VERYANSIN TV
21 Ağustos’ta kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran’ın cesedi, arama çalışmalarının 19’uncu gününde mahalleye 2 kilometre mesafedeki Eğertutmaz Deresi’nde çuval içinde üzeri taşla kapatılarak gizlenmiş halde bulunmuştu.
Cinayette sır örtüsünü aralayan Nevzat Bahtiyar adlı itirafçı oldu. İtirafçı, cinayetin seyrini değiştirecek açıklamalarda bulundu. İtirafçı, Narin’in cansız bedenini Narin’in amcası Salim Güran’dan aldığını söyledi.
Açıklamalar Türkiye’nin gündemine otururken, Veryansın Tv yazarı Nihat Genç, Narin cinayetini sosyal medya hesabı X’te yorumladı.
“Narin bizi çok kötü vurdu, günahlarımızı zavallılığımızı yüzümüze vurdu!” diyen Genç; hukuk ve ahlakın olmadığı bir Türkiye’de Narin cinayetinde tüm Türk vatandaşlarının sorumlu olduğuna dikkat çekti.
Genç “Kardeşlerim, kendi günahlarımızı görmüyorsak düşman bir bedenin içinde yaşıyor ve kahramanlık taslıyoruz demektir! Düşmanımız, çürümüş ahlak ve gelenekleriyle ve hurafeleriyle ‘bedenimiz’in içinde!” ifadelerini kullandı.
Söz konusu gelişmelerin Türkiye’ye bir kez daha cumhuriyeti dayattığını vurgulayan Genç “Bugün aklımızda filizlenen Cumhuriyeti kitleler ilk kurulduğunda olduğu gibi kendi irademizle kendi ahlakımızla keşfetmiyoruz, bugün aklımızda filizlenen cumhuriyeti bize felaketler ve kaos yani doğanın kendisi dayatıyor! Cumhuriyet’i kuranların kaos ve felaketten çıkmak için nasıl bir haleti ruhiye içindeydiler, okuyarak anlayamadık ama işte o kahramanlar gibi felaketleri yaşayarak şimdi daha iyi anlıyoruz!” sözlerini kullandı.
‘NİHAT GENÇ’TEN CUMHURBAŞKANINA KADAR HERKES SUÇLUDUR’
Genç’in açıklamalarının tamamı şöyle:
Narin bizi çok kötü vurdu, günahlarımızı zavallılığımızı yüzümüze vurdu!
Kardeşlerim, devlet, hukuk, aile, teknoloji, ordu, din, gelenek, ahlak, aklınıza gelen bütün bu ‘kurumlar’ savunmasız çocuklarımızı korumak için insanlık tarafından bir medeniyet olarak ortaya çıkmıştır!
Hukuk, devlet, aile, din, ahlak, vb. işe yaramıyorsa yazar Nihat Genç’ten Cumhurbaşkanına kadar herkes katil ve suçludur!
Herkes hukuku devleti aileyi din ve ahlakı kendi zenginliklerinden yana kullandıkları için, medeniyetin asıl amacını unutuyor, ve devleti hukuku aile ve ahlakı birkaç kişiyi zengin etmenin şöhret etmenin caka satmasının böbürlenmesinin yolu olarak görüyoruz!
‘ALLAH’IN GAZABI İŞTE BUDUR’
Siyonist soykırımından Narin’in vahşice öldürülmesine kadar ahlaken büyük bir kaosun ortasındayız ve devletten aileye ahlaka ve çürümüş geleneklerin kurbanı ve Narin’in katilleriyiz! Kardeşlerim, kendi günahlarımızı görmüyorsak düşman bir bedenin içinde yaşıyor ve kahramanlık taslıyoruz demektir! Düşmanımız, çürümüş ahlak ve gelenekleriyle ve hurafeleriyle ‘bedenimiz’in içinde! Allah’ın gazabı işte budur şeytan bedeninin içinde ve düşmanı tanımıyorsun!
‘NARİN’İ VAHŞİCE ÖLDÜREN ‘GÜÇ HASTALIĞI’DIR’
Nedamet pişmanlık ve tövbe getirmiyorsun ve temiz bir insan ve devlet ve aile ve insan olmanın yolunu hiç aramıyorsun! Narin’in vahşice öldüren ‘güç hastalığıdır!’ Aydınlarımızın katillerini neden bulamıyoruz çünkü aydınlarımızı öldüren derin devlet ‘gücüne’ güveniyor!
Binali Yıldırımlar, Süleyman Soylular vb. servetlerinin dibine neden giremiyoruz, çünkü ‘güçlerine’ güveniyorlar!
Dikkat edin, aile her şeyi biliyordu ve Narin’i kim öldürmüşse o tek kişiyi adalete teslim edebilirlerdi ancak öyle olmadı ve artık Narin’i öldürenler listesi aile kadar geniş ve büyük, Narin’i öldürenler listesi memleket kadar büyük! Çünkü aile gücüne güveniyor!
Binali Yıldırım da gücüne güveniyor siyonistler de gücüne güveniyor, aşiret de gücüne güveniyor! Gücüne güvenmek demek kötülük bedeni sarmış devleti sarmış, kalıcı ve hiç gitmeyecek 2024 yılında hala gücüne tapan bir kötülük demek!
Kardeşlerim, gücüne güvenen kendini dokunulmaz sananların kaosunun karanlığının yıkıcılığının umutsuzluğun pençesinde: insanlık!
Medeniyet bütün kurumlarıyla olay yerindeydi, radar, sensör, dedektör, arama tarama, polis, dedektif, adli uzmanlar, sorgucular, hakimler ve ‘olayı’ yine de çözemediler ve Narin’i ne kurtarabildik ne kim öldürdü bilemedik! Çünkü suçlu dağın taşın tarlanın ailenin geleneğin her şeyin içinde, devletimiz hukukumuz gibi bir zaman geçsin herkes unutur ve olay karanlıklarda kalır diye umut ediyorlar!
Kardeşlerim, Nuh Tufanı diye bir tabiat olayı oldu mu olmadı mı arkeologlar ve tarihçiler çok şüpheli çünkü dünyanın hemen bütün coğrafyalarında Nuh Tufanını aynı şekilde anlatan arkaik dönemden kalma efsaneler dini metinler belgelenmiş! Bu yüzden tarihçiler başka bir yorum getiriyor, Nuh Tufanı bir sembol, çünkü Nuh Tufanı denilen şey kaosun büyük bir felaketle sona ermesi! Kaos, hukuksuzluk ve ahlaksızlıkla dünyanın artık yaşanamayacak bir yer olması ve insanlığın artık bir felaket beklemesi! Yani ‘sular’ geliyor ve temizliyor her şeyi! Ve daha ilerisi, Nuh Tufanı’nın suları: felaket! Yani öyle bir derin kaos yaşanıyor ki Nuh Tufanının felaket suları ‘kurtarıcı’ oluyor! Ya da Nuh Tufanı’ndan sonra kurulan yeni düzenlere (krallıklara, feodaliteye, dinlere, her neyse) meşruiyet kazandırmak için ‘bizden önce tufandı’ masalı uyduruluyor!
Sanayi toplumu da öyle yaptı, bizden önce tufandı çünkü Tarım toplumunda mezhepler dinler asilzadeler kralcılar köylüler birbirlerini öldürüyordu! Aydınlanma, düşman ilan ettiği gerici, köylü, feodal, hasım, husumet, kan davalarını, gelenekleri, yerinden sarsamadı, yani ‘güç’ Aydınlanmayla sadece ‘yer’ değiştirdi! Güç devşirenler hiç değişmedi! Zenginliğin ve devletin ve hukukun ya da geleneğin gücü, Allah ve din ve ahlak vs. kurumlarını manipüle edip ele geçirip kendilerine dokunulmaz biçenlerin gücü, hiç değişmedi! Devlet ve hukuk ve aile ve ticaret bu yüzden Aydınlanma-modern çağlara rağmen hiç değişmedi çünkü güç devşirenler içinde bulundukları kurumları zenginlik ve güç için manipüle ettiler ele geçirdiler!
‘KAOSUN HAKİMİYETİ!’
Hukuk karşısında aile, ahlak, din ya da hangi sebeple olursa olsun hala yukarıdakiler gücüne güveniyor işte: kaosun hakimiyeti!
Kaosta sadece dokunulmazlar imtiyazlılar ulular evliyalar zenginler holdingler yaşar ve Narin gibi dünya güzeli kızlarımız hiç ama hiç yaşayamaz vahşice öldürülürler! Gücün karşısına kim geçerse gücün karşısına hukuku kim koyarsa tıpkı Narin gibi öldürülürler! Hukuk, açık ve şeffaf ve herkes karşısında eşit olmadan ahlak inşa edilemez, devlet ve hukuk ve aile inşa edilemez! Güce tapınanlar kötülüğü her yere salmıştır, güç sarhoşluğu her yere sirayet etmiş mafyalaşmıştır!
Kötülük her yerdedir ve kötülüğün ilk kurbanları içimizde en zayıf olan çocuklar ve silahsızlar ve arkası ve dayısı olmayanlardır!
Dikkatli olun, güç devşirenler işte rızayı böyle üretir, hepimizin içinde, istemesek de, isterse Nuh Tufanı gibi bir felaket olsun, ama bu kaostan bizi kurtarsın diyen bir ses gittikçe büyümüyor mu? Yani içimizde büyüyen bu ses gözlerimizi bağlıyor ve yeni güce tapınanların önünü açıyor! Hatta yeni güce tapınanların başına çiçekler atıyor önüne halılar seriyoruz bizi bu kaostan kurtarın diye! Kardeşlerim, kaos, ahlaksızlık hukuksuzluk değil ahlaksızlık ve hukuksuzluğu bile bile içinden çıkamamaktır! Tekrar tekrar güce tapınanlara teslim olmaktır!
Çünkü bu iktidardan önce de kaos vardı ve milletimiz felaketlerden uzak kalmak adına düne kadar hiç tanımadıklarına anında gözü bağlı, onlarca yıl bu iktidara oy vermek zorunda kaldı! Kaos milletimizin gözünü bağlıyor ve felaketlere dahi oy verecek kıvama nasıl geldiğimizi bize çok iyi açıklıyor! Bu yüzden kimsenin gözünün yaşına, ailesine, servetine, zenginliğine, dinine bakmadan herkesi hukuk karşısında eşit kılacak, cumhuriyeti yepyeni ve sil baştan bir insanlık projesi olarak masaya koymamız lazım! Nuh tufanının suları, hayatın sularıdır, giden ağam gelen paşam döngüsünü bitirecek insanlığımıza fırsat verecek! Tabiatla aynı doğayı paylaştığımız doğanın aklının suları, şöyle!
‘CUMHURİYET KENDİNİ DAYATIYOR’
Orman yangınları sonrası orman kendiliğinden filizlenmeye başlar, yani doğa kendi kendini onarır, yenilenir! Bugün aklımızda filizlenen Cumhuriyeti kitleler ilk kurulduğunda olduğu gibi kendi irademizle kendi ahlakımızla keşfetmiyoruz, bugün aklımızda filizlenen cumhuriyeti bize felaketler ve kaos yani doğanın kendisi dayatıyor! Cumhuriyet’i kuranların kaos ve felaketten çıkmak için nasıl bir haleti ruhiye içindeydiler, okuyarak anlayamadık ama işte o kahramanlar gibi felaketleri yaşayarak şimdi daha iyi anlıyoruz!
Türk kültürünün değerleri kendini dayattı, cumhuriyet öncesi de Türklerin ulusal değerleri kuvvetliydi. Bu cinayeti kitlesel olarak işleyenler , cumhuriyet öncesi de sonrası da aynı barbarlıklarına devam ediyor.
“Cumhuriyet kendini dayatıyor” lafı çok özel! Yazı da her zamanki gibi çok güçlü.