Mustafa Özbey yazdı…
Yaşanan kaotik ortamda belki gözden kaçıyor ama, Samuel Huntington’un, “Medeniyetler Çatışması” öngörüsü, Gazze’de ateşlenen işaret fişeği ile büyük ivme kazanacağı bir evreye girdi.
İnsanlığın yüzleşmek zorunda olduğu pek çok dev sorunlar yumağına en karışık ve çözümü ufukta görünmeyen yeni madde eklendi:
“İslam âlemi görünür gelecekte; evrensel değerlerle barışacak mı, yoksa savaşacak mı”?
Hamas’ın 7 Ekim saldırısından sonra yaşananlar, tüm taşları yerinden oynattı.
Evrensel değerlerin telif hakkına sahip olduğu varsayılan sözde Batı medeniyetinin, ahlâk ve pazarladığı tüm değerlerin yalnız kendi mahallesi için geçerli olduğu bir düzen için yeterli gördüğü ortaya çıktı.
Gazze’de Filistin halkına reva görülen insanlık dışı zulüm, soykırım hiçbir sorunu çözmeyeceği gibi Gazze ve Batı Şeria’daki gençlerin tamamını kökten dinci militan olmaya itecektir. Kökten dinci İslam anlayışına sahip olarak büyüyecek bu gençler çoğunluğu Müslüman olan ülkelere dayatmalar yapacaktır.
Bu çok yeni bir durumdur.
Siyasal İslâm Batı’nın yönlendirmesinden uzaklaşıp, hatta batıya karşı direnç merkezi olan anti emperyalist bir rotaya giriyor.
Anti emperyalist Şii İslam’a, Sünni İslam da katılıyor. İslam’ın temel iki rekabet cephesi anti emperyalist ortak paydada birleşiyor.
Bazı Arap ülkeleri bunun dışında kalsa da yangın her yeri saracaktır.
Taliban, IŞİD ve benzeri tüm radikal dinci örgütler, ABD ve İsrail tarafından yaratılıp beslendi.
Ancak bu iki ülkenin hiçbir siyasi hedefine ulaşmayı sağladığı da görülmedi.
Afganistan’dan ABD’nin utanç verici kaçışı hepimizin gözü önünde oldu.
Irak’ta ABD varlığı saldırılara uğruyor.
Yarattıkları yılan kendilerini sokmaya başladı.
Ortadoğu’da radikalleşen militanlar, çok yakında petrol zengini Arap ülkelerini hedeflerine alacak, özellikle Avrupa’daki Arap kökenli gençlerin yeni yılda saldırılar başlattığını görmek sürpriz olmaz.
Yani, “Medeniyetler Çatışması”nın hem kendi içinde, hem de diğer dinlere karşı acımasız olacağı cehennemin kapısı aralandı.
Bunun altından özellikle İsrail’in kalkması mümkün değil.
Bir zamanlar çölde bir vaha olarak pazarlanan bu evanjelist proje şimdi çatırdıyor, ardından ABD’yi de içine alarak çökecek.
Simbiyotik bir ortak varoluş içinde olan bu iki ülkenin kaderleri ortak olacaktır.
Türkiye’yi yönetenler ise, hem içinde olgunlaşmış siyasal İslami dönüşüm, anayasal ve hukuk devleti olmaktan fiilen uzaklaşmış hali ile, dışarıda olanları kendi siyasal İslam devleti olma hedefi için tarihi bir fırsat olarak görüyorlar.
Büyük hata yapıyorlar.
Batı’nın İslam dünyasını yönetmek için siyasal İslam’a destek verme projesi terk edildi. Türkiye’nin geçmişinde her şeye rağmen bir kutup yıldızı, Mustafa Kemal var.
Batı, varoluşsal hatasını İslam’ın evrensel değerler ile barışmasının ancak Mustafa Kemal’in çağdaş Türkiye modeli üzerinden mümkün olabileceğini göremediği gibi, Kemalist değerleri yok etmeye çalışarak, uzun vadede kendi sonunu hazırladı.
Artık çok geç. Batı’nın Kemalist değerleri savunur hâle gelmesi artık ahlâksız bir iki yüzlülük olarak algılanacaktır.
Türkiye çivisi çıkmış bu dünyada, kendisini var eden tüm çivileri kendi eliyle sökerek, kendine sanal bir ‘medeniyet yüz yılı’ tasarlıyor (!). İslam dininde radikalizmin sınırı yoktur. Fetullahçı darbe girişiminin siyasal İslamcı iktidara karşı yapıldığını unutmayalım. Erdoğan’dan sonrası için kimin hangi planı yaptığını ise bilmiyoruz. Ancak son aylarda ortaya çıkan ipuçları, Erdoğan’dan daha radikal unsurların kendilerine siyasal cephe açmak için hazırlık yaptıklarının işaretlerini taşıyor.
Pandora’nın kutusu açıldı, laik/seküler öngörü, artık kara kutuya kondu ve cin şişeden çıktı.
Bundan sonrasını, o cini serbest bırakanlar bile bilmiyor. “Medeniyetler Çatışması 2.0” yükleniyor.
Bundan sonrasını, yaşayarak göreceğiz hem içeride hem dışarıda.
O güçlü batı, demek öfekli islamcı gençler tarafından yıkılacak öyle ?. Demek bütün ihtiyacımız olan öfkeli islamcı gençlermiş. Batının karşısında nasıl durulacağını Atatürk gösterdi ama işte anlayabilene aşk olsun.