Nedir bu İstanbul Sözleşmesi? İşte madde madde sözleşmenin hedefleri…

featured

Sencer Başat yazdı…

İstanbul Sözleşmesi feshedildi. Sözleşme’den çıkılması kararı Resmi Gazete’de yayımlandıktan sonra Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt’ten kararı onaylayan mesajlar geldi. Ayasofya başimamı sözleşmenin kaldırılması kararını kutladı.

SÖZLEŞME SÜRECİNDE NE OLDU?

Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacı devletlerinden biriydi. 24 Kasım 2011’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 247 vekilden 246’sının kabul oyu, 1 vekilin çekimser oy vermesi ile onaylayan ilk ülkeydi. 81 maddelik İstanbul Sözleşmesi’ni Türkiye adına dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu imzalamıştı. İstanbul Sözleşmesi 8 Mart 2012’de Resmî Gazete’de yayımlandı. 12 ülkenin taraf olmasıyla 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi.

İmzacı ülkelerin sözleşme kapsamında vermiş oldukları taahhütler, bağımsız uzmanlar grubu olan ve kısaca GREVIO olarak bilinen “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzmanlar Grubu” tarafından denetlendi. İstanbul Sözleşmesi’ni yazan uzmanlar arasında  yer alan Prof. Dr. Feride Acar, GREVIO’nun başkanlığını 2015-2019 yıllarında üstlendi.

3 Temmuz 2017’de GREVIO Türkiye’ye ilişkin ilk raporunu yayımladı. Raporda atılan olumlu adımlar için memnuniyet dile getirildi, kadına yönelik şiddeti sonlandırmak için yasal düzenleme, politika ve tedbirlerdeki eksikliklere vurgu yapıldı ve sözleşmenin daha etkin uygulanması için öneriler sunuldu. Ayrıca faillerin kovuşturulması ve cezalandırılması konusunda yargı verilerinin olmayışı ile kadına yönelik şiddette cinsiyetçi önyargılar ve mağduru suçlamalarının yargılamalarda indirime yol açtığı endişesi belirtildi.

Şiddet olaylarının yetkili makamlara bildirimlerinde oranın azlığında mağdurların ekonomik bağımsızlığının olmayışı, hukuksal metinlerde okuryazarlığın azlığı, yargılama ve kovuşturma makamlarına olan güvensizliğin etkisine dikkat çekildi. Özellikle tecavüz ve cinsel şiddet vakalarının “mağdurlar tarafından neredeyse hiçbir zaman bildirilmediği” dile getirildi.

TARTIŞMA SÜRECİ NASIL GELİŞTİ?

Kadın cinayetlerinin kaydını tutan “Anıt Sayaç”a göre, 2019 yılında 421, 2020 yılında 407 ve 2021 yılının Mart 20’sine kadar 77 kadın şiddet sonucu hayatını kaybetti.

İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik itirazlar/tartışmalar iki temel grupta yapıldı. İlk grupta toplumsal cinsiyet eşitliğini düzenleyen madde 3 ve 4 ile eşcinsel birliktelikleri yasal teminat altına alan ve bu durumun toplum yapısını bozduğunu iddia eden maddeler yer aldı. İkinci grupta ise kadının beyanının esas alınmasıyla erkekler için verilen evden uzaklaştırma kararının aileleri parçaladığı iddiası dile getirildi.

1 Haziran 2019 tarihinde, basına kapalı gerçekleşen Milli İrade Platformu iftarında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesi ile ilgili olumsuz açıklamaları Yeni Akit ve Millî Gazete’de yer aldı. Gazeteler, Sözleşmenin Türk aile yapısını zedelediğini ve eşcinselliği normalleştirdiğini iddia etti. 2 Temmuz 2020’de, AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, katıldığı televizyon programında, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılabileceğini belirtti.

AKP İstanbul Milletvekili ve TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı Canan Kalsın, 9 Temmuz 2020’de resmi Twitter hesabından yaptığı açıklama sonrasında TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanlığı görevinden alındı.

ANKETLER NE DEDİ?

KONDA Ağustos’20 Barometre saha araştırmasında 32 ilde 3.569 kişi ile görüştü. Rapora göre, İstanbul Sözleşmesi’ni her üç kişiden birinin bildiği, “Erkek sever de döver de” yargısına toplumun % 63’ünün kesinlikle yanlış derken % 6’sının yargıya katıldığı ortaya çıktı.

Kadın örgütleri, 5 Ağustos’ta İstanbul Sözleşmesi’ne destek için çok sayıda ilde eylem yaptı ve Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görev aldığı Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) İstanbul Sözleşmesi’ne destek verdiğini açıkladı.

Aynı yılın ağustos ayının ortalarında; aralarında sanatçıların, avukatların ve siyasetçilerinde bulunduğu 345 erkek, “Erkeklik öldürüyor, İstanbul Sözleşmesi yaşatır” başlığı altında açıklama yaptı.

Avrupa Konseyi, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanların temel dayanağı olan ve sözleşmenin “aile hayatını veya yapısını yeniden düzenlemeyi amaçlayan gizli bir gündemi olduğu” suçlamasını “ataerkil düzenin savunulması, korunması ve yaygınlaşmasına hizmet eden temelsiz iddialar” olarak tanımladı. Açıklamada, Polonya ve Türkiye’den siyasetçilerin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması için çağrı yapmalarını ve diğer ülkeleri kendilerini takip etmeye davet etmelerine ilişkin tavrın, sözleşmenin amaçlarının ve hükümlerinin kasıtlı olarak yanlış tanıtılmasının bir sonucu olduğu tespiti yapıldı.

SÖZLEŞMEDE NEDEN RAHATSIZ OLDULAR?

1. İstanbul Sözleşmesi, kadınlara yönelik her tür şiddete karşı hukuki çerçevede detaylı bir koruma sağlayan ilk uluslararası belgedir.

Sözleşme, toplumsal cinsiyetle ilgili birçok uluslarası sözleşmenin tamamlayıcısıdır. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ile ev içi şiddeti hedef alan ilk Avrupa Sözleşmesidir. Sözleşmenin genelinde şiddet eylemlerinin önlenmesi, mağdurlara yardım edilmesi ve faillerin adalet önüne çıkartılması amaçlar. Sözleşme, örneğin aile içi şiddet, ısrarlı takip, cinsel taciz ve psikolojik şiddet gibi, kadına yönelik farklı şiddet türlerinin suç olarak kabul edilmesini ve bunlara karşı yasal yaptırımlar getirilmesini gerekli kılmakta ve imzalayan ülkelere yasal yükümlülükler getirir.

2. İstanbul Sözleşmesinin amaçları çok geniş çerçevede dile getirilir.

  • Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak,
  • Kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dâhil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak,
  • Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak,
  • Kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak,
  • Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak.

3. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun ile doğrudan bağlantılıdır.

Bahsedilen iki kanun da hem kadınları hem de erkekler de dahil tüm aile fertlerini, çocuklar dahil düzenleme konularının içine alır. Düzenlemelerden faydalananlar hem kadınlar hem erkek hem de (doğrudan belirtilmese de) LGBTI+ bireyler olarak ‘mağdur’lardır.

Şiddet mağdurları genelde kadınlardır. Failin ve çoğu zamanda sosyal çevrenin baskısından korkarak şiddet saklanır. Güvenlik gücüne veya yetkili makama başvurulması, mağdurun can korkusu yaşamaya başladığında gerçekleşir. Şiddetin bu boyutunda zaman mağdurun aleyhine işler. Koruma başvurusunda, delillendirme zaman alır. Aleyhine tedbir kararı verilen tarafa, hükmedilen tedbir kararına itiraz hakkı tanınır. İddia olunan mağduriyetin gerçekleşmediğini mahkemeye ispat eden kişi hakkında verilen tedbir kararını kaldırır. Tedbir kararları kişilerin siciline işlenmez.

4. İstanbul Sözleşmesi sadece kadınları kapsamaz.

Sözleşme genel olarak kadınlar, çocuklar ve doğrudan belirtilmese de LGBTI+ bireyler içindir. Çünkü kadınların kadın oldukları için (zorunlu kürtaj, kadın sünneti, vb.) maruz kaldıkları veya erkeklere kıyasla daha fazla maruz kaldıkları türden (cinsel taciz ve ırza geçme, ısrarlı takip, cinsel taciz, aile içi şiddet, zorla evlendirme, zorla kısırlaştırma) şiddet türlerini kapsar. Bu şiddet türleri erkeklerle kadınlar arasındaki eşit olmayan güç ilişkileri ve kadınlara karşı yapılan ayrımcılıktan kaynaklanır.

Çocuk tanıkların hakları ve ihtiyaçları karşılanır, danışmanlık hizmeti verilir. “Cinsel yönelim” kavramı sadece Sözleşme’nin 4. Maddesinde geçer. Maddede şiddet ile mücadelede hiç kimseye ayrımcılık yapılmaması; din, dil, ırk, vb. pek çok unsurla birlikte, toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelime dayalı şiddetin de kabul görmemesi gereği vurgulanır.

5. İstanbul Sözleşmesi ailenin iç işlerine dokunmamayı tercih eder.

Evlilik öncesi, esnası ve sonrasında aile içi dengenin tesisi ve anlaşmazlıkların çözümü için pek çok kurum pek çok eğitim verir. Ancak tüm uğraşlara rağmen çözümü mümkün olmayan sorunlar ve şiddet olaylarının devam ettiği bir evliliği sürdürmekte ısrarcı olmakta da bireysel ve toplumsal bir fayda bulunmaz. İlişkilerin sürdürülebilmesi eğitimin yanı sıra, iki taraflı sağlıklı iletişime, sevgi ve saygıya bağlıdır. “Koca tecavüzü” gibi örnekler başta olmak üzere her türlü aile için şiddet ve baskı; insan onuruna ters biçimde yaşanan zorbalıklardır.

6. İstanbul Sözleşmesine göre ‘kadının beyanının esas’tır.

Toplumda “Kadının beyanı” olarak sıklıkla ifade edilen konu, gerçekte şiddet mağdurunun beyanıdır. Şiddet mağduru kadın olabileceği gibi erkek de olabilir. Ayrıca bu kısım İstanbul Sözleşmesinde değil 6284 sayılı kanunda geçer. Mağdurun beyanının esas alınması 6284 Sayılı kanun gereğince yalnızca, mağduru ölüm ve şiddet tehdidinden koruma amacıyla geçici olarak verilen tedbir kararlarında geçerlidir.

7. Sözleşme ve artan kadın cinayetleri bağlantılıdır. 

Şiddet mi arttı yoksa görünürlüğü mü arttı tartışmaları dahi sağlıklı bir sonuç bulabilmiş değildir. Bu sebeple ihtimaller üzerinden değil somut vakalar üzerinden meseleye yaklaşılmalıdır. Aksi takdirde söz konusu cinayetlerin Sözleşmenin doğru bir şekilde uygulanmadığından kaynaklandığı ve iptali durumunda şiddet ve cinayet vakalarının birkaç kat artacağı öngörülebilir.

İstanbul Sözleşmesi ve kadın cinayetlerinin artması arasında doğrusal hiçbir bağlantı yok iken, kadın cinayetlerini önlemek üzere getirilmiş bir düzenlemenin günah keçisi ilan edilmesini anlamak pek mümkün gözükmez. Cinayetler gerçekten arttıysa burada bakılması gereken pek çok değişkenli sosyolojik ve psikolojik toplumsal süreçlerdir. Burada Sözleşmenin bu kadar hedefe konması asıl sebeplerin görmezden gelinmesi anlamına da gelir. Bu noktada şiddet sebebi olarak istatistiklere de yansıyan alkol kullanımı, iletişimsizlik ve bazı yanlış geleneklerin masaya yatırılması elzemdir.

8. Sözleşme ve arabuluculuk sisteminin birleştirilmesi zorunludur.

Arabuluculuk uygulamasında temel olan hususlardan birisi davanın arabuluculuk sürecine elverişli olma durumudur. Eşitsiz bir güç dengesinin söz konusu olduğu aile içi şiddet konusu kanunen arabuluculuğa elverişli kabul edilmez. Bunun yerine her ailenin kolaylıkla ulaşıp yardım alacağı aile terapistleri ve psikologlar bu süreçte çok olumlu sonuçlara imza atar. Eşleri uzlaştırmak, çoğunlukla daha sorunlar şiddet boyutuna varmadan işleyebilecek bir mekanizmadır. Şiddet bir kere gerçekleşti mi, büyük oranda tekrarlar ve artış gösterir. Hele ki böyle sürekli şiddete maruz kalan kadınların şiddet failiyle oturacağı bir uzlaşma masası gerçekçi bir tartışma ve uzlaşma zemini değildir.

9. Sözleşme ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ kavramını açıklanmaktadır.

Sözleşme kadına yönelik şiddeti bir insan hakkı ihlali ve bir ayrımcılık türü olarak kabul eder. Ayrıca, “toplumsal cinsiyet” kavramının tanımını yapan ilk uluslararası sözleşme olarak da bilinir. “Toplumsal Cinsiyet” eşcinsellik ya da cinsiyetsizleştirme değildir. Biyolojik cinsiyetin inkârı veya yok sayılması anlamına da gelmez. Toplumsal cinsiyet kavramı; kadın ve erkeğe kültürlerin, toplumların yüklediği rol ve görevleri ifade etmek için kullanılır. Toplumsal cinsiyet eşitliği ise kadın ve erkeğe eşit fırsat verilmesi anlamına gelir ve üçüncü bir cinsiyet anlamı bulunmaz.

Toplumda kadına ve erkeğe yüklenen rol ve görevlerin dağılımı her zaman adil ve insan onuruna yakışır şekilde cereyan etmeyebilir. Söz konusu rollerin kadın veya erkek açısından mağduriyet oluşturduğu anda toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı devreye girer ve adaleti sağlamaya çalışır. Burada hedeflenen külli bir eşitlik değil, adaletsizlikleri ortadan kaldıracak bir fırsat eşitliğidir. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun kadını üstün cinsiyet ilan etmemekte bilakis kadınların sadece kadın oldukları için maruz kaldıkları aşağılama, ikinci sınıf insan yerine konma, zorunlu kürtaj, kadın sünneti, erkeklere kıyasla daha fazla maruz kaldıkları türden (cinsel taciz ve ırza geçme, ısrarlı takip, aile içi şiddet, zorla evlendirme, zorla kısırlaştırma) gibi şiddet türlerine karşı kadınlara bir koruma imkânı sunar. Kadınların erkeklerle eşit olmayan güç ilişkileri sebebiyle maruz kaldıkları bu ayrımcılık halleri insani ve ahlaki değerlerle de bağdaşmamakta olup özel bir korumayı gerekli kılar.

10. Sözleşme aile içi bazı sorunların kamu davası haline gelmesini gerektirir.

Aile anlaşmazlıklarının kamu davasına dönüşmesi gibi bir uygulama yoktur. Kamu davasına dönüşen vakaların hepsinde Türk Ceza Kanunu anlamında suç teşkil eden bir eylem bulunur. Suç işlemek de kişilerin özgür iradesine bırakılacak bir konu değildir. Bir kişinin eşiyle anlaşmazlıklar yaşaması, tartışması, sulh olmaları gibi durumlar kişilerin özgür iradeleri ile hareket ettikleri durumlardır. Ancak bir kişinin eşini dövmesi, sakatlaması veya öldürmesi gibi durumlar özgür iradesi ile hareket edebileceği alanlar olmadığı gibi aile içi değil toplumsal sorunlardır.

11. Sözleşme kapsamında devletlerin sorumluluğu vardır.

Sözleşme herkesin, özellikle de kadınların, gerek kamu gerekse özel alanda şiddete maruz kalmaksızın yaşama hakkını yaygınlaştırmak ve korumak için gerekli olan yasal ve diğer tedbirlerin alınmasını kapsar.  Bu kapsamda sözleşmeyi imzalayan ülkeler ulusal anayasalarına veya ilgili diğer mevzuata kadın erkek eşitliği ilkesini dahil etmekle, kadınlara karşı ayrımcılığı yasaklamakla, ayrımcılık yaratan yasaları kaldırmakla yükümlüdür. Sözleşme hükümleri uygulanırken, “cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, medeni hâl, göçmen veya mülteci statüsü, cinsel yönelim” temelinde ayrımcılık yapılamayacağı esas alınır.

12. Sözleşmeye göre töre, gelenek veya ‘namus’ şiddet için gerekçe değildir.

İstanbul Sözleşmesi’ni kabul eden devletler kültür, töre, gelenek veya “namus” iddiası gibi öne sürülen kavramların şiddet eylemine gerekçe olamayacağını belirtir. Sözleşme uyarınca taraf devletler, resmî müfredatlarına, kadın-erkek eşitliği, toplumsal cinsiyet rolleri, kişilik bütünlüğüne saygı gibi konuları eklemelidir. Devletin aynı zamanda kadınlara yönelik şiddetle mücadele eden sivil toplum kuruluşlarını desteklemesi ve iş birliği yapması da sözleşmenin maddeleri arasındadır.

Sözleşmede, taraf ülkelerin, kadınların daha aşağı statüde olduğu düşüncesine yol açan törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kaldırılması, davranış kalıplarının değişmesi için çalışma yapması da öngörülür.

13. Sözleşme şiddeti önleyici düzenlemeler içerir.

İstanbul Sözleşmesi, şiddet eylemi gerçekleştikten sonra yapılması gerekenleri belirlemesinin yanında şiddeti önleyici tedbirler için de düzenlemeler içerir. Taraf devletler, ileride meydana gelecek şiddet olaylarını önlemek için, şiddet girişiminde bulunanlara yönelik eğitim programları oluşturur, yasal tedbirleri alır. Taraflar mağdurlara ve özellikle kadın ve çocuklara, kalacak güvenli yer sağlamak üzere uygun, yeterli sayıda, kolayca erişilebilir barınaklar oluşturmak için gerekli yasal düzenlemeleri yapar. Sözleşme uyarınca mağdurlar şiddet eylemi sonrasında yasal ve psikolojik danışmanlık hizmetleri, finansal, konut, eğitim ve öğretim, iş bulma gibi yardımlar alabilir. Sözleşmeye göre, mağdurların kimliklerinin gizli kalması sağlanarak 7 gün 24 saat ulaşabilecekleri ücretsiz telefon hatları oluşturulmalıdır. Cinsel şiddet mağdurlarına tıbbi ve adli tıp muayenesi yapmak, travma desteği ve danışmanlık hizmeti sağlamak, kriz merkezleri oluşturmak için yasal tedbirler alınır. Şiddet eylemine yardım ve yataklık yapmak da suçtur. Kadınlar, kürtaj ve kısırlaştırmaya zorlanamaz. Cinsel taciz cezai ve yasal yaptırıma tabidir. Kadına şiddete yönelik suçlara yardım ve yataklık yapmak da suç olarak kabul edilir. Sözleşmeye taraf devletler, faillerin orantılı ve caydırıcı cezalar alması için yasal düzenlemeleri gerçekleştirmelidir. Bunlara ek olarak hüküm giyen sanıkların izlenmesi, kontrol altında tutulması, velayet hakkının geri alınması gibi tedbirler de uygulanabilir.

14. Sözleşmede bedensel yaralanma ve sağlık bozukluğunda devlet tazminatı zorunludur.

Devlet mağdurların saldırgana karşı hukuki yollara başvurması sürecinde yanında yer alır. Tazminat hakkı yasal olarak düzenlenir. Sözleşmeye göre; mağdur ciddi bedensel yaralanma ve sağlık bozukluğuna uğrarsa devlet tazminatı sağlanır, tazminatın makul bir sürede verilmesini de teminat altına alınır. Çocukların velayet hakkında şiddet olayları göz önünde bulundurulur.  Zorla gerçekleştirilen evliliklerin geçersiz kılınması, sona erdirilmesi için yasal düzenlemeler yapılır.

Taciz amaçlı takip ve fiziksel şiddet eylemlerinin cezalandırılması için yasal düzenleme yapılır.

Cinsel şiddet eylemleri İstanbul Sözleşmesi’nde tanımlanır.  Başka bir insanla, rızası olmaksızın, herhangi bir vücut parçasını veya cismi kullanarak, cinsel nitelikli bir vajinal, anal veya oral penetrasyon gerçekleştirmek, bir insanla, rızası olmaksızın, cinsel nitelikli diğer eylemlere girişmek ve başka bir insanın, rızası olmaksızın, üçüncü bir insanla cinsel nitelikli eylemlere girmesine neden olmak durumlarında gerekli yasal tedbirler uygulanır.

15. Sözleşmede cezayı ağırlaştırıcı koşullar ve evden uzaklaştırma yer alır.

Eski veya mevcut eşe, birlikte yaşanan bireye karşı,  bir çocuğa karşı ve çocuğun huzurunda, suçun iki veya daha fazla insan tarafından birlikte hareket edilerek, suçun silah kullanarak veya silah tehdidiyle işlenmesi, suçun mağdura ağır fiziksel veya psikolojik zarar vermesi, failin daha önce de de benzer suçlardan hüküm giymiş olması ve suçun tekrar işlenmesi halinde cezayı ağırlaştırıcı koşullar uygulanır. Kolluk kuvveti birimleri her türlü şiddet eylemlerine karşı mağdura yeterli ve en hızlı şekilde karşılık vermek zorundadır. Aile içi şiddet faillerin, mağdurun ve risk altındaki kişinin ikametgâhına girmesini, temas etmesini yasaklayacak yasal düzenleme ve tedbirler alınır.

16. Sözleşmede mağdur koruma tedbirleri zorunludur.

Mağdur koruma tedbirlerinden yararlanır, bu tedbir mağdura gereksiz finansal ve idari yük getirmez, yürürlükten kaldırılıncaya kadar geçerlidir. Kadına yönelik şiddet suçlarında soruşturmalar mağdurun şikâyet ve ifadesine bağlı olmaksızın, ifadesini veya şikâyetini geri çekmesi durumunda dahi devam eder. Mağdurların, ailelerinin ve tanıkların, sindirmeye, misillemeye ve tekrar mağdur bırakılmaya karşı korunmaları sağlanır, failin kaçması vb. durumlarda bilgilendirme yapılır, mağdur ve failin mahkemede ve kolluk binalarındaki temaslarından kaçınılır.

17. Mağdurlar insanlık dışı muameleye maruz kalacağı ülkeye iade edilmez.

İstanbul Sözleşmesi ile statüsü ve ikâmet durumuna bakılmaksızın, korumaya muhtaç, kadına yönelik şiddet mağdurlarının hayatlarının risk altında olabileceği veya işkenceye veya insanlık dışı muameleye veya cezalandırılmaya maruz kalabilecekleri hiçbir ülkeye hiçbir durum altında iade edilmeyecekleri güvence altına alınır.

Kaynaklar:

 

Nedir bu İstanbul Sözleşmesi? İşte madde madde sözleşmenin hedefleri…

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. 20 Mart 2021, 15:39

    Sayın yazar, İstanbul Sözleşmesinin 6284’ten üstünlüğü nedir? 6284 İstanbul Sözleşmesi kadar yaşatmaz mı? Ayrıca GREVİO’nun PKK’lı kadınlarla ve polisimizi tecavüzcülükle suçlayan raporları sizi hiç mi rahatsız etmiyor?

  2. 20 Mart 2021, 15:12

    KAynaklarınız problemli. KADEM doğrudan zaten bu işinodağı olan bir yer. T24’ün ne olduğu da belli. İstanbul sözleşmesi Türk toplum yapısını ve Türk ailesini çökertmeye yönelikti ve kaldırılması son dönemin en hayırlı hareketidir. Sözleşmenin ne bela olduğunu gidin de tek beyanla yuvası yıkılanlara, süresiz nafakaya mahkum olanlara sorun. ÖZetle sayın yazar, sayın muhabirler, geçin bu işleri, milletin derdini doğru anlayın öncelikle.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!