Libertador (Özgürlükçü)

featured

Mustafa Özgür Sancar yazdı…

Bağımsızlık ve vatan bütünlüğü reel politik ve mevcut siyasal gereksinimler açısından her zamankinden daha güncel bir konu olarak önümüzde duruyor.

Bağımsızlık mücadelesi konusunda gurur duyacağımız bir geleneğe sahibiz.
Kolonicilik dönemiyle başlayan Yeni Dünya’nın sömürge devletlerine dönüşme süreci, kendi dinamiğinden beslenen bağımsızlık hareketlerinin de paralel biçimde gelişmesini sağlamıştır.

LİBERTADORLAR YA DA AVRUPALI KURTARICILAR

İspanyol ve Portekizli kolonicilere karşı direnişler Latin Amerika’nın yerli halkından geldi; ancak yüzyıllar içerisinde çoğalan ve gittikçe baskıcı olan tüm Avrupalı sömürücüler karşısında yine Avrupalı kurtarıcılar bağımsızlık ateşini yaktı.

Onlara Libertador (Özgürlükçü-Bağımsızlıkçı) deniyor. Ne ilginçtir ki Libertadorlar, Latin Amerika’ya göç eden Avrupalıların torunlarıdır; beyazdırlar, köken olarak Avrupalıdırlar; ama Latin Amerika için yaşadılar. Cirillo olarak adlandırılırlar (İspanyolların torunları olan. bağımsızlıktan yana elitler). Ataları İspanyoldur; ama yurtları Venezuela, Bolivya, Küba’dır… yurtları ve özgürlükleri için İspanyollara karşı savaşmayı tercih ettiler.

Burada iki tane Libertador’dan bahsedeceğim… Bir tanesi Venezuela’yı Panama’yı da içine alacak şekilde Kolombiya ile birleştirerek büyük Kolombiya amacıyla yaşayan Simón Bolívar, diğeri ise İspanyolların son kolonisi Küba’nın bağımsızlığı için savaşan ve sömürgecilikten emperyalizme geçiş aşamasına tanıklık eden, bu nedenle Latin Amerika’daki anti – emperyalist düşüncenin köklerini kişiliğinde barındıran  José Martí…

Simón Bolívar

Bolívar’ın mücadelesini anlamak için Latin Amerika’nın son iki asırlık tarihine bakmak gerekir ki, bu sömürgeciliğe karşı halk ayaklanmalarından ve kraliyet tecrübelerine kadar uzanan bir dizi siyasal evrenin, sonunda Sanayi Devrimi’nin olgunlaştığı ve feodalizmin çöktüğü noktada buluşmasıyla kendi gerçek siyasal kimliğini bulmuştur.

Bolívar, esas olarak, köle sahibi, elit bir aileden gelmektedir. Plâtoncu bir perspektifle halkın iyi eğitim almış, bilge kişiler tarafından yönetilmesi gerektiğini savunmaktadır. Fakat sonrasında halka güvenmek ve halkın gücünü sömürgecilere yöneltmek doğrultusunda fikirleri gelişmiştir.

Beni kaldırıp zayıf bir kuş gibi savuran devrimci fırtınanın değersiz bir oyuncağından başka bir şey olamadım, Fakat gerçek şu ki halkın gücünü yok edemem; bu gücü onun düşmanı olan İspanyollara karşı yönetmeye çalışacağım.”

Aydınlanma ve modernizmin takipçisi olmuş ve modern ulusal devletlerin izlediği yolu takip edip, bağımsız üniter devletler kurmak gerekliliğini savunmuştur.

Küba, Porto Riko’yla beraber Latin Amerika ve Karayipler’deki son İspanyol sömürgesiydi. Bu dönemde Libertadorlar büyük siyasal örgütlenmelerin liderleri olmaya başladılar.

José Martí ve Anti-Emperyalizm

José Martí bu tarihi dönüm noktasının lideridir ve bu niteliğiyle aslında günümüzü, özel olarak ülkemizdeki durumu, anlamak bakımından çok daha değerlidir; çünkü anti-emperyalizm köklerini onda bulabiliriz.

Meksika’da Diaz rejimine karşı köylü mücadelesi ve ABD’nin bu ülke üzerindeki etkinliği, Martí’nin siyasal pratiğini olgunlaştırdı. Guatemala ve Venezuela’ya doğrudan gerçekleştirilen ABD müdahalesi yeni tip sömürgeciliği kavraması açısından José Martí’ye önemli bir veri sunmuştu.

New York’ta geçirdiği 12 yıl, Kuzey Amerika’da yaratılmakta olan sistemi anlamasını ve bu yeni saldırganlığa karşı mücadelenin de eskisinden farklı olması gerektiğini sezmesini sağladı.

“Kuzey aç gözlü ve âdaletsizce davrandı. Herkesten daha iyi durumda bir halk yaratmak için sadece bir avuç zenginliği garanti altına aldı. Amerika’nın en özgür ve zengin halkları ABD’den uzak duranlardır. Henüz gerçek yüzü tanınmayan, aşağılayıcı ve korkunç komşumuz, bizim Amerikamız üzerindeki en yakın ve büyük tehlikedir: çünkü komşumuzun ziyaret günü yakındır.
Artık her gün ülkem adına hayatımı verme tehlikesi altındayım ve benim görevim Küba’nın bağımsızlığı için ABD’nin Antiller’e ve vatanımız üzerine yayılmasını engellemek ve onu daha güçsüz kılmaktır. Bugüne kadar yaptığım ve yapacaklarım bunun içindir. Canavarın içinde yaşadım ve onun muhteviyatını tanıyorum”

(José Martí, Nuestra América, La Revista IIustrada, New York, 1981)

LATİN AMERİKA’DAN ANADOLU’YA TARİHSEL DERSLER

Kurtuluş savaşımız, Libertadorların başlattığı, bir önceki yüzyılın başında emperyalizm boyutuna geçen sömürgeciliğe karşı elde edilen en büyük zaferdir. Son derece özgün bir bağımsızlıkçı harekettir.

Milli mücadelemizin tarihi ve siyasal kaynakları Latin Amerika’daki iki asırlık mücadeleye dayanıyor.

Bu nedenle Küba’nın başkenti Havana’nın en güzel yerinde, Libertadorlar Simón Bolívar ve José Martí ile birlikte Mustafa Kemal Atatürk’ün de büstü yer almaktadır.

Atatürk öncülüğünde verilen Kurtuluş savaşı sadece ulusun değil, dünyanın da tarihini değiştirdi.

Ezilen tüm milletlerin bağımsızlık yolunda yürümelerini sağladı.

Emperyalizme karşı mücadelenin biricik hedefi tam bağımsız olmaktır.
Ardından ise milletin tüm unsurlarını ulus üst kimliğinde birleştirmektir.

Latin Amerika’nın, 19. yüzyılın erken dönemlerinden başlayarak, gösterdiği iki asırlık mücadele bunu kanıtlıyor. Kurtuluş Savaşımız ise bağımsızlık mücadelesinin 20. yüzyılda insanlık tarihine armağan ettiği anıtsal bir zaferdir.

Gurur duyacağımız bir tarihe ve geleneğe sahibiz.

Son söz: Bütün bunların bize öğrettiği vatan savunması ve bağımsızlığın her şeyden önemli olduğu gerçeğidir. Günümüzde bu gerçek, canlı bir biçimde, önümüzde duruyor. Suriye’nin kuzeyinde yaşananlara bakmak gerekir. Anlamak zor değil…

Vatan ve bağımsızlığı korumak ancak bunu gerçekten isteyenlerin, diğer bütün farklılıkları bir kenara bırakarak birleşmesinden geçer.

Latin Amerika’dan coğrafyamıza uzanan tarihsel deneyim bize bu gerçeği apaçık gösteriyor.

Libertador (Özgürlükçü)

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 17 Şubat 2024, 19:40

    Milli mücadelemizin tarihi ve siyasal kaynakları Latin Amerika’daki iki asırlık mücadeleye değil, binlerce yıllık devlet geleneğimize ve Türk Milletinin bünyesinde mevcut bulunan “milli ruha” dayanır. Bırakın artık İstiklal Harbimizin şifrelerini yabancı kavramlarda aramayı. İstiklal Harbini yapan insanların çoğu bu kavramları bilmiyordu bile. Geçenlerde Yavuz Alogan da Kurtuluş Savaşını yapanlar devrimciydi diye bir şeyler yazmıştı. Onlar ne özgürlükçüydü ne de devrimci. Tek amaçları ülkelerinin namusunu ve onurunu düşman çizmesine çiğnetmemek olan namuslu, yürekli, vicdanlı, milliyetperver ve imanlı insanlardı. Yabancı kavramlara ve bizim dışımızdaki tarihsel olaylara dayanarak yeni tarifler yapmaya gerek yok.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!