu ve Türkiye’de kalarak çalışmaları yönlendireceğini, kendisinin ise gerek gördükçe, geleceğini anlattı…Koopman, aynı zamanda Hollanda’da Parlamento üyesiydi. Dış İşlerindeki toplantıda sekretarya olarak kendisine yardımın E.İ.E.İ’nin koordine ettiği belirtildi ve o gün, öğleden sonra E.İ.E.İ’de Genel Müdürün odasında toplandık; bize bir kaç soru yöneltip çeşitli sektörlerdeki “Sermaye/Hasıla oranı” hakkında bilgiler istedi. O kavramları yeni öğreniyorduk…Yapılan çalışma hiçbir bakımdan tatmin edici değildi. Bu sebeple yeni bir çalışma yapılması istendi; daha basit bir formüleri hazırladım ve İktisadi Devlet Teşekküllerine ve bağlı kuruluşlarına gönderdik…

DPT binası, Ankara

DPT’NİN KURULUŞUNA GİDEN YOLUN BAŞLANGICI

6 Nisan 1960’da Prof. Tinbergen söz konusu 10 Yıllık Plan çalışmasının nasıl olması gerektiği ile ilgili bir konuşma yaptı. Bu konuşmasında Prof. Tinbergen, Plancıların sihirbaz olmadıklarını ve sadece teknik ve istatistiki çalışmalarda edindikleri tecrübeyi sistematik olarak kullanarak çalışma yapacaklarını anlattı: “Planlama işi bir takım çalışmasıdır” dedi.

Dr. Koopman, 26 Nisan 1960’da, Sanayi Bakanlığı’na…bir yazı göndererek Türkiye ve Hollanda’nın milli gelirleri arasında bir mukayese yapıyordu. O mukayesede, Türkiye’nin 50 yıl sonra Hollanda’nın kişi başı gelirine ulaşması için, her yıl, milli gelirinin % 22,5’nun[10] yatırıma ayrılması gerektiğini belirtmişti. Bu yazıdaki başka husus “satın alma gücü” (Purchasing Power Parity, PPP) ölçüsünün kullanılmasıdır. Oysa bunu Türkiye’de basın ve bazı iktisatçılar, bunları günlerce büyük buluş gibi anlatmışlardı.

Gerçekte “On Yıllık Kalkınma Planı” hazırlanması çalışmaları daha 1959 yılında başlamıştı. Bu çalışmaların başlaması Batı Almanya’nın kalkınma mucizesinin mimarı olarak görünen ve Ekonomi Bakanı olan Prof. Ludwig Erhard’ın, yukarıda anlatılan, Türkiye ziyaretinin sonucudur, denilebilir. Yukarıda işaret ettiğim gibi, Paris’teki görüşmeden sonra Prof. Tinbergen Türkiye Dışişlerine bir mektup göndererek Türkiye’de kalkınma planı yapmaktan mutluluk duyacağını belirtmişti ve Türkiye’de oldukları sürece iaşe ve ibadelerinin (temel ihtiyaçlarının)  sağlanması koşulu ile kendisi ve yardımcısı için 800’er dolar aylık ücret talep etmişti. Bu rakam o çapta bir yabancı uzmanın talep edeceği aylıktan çok düşüktü. Dış İşlerindeki bazı üst düzey diplomatlar “bu kadar az ücret istiyor, değerli bir adam olmasa gerek” gibi yorumlarda dahi bulunmuşlardı[11]. Fatin Rüştü hangi saikle Prof. Tinbergen’in seçilmesine karar verdi ise, bu zatın Türkiye’ye gelmesiyle, Türkiye’de bilimsel bir planlama çalışması başlamış oluyordu.

Fatin Rüştü Zorlu

1959’da Koordinasyon Bakanlığı adı altında bir bakanlık kurulmuş, Ankara’da Mithat Paşa Caddesindeki o zaman Ankara’nın en yüksek binası olan binaya yerleşmişlerdi. Koordinasyon Bakanlığı’nın devre dışı olmadığını göstermek ve belki de, “E.İ.E.İ. neden bu işlere karışıyor?” gibi sözlerin söylenmesini önlemek için Prof. Tinbergen ve Dr. Koopman için çalışma mekanı olarak Kızılay-Mithat Paşa Caddesi’ndeki Koordinasyon Bakanlığı’nın sekizinci katı tahsis edildi…Dr. Koopman ile Koordinasyon Bakanlığı’nın sekizinci katından Cebeci istikametine baktığımız zaman Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakültelerine kadar olan tüm bölgeyi görebiliyorduk…Nisan ayının sonlarına doğru bir öğle vakti Koordinasyon Bakanlığı’nın sekizinci katından Mr. Koopman’la pencereden Cebeci istikametine bakıyorduk. Uzakta kalabalığın toplandığı fark ediliyordu. Dr. Koopman, “Merasim mi var?” diye sordu. O gün (29 Nisan 1960, Cuma) Siyasal Bilgiler Fakültesi polis tarafından kuşatılmış ve askeri birlikler ve bir süvari kıtası da oraya gelmişti. Bir gün evvelki gazetelerde ve keza son haftalardaki basında çıkan yazılardan özellikle üniversitelerle Hükümet arasında çekişme olduğu yazılıyordu. (27 Mayıs’a gidiliyor.)

 Böylece Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu tarafından başlatılan Plan hazırlama çalışması yeni bir safhaya giriyordu. Sadece, Hükümet uzaklaştırılmış olmuyordu aynı zamanda Hasan Esat Işık, Semih Günver gibi Hükümete yakın bürokratlar da mevkilerini kaybetmişlerdi. Mevkileri ile birlikte ellerindeki güç de gitmişti. Hatta o kişiler Dış İşlerinde makam odalarını terk edip büyükçe bir odada oturur olmuşlardı. O odaya, “Yassı Oda” takma adı konularak, duruma biraz da olsa şaka katanlar olmuştu. Bir devir kapanmış ve Plan Hazırlığı için yürütülmekte olan geçici düzen yerine, bir örgüt kurularak planlama faaliyetlerinin arzu edildiği yeni bir devir başlamış oluyordu.”[12]

BİRİNCİ KALKINMA PLANININ İNŞASI, 1963-67

Buraya kadar, Çilingiroğlu’nun anlatımından Planlamanın kuruluş önceki aşamasını gördük.

Sonra, 5 Ekim 1960 tarihli, 91 sayılı kanunla, Devlet Planlama Teşkilatı, DPT kurulacaktır.

Teşkilat, henüz açılmamış TBMM yeni binasının bugünkü Başkanlık Bölümünün üst katında, az sayıdaki uzman ve yardımcı personelle sağdan soldan toplanan masa, sandalye, lamba ve elle çalışan, sonra elektriklisi de geldi, mekanik Facit hesap makineleriyle Türkiye’nin ilk kapsamlı Kalkınma Planını inşaya başladı; büyük bir siyasi iktisat deneyi başlıyordu. Bu kendine özgü Türk planı Sovyet planından, Sovyet modeline az çok benzeyen “Mahalonobis modeli”[13] Hindistan planlaması ve tabii, çok gelişmiş kapitalist bir ülke Hollanda’nın planından çok farklıydı. Yine bir girdi-çıktı modeline dayanan çok sektörlü bir modeldi. Teknik konuların yeri burası olmadığı için sadece değinip geçiyorum; literatüre bakılabilir.

Bunu inşa edecek bir avuç uzman da, klasik iktisat teori ve pratiği dışında bu konuda özel bir eğitim almamış, ama her şeyi yaparak, bozarak öğrenme iradesi olan genç insanlardı. Örneğin A. Karaosmanoğlu’nun DPT’de yaptığı bir konuşmadan alıntılar; daha çok siyasi cepheden:

Plan hazırlıklarını yaparken, düşündük ki, plan 62’de[14] yürürlüğe girecek. Halbuki önümüzde 61 yılı var; bir geçiş planı yapalım. Çok cazip bir fikir gibi geldi bize. Oturduk bir geçiş planı hazırladık. Arkadaşlar çalıştılar, ben de geçiş planımızı göğsüm kabara kabara Şinasi Beye (Müsteşar) götürdüm. Aldı şöyle baktı, biraz yüzünü buruşturdu, “hepsi bu mu, ben askerden gelen bir adamım, burada yapılacağını söylediğiniz her şeyin, her birinin hangi kurumun sorumluluğunda, hangi kurumla işbirliği halinde nasıl ve ne zaman yapılacağını gösteren tablolar yok, bunu hazırlayın, o zaman konuşup değerlendirelim”, dedi.

Öyle deyince, Şinasi Beyin yine askerliği tuttu dedim. Fakat düşündüm, dediği de doğru. Yapılsa da fena olmaz ve istenilenin ne kadar önemli olduğunu ve çalışmamızın ne kadar yetersiz olduğunu, nasıl büyük bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu, Şinasi Beyin dediklerini yapmaya başlayınca fark ettim. Çünkü, sadece kanun değişikliklerini gerektiren işlerin tamamlanmasıyla ilgili yasama faaliyetleri için Meclis’in 3 veya 4 yıl çalışması gerekiyordu. Onun için oturduk, bir yıl içinde yapılmasında öncelik olabilecek işlerin bir listesini hazırladık ve geçiş planını anlamlı uygulanabilir bir hale getirdik, Şinasi Beye sunduk, o da kabul etti. Bunun planlama tecrübesinden öğrendiğim en ciddi derslerden biri olduğunu söyleyebilirim. Bu çalışma, aynı zamanda, DPT’nin yıllık icra planlarının da ilki oldu.

*                             *                             *

Diğer yardım teklifi İngilizlerden gelmişti. İngilizlerden biz (Nicholas) Kaldor’u istedik. Sevim Görgün vergi işleri için Kaldor’un gelmesini istiyordu. İngilizler başka üç isim veremez misiniz demişler. Sevim yazmış: Kaldor, Kaldor, Kaldor.  O sırada İngiltere’de de muhafazakar parti iktidarda, Kaldor gibi bir sosyalistin Türkiye’ye gelmesini istemiyorlar; fakat sonunda razı oldular, Kaldor geldi. Osman Nuri Bey Kaldor’u İsmet Paşaya götürdü. İsmet Paşa ile Kaldor gayet güzel bir konuşma yapmışlar; ikisi de gayet memnun bir şekilde geldi ve Kaldor bize iki konuda yardım etti: Arazi vergisi ve toprak reformu.

Benim planlamadan arkadaşlarımla birlikte ayrılmamda, bundan sonra 1971’de (Nihat Erim Hükümetinin) Başbakan Yardımcılığından ayrılmamda da Kaldor’a hazırlattığımız toprak reformu kanunu ve arazi vergileriyle ilgili teklifler vardı. Size, gönlüm hala yanarak şunu söyleyeyim, eğer toprak reformunu yapabilmiş olsaydık, eğer arazi vergisini alabilmiş olsaydık, toprak sahibi olan, toprağından kendisine kafi derecede gelir sağlayabilen insanların çocukları dağlara çıkmazdı. 

Attila Karaosmanoğlu

*                             *                             *

“Plan tamamlandığı zaman iki tane önemli kurumun kurulması gereği ortaya çıktı. İlk düşünülen kurum, temel ekonomik ve sosyal araştırmaları yapacak Türkiye Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Kurumu (TESAK) idi; çünkü, biz DPT’de bu tür araştırmalar yapamazdık, işimiz değildi ama bunlara muhtaçtık. Biz bu karar vardığımızda, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) diye bir kurumun teklifi de geldi.[15] Tabii, bu da bize çok yakın bir teklifti; ikisini de Plana koyduk. TÜBİTAK hemen kuruldu ama ötekisi bir türlü gerçekleşemedi. Çünkü, siyasi partiler ve politikacılar, ekonomik ve sosyal araştırmalar kurumunun onları rahatlatacak çalışmalar yapacak bir yer olmadığı kanısına vardıkları için, kuruluşunu her zaman engellediler…”

*                             *                             *

Plan hazırlıkları sırasında söylemek istediğim, iki şey var, birisi Cemal Gürsel, diğeri de İsmet İnönü ile ilgilidir. Cemal Gürsel’e her hafta gidip, ekonomik konularda brifing vermem istenmişti. Her hafta gidip kendisine ekonomik konularla ilgili bazı şeyler söylüyordum. Birisinde bana Mecburi Tasarruf Kanunu hakkında ne düşünüyorsun diye sordu. Bilmiyorum hatırlıyor musunuz? Pek, hatırlayanınız yoktur herhalde. Mecburi Tasarruf Kanunu, ücret ve maaşların kesintili bir şekilde ödenmesini ve kesinti miktarının da bir kağıtla, kesintisi yapılan insanlara verilmesini düzenleyen bir kanundu. Kanunu da getiren Kemal Kurdaş’tı. Cemal Gürsel bana sordu, ne diyorsun bu kanuna. Efendim dedim, çok yanlış bir kanun bu. Ne demek, dedi. “Bu kağıtlar isme muharrer olarak (nama yazılı) verilmiyor insanlara, bu kağıdı alıyorlar. Maaşlarını aldıkları yerden çıktıklarında onları bekleyen insanlar var. Bu kağıtları onların elinden çok ucuz fiyatlarla alıyorlar, ondan sonra bu paralar ödeme zamanı geldiğinde, onlar paraları tam olarak alacaklar ve bu kanunun  hedefi gerçekleşmeyecek”, dedim. Cemal Paşa bu işten hiç hoşlanmadı.

İkincisi Devrim otomobili meselesi. Cemal Paşa “Devrim otomobili hakkında ne düşünüyorsun”, dedi. Efendim, Türkiye şu sırada isterse, bir tane otomobil yapabilir. Hatta fezaya da bir gezegen atabilir, ama bir otomobilin yapılması ve devamının getirilebilmesi için o otomobilin yapılmasını gerektirebilecek bir endüstrinin kurulması lazım. Türkiye’de şu sırada otomobil endüstrisini devam ettirecek ve geliştirecek bir şey yok. Onun için burada bir gelecek görmüyorum” dedim. “Sen de kara düşünceliler gibi düşünüyorsun”, dedi. Ondan sonra ben Cumhurbaşkanlığına hiç davet edilmedim. Cemal Gürsel ile olan işbirliğim orada sona ermiş oldu[16].

Planlama çalışmaları tamamlandığı zaman, bir gün İsmet Paşa, bana, “sen şimdi iyi bir iş yapmanın cakası içindesin, Bundan sonra ne yapacaksın?” diye sordu. “Paşam, kusura bakmayın ama, biz bu işi eksik yaptık”, dedim. “Nedir o?”, dedi “Biz politika planlaması yapmadık, bir araya getirdiğimiz konularda yapmaya çalıştığımız şeylerin uygulanmasıyla ilgili politikalar arasında çok ciddi çelişkiler var”, dedim ve örnek olarak, sanayileşme ve yatırım politikalarıyla, dış ticaret ve gümrük mevzuatı arasındaki çelişkilerden bahsettim. “Peki bunu Hükümet toplantısında gündeme koyacağım, gel de anlat” dedi. Gittim ama anlatamadım. Çünkü, bu politikaların ciddi bir şekilde birbirleriyle tutarsızlığını incelemek için her bakanlıktan en önemli saydıkları uygulama politikalarının neler olduğunu, bunların hangi mevzuata dayandığının bize bildirilmesini istiyorduk. Başta o günün Sanayi Bakanı olmak üzere bunu lüzumlu bir şey olarak görmediler ve maalesef, politika planlamasıyla ilgili kısım Planda yer almadı.

Plan yürürlüğe girmeden evvel, bir uluslararası kolokyum yapmaya karar verdik. Birinci Beş yıllık plan çalışmaları hakkındaki bilgi vermek ve tartışmak için dünyadan profesörler, OECD’den, BM’den çeşitli uzmanlar davet ettik. Toplantı sırasında, toplantı bittiği zaman, misafirler adına, BM adına Avrupa Ekonomik Komisyonu Başkanı konuştu ve konuşmasında Türk planının gerek teknik, gerek içerik bakımından, o sırada dünyada yapılmakta ve uygulanmakta olan planların en iyisi olduğunu söyledi. Bunu bir iltifat olarak söylediğini sanmıyorum. Çünkü öyle iltifat yapacak bir adam değildi.

Bir de şeyi söyleyeyim size, bütün bunlar iyi olup gidiyordu ama biz acaba planda bir yanlışlık yaptık mı diye, Ayhan, Necat, Osman Bey birkaç kişi daha oturduk ve ilk planda yaptığımız hatalar nelerdi diye tespit etmeye çalıştık. Size onları da söyleyeyim, Bunlardan birincisi, Türkiye içindeki nüfus hareketlerinin zayıflığına bakarak, yurtdışından gelebilecek işçi gelirlerini hesaplayamamıştık. Avrupa’nın işçiye ihtiyacı var ve bu ihtiyaç devam edecek gibi görünüyor; İrlanda’dan, İtalya’dan gidiyor, Türkiye’den de gitmez mi? Giderse ne kadar işçi dövizi gelir? İstatistiklere baktık, Türk Halkı Türkiye içinde bile pek hareket etmiyor, nereden kalkacak da Avrupa’ya gidecek ve bize döviz gönderecek? Bu nedenle, Birinci Plana işçi gelirleriyle ilgili hiçbir tahmin koymadık. Onu hesaplayabilseydik, planda belki bazı konularda daha farklı bazı ayrıntılar ve boyutlar getirebilirdik.

Turhan Feyzioğlu

Beş Yıllık Planın Yüksek Planlama Kurulu toplantılarında hiç beklemediğimiz bir şey oldu. Turhan Feyzioğlu burada Ekrem Alican ile işbirliği yaptı, bize ağır eleştirilerde bulundular. Bir defa gelir dağılımı konusunda, Turhan Feyzioğlu, “herhalde bunu Atilla yazmıştır, çok ağır bir dille yazılmış”, dedi.[17] Halbuki, gelir dağılımı bölümünü Tolgay Çavuşoğlu yazmıştı. Ben söz alarak, “gelir dağılımı kısmını Tolgay Çavuşoğlu yazdı, ben yazsaydım daha ağır ifadelerle yazılmış olurdu bu kısım”, dedim. O kısmın çıkarılmasına karar verdiler.

Ondan sonra Devlet İktisadi Teşekküllerinin holdingler haline getirilmesiyle ilgili bir teklifimiz vardı. “Bu teklifi Rusya’dan bakarak mı aldınız?”, dediler. Kendilerine o sırada General Motors’da yapılan düzenlemeleri ve İtalya’da benzer kamu holdinglerini örnek olarak gösterdim; seslerini çıkaramadılar. Ama, sonunda Ekrem Alican, bir not vermiş Genel Sekretere, Plandan çıkarılması gerekli kısımlar ve gerekli kısımlara ilave olarak da bizim hakkımızda ağır, yani küfür denilecek derecede ağır şeyler ifade eden, sözler yazmış. Biz bunu görünce planlamadan istifa etme kararını verdik; İsmet İnönü’ye gittik. İsmet İnönü istifa etmememiz için bize telkinde bulunmaya çalıştı. Buna rağmen istifa ettik.” [18]

Benim başka bir yerde yaptığım “Bir Siyasi Arka Plan Notu” başlıklı yorumumu da alıyorum:

“Bu istifaların pek de yazılmayan başka bir arka tablosu vardır ki değinmeden geçemeyeceğim. Çünkü istifalar, Başbakan İsmet İnönü’ye karşı, onunla geçinemedikleri veya anlaşamadıkları için yapılmamıştır. Yüksek Planlama Kurulu, YPK ve Hükümet, hatta Meclis içindeki müzakerelerde eski-geleneksel mali-iktisadi gücü elinde tutan Maliye Bakanlığı ve onun bürokratları ile plancılar arasındaki “iktidar” mücadelesi ilk günlerde açığa çıkacaktır. Türkiye’de nereye, ne kadar yatırım yapılacak, ne kadar vergi toplanacak, bunlara ancak Maliye karar verirdi. Şimdi DPT diye bir örgüt hepsinin “üstünde” bu kararları almak istiyordu. Maliye tüm elemanlarıyla, her platformda, bazen İsmet Paşa’yı kızdırmak pahasına, ona rağmen obstrüksiyon yapıyordu. İşte bu istifalar, bir anlamda Maliye’nin kısa dönemde, DPT’ye karşı ilk zaferi sayılabilir. Zaten, Maliye’de Genel Müdür sıfatı taşıyan, zamanında Menderes’e, 27 Mayıs 1960 Darbesi olunca da, tüm büyük bürokratlar tasfiye edilirken hem askerlere hem de İsmet İnönü’ye hizmet eden Ziya Müezzinoğlu’nun 3. DPT Müsteşarı olarak tayini Maliyecilerin büyük zaferidir; karşı kaleyi içinden fethetmişlerdir.”

“Sadece Maliyeciler değil, aslında siyaset alanları dağılan siyasetçiler, özellikle iktidar partisi milletvekilleri de, istedikleri yatırımları koparamadıkları, belki de on yıl içinde, büyük, verimli topraklar üstüne iyice yerleştirdikleri kapitalist tarım sisteminin (toprak ağalığını) tehlikede olduğunu düşünüp, ünlü Parlamento sloganıyla “pilan değil, pilav isteriz”[19] diye bağırmaktaydılar.30 Toprak ağalığının planlamaya veya devlet müdahalelerine karşı ilk itirazları 1946 Toprak Reformu Kanunu sırasında ortaya çıkmış, yoksul çiftçi-köylüyü topraklandırmak mümkün olmamıştır. Bu da 1930’larda Rusya’da ve Ukrayna’da (o zaman SSCB) zengin çiftçi (kulak) ile planlama sistemi-Parti arasında çıkan tarihi çatışmayı da akla getirmektedir. Tabii, o zaman (ve her zaman) Türkiye’de “ağalar” iktidarda olduğu için bunun kanlı sonuçları görülmedi. Oysa, kulakların tasfiyesi sırasında ortaya çıkan kıtlık, katliam, tarım sektöründe planlamanın ne kadar güç olduğu hakkında fikir verir. Zaten Türkiye’de “Plan devlet kuruluşları için emredici, özel sektör içince yol gösterici niteliktedir.” Sovyet ya da sosyalist planlamadan ayrıldığı en önemli niteliği budur.”

“DPT’nin dış güçlerle, IMF gibi emperyalist mali kurumlar ve emperyalist devletlerle savaşımı, Dördüncü Plan’da ortaya çıkacak ve tabii, bu mücadele de kaybedilecektir. 12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra kabul edilip, yürürlüğe giren 4. Plan ise eski plancı Turgut Özal’ın Dünya Bankası “stajından” sonra Türkiye’ye dönüp hazırladığı 24 Ocak 1980 Kararları’yla, planlamanın mantığı ve temeli ortadan kalkmış, beş yıllık planlar da, DPT’nin kuruluşundan yaklaşık elli yıl sonra, 8 Haziran 2011’de, yeni kurulan Kalkınma Bakanlığı’na bağlanıp ortadan kaldırılmasına kadar, hatta daha da sonra, sadece “âdet yerini bulsun” tarzında yazılıp Resmî Gazete’de yayınlanır olmuştur. Bu nedenle bu satırların ve alıntı yapılan kitabın yazarı, onun başlığını “Türkiye’de Planlamanın Yükselişi ve Çöküşü, 1960-1980” daha 2010 yılında koymuştur. Çünkü, her türlü para hareketlerinin serbest olduğu, yatırım kararlarının piyasa koşullarına bırakıldığı, KİT’lerin tasfiye edilip işlevsiz hale getirildiği iktisadi bir ortamda, Planlama, Tinbergen’in Direktörlüğünü yaptığı Hollanda Merkezi Planlama Bürosu gibi, Hükümet’e yol gösterici, istatistikleri yorumlayan resmi bir danışma organı olabilirdi, ama bizdeki “tek adam” sistemi de buna imkân veremezdi. İşte bu nedenle, ben de planlamayı 1980’de, ölmüş saymakta sakınca görmüyorum ve burada bir tarih, bir “eleji” yazıyorum.”[20]

Dipnotlar

[1] DPT’nin kuruluşu ve ilk planın yapılışı konusunda bkz. E. Türkcan, Türkiye’de Planlamanın Yükselişi ve Çöküşü, 1960-1980, Bilgi Üniversitesi yayınları, 2010, büyük boy, 576 sayfa. Bu kitabın hazırlanmasında A. Çilingiroğlu’nun katkıları çok fazladır, şükranla anıyorum. Ancak bu kitap bir DPT Tarihi değildir; sadece DPT’nin kuruluşunu ve Birinci Planın yapılmasını kurucuların konuşma ve belgelerine dayandıran bir belgesel olup, İkinci ve Üçüncü planlarla ilgili malumatı içermiyor. Ancak, benim son plan diye düşündüğüm, Dördüncü Planı yapan iki yetkili, Müsteşar B. Kuruç ve İPD Başkanı Oktar Türel’in hazırladığı iki makale de kitapta yer alıyor. Kitabın ilk bölümü ithaf edildiği Dr. A. Sönmez, ikinci İPD Başkanının hayatına ilişkindir; kitap ayrıca planla ilgili diğer yazılara da son bölümünde yer vermiştir.

[2] İbid., s 189.

[3] İlk plancıların son ferdi olan Ayhan Çilingiroğlu 25 Kasım 2024 tarihinde İstanbul’da 94 yaşında aramızdan ayrılmıştır.

[4] Jan Tinbergen, 1903’de Lahey’de (Den Haag) doğmuş, ilk Nobel İktisat Ödülünü Norveçli Ragnar Frisch ile paylaşmış Hollandalı bir iktisatçıdır. Leyden Üniversitesinden Fizik Doktorası aldıktan sonra (1929), 1945’e kadar bu ülkenin İstatistik Örgütünde konjonktür araştırmaları bölümünde çalışmış ve 1945 – 55 arasında Hollanda Merkezi Planlama Bürosu Direktörlüğü görevini yapmıştır. Birçok ülkede ve başta, Cemiyet-i Akvam ve Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası kuruluşlarda danışman olarak çalışmıştır. Planlama, konjonktür analizi ve matematiksel iktisada katkı yapan pek çok yayını bulunan, Erasmus Üniversitesi (Rotterdam) öğretim üyesi Prof. Tinbergen, 1994’de ölmüştür.

[5] İkisi de o sırada Elektrik İşleri Etüt İdaresinin elemanıdır. T. Özal daha sonra DPT Müsteşarı, 1980’lerde Başbakan ve Cumhurbaşkanı olacaktır.

[6] Nejat Bengül SBF’de hoca iken Refah İktisadı başlıklı kitabıyla matematiksel iktisadı ülkeye sokanların başında gelir. Ne yazık ki, Şubat 1962’de yitirdik.

[7] Dr. Karaosmanoğlu SBF’de asistan iken DPT’nin ilk İktisadi Planlama Dairesi Başkanı olacak, 1962 sonunda ekibin istifasıyla akademik kariyerini sonlandırıp uluslararası kuruluşlarda çalışmaya başlayacaktır. 1971’de kısa bir süre Başbakan Yardımcılığı da yapmıştır.

[8] Bu Komiteyi DPT’nin embriyosu saymak da mümkündür.

[9] Dikkat edilirse bu mesele yabancı uzmanlar ve yabancı ülkelerle, başta ABD ilgili görüldüğü için Dışişleri bakanlığına bırakılış; ne Maliye ve Ticaret bakanlığı konuyla ilgileniyor.

[10] Bu değerler çok düşündürücüdür. Çünkü daha sonra Türkiye’de sermaye/hasıla katsayısı 3 şeklinde düşük bir değerde saptanınca, % 7 kalkınma hızı için bu kadarlık bir milli gelirin 3 katı kadar yatırım yapma gereği ortaya çıkar: 3 x 7 = 21. İşte bu kadar yatırım gereği olan vergi ve borçlanmalara Maliye Bakanlığı itiraz ettiğinden, plancılar da, daha önce ilan edilmiş % 7 kalkınma hızını daha aşağı çekmediklerinden, sonuç onların istifalarıdır.

[11] “Bazılarına göre “gerçek”, Marksistlere göre ise “folklorik” anlamda bir sosyalist olan Tinbergen, özel yaşamında en basit lüksten dahi kaçınırdı. Örneğin, özel veya resmi araba kullanmaz, işine tramvay, otobüs veya bisikletle gider, Hollanda Hava Yollarının (KLM) yönetim kurulu üyesi olması dolayısıyla kendisine verilen birinci sınıf uçak biletiyle değil, ekonomi sınıfında yolculuk etmeyi tercih eder, Türkiye’yi ziyaretlerinde danışmanlık ücreti kabul etmez, otel ücretini DPT karşıladığı için Ankara’nın o zamanlar en lüks sayılacak otellerinden birisinde değil, daha mütevazi bir yerde, genellikle de Bulvar Palas’ta kalmayı yeğlerdi.” (Günal Kansu, Planlı Yıllar, Anılarla DPT’nin Öyküsü, İş Bankası, 2004, s 189.)

[12] Bu alıntının yeri, Türkcan, age., ss 125 – 135 arasıdır.

[13] Prasanta Chandra Mahalanobis (1893-1972) Hintli istatistikçi ve iktisatçısı. In later life, Mahalanobis was a member of the planning commission contributed prominently to newly independent India’s five-year plans starting from the second. In the second five-year plan he emphasized industrialization on the basis of a two-sector model.[2] His variant of Wassily Leontief’s Input-output model, the Mahalanobis model, was employed in the Second Five Year Plan, which worked towards the rapid industrialisation of India and with other colleagues at his institute, he played a key role in the development of a statistical infrastructure. Vikipedia.

[14] Aslında Attila böyle diyor ama, Birinci Beş Yıllık Kalkınma  Planı, 1963 – 67, 1963 başında yürürlüğe girdi.

[15] TÜBİTAK’ın kuruluşu ve ilk yıllarındaki faaliyetleri hakkında bkz. E. Türkcan, Dünya’da ve Türkiye’de BİLİM, TEKNOLOJİ ve POLİTİKA, Bilgi Üni. Yayınları, 2009,  Onuncu ve On birinci bölümler.

[16] 10 Mayıs 1961 günlü Ulus Gazetesinden “C. Gürsel oto imalinin lüzumuna inanıyor…Makine Mühendisleri Odasının otomobil endüstrisi ile ilgili komisyonundan Rıza Barlas başkanlığındaki üç kişilik bir heyeti kabul eden Gürsel, otomobil imalatı ile ilgili izahat almış ve yurdumuzda binek arabası,  kamyonet, kamyon imal edilmesi lüzumuna inandığını açıklamıştır.”

[17] Bizdeki sağ siyasetçilerin A. Karaosmanoğlu ve diğer plancıları, toptan “komünist” saymaları adet olmuştur. Solcu, sosyal demokrat olduklarını hiç saklamayan bu uzmanların komünist olup, tüm Batı, bir kesime göre de emperyalist kurumlarda çalışması mümkün değildir. Bunun en çarpıcı örneği, Karaosmanoğlu, 1971 Mart’ta Başbakan Yardımcısı olduğunda, N. Erim’in emin olmak için Dünya Bankası Başkanı McNamara’ya mektup yazıp, “Karaosmanoğlu’nu nasıl bilirsiniz? Bu şahıs komünist midir?” diye gizlice soru sorduğu meşhurdur. Düşünün, eski ABD Savunma Bakanı, hayatı komünistlerle fiilen savaş yaparak geçmiş birisi, farkına varmadan bir komünisti kendine yardımcı yapacak! Tabii N. Erim uygun bir cevap alacaktır.

Karaosmanoğlu’nun kendi yazdığı hayat hikayesi: Karşıyaka’dan Dünya’ya, İşbankası Kültür Y., 2005.

[18] Bu alıntının yeri, Türkcan, age., ss 189 – 99 arasıdır.

[19] Bu ibare, Adalet Partisi ve onun Başkanı Demirel’e mal edilir. Ancak benim kitabım için evinde yaptığım mülakatta şunları söylemişti: “O sırada biz Turgut Özal’la beraber askerlik yapıyorduk; Turgut Özal benden bir devre öndeydi, bizi DPT’ye koydular. Birinci Plân’ın yapılmasında biraz gayretimiz oldu. Ama, Birinci Plân’ı ben uyguladım, onu savunan benim. Çünkü, 1965 senesi Şubat’ından beri kürsüdeyim. Plân’ı ben uyguladım, ben savundum. “Plân değil, pilav lazım” diyenlere karşı, “Plân’ın niçin lazım olduğunu” da ben anlattım.” E. Türkcan, age., s 107. Süleyman Demirel: Kalkınma Olayı Siyasi Bir Hadisedir. Bölüm başlığı.

[20] Ergun Türkcan, “Devlet Planlama Teşkilatı’nın Kuruluşu ve Birinci Beş Yıllık Planın Hazırlanması”, Yüzyılın Ekonomisi, Cilt I, Editör: Ömer Faruk Çolak, Efil yayınevi, 2023, içinde ss 220-21.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!