Jale Ak Altınel yazdı…
Bir olimpiyat açılış seremonisini daha, kafamızda bin bir soru işaretiyle geride bıraktık. Dört yıl önce konu covid-19’du. Bu seferkinde de küresel aklı işletmiş olimpiyatın ve sözde medeniyetin hamileri.
Benim gözüm sporun birleştiriciliği falan gibi bir şeyler aramayalı bir otuz yıl kadar oluyor. Sizi bilemem. Zira sporun her branşı endüstriyelleştikten sonra ki bu epeyce uzun yıllara uzanıyor, mevzu hep siyasi hep ideolojik oldu.
Büyük devrimin mirasçıları yakın tarihlerinden bildiğimiz üzere maalesef o mirasa sahip çıkamadılar. Bu geceki büyük gösterilerinde devrimi kutsadılar mı üzerinde mi tepindiler anlamadık. Mari Antuanet kesik kafası elinde, ortalık kan gölüne dönüyor falan. Tamam anladık devrimi anlatıyorsunuz da, eh be kardeşim fona koyduğunuz o kuzey Avrupa menşeili metal müziği, hele de davulcunun o hallerini görünce, 1789 ruhunun Cezayir’de iki milyonu katledişine nasıl evrildiğini bir güzel anımsatmış oldunuz.
Edit Piyaf romantizmi bile o kadar çok sevmeme karşın söndü gitti. Olimpiyat meşalesinin Fransa’nın ilk altın madalyasına sahip beyaz bir sporcu tarafından Afrika kökenli iki kişiye verilmesini Prometeus’un ateşi insanlara vermesine benzetmişler. Zira kendileri tanrı ya da yarı tanrı ya, işte Afrika kökenliler de normal insan gibisinden. Ekseriyetle zaten dansları eden, şarkıları söyleyen hoplayıp zıplayan, yani eğlendirenler Afrika kökenlilerdi. Misal Aya Nakamura hoppidi hoppidi şarkısını söyleyip danslarını ediyor, a aa bir bakıyoruz ki askeri bando, yani süt beyaz Fransız askeri bunlara eşlik ediyor. Bu gösteriyi biz yapsak ne faşistliğimiz kalır, ne ırkçılığımız. Ama adamlar çatır çatır yapıyor, onlar yapınca normal. Oradaki alt metin şu, eski-yeni tüm sömürgelerimiz bizi eğlendirebilir, bizim adımıza yarışabilir sporcu olarak, ama zaptı rapt bizdedir. Onu anladık zaten.
Bir de eşcinsel ‘bireyler’e saygımız sonsuz da, sanırsın Fransa’da erkek kalmamış. Vallahi gösterilerde gözüm erkek aradı. Yani bildiğimiz erkek. Âlem lgbt olmuş. Devrimcisiniz anlıyoruz, cinsel devrimi de yaptınız ona da tamam. Ama o yana bakıyoruz heh diyoruz kadın ne güzel de yürüyor maşal… tam diyeceğiz o da ne sakallı bir suret çıkıyor karşımıza. Diğerine bakıyoruz vay be ne janti adam diyeceğiz tam, a aa ince çorap mı giymiş o? Topuklar on beş pont falan. Her karede bunun dayatılması, yeni normal dayatması gibiydi. Yakında heteroseksüel olduğunuz için özür dilemeniz gerekebilir.
Dünya uçtu gitti ve nereye gittiğimizi hem kestiriyor hem de kestiremiyoruz. Evet elimizde pusulalarımız var. İyi kötü bir tarih bilgisi, biraz mitoloji, biraz felsefe, az çok kitle psikolojisi, biraz da coğrafya. Bir küreseldir gidiyor ama. Bunu ilk duyduğumuzda ne havalı laftı. Global böyle. Oohh küresel. Bilgi toplumu diyorlardı. Sanki bilgi toplumu olununca çok bilgili olacakmışız gibi. Batılı medeniyet falan diyorlardı. Seksenli yılların sonlarına doğru jeton düştü bende. Hiç yalan yapmayacağım, ilk duyduğumda dergi mergi okuyorduk o zamanlar, baya bir heyecanlandırmıştı bu söylemler. Erken aydık aymasına da, ne oldu? Tüm platformları ele geçirdiler, bilgi dedikleri şey kendi doğrularını herkese dayatmaktan öte, yalanla dolanla sömürü düzenlerini sağlamlaştırmaktan öte bir şey değil.
Bu geceki açılışın finaline doğru maazallah mahşerin dört atlısından biri kılığına girmiş kafasına metal bir cübbe geçirilmiş yarı şövalye kostümlü bir atlı Sen nehri üzerinde koştu koştu olimpiyat bayrağını getirdi.
Mahşerin dört atlısı romanı Birinci Dünya Savaşı’nda Fransız cephesini anlatır. Bugün bir Dünya savaşından bahsediliyorsa kökü ucu oralara gitmiyor mu? Paylaşım bitmedi ki bunların nazarında. Tüm dünya bir araya gelse bu ‘batı medeniyeti’ni doyuramaz. Bunlar doymaz. Hedonisttik sapık manyak ruhları ne parayla ne petrolle ne değerli taşlarla ne altınla… Hiç bir şeyle doymaz. Hani saraydan fışkıran kanlar vardı ya gösterimde, güya devrimi anlattıkları. Orada kana susamışlıklarını anlatıyorlardı. Mahşerin dört atlısından birini izledik dakikalarca. Dini kitaplarda bu dört atlı Ares, Reseph, Thanatos ve Limostur.
Ares savaştır, Reseph salgındır, Thanatos ölümdür Limos ise kıtlığı anlatır. Ay Allahım tövbe tövbe ya, sinirlerim bozuldu yazarken.
İzlediklerimizi ben içime sindiremiyorum. Bana asla romantik gelmediği gibi, tam bir batılı hegamonyasını, yukarıdan bakmacı bir kaba dayılığı, fütursuzca bir yarı tanrılık taslanmacılığı, hedonisttik bir sapıklığı görüyorum. Ben mi çok paranoyakım bilmiyorum. Tüm bunların üzerine John Lennon’ın İmagine parçası tam tüy dikti. Netenyahu’nun kırk bin kişiyi katletmemiş gibi Amerikan kongresinde söylediği yalan dolan sözler zırt pırt ayakta alkışlandı ya hani, ona benzettim İmagine’ı. Sen yap yap et et, üzerine İmagine. İyi valla. John Lennon mezarında ters döndü.
Sözün özü dostlar, bu bir açılış değil, eni konu bir gövde gösterisiydi. Böyle olacak, bunları bunları yapacağız edeceğiz minvalinde. Öte yandan gösterim için harcanan onca para pula ve şaşaaya bakınca, bir üçüncü dünya ülkesi kompleksi görüyorum. Fransa’dan sade ama klas bir şeyler beklerdim. Bir de Azerbaycan’ı ve Ermenistan’ı Sen nehrinden geçen gemilerde göremedim. Acaba iki ülkenin sporcularını aynı gemiye bindirdiler de Ermeniler gemiyi mi batırdı? Şaka bir yana onu da yarın öğreniriz. Sevgi ve dostlukla.
“Elimizde pusulalarımız var” demişsiniz. Kusura bakmayın mitoloji, felsefe falan değil Türk kültürüdür elimizdeki pusula. Buna Anadolu ve Rumeli’nin kültürleri dahildir. Kürt ve diğer kökenden olup yüzyıllarddır birlikte yaşadığımız kardeşlerimiz dahildir. İslam inancı ve Anadolu mayası dahildir. Civarımızda yaşayan ve Müslüman olmayan ya da Türk olmayan ama şu küreselci rezilliklere ve liberal dayatmalara tepki gösteren bütün milletler de bu mücadelede yanımızdadır.
Bu bahsettiğiniz pisliklere karşı gerçek itiraz ancak bizim gibi birkaç milletten gelebilir. Batıdan kimsenin bir ümidi yok artık, olmamalı.
Tamamıyla katılıyorum Veysi Bey. Katkınız için teşekkürler. Tarih bilgisinden kastım zaten sizin de ifade ettiklerinizdir. Yorgun ve bitkin bir yazı oldu farkındayım, pek çok detayı atladım dün gece geç vakitte. O bolluk tanrısıdır, imagine parçasında piyanonun yanmasıdır, İsa’nın son yemeğidir, üzerinde ayrı ayrı durulması gereken detaylardı. Zaten bu konuyu da içine alan başka bir yazı daha yazacağım.