Ali Şükrü Bey’i öldürdü mü? Çankaya Köşkünü bastı mı? Koçgiri’de katliam yaptı mı?
Karar yazarı Mehmet Doğan, Atatürk heykellerinden duyduğu rahatsızlığı ortaya koyarken tarihi bir çarpıtmaya da imza atmıştı.
Doğan, Topal Osman tarafından 1923’te öldürülen Atatürk muhalifi mebus Ali Şükrü Bey cinayetini Trabzon’daki Atatürk heykelinden yola çıkarak Atatürk’ü cinayetle suçlamıştı.
İlgili haber: Atatürk düşmanlığında ‘zırva’ yaptı…
Mehmet Doğan’a yanıt tarihçi Ümit Doğan’dan geldi. İstiklal Harbi tarihi üzerine bilimsel araştırmalar yapan genç tarihçinin Mustafa Kemal’in Muhafızı Topal Osman başlıklı kitabı 2014 yılında yayımlanmıştı.
Twitter’dan seri şekilde paylaşım yapan Ümit Doğan, Topan Osman’ı ve Ali Şükrü Bey’in vurulmasının detaylarını paylaştı. İşte o tweet’ler:
Topal Osman adı Atatürk’e saldırmayı yaşam felsefesi haline getirmiş şer odaklarınca sık sık zikredilmektedir. Bu odaklara göre Atatürk, yakın adamı Topal Osman’a muhalif Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey’i öldürtmüş, delil bırakmamak için Topal Osman’ı da ortadan kaldırtmıştır.
Konu yeterince araştırılmamış, benim “Mustafa Kemal’in Muhafızı Topal Osman” kitabımının yayınlanmasına kadar bu iddianın İFTİRA olduğunu ispatlayacak herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Bununla beraber Giresunlu yazarların Topal Osman Ağa ile ilgili kitapları da önemlidir.
Topal Osman meselesi çok karmaşık olduğundan, konunun bu tweet zincirini okuyarak tamamen anlaşılması mümkün değildir. Ancak bu tweet zinciri konu ile ilgili ön bilgi edinilmesi açısından önemlidir.
Topal Osman’ın görevlendirdiği muhafızlar, Atatürk’ü her gittiği yerde bir gölge gibi takip etmişler (kitapta buna dair çok sayıda fotoğraf bulabilirsiniz), ona yapılan bir çok suikastı bertaraf etmişlerdir.
1921 yılında Nurettin Paşa Koçgiri İsyanı’nın bastırılmasında zorluk çekince, Müdafaa-i Millîye Vekaletinden Osman Ağa’ya gizli bir şifre gelmiş ve Giresun Gönüllü Alayının derhal isyan bölgesine hareketi emredilmiştir.
Burada bir yanlışı düzeltmekte fayda var.
Sosyal medyada sıkça karşımıza çıkıyor.
Atatürk’ün Koçgiri isyancılarına karşı “Topal Osman’ı gönderiyorum sizi tanımaya geliyor.” şeklinde bir sözü yoktur.
Topal Osman Koçgiri isyanının bastırılmasını büyük yararlılıklar göstermiştir. Bununla birlikte sivil halkı katlettiği ve isyan bölgesindeki hayvanları Giresun’a götürüp sattırmak suretiyle şahsî kazanç elde ettiği gibi iddialar gündeme gelmiştir.
İnceleleyelim.
Topal Osman öncelikle isyancı reisleri olan Haydar ve Alişan beylere bir mektup gönderip uzlaşma çağrısı yapmıştır:
“Ey din kardeşlerimiz, muhterem arkadaşlar! İçimizdeki Pontusçuları temizledik. Ermenilere terki silah ettirdik. Başka büyük düşmanlarımız var. Yunan ordusu da yurdumuza saldırdı. Kardeş kavgasını bırakalım, bir din kardeşi olarak birleşelim. Yunan ordusunu yurdumuzdan atalım. Davamızın peşi pek büyüktür. Vatanımızı bu felaketten kurtaralım.”
Görülüyor ki Osman Ağa’nın isyancılarla bile savaşma taraftarı değildir.
Uzlaşmak istemeyen isyancılardan Osman Ağa’nın mektubuna şu cevap gelir:
“Osman Ağa, biz senin topunu, tüfeğini elinden alacağız, başka kimse ile işimiz yoktur”
Bu cevap üzerine Osman Ağa askeri harekâta başlamıştır.
Osman Ağa’nın Koçgiri İsyancılarına müdahalesi konusundaki iddiaların başında sivil insanların, köylülerin, kadın ve çocukların kanını akıttığı gelmektedir. Hatta olayları başlatanın Osman Ağa olduğu iddia edilmiştir.
Bu iddiaların sahipleri, genellikle Baytar Nuri adıyla da tanınan dönemin bütün aşiret isyanlarında fiilen ve faal olarak görev almış bir zat olan Nuri Dersimi’nin anlattıklarından etkilenmişlerdir.
Kürtçülük akımının önderlerinden Nuri Dersimi, Osman Ağa’dan hakaretlerle dolu şu sözlerle bahsetmektedir:
“Yabancı hesabına av köpeği görevi yapmaktan zevk alan, namus düşmanı bu barbar çete alayları zapt ettikleri köylerde her çeşit zulüm ve melaneti yapmaya başlamışlardır. Masum Kürt çocukları bu canavarlar tarafından ateşe atılıp yakılıyor ve tüyler ürperten bu manzara karşısında Laz Alayı adını taşıyan bu alçaklar zevk ve cümbüş yapıyorlardı.”
Nuri Dersimi’nin ideolojik anlayışını destekleyen bu sözlerinin objektif olmadığı açıktır.
Osman Ağa’nın isyana karışmayan halkla işbirliği içinde olmuştur.
Askeri harekâtta görevli olanlar anlatıyor:
“Ve böylece isyancılar çekilip gittiler. Türk dostu olan Kürtlere bunların ne tarafa gittiklerini sorduk. Çok gitseler Kırıktaş’a kadar giderler diye söylediler”
Harekâtta görevli askerlerin anlatımına devam edelim.
“Tekrar Refahiye’ye döndük(…) Buraya kısa yol neresidir, diye sorduk. Türk dostu bu Kürtler bize ‘Alafranga at nallarını takip edin.’ dediler.”
Bir başka örnek, Osman Ağa ile birlikte isyanı bastırmak üzere Koçgiri bölgesine giden Gümüşresioğlu İshak Efendi, bir derenin kenarında ağlayan öksüz bir çocuk bulmuş ve onu maiyetinden birisi ile Giresun’a göndererek himayesine alıp bakıp büyütmüştür.
Gümüşreisoğlu İshak’ın torunlarından İsmail Altay konu ile bilgili şu bilgileri vermektedir:
“Koçgiri isyanının bastırılması sırasında, milislerimiz bir derenin kenarında ağlayan öksüz küçük bir Kürt çocuğunu getirirler. Dedem çocuğa sahip çıkar ve çocuğu mahiyetinden birinin yanına katarak Giresun’a yollar. Eşi (büyük babaannem) Minire hanıma da haber gönderir ki, bu çocuk bizim himayemizde büyüyecek ve oğullarıma (Ömer, Mustafa ve Bilal Gümüş kardeşler) ağabey olacak Kürt Abdullah dedeme ve kardeşlerine ağabey olur. Güçlü bir delikanlı olarak büyür ve İstanbul’a askere gider. Adı da Kürt Abdullah olarak devam etmiş. Kesinlikle asimile edilmemiştir. Bunu anlatmamın nedeni, Kürtler, Koçgiri isyanını çarpıtarak Kürtlere karşı soykırım yapıldığını ileri sürmeye başladılar. Tarihi çarpıtmak kolaydır. Toplumumuz okumadığı için, bir delinin kuyuya attığı taşı çıkarmak mümkün olmuyor. Koçgiri bir isyandır ve kurtuluş savaşı vermekte olan ordumuza çok zararı olmuştur. Giresun uşakları isyanı bastırmıştır. Ama asla isyancılar haricinde bir operasyon yapılmamıştır.”
Bakınız, çocukları öldürüyor dedikleri adamlar çocuklar ölmesin diye sahip çıkmışlar.
Bir başka iftira, Topal Osman’ın Koçgiri bölgesindeki halkın havyanlarını zorla gasp ederek Giresun’a gönderdiği, burada sattırarak kendisine kazanç sağladığı, mal mülk edindiği yönündedir.
İnceleyelim.
Bu iddiayı yalanlayan en büyük kanıt, cephedeki Osman Ağa, Giresun’a gönderdiği mallarının satılıp ordunun ihtiyacı için kullanılmasını istediği telgraftır.
Telgraf 29 Haziran 1922 tarihli Vakit gazetesinde de yayınlanmıştır.
Buyrun:
Giresun zenginleri Osman Ağa’nın vatan müdafaası uğrunda şimdiye kadar yeterince hizmet ettiğini düşünmüşler ve elinde kalan gayrimenkullerin satılmasını uygun bulmayarak Giresun Alayının tüm ihtiyaçlarını karşılamışlardır.
Osman Ağa, Hüseyin Avni Bey’le birlikte 42. ve 47. Giresun Gönüllü Alaylarını teşkil ederek Sakarya Savaşı’na katılmıştır. Düşünün, gönüllülerden oluşan koskoca iki alay.
Osman Ağa Sakarya Savaşı’na giderken şu beyanatı vermiştir:
“Benim bir bacağım evvelki muharebelerde sakat oldu. Bu gün her iki bacağımı kaybetsem bile, mahvetsem bile yine sedye üstünde alçak düşmanı denize dökünceye kadar uğraşacağıma alayımla birlikte yemin ediyorum.”
Osman Ağa’nın bu sözlerini Ali Şükrü Bey TBMM kürsüsünde dile getirmiş ve ordunun durumunun iyi olduğuna dikkat çekmiştir. Meclis’ten Osman Ağa için Allah razı olsun sedaları yükselmiştir.
Sakarya Savaşı gazisi Şerif Çavuş anlatıyor:
“Ordunun alamadığı bir tepeyi almamız için Osman Ağa’ya emir gelmişti. Sabaha karşı Osman Ağa abdest almamızı emretti. Hepimiz abdest aldık. Osman Ağa bize ‘Korkan varsa bu hücuma gelmesin, geri dönsün.’ dedi.’’
“Geri döneni kendisi öldürecekti. Korkak asker istemezdi. Sabah namazı vaktinde ‘Allah Allah’ sesleri ile hücum ettik. Atlarımız, katırlarımız da bizim hücum ettiğimizi anlamış gibi bağırıyor, tuhaf sesler çıkartıyorlardı”
Sakarya gazisi Cındıkoğlu Mehmet’e kulak verelim:
“Osman Ağa’nın 47. Alay’ı da sağ tarafımızdan Mangal Tepe’ye girmişti. Artık Giresun uşakları Karadağ’da, Harşit’te ve Samsun’da olduğu gibi yine hep bir arada Mangal Tepe’de de buluşmuştuk.”
“42 ve 47. Giresun Gönüllü Alayları düşmana karşı omuz omuza vererek savaşıyorduk.Büyük kahraman Osman Ağa’nın gelmesiyle moral ve maneviyat kazanarak daha güçlenmiştik. Düşmanı kontrollü bir şekilde Mangal Tepe’de tutmamıza rağmen, nefer olarak çok az kaldığımız zamanlardı”
Sakarya Savaşı’nda 42. Giresun Gönüllü Alayının komutanı Hüseyin Avni Bey dahil tamamına yakını şehit düşmüştür. Bu nedenle alay lağvedilmiştir. Kalan 80-90 kişi 58. Alay 3. Tabur 11. Bölüğe intikal ettirilmiştir.
Osman Ağa’nın komutanlığını yaptığı 47. Alay ise Büyük Taarruz’a katılıp düşmanı denize dökmüştür. Savaşın kazanılmasından sonra Osman Ağa İstanbul ve Giresun’da kaldıktan sonra Ankara’ya dönmüştür.
Diğer taraftan Lozan görüşmeleri başlamış, İsmet Paşa ülkemizi temsilen Lozan’a hareket etmiştir. Meclis’te muhalif ikinci grubun ateşli isimlerinden Ali Şükrü Bey, Hükümeti Lozan konusunda eleştirmeye başlamıştır.
Lozan görüşmelerinin kesintiye uğramasıyla birlikte heyetimiz Ankara’ya dönmüş, Lozan konusu Büyük Millet Meclisinde gizli celselerde görüşülmeye başlamıştır. 21 Şubat 1923’te başlayan görüşmeler mart ayı boyunca çok çetin ve sert müzakerelerle devam etmiştir.
Ali Şükrü Bey de, İsmet İnönü’nün Lozan Barış Konferansı’na gönderilmesinin başlı başına yanlış olduğunu, İsmet İnönü’nün üzerine aldığı vazifeyi hakkıyla yerine getiremediğini sık sık dile getirmiştir.
Görüşmelerle ilgili yabancı basında çıkan haberlerle Meclis’e verilen bilgilerin birbirini tutmadığını söyleyen Ali Şükrü Bey; hükümetin Lozan görüşmelerinde gizli işler çevirdiğini, konferans tutanaklarının ve protokollerin Meclis’ten gizlendiğini iddia etmiştir.
İkinci grup mebuslarının Lozan görüşmeleri süreci ile ilgili Hükümet’i sert bir dille eleştirmesi Mustafa Kemal Paşa’nın hoşuna gitmemiştir. Ona göre Lozan heyeti, Hükümet’in Lozan Konferansı sürecini başarıyla yönetmiştir.
Eleştirilere daha fazla dayanamayan Mustafa Kemal Paşa, sonunda kürsüye kendisi çıkmış ve bütün sorulara kendisi cevap vermiştir. Ancak Mustafa Kemal Paşa’nın bu müdafaası da Meclis’in havasını yumuşatmaya yetmemiştir.
Aksine sataşmalar, bağırıp çağrışmalar ve suçlamalar daha da şiddetlenmiştir. Meclis’in en hararetli tartışmalarının yaşandığı 6 Mart 1923 Salı günü Mustafa Kemal Paşa ile Ali Şükrü Bey arasında hararetli bir tartışma yaşanmıştır.
Oturuma başkanlık eden Ali Fuat Paşa, Mustafa Kemal Paşa ve Ali Şükre Bey arasındaki tartışma şiddetlenince çareyi riyaset çanını yere atarak, oluşan şaşkınlıktan istifade edip oturumu tatil etmekte bulmuştur.
Bazı şer odaklarının istediği hava oluşmuştur. Ali Şükrü Bey Mustafa Kemal Paşa’yla tartıştığı oturumun sonrasında öldürülürse cinayet doğrudan Paşa’nın üzerine kalacaktır. Onu yerinden etmenin, kazanılan zaferin üzerine kurulmanın yolu Ali Şükrü Bey’i öldürmekten geçmektedir.
Hele ki bu cinayet suçu Mustafa Kemal Paşa’nın muhafızı Topal Osman’ın üzerine atılırsa, herkes Topal Osman’ın bu cinayeti kendi kararıyla işlemeyeceğini düşünecek ve Paşa’yı cinayeti azmettirmekle suçlayacaklardır.
Plan saat gibi işler. Ali Şükrü Bey ortadan kaybolur. 27 Mart 1923 Salı günü çıktığı evine bir daha dönmeyen Ali Şükrü Bey’in kayboluşu kardeşi Bahriye Reisi Yarbay Şevket Bey’i endişelendirmeye başlar.
Şevket Bey, Ali Şükrü Bey’i kendi imkânları ile bulamayan Şevket Bey, ağabeyinin kayıp olduğunu Başvekil Rauf Bey’e bildirir.
Şükrü Bey’in birkaç gündür eve gelmediğini, arayıp taradıklarını ancak bulamadıklarını, en son Karaoğlan Çarşısı’nda Kuyulu Kahvede otururken yanına Osman Ağa’nın adamı Mustafa Kaptan’ın geldiğini ve kahveden beraber kalktıklarını öğrenebildiğini söyler.
Başvekil Rauf Bey derhal gerekli emirleri vererek Ali Şükrü Bey’i arattırmaya başlar. Ankara Valisi, Jandarma kumandanı, polis müdürü ve bütün zabıta kuvvetlerinin seferber olmasına rağmen Ali Şükrü Bey’in izine rastlanmayınca bu kayıp haberi bütün Ankara’ya yayılır.
Ali Şükrü Bey’in cesedi Çankaya yakınlarındaki Mihye köyünün doğusunda Dikmen Deresi’nin başladığı yerde bulunur. Toprağın yumuşaklığından ve mevsimi olmamasına rağmen bir sineğin o noktadan kalkmasından şüphelenerek bu noktanın kazılması emredilir, ceset çıkartılır.
Avucu açıldığında hasır parçaları görülür. Bu hasır parçaları heyet için önemli bir ipucu teşkil eder. Palto ve ceketinde kahve lekeleri görülür. Ali Şükrü Bey’in cesedi üzerindeki inceleme gece biter ve saat on buçukta cenaze Ankara’ya getirilir.
İstikbal gazetesinin haberine göre Ali Şükrü Bey Mustafa Kaptan’la Karaoğlan Çarşısı istikametinden Osman Ağa’nın evine gitmişlerdir. Osman Ağa, Ali Şükrü Bey’e kahve ikram etmiştir.
Habere göre Ali Şükrü Bey kahvesini içerken üzerine kement atılır, elindeki fincan fırlar, elbiselerine ve yerdeki mindere kahve saçılır. Ali Şükrü Bey, kendisine kement atanlarla yaklaşık yarım saat mücadele etse de neticede dayanamayarak son nefesini verir.
Şunu belirtelim ki, bu detayların bilinmesi için eğer ki gerçekten cinayet Osman Ağa’nın evinde işlenmişse, cinayet anında orada olmak gerekir. Osman Ağa’nın adamları yargılanmışlar ve böyle bir ifade vermemişlerdir. Basın bunu nereden biliyor? Tamamen akıl yürütme ve tahmin.
Devam edelim.
Ali Şükrü Bey’in avucunda Osman Ağa’nın evindeki bir sandalyeye ait hasır parçaları olduğunun tesbiti üzerine şüphelerin yoğunlaştığı Osman ağa İsmail Hakkı Bey’e bağlı birliklerle girdiği çatışma sonucunda öldürülmüştür.
Şimdi analiz yapalım.
Osman Ağa’nın sağ kolu olan Mustafa Kaptan ve Ali Şükrü Bey, Kuyulu Kahve’den birlikte çıkmışlar ve kol kola yürümüşlerdir. Bunun görgü tanıkları da vardır. Daha sonra beraber Osman Ağa’nın Samanpazarındaki evine gelmişler ve akşam yemeği yemişlerdir.
Yumulu olan avucundan bir hasır parçası çıkmıştır. Ali Şükrü Bey’in boğularak öldürüldüğü ve boğuşma sırasında bu hasır parçasının elinde kaldığı anlaşılmıştır. Bu hasır parçasının Osman Ağa’nın evindeki sandalyeye ait olduğu kanısına varılmıştır.
Osman Ağa gibi teşkilatçı bir adamın bu kadar acemice cinayet işlemesi mantıklı mıdır? Osman Ağa eğer bu işi yapmaya karar vermişse, bu cinayetin yaratacağı etkinin ne kadar büyük olacağını ve ilk sorumlu tutulacak kişinin kendisi olacağını elbette hesaplamış olmalıdır.
Bir mebus öldürüceksiniz, en yakın adamınız olan Mustafa Kaptan’ı göndererek Kuyulu Kahveden herkesin gözü önünde onu alıp evinize getireceksiniz, başka yer kalmamış gibi onu kendi evinizde öldüreceksiniz.
Cesedini de yine başka yer yokmuş gibi Çankaya yakınlarında bir araziye yarım metre derine gömdüreceksiniz ki; gelip cesedi kolayca bulsunlar diye. Böyle bir şey mümkün müdür?
Cesedin çıkarılması o kadar kolay olmuştur ki; askerler kazma kürek bile kullanmamışlardır. Bu durumda ceset gömülmüş demek yerine, üzerine toprak atılmış demek daha doğru olacaktır.
Ali Şükrü Bey’i Osman Ağa öldürtmüş olsaydı cesedini daha güvenli bir yere gömdürmez miydi? Hasır parçasının ait olduğu sandalyeyi yok etmek yerine günlerce evinde tutar mıydı? Ankara’da dolaşacak, hatta Meclis’e girebilecek kadar rahat davranabilir miydi?
Mustafa Kemal Paşa; Merkez Komutanı Rauf Bey ve Başyaveri Salih Bey’i Osman Ağa’ya gönderip cinayeti kendisinin işleyip işlemediğini sordurtmuş, Osman Ağa bunu şiddetle reddederek böyle bir cinayeti işlemeyeceğini söylemiştir.
Osman Ağa iki yıl evvel Yahya Kâhya cinayeti ile de suçlanmış, aynı şekilde cinayeti kendisinin işlemediğini ifade etmiş, nitekim haklı çıkmıştır. Yıllar sonra İsmail Hakkı Tekçe bu cinayeti kendisinin işlediğini itiraf etmiştir.
Osman Ağa’nın bu cinayeti işlemiş olamayacağını düşündüren sebeplerden birisi de Ali Şükrü Bey’e olan derin minnet ve muhabbetidir.
Osman Ağa’nın eşi Zehra Hanım, Ali Şükrü Bey ile Osman Ağa’nın çok iyi dost olduklarından, Ali Şükrü Bey’in zaman zaman Osman Ağa’nın Giresun’daki evinde misafir olduğundan ve bu ikilinin sabahlara kadar sohbet ettiklerinden bahsetmektedir.
Feridun Kandemir ise Mustafa Kaptan’ın mahkeme de “Ali Şükrü Bey’le Osman Ağa’nın, Sakarya Savaşı sırasında iki dost olarak birlikte gezdiklerinden, Ali Şükrü Bey’in Meclis’te Osman Ağa’nın kahramanlıklarından övgüyle söz ettiğinden” bahsettiğini söylemektedir.
Kılıç Ali de eskiden birbirlerini sevmeyen bu ikilinin sonradan çok sıkı dost olduklarını şu sözlerle anlatmaktadır:
“(…) Cepheden geldiği vakit Ali Şükrü Bey; Osman Ağa’yı, Osman Ağa da Ali Şükrü Bey’i arar, birlikte oturur ve gezerlerdi.”
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bütün bunlara ek olarak, Ali Şükrü Bey’in oğlu Nuha Doruker, 23 Ekim 1959’da Giresun’a gelerek Osman Ağa’nın kabrini ziyaret etmiş, gazetecilere “Babamı Osman Ağa Öldürmedi” şeklinde açıklama yapmıştır.
Başta ifade ettiğimiz gibi İkinci grup üyeleri ve bazı diğer kişiler Ali Şükrü Bey cinayetinin siyasi bir cinayet olduğunu, azmettiricisinin de Mustafa Kemal Paşa olduğunu düşünmektedirler.
Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey, Meclis’te yaptığı konuşmada “Ali Şükrü’ye kıyan bilekleri keseceğiz. O bilekler isterse sırmalı paşa bilekleri olsun.” diyerek üstü kapalı şekilde Mustafa Kemal Paşa’yı işaret etmiştir.
İstikbal gazetesi de “Topal Osman her ne kadar Meclis Muhafız Bölüğü Komutanlığına getirilmiş bulunsa da nihayetinde bir uşaktır ve onda daima bir uşak ruhu yaşamıştır. İş bu hâlde iken bunun efendisi kimdir?” diyerek cinayetin arkasında Mustafa Kemal’in olduğunu ima etmiştir.
PEKİ BU CİNAYETLERİN ARKASINDA MUSTAFA KEMAL PAŞA VAR MIDIR ?
Hatırlanacağı üzere Lozan görüşmelerinin tartışıldığı bir oturum esnasında Mustafa Kemal Paşa ve Ali Şükrü Bey sert şekilde tartışmışlardı.
Bu gerginlik Ali Şükrü Bey ile Mustafa Kemal Paşa’nın birbirlerinden hoşlanmadıkları izlenimi yaratmıştır. Ancak bu ikilinin arasında abartıldığı gibi bir düşmanlık yok-tur. Tartışma ve kavgalar yaşandığı an ile sınırlı kalmış, kişisel husumete dönüşmemiştir.
10 Temmuz 1920’de kurulan ve 1 Mart 1921’de çalışma alanı düzenlenerek adı Bahriye Dairesi Reisliği olarak değiştirilen Umur-ı Bahriye Müdürlüğü’nün başına Ali Şükrü Bey’in kardeşi Şevket Bey’in getirilmesi bu düşüncemizi desteklemektedir.
Ayrıca Ali Şükrü Bey, Meclis Matbaa Müdürü Feridun Bey ile yaptığı bir konuşmada Mustafa Kemal Paşa ile bir düşmanlıkları olmadığını, bazı ara bozucuların Paşa ile kendisini karşı karşıya getirmek istediklerini, ancak Paşa’nın da buna fırsat vermediğini şöyle anlatmıştır:
“Öyleleri var ki, onu ona çekiştirmeden, mütemadiyen fitne ve fesat yapmadan rahat edemiyorlar. Yoksa ben Paşa’yı bilirim. Benim dobra dobra konuşuşlarıma, hatta bazen ölçüyü aşarak çok şiddetli tenkitler yapışıma hiç kızmaz. Bilakis kaç defa kızacağını tahmin ettiğim hâlde, omzumu okşayarak ‘Aferin Ali Şükrü! Çok isabetli mütalaalarda bulundun.’ diye takdir ve iltifatlarda bulunmuştur. Ama gel gör ki etrafına sokulmak isteyenlerin yapmadıkları yok. Hiçbirine yüz vermediği hâlde, yine ona mensupmuş gibi davranarak fesat karıştırmak istiyorlar. Rahat vermiyorlar, sanki Paşa’yı benden fazla seviyorlar. Halbuki, kendi çıkarlarından başka bir şey düşündükleri yok…”
Meclis Başkatibi Recep Bey de Ali Şükrü Bey’i çok temiz ve vatanperver bulduğunu ancak bir coştu mu kabına sığmadığını söyler ve onun dürüstlüğünün Mustafa Kemal Paşa’nın da hoşuna gittiğini şu sözlerle anlatır:
“Tuhaf değil mi, Paşa da bu hâlini beğeniyor, içinden geleni pervasızca söyleyişi, samimiyeti… Kaç defa ağzından işittim: “Herkes Şükrü Bey gibi düşüncelerini, fikirlerini pervasızca söylese, kimseden şüphe edilemezdi dediğini…”
Ali Şükrü Bey’in bahsettiği fitne ve fesat yapmadan duramayan kişiler, Ali Şükrü Bey’in Mustafa Kemal Paşa’yı indirip yerine Enver Paşa’yı geçirmek istediğini dedikodusunu yayarlar. Ali Şükrü Bey Meclis kürsüsünden şu sözleri söyleyerek konuya açıklık getirir:
Onun bu konuşmayı yapması ve özellikle yabancılar karşısında Paşa’yı kötülemesinin mümkün olmayacağını söylemesi, ona duyduğu saygının bir göstergesidir. Görünen odur ki; hemPaşa hem de Ali Şükrü Bey, aralarını bozmak isteyen bazı fesatçıların olduğunun farkına varmışlardır.
Ali Şükrü Bey’in cenazesine katılan ve Faik Ahmed Bey’in cinayetten Mustafa Kemal Paşa’yı sorumlu tutmasına şaşıran Trabzon Milletvekili Nebizade Hamdi Bey de şu sözleri söylemektedir:
“Sonra cenazeyi Belediye Meydanı’na naklettik. Meydanda Trabzon İttihat ve Terakki Başkanı Hacı Ahmet Barutçunun oğlu Faik Ahmet Barutçu, çektiği nutukta sık sık Çankaya katilleri diye bar bar bağırıyordu. olduğunu kastediyordu. Bu hususta Atatürk’ün düşüncelerini ve olayların içinde anbean yaşamış bir insan olarak tarih önünde tekrarlıyorum ki Atatürk bu olayın tam karşısında oldu”
Atatürk’ün muhafızlarından Çakıroğlu Hüseyin, Atatürk’e Ali Şükrü Bey’i ortadan kaldırma fikrinin teklif edildiğini ancak onu öfkelenerek “Yerine gelen ondan beter çıkarsa Ali Şükrü’yü aramaz mıyız? Bana böyle tekliflerle gelmeyiniz!” dediğini nakletmektedir.
Zaten Mustafa Kemal Paşa hiçbir zaman sorunları cinayetle çözmek taraftarı olmamış, birkaç defa canına kast eden Çerkez Ethem’i bile öldürtmeyerek onu Millî Mücadele’ye tekrar kazandırmanın yollarını aramıştır.
Ayrıca Ali Şükrü Bey’i öldürtmek istese bile bu iş için ortam müsait değildir. Cinayetin işlendiği dönemde Lozan görüşmeleri askıya alınmış ve savaş ihtimali tekrar gündeme gelmiştir. Sovyet Rusya tekrar savaş çıkarsa Türkiye’nin yanında savaşa gireceğini açıklamıştır.
Meclis savaş ile barış arasında gidip gelmektedir. Ordu yorgun, imkânlar kısıtlıdır. Böyle kritik bir ortamda bir mebusu hem de ikinci grupun en ateşli mebusu olan Ali Şükrü Bey’i öldürtmek, üstelik bu işi kendi Muhafız Komu-tanı Osman Ağa’ya yaptırmak akıl işi değildir.
Atatürk Ali Şükrü Bey’i öldürmenin kendisinin itibarının sarsılmasına neden olacağını, onu iktidardan düşürmek isteyenlerin elini güçlendireceğini, vb. çok ciddi sonuçlar doğuracağını elbette tahmin etmiş olmalıdır.
Osman Ağa’nın öldürüldüğü çatışmanın çıktığı gün, Ağa’nın hakkında çıkartılan yakalama kararını öğrenip Mustafa Kemal Paşa’yı öldürmek maksadıyla Çankaya Köşkünü bastığı haberleri bütün Ankara’ya yayılmış, sonrasında silah sesleri duyulmaya başlamıştır.
Döneme tanıklık eden bazı kişiler, yıllar sonra yayınladıkları anılarında “Osman Ağa’nın Çankaya Köşkü’nü bastığını, Köşk’ten içeri girdiğini, Mustafa Kemal Paşa’yı bulamayınca öfkelendiğini ve içeride ne bulduysa parçaladığını” yazmışlardır. Bu doğru değildir.
Mustafa Kemal Paşa’nın en yakınındaki isimlerden Çakıroğlu Hüseyin çatışmanın detaylarını anlatmıştır. Buna göre Osman Ağa aslında Çankaya Köşkü’ne ulaşamamış, Köşk yolunda girdiği çatışma sonucunda öldürülmüştür. Köşke kadar gelebilenler Osman Ağa’nın adamlarıdır.
Osman Ağa, Mustafa Kemal Paşa’nın öldürüleceği haberini alır almaz onları göndermiş ve “Canınız pahasına Paşa’yı koruyacaksınız.” emrini vermiştir. Hemen yola çıkan muhafızlar Köşk’e gelmişler ve Paşa öldürüldü zannedip intikam amacıyla ateş açmaya başlamışlardır.
Üzerlerine ateş açılan Köşk muhafızlarının da, onları tanımayıp karşılık vermesi ile çatışma başlamıştır. Köşk muhafızlarının durumu anlamasının akabinde, muhafızlardan Karabulduklu Salih bir taraftan diğer tarafa geçip ve Paşa’nın yaşadığını söylemiş,çatışma sona ermiştir.
Osman Ağa’nın adamlarından olan Haliloğlu Rasim de yıllar sonra anlatmış olduğu hatıralarında, Köşk’e Mustafa Kemal Paşa’yı öldürmek için değil korumak için gittiklerini söylemiştir.
Kılıç Ali anılarında Osman Ağa’nın adamlarının maksadının Paşa’yı korumak olduğunu şöyle anlatır:
“Giresun Müfrezesi’nden ölen ve yaralananların çoğu, askerî kıtanın
6 Yorum
- Yorumların Sıralanışı
- Yeniden Eskiye
- Eskiden Yeniye
Dedem şerif çavuşla ve osman ağamızla gurur duyuyorum.mekanları cennet olsun.bu topraklarda rahat bir şekilde yaşıyorsak ermeni çetelerine ve rum pontuscularina anadoluyu dar eden aziz şehit ve gazilerim sayesindedir.
Osman Ağa’nın öldürülme kimlerine ve nedenlerine bakacaksınız..
1-cumhuriyetin ilanını engellemek; nisan ayından ekim ayına anca sekteye uğratabildilerr
2-Atatürk’ü korumasız bırakmak, yalnızlaştırmak, Türksüzleştirmek
3-Osman Ağa’ya vurulduktan sonra idam kararı çıkaran kimlerdi? etnikler.. onlardan biri daha sonra izmir suikasti davasında asıldı..
4-çerkez hıyanetleri.. tetikçi ismail hakkı tekçe bir çerkez.. dağıstanlı deli Halıt Paşa’nın gözüne girip yanından gelmişti, Halıt Paşayı da bir çerkez ali çetinkaya öldürdü.. Ankara’ya geldi, Ali Şükrü’yü de Osman Ağayı da öldürdü.. bunu hasan pulur ile yaptığı röportajda itiraf etmişti.. ancak hasan pulur da bir çerkez, röportajı kitaba aktarırken bu itirafları kırptı..
5- Giresun Alayı ve 5. Kavkaz Tümeninin bir bölüm askerleri Osman Ağa’nın katlinden üzerine Ankarada bir sürek avı başlatacaktı, bunu engelleyen Rauf Orbay da bir çerkez..
6-Osman Ağa’nın öldürülmesi, cinayetler bir bloklaşmış etnik entrikasıdır ve çerkez tetikçi kullanmışlardır..
7-Osman Ağa’nın öcü için Tomoğlu İsmail, çerkez ismaili vurmuş ancak ölmemiştir.. uzun süreli yatak ve felçli olarak yaşamıştır. tek kurşun ile öldü diye bırakmıştır..
.Yahya Kaptanı öldüren İsmail hakkı Tekçe, Topal Osman ı da öldürdü.. İsmail hakkı tekçe ,önce Mustafa süphiyi Yahya Kaptana öldürttü. Sonrada Yahya kaptanı öldürüdü. Atamızı koruyan ,Topal Osman’ın muhafızlarını kumpasla suçlu göstererek, kurulan yeni muhafız alayının başına geçti.Komitacı ve ittihat terrakidendi. Enver Paşanın adamıydı.Atatürk’ün zayıf anını kolluyordu.Enver paşa Rusya da başarılı olsaydı.İsamil Hakkı tekçe Atamızı öldürecekti. Ama Enver paşa öldürülünce, planları suya düştü. İzmir suikastini hatırlayınız .Eski ittihatçılar , Atamızı ittihatçı olmadığı için öldürmek istediler.
Olay, basit bir Osmanlı geleneğinin devamıdır.. Osmanlı’da padişah ölünce şehzadeler taht kavgasına girerler, biri diğerine üstünlük sağlayarak, ya Yıldırım bayezit’ in şehzade yakup’u boğdurtması gibi boğdurtur, ya ikinci bayezit’in cem Sultan’a yaptığı gibi düşman eline iltica etmek zorunda bırakır, ya Sultan 1.Ahmet’in 1.mustafa’ya yaptığı gibi hücreye kapattırır, ya 2.Süleyman’ın 2. Mustafa’ya yaptığı gibi “düşmana yenildin, suçlusun, azledildin” muamelesi yapar ya da sultan 3.selim, 2. mahmut, sultan Abdülaziz gibi şehzadeleri, uslu durdukları taktirde herhangi bir müeyyide uygulanmaz..
Mustafa kemal, bu seçeneklerin hepsini yapmıştır.
Yıldırım bayezit’in şehzade yakup’u boğdurtması gibi Ali Şükrü Bey’i boğdurtmuştur. 2. Bayezit’in cem sultanla çatışmaya girip onu rodos şövalyelerine sığındırdığı gibi çerkes etem’i yunana sığınmak zorunda bırakmıştır.
sultan 1.ahmet’in 1.mustafayı kafese kapatması gibi Kazım karabekir’ i kafese kapatmıştır.
Sultan 1. Mustafa’nın genç Osmanlı linç ettirmesi gibi Osman ağa’yı linç ettirmiştir. 2.süleyman’ın 2.mustafayı, Zenta muharebeside yenilmesi ve akabinde karlofliça anlaşmasına sebebiyet vermesi nedeniyle azletmesi gibi Enver Paşa’yı 1. Dünya savaşını mağlubiyetinin sorumlusu gösterip tüm ittihatçıları sknırdışı ettirmiştir… Sadece Nurettin Paşa’yı bertaraf etmek için kendisine münhasır olarak sağlam edeviyat üreterek Nurettin paşayı da o şekilde bertaraf etmiştir.. Tabii, bu arada Mustafa Kemal’e suikast teşebbüsünde bulunulduğunu da ifade edelim… Yani, iktidarda gözü olan diğer adaylar da Mustafa kanali öldürmek istemişlerdir..
Ben, bana göre şunu söylüyorum: kazanan daima haklıdır.
Yazıda çelişkiler var Osman Ağa köşke gelirken madem niyeti kötü değil neden vuruldu ? kim vurdu oda belli degil Ayrıca Osman Ağa Atatürk’ü öldürme niyeti olmasa vurulduktan sonra bir suçlu gibi boynundan iple asılarak neden teşhir edilsin ?
LENiNiST öğretiye göre bir ulusun ne kadar bağımsız olması gerektiğine işçi sınıfı (Proletariat) karar vermelidir. Proletarya diktatörlüğü en ziyâde bunun için lâzımdır. 1910’lu 1920’li yıllarda bugün bütünü ile unutulmuş (bir Necip İngiliz milleti hatırlıyor, BREXIT sürecini iyi izleyiniz) bu eytişimsel ve de Marx-bilimsel Pravda gerçekliğini ilkmektep çocukları bile bilirlerdi. Günümüzde ise, elini sıcak sudan soğuk suya sokmamış bazı cici beyler “Tam bağımsız Türkiye” diye bağırıp çağırmaktadırlar. EDEP YÂ HUU. Ha böyle salon-ulusalcılarını ATATÜRK bile tasvîb etmezdi.