Rum yönetiminin Türkleri tutuklama kararına karşı misilleme şart!

featured

Sabahattin İsmail yazdı…

Önceki yazımda Rum yönetiminin KKTC‘de mülk alan, inşaat yapan, emlak satan 95 kişi aleyhine aldığı tutuklama kararını değerlendirmiş ve SAVAŞ İLAN niteliğindeki bu SİYASİ SALDIRIYI püskürtmek için almamız gereken önlemleri anlatmıştım

Bugün de Rum yönetiminin bu saldırısında gerekçe olarak kullandığı argümanları çürütecek karşı argümanlarımızı yazacağım.

KKTC yetkililerini konu ile ilgili açıklama, konuşma ve görüşmelerinde ağız birliği ile bu argümanları kullanması, Rum yönetiminin iddialarının ne denli yanlış, geçersiz, siyasi amaçlı ve art niyetli olduğunu, amacının ekonomimizi darbelemek, kriz/kaos yaratmak ve iki halkı karşı karşıya getirip çatışma çıkarmak olduğunu gözler önüne serecektir.

AVRUPAİ TUTUKLAMA KARARI NEDİR?

Tanınmış devlet olduğu için İNTERPOL’e tutuklama emri gönderme ve tüm dünyada geçerli kırmızı bülten çıkarma yetkisi olan Rum yönetimi, AB üyesi olduktan sonra 27 AB ülkesinde geçerli olan ‘Avrupai Tutuklama’ emri çıkarma imkanını da elde etmiştir.

AB Hukukuna göre, herhangi bir AB üyesi ülkenin yerel mahkemesinden çıkarılacak bir tutuklama kararı, AB’ye üye olan ülkelerin mahkemelerine gönderilmektedir. Diğer üye ülkeler yerel mahkemenin tutuklama kararını uygulamak ve aleyhine emir çıkarılan kişiyi tutuklayıp ilgili ülkeye iade etmek zorundadır.

Rum yönetimi bunu Kıbrıs Türkleri ile KKTC ‘ye yatırım yapan yabancılara karşı, etkili, caydırıcı bir saldırı silahı olarak birçok kez kullanmıştır. Sessiz kalırsak kullanmaya devam edecektir.

KARŞI ARGÜMANLARIMIZ NE OLMALI?

Rum yönetimi, iki devlet arasındaki mülkiyet sorununu, bütünlüklü veya bir parça çözüm planı içinde çözmek yerine, Kıbrıs sorunu sürerken, bireysel bazda mahkemeler yoluyla çözmek istemektedir.

Bu yolla, 50 yıldır devam eden Barış ortamını bozmaya, kendi gayrı meşru yapısını ve bu gayrı meşru yapının hukukunu, KKTC ‘ye empoze etmeye çalışmaktadır.

Aklı sıra, hem adadaki tek meşru devletin kendisi olduğu safsatasını ve egemenliğini bize empoze edecek, hem de KKTC ‘nin “gayrı meşru” olduğu iddiasını kanıtlayacaktır.

Bir başka deyişle KKTC ekonomisini yıkmaya, devletimizin meşruiyetini, saygınlığını, güvenilirliğini, Anayasamızı, KKTC hukukunu, KKTC mülkiyet sistemini, KKTC tapularını tartışılır hale getirmeye çalışmaktadır.

Rum yönetiminin bu saldırısını püskürtmek için çok güçlü ARGÜMANLARIMIZ vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz :

1- 1963-1974 yılları arasında, ENOSİS amaçlı Rum saldırıları sonucu, Kıbrıs Türkleri 103 köydeki tüm mülklerini kaybetmiştir. Rumlar 11 yıl boyunca Türklerin yüz binlerce dönüm arazisini ve binlerce işyeri ile konutunu işgal etmiş, yağmalamış, sahiplenmiş ve kullanmıştır. Bu durum BM ORTEGA RAPORU ile belgelenmiştir.

2- 1974’de ENOSİS amaçlı Yunan darbesi sonucu çıkan savaş nedeniyle, birçok Rum ve on binlerce Türk, köylerini ve mülklerini terk etmiştir… Rumlar Güneyde Türk mülklerine yerleşmiş, Türkler de Kuzeyde Rum mülklerine iskan edilmiştir.

3- 1975’de iki taraf arasında NÜFUS MÜBADELESİ ANLAŞMASI yapılmış ve Rumlar gönüllü olarak mülklerini bırakarak güneye, Türkler de mülklerini bırakarak kuzeye geçmiştir. Nüfus takasını mülk takasının takip etmesi doğal olan çözümdür.

4- 1977-1979 Doruk Anlaşmalarında çözümün İKİ KESİME, İKİ TOPLUMA dayanacağı ve her topluma/kesime kalacak toprağın VERİMLİLİK, YETERLİLİK, GÜVENLİK kriterleri temelinde müzakerelerle belirleneceği kabul edilmiştir. Yani müzakereler sonunda Kuzeyde kalacak tüm topraklar Kuzeydeki devletin, Güneyde kalacak tüm topraklar da Güneydeki devletin olacaktır. Dolayısıyla Rumların bireyler ve Rum devleti olarak Kuzeyde mülk talebi, altında imzaları olan doruk Anlaşmalarında vurgulanan İKİ KESİMLİLİK-İKİ TOPLUMLULUK ilkesine aykırıdır.

5- Rum saldırganlığı ve ENOSİS hedefi nedeniyle çıkan savaşlar sonucu ortaya çıkan mülkiyet sorunu, mahkemelerde bireysel bazda çözülecek hukuki bir konu değil, bütünlüklü çözüm kapsamında müzakere masasında çözülecek SİYASİ BİR SORUNDUR. Dünyadaki tüm savaşların ardında ortaya çıkan mülkiyet sorunları, savaşan devletler arasında müzakere masasında çözülmüştür.. Bulunan çözüm formülü ise devletler arasında toplu takas ve toplu tazminat ödenmesi ve sonra her devletin kendi vatandaşını tazmin etmesidir. Örneğin Çekoslovakya, 2. Dünya Savaşı sırasında Südet Bölgesindeki Almanları Almanya’ya göndermiş, Almanya’dan alması gereken savaş tazminatları karşılığı olarak göç eden Almanların mülklerini ise kamulaştırarak kendi halkına dağıtmıştır. Alman devleti, değişik bölgelerinden göç eden Almanları kendisi tazmin etmiştir. Çek Cumhuriyeti AB’a tam üye olurken Almanların AİHM’de tazminat talebiyle bireysel davalar açamayacakları hususunda kalıcı derogasyon da elde etmiştir. Kıbrıs’ta da olması gereken budur

6- Çözümü defalarca reddetmeleri sonucu mülk sorununun masada çözülmesi mümkün olmamıştır. Bunun sorumlusu hakimiyetçi ve hegemonyacı Rum yönetimidir. Buna karşın, Türk tarafı iyi niyetle hareket ederek, Rumların çözüm gününe kadar mağduriyetlerini olabildiğince gidermek için, AİHM’in talep ettiği, Taşınmaz Mal Komisyonu’nu kurmuştur.. İki devlet arasında varılacak nihai anlaşmada gerçekleşecek olan toplu takas ve tazminat gününe kadar beklemek istemeyen Rumlar, tek yanlı olarak güneydeki mahkemelere gitme ve Rum yönetimi eliyle tutuklama kararları çıkartmak yerine AİHM taşeronu görevi yapan TMK’ya başvurmalıdır.

7- Kıbrıs Türkleri ve EVKAF da güneyde yüz binlerce dönüm çok değerli arazi ve on binlerce konut ve işyeri bırakmıştır. Ayrıca güneydeki tüm hali arazilerde, sahillerde, dağlarda, ormanlarda, su kaynaklarında Kıbrıs Türk Halkının eşit pay hakkı vardır. 1963’den beridir bu mülkler Rumlar ve Rum devleti tarafından kullanılmaktadır. Dolayısı ile sanki sadece Rumlar mülk bırakmış gibi kuzeydeki mülkleri kullananlar aleyhine tutuklama kararları çıkarmak, aynı şeyi bizim yapmamızı da gerektirmektedir

8- Rum yönetimi ve Halkı eğer sunulan BM çözüm planlarını kabul etmiş olsalardı, mülkiyet sorunu da çözülmüş olacaktı. Hem çözüm planlarını reddetmek, hem de mülk talepleriyle bireysel davalar açıp tutuklama kararları çıkartmak, savaş çıkarmaya çalışmaktır.

9- Rum yönetimi 1960 Anlaşmalarına ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasa’sına yüzde yüz ters olan yapısını ve aldığı gayrı meşru kararları “ZORUNLULUK DOKTRİNİ” ilkesine dayandırmaktadır. Güneyde 1963’den beri işgal ettiği Türk mülklerini de bu doktrin gereği vatandaşlarına dağıtmış, üzerlerine inşaatlar yapmış, kiralamış ve kamulaştırmıştır. Mülklerini talep eden Türklere de “çözüm sonrasını bekleyin” demektedir. O halde aynı ilke KKTC için de geçerlidir. Hayat devam ettiğine ve insanların barınma-beslenme ihtiyacı olduğuna göre, KKTC Devleti de “ZORUNLULUK DOKTRİNİNİN” gereğini yaparak, Rumların terk ettiği mülkleri KKTC Anayasasının 159. Maddesi uyarınca kamulaştırmış ve daha sonra Güneyde mülk bırakan vatandaşları ile yasaların öngördüğü hak sahiplerine dağıtmıştır.

10- Rum yönetimi tutuklama kararı çıkardığı Türkleri tutuklayıp yargılamak istemektedir. Oysa kullandıkları Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına göre Türkleri ancak Türk yargıçlar ve Türk mahkemeleri yargılayabilir. Dolayısıyla Türkleri tutuklama, yargılama ve cezalandırma yetkileri zaten yoktur.

MİSİLLEME ŞART

Özetle KKTC yetkilileri Rum yönetiminin kışkırtıcı, saldırgan adımlarına ve açıklamalarına karşı susmak, paniklemek, suçluymuşuz gibi korkmak ve günah keçisi aramak yerine haklılığımızdan emin şekilde ve özgüvenle, yüksek sesle bu argümanları kullanarak güçlü yanıtlar vermelidir.

KTC vatandaşlarının tutuklanmalarına ve yargılanmalarına asla seyirci kalınmamalıdır. Mütekabiliyet ilkesi gereği anında MİSİLLEMEDE bulunulmalıdır.

Rum yönetimine, tuttuğu yolun çok yanlış olduğu ve adada yeniden savaş çıkmasına neden olacağı bu argümanlarla ve sahada kararlı karşı adımlarla gösterilmelidir. Bu yapılırsa, daha önce olduğu gibi aldıkları kararlar kağıt üstünde kalacak ve daha ileri gitmeye cesaret edemeyeceklerdir.

Yeter ki biz karşı adımlarda cesur ve kararlı olalım, korkmadığımızı ve ilan ettikleri bu savaşa karşı HODRİ MEYDAN dediğimizi onlara ve destekçisi emperyalist güçlere gösterelim.

ARA ÇÖZÜM ÇAĞRISI YAPILMALI

Son söz olarak diyeceğim şudur:

1- Akan Kürşat’ın serbest bırakılmama sık ve tutuklamaların devam etmesi halinde, önceki yazımda belirttiğim 11 karşı önlem kararlılıkla hayata geçirilmelidir.

2- Tüm tapulara ve yatırımlara KKTC DEVLETİ TARAFINDAN DEVLET GÜVENCESİ VERİLMELİDİR.

3- Rum yönetimine, NİHAİ ÇÖZÜMÜ BEKLEMEDEN, MÜLKİYET SORUNUNUN İKİ DEVLET ARASINDA ÇÖZÜMÜ İÇİN GÖRÜŞME ÇAĞRISI YAPILMALIDIR. Rum yönetiminin bunu reddetmesi halinde alacağı tutuklama kararlarının savaş nedeni sayılacağı ilan edilmelidir.

Rum yönetiminin Türkleri tutuklama kararına karşı misilleme şart!

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Bu hükümet bunu yapar mı? Kıyametin Kıbrıs Rum Kesimi bütün ada halinde Avrupa Birliğine alınırken kopartılması lazımdı. Adamlar olarak Türk kesiminin toprağını da Rumlara verdiler o şekilde Avrupa Birliğine aldılar. Adamlar ilmek ilmek çora örerken, AKP varlığı ile onur duyduğumuz Rauf Denktaş’ın kuyusunu kazmakla meşguldü. Daha kötüsü bir tane bile aydınımız “bizim topraklarımız bizsiz nasıl Avrupa toprağı yapılır” diye uyarmadı. Tabi o zamanlar liboşlar orduyu çökertmekle, PKK ya yandaşlıkla, kozmik odaya girmek ile meşguldü. Belki de Avrupa birliğinin görevlisi olarak gündemi buralardan uzaklaştırdılar.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!