1. Haberler
  2. Analiz
  3. Sırrı Süreyya Önder’in sırrı

Sırrı Süreyya Önder’in sırrı

featured

Burakhan Başaran yazdı…

Anneanne-dede yanına postalandığımız yaz aylarından birinde yaşadığım olay hafızamda çok derin izler bıraktı.

Henüz kısa pantolonla gezip bokumuzda boncuk aradığımız günlerin birinde sevdiğimiz bir komşumuzun ölüm haberini almıştık.

Yazdan yaza gördüğüm yaşlı teyzenin ölümü, haliyle küçük yaştaki beni çok da etkilememişti.

Evin büyüklerinin siyahları çekerek taziye kervanına katılmasını fırsat bilip, sokak maçlarımız haricinde tek meşguliyetimiz, ‘televizyon: öldüren eğlence’nin karşısına hevesle kuruluvermiştim. Öyle ya, dededen kumandayı ele geçirmeye fırsat mı kalır…

Belki bir maç özeti, belki gönlümü hoş edecek, fal taşı gözlerle ekrana kilitleneceğim bir klip bulma umuduyla “zap” yaparken kapının sesini duydum. Birileri bir şey unutmuş olacaktı ki hemen dönüverdi. Kötü bir şey yapmadığım için hiç istifimi bozmadım. Siyah yazması içindeki anneannem, karanlık odadaki televizyonun yüzüme vuran ışığıyla beni gördü.

Neden böyle yüzünü astı ki güzel yüzlü anneannem, ne kabahat işlemiş olabilirdim? Bendeki bulanık düşüncelerin sayısı artmadan, çat diye televizyonu düğmesinden kapattı. “Yas var oğlum, televizyon izlenmez” diyerek de öğüdü yapıştırdı. Halbuki televizyonun düğmesinden değil kumandadan kapanacağını da o öğütlemişti bana, “bozulmasın” diyerek…

Komşumuz öldü diye neden televizyon izlemeyecektim ki? Galatasaray kimi transfer etmiş, alüminyum folyoya sarılı kadınlar nasıl dans etmiş… Bunları görmekti niyetim, neden saygısızlık etmiş olacaktım ki…

Lafın kısası, bu olayın bıraktığı izlerden olacak ki kim olursa olsun sağlık sorunları hakkında yorum yapmadım, kimsenin de ölümüne sevinmedim. Böyle gördük, böyle de devam edecek.

*****

Ancak Sırrı Süreyya Önder’in ölümünün ardından gelen sevgi seli hakkında birkaç cümle kurmak gerekir. Cenaze toprağa verildi, sis bulutu dağıldı. Başlayalım.

Önder hastaneye kaldırıldığında sosyal medya adeta Musa’nın asasıyla vurulmuş gibi ikiye ayrıldı. Acil şifa dileyenler, ismine lanet okuyanlar… İki taraftan da olmamayı tercih ettim. Ancak Önder’in vefatının ardından başlayan furya ülkedeki kitle psikolojisini daha da berraklaştırdı.

Önce Önder’i “Ben ağacın da vekiliyim” sözünün yazılı olduğu paylaşımlarla ananlar dikkatimi çekti. Sanki eylemlerin başlangıcından hemen sonra “Gezi’de darbeyi gördük” diyerek kitlesini alandan çeken Önder’in genel başkanı değilmiş gibi paylaşımların ardı arkası kesilmedi.

3 gün önce “boykot” paylaşımları yapanlar, eylemlere plastik mermiyle müdahale edilmesini eleştirenler, gençlerin tutuklanmasına tepki gösterenler, Öcalan’ın serbest bırakılması çağrılarına tepki gösterenler, “teröristle müzakere mi olur” diyenler… Ezcümle “muhalif” bildiğimiz kitle Sırrı Süreyya Önder için gözyaşları döktü. Önder, “barış güvercini” ilan edildi.

Sanki daha günler önce Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli ile görüşüp kameralara gülerek poz veren, onlara bir teşekkürü borç bilen kişi Sırrı Süreyya Önder değilmiş gibi… İlk çözüm sürecinin de baş aktörü Sırrı Süreyya Önder değilmiş gibi…

MHP Genel Başkanı da üzülüyordu, ona lanet edenler de… Bu işte bir gariplik var. İkisi aynı anda mümkün olamaz.

Kendine “sosyalist” yakıştırması yapanlar Bahçeli ile nasıl aynı fikirde olabilirdi? Sırrı Süreyya Önder, elini sıktığı rejim tarafından kutsandığı için belki de… Hastane günlerinde de Erdoğan’ın Önder’in kızını arayarak tüm imkanları seferber ettiğini söylemesini de dipnot olarak düşelim.

*****

Gelelim Önder’in cenaze törenine…

Öcalan’a umut hakkı tanınmasını lanetleyenlerin Instagram hikayelerinde Sırrı Süreyya Önder’in ne işi olabilirdi? Hem Öcalan’a lanet okuyacaksınız, hem de ona “babam” diyen Önder’i sevgiyle hatırlayacaksınız… Bu işte bir gariplik var. İkisi aynı anda mümkün olamaz.

Hiçbir milli bayramı atlamayıp “Atatürkçülüğünü” Instagram hikayelerinde paylaştıkları banka reklamlarıyla ispat eden kitle nasıl olur da Sırrı Süreyya Önder’i sevgiyle anabilirdi ki? Atatürk hakkında “hıyırlı” bir cümlesini mi görmüştük Önder’in? Yoksa Cumhuriyet’in “Allah’a şirk koştuğunu” mu söylemişti? Bu işte bir gariplik var. İkisi aynı anda mümkün olamaz.

Sırrı Süreyya Önder’i “barış güvercini” ilan edenler, yarın öbür gün şehitlerimizi de anacaklar. Samimiyetlerine nasıl inanacağız? Ta kendisi değil miydi kapımıza bir başçavuş geleceği ve bizlere “başınız sağ olsun” diyeceği tehdidinde bulunan…

Şehidimiz Uzman Çavuş Önder Özen’in toprağa düştüğü, ailesine “başınız sağ olsun” denildiği gün yapılan törende teröristbaşı Öcalan’ın mesajı alkışlandı, lehine sloganlar atıldı.

Aynı törende Sırrı Süreyya Önder, Türk bayrağına sarılı tabutuyla uğurlandı. “Hıyrını” görmediği Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk bayrağını yaşarken de elinde tutsaydı bunu garipsemezdik.

Sahi, ne “hıyrını” gördük Sırrı’nın?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!