Siyasi partilere Alevilik önerileri

featured

Haydar Arslan yazdı…

Yeni “Alevi açılımı” çerçevesinde Alevilik, Aleviler ve talepleri yine gündemde. Siyasi parti temsilcileri cem evlerini geziyor, Alevi inanç ve kanaat önderleriyle bir araya geliyor, toplantılar düzenliyor. Özellikle devletin en yetkili ağzından 58 ilde 1585 cem evinin bulunduğunun ilanı, Alevi toplumuna yönelik ziyaret trafiğini hızlandırdı.

Bakıldığında bunlar güzel gelişmeler. Çünkü siyasi partiler Alevilerin taleplerine ciddi ciddi kulak vermeye başladı. Sonuçta haklı talepler yerine getirilinceye kadar Alevi toplumu bunları seslendirmekten vazgeçmeyecek. Ancak siyasi partilerin Alevi toplumunun taleplerine doğru şekilde karşılık vermesi için Alevi-Bektaşi toplumunu doğru tanıması gerekir.

ALEVİLİĞİN BUGÜNKÜ SOSYAL YAPISI

Günümüzde Alevi olarak adlandırılan topluluklar, üç ana kitleden oluşur:

1) Kızılbaş-Aleviler

2) Bektaşiler

a.Çelebi Bektaşiler

b.Babagan Bektaşiler

3) Nusayriler

Kızılbaş-Aleviler, ocak sistemi etrafında örgütlenmiş ana kütledir. Ocaklar, Hz. Muhammed’in soyundan gelen geniş ailelerdir. Türkiye’nin birkaç ili dışında bütün illerde mensupları vardır. Din görevlileri dede, baba, rehber, hoca gibi unvanlar taşırlar.

Çelebi-Bektaşiler, Hacı Bektaş Veli evlatlarından oluşan geniş aile etrafında toplanan örgütlenmedir. Kızılbaşlarla iç içe olan bu yapı, örgütlenme olarak da ocak sistemi içinde yer alır. Serçeşme olarak kabul edilirler ve Kızılbaşlar tarafından da büyük saygı görürler.

Babagan-Bektaşiler, Sünni tarikatlar gibi formel bir tarikattır. Dedebabalık kurumu etrafında örgütlenmişlerdir. Bağlıları hiyerarşik olarak dedebaba, halifebaba, baba, derviş olarak sıralanır. Normalde tek dedebaba olması gerekirken, son dönemde iki dedebabalığa bölünmüşlerdir.

Babagan-Bektaşiler, Kızılbaşlar ve Çelebiler örgütlenme olarak farklı yapılar olsa da inanç ve ibadet olarak büyük oranda aynı çizgiyi taşırlar.

Nusayriler, Arap Alevileri olarak bilinen sosyal yapıdır. Son dönemde Türk Aleviliğine (Kızılbaşlık-Bektaşilik) yakın bir çizgiye gelseler de inanç ve ibadet olarak farklılık arz ederler.

ALEVİ KAZANIMLARININ MEVCUT DURUMU

Prof. Dr. İzzettin Doğan başkanlığındaki CEM (Cumhuriyetçi Eğitim Vakfı) Vakfı, 2005 yılından itibaren üç temel başlık altında AİHM nezdinde hukuk mücadelesi başlatmış ve bunların üçünü de kazanmıştır.

1) Zorunlu din dersleri ve müfredatın taraflılığı davası.

2) Cemevleri ibadethane olduğu için elektrik paralarının devlet bütçesinden karşılanması davası.

3) Başbakanlık makamının uygulamada ayrımcılık yaptığı davası. Bu dava üç başlık altında açılmıştır:

a.Uygulamalarda ayrıcalık yapılmakta olduğu,

b.Eşit vatandaşlık kurallarının ihmal edildiği,

c.Bütçeden Alevilere de pay ayrılması gerektiği.

Türkiye bu üç davaya da itiraz etmiş, temyizde görüşülen davalar yeniden aleyhte sonuçlanmıştır. Cem Vakfı 44 bin Euro tazminat kazanmış, Türkiye 23 bin Euro olması yeniden dava açmış, bu da sonuç vermemiştir.

AİHM kararlarını devlet uygulamamış ama konu iç hukuk yollarına taşınmıştır. Yargıtay, cemevlerinin ibadethane olduğuna ve elektrik faturalarının devlet tarafından ödenmesi gerektiğine hükmeden mahkeme kararını onamıştır.

ALEVİLERE YÖNELİK POLİTİK HAMLELER

Türkiye’de Alevilerin talepleriyle ilgili politik hamleler, Alevi toplumunu memnun edecek şekilde iki yolla hayata geçirilebilir. Birinci yol kolay, ikinci yol zor olandır. Kolay olan yol bazı sıkıntılar içerir ama zor olan yol, kalıcı ve sürdürülebilir bir mutabakat sağlayabilir.

Önce kolay olanla başlayalım.

Birinci Yol: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (Aihm) Kararlarını Uygulamak

Birinci yol AİHM kararlarını uygulamaktır. AİHM kararları doğrultusunda zorunlu din derslerinin seçmeli hale getirilmesi ve cem evlerinin ibadethane sayılarak elektrik faturalarının ödenmesi bir adım olarak atılabilir. Ancak bu adım, bütün sorunları çözmeyecektir. Cem evlerinin mülkiyeti ve diğer giderleri, ihtiyaç olan yerlere yeni cem evlerinin yapılması, din görevlilerinin eğitimi ve maaşları gibi hususlar gündeme gelecektir. Bunların hepsi bir kargaşa yaratacaktır. Sadece zorunlu din derslerinin seçmeli hale getirilmesi ve cem evlerinin elektrik faturalarının ödenmesi Alevi toplumunu memnun etmeyecektir.

Zorunlu din derslerinin seçmeli hale getirilmesi ve cem evlerinin elektrik faturalarının ödenmesinin yanında cem evlerinin mülkiyeti ve diğer giderleri, ihtiyaç olan yerlere yeni cem evlerinin yapılması, din görevlilerinin eğitimi ve maaşları gibi hususlar da gündeme gelirse ve devlet bunlara makul çözüm önerileri bulup hayata geçirirse Alevi toplumunu memnun edebilir. Bunların karşılanması için Diyanet İşleri Başkanlığı gibi Alevi-Bektaşi toplumunun inanç ve ibadet işlerini görev edinen başka bir başkanlık kurulabilir.

İkinci Yol: Din Hizmetlerinde Yeni Bir Yapılanmaya Gitmek

Diyanet İşleri Başkanlığı bugünkü haliyle Türk milletinin tamamına hizmet etmemekte sadece Sünni (Hanefi) mezhebine hizmet etmektedir. Bu yönüyle kamu vicdanında mahkûm edilmektedir.

Yeni model için önerilerimiz şöyledir:

*Türkiye’de siyasi etkiden uzak din işlerinden sorumlu bir Din İşleri Başkanlığı kurulmalıdır.

*Kurum çatısı altında her din için ayrı birimler kurulmalı, her dinin altında yer alan farklı inançları temsil eden genel müdürlükler olmalıdır.

*Genel müdürlükler dinlere veya inanç gruplarına (mezhep vb) için iki farklı şekilde yapılandırabilir. Bu iki yolun artıları eksileri ayrıca tartışılarak bir karara varılmalıdır.

Birinci yol, her din için ayrı başkanlıklar kurmak ve bunların mezheplerini genel müdürlükler bazında temsil etmek. İslamiyet Din İşleri, Hıristiyanlık Din İşleri, Yahudilik Din İşleri gibi. İslamiyet Din İşleri Başkanlığı altında Sünni-İslam Din İşleri Genel Müdürlüğü, Alevi-İslam Din İşleri Genel Müdürlüğü vb. kurulabilir.

İkinci yol dinlerine bakılmaksızın her inanç grubu için ayrı başkanlıklar kurmak: Sünni-İslam Genel Müdürlüğü (Diyanet dönüştürülebilir), Alevi-İslam Genel Müdürlüğü, Ortodoks-Hıristiyan Genel Müdürlüğü, Gregoryen-Hıristiyan Genel Müdürlüğü gibi.

Her iki yolda da dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:

*İnanç mensuplarının görüşleri alınarak vatandaşların memnuniyeti aranmalıdır.

*Başkanlıkların ve genel müdürlüklerin kurulmasında inanç gruplarının talepleri dikkate alınmalıdır.

*Azınlık statüsündeki gruplar için uluslararası anlaşmalar gözden geçirilmeli ve bunlara uygun yapılanmaya gidilmelidir.

*İnanç gruplarının inanç ve ibadet işleri tam bir özerklik halinde yetkili kurullarına bırakılmalıdır.

*Bütün ibadethaneler (cami, mescit, cemevi, havra, kilise vb.) inanç gruplarına göre tek elde toplanmalı ve denetim altında tutulmalıdır.

* Genel müdürlüklerin kurulmasında her inanç grubu için bazı standartlar (köken, kurum, ibadethane, sayı, din görevlisi vb.) getirilmelidir. Bu şartları taşıyan hangi inanç grubu olursa olsun talep geldiği halde (mesela Bahailer gibi) aynı imkânlar bunlara da sağlanmalıdır.

*İbadethanelerin imar dışındaki bütün giderleri inanç mensuplarına ait olmalıdır. Bu bağlamda inanç mensuplarından inanç vergisi kesilmeli ve bu vergiler doğrudan doğruya kişinin hizmet aldığı ibadethaneye aktarılmalıdır.

*Devlet inanç gruplarını ve bunların faaliyetlerini evrensel insan hakları ve milli güvenlik konularında denetlemelidir.

ALEVİLERİN TALEPLERİNİ YERİNE GETİRMEK ATATÜRK’ÜN VASİYETİDİR

Atatürk, tekkeler kapatıldıktan sonra Bektaşî-Babağan kolunun başında bulunan Salih Niyazi Dedebaba’ya sabırlı olmasını ve işlerin yoluna gireceğini söylemiştir. Atatürk, muhtemelen Dedebaba Arnavut olduğu için hiçbir adım atmamış, Dedebaba yurt dışına çıktıktan sonra 1936 yılında Türk olan Bektaşî babası Mümtaz Bababalım’a bir görev vermiştir. Mümtaz Bababalım’ın hatıralarına göre Atatürk, kendisine; “Bugünün şartlarına uygun bir talimatname hazırlamasını ve buna göre Bektaşîliği yeniden ihya etmek istediğini” söylemiştir. Mümtaz Bababalım, bu konuşmadan sonra bu işi yapacak yetkinlikte olmadığını düşünmüş, öteki Bektaşî babaları reform işine şiddetli muhalefet etmiş ve bu sırada Atatürk’ün hastalığı artmış ve iş öylece kalmıştır. Alevilik konusunda devletin atması gereken adımlar vardır. Bu adımlar Atatürk’ün vasiyetidir. Mutlaka yerine getirilmelidir.

BUNLARI BİLMEK GEREKİR

Aleviliğin geleneksel yapısı dışında Alevi toplumunda etnik ayrılıkçılığın ve Batılı istihbaratların güdümüne girmiş Ali’siz Aleviler (Hariciler) tartışması yaşanmaktadır. Ne yazık ki, bu yapı birçok Alevi kurumunu ele geçirmiş, Avrupa’da Aleviliği İslam’ın dışında ayrı bir din olarak kabul edilmesinin yolunu açmıştır. İnançlı ve geleneksel yapıyı korumak isteyen Alevilerle aslında ateist-deist vb olan ama Alevi kimliği altında Alevi toplumuna operasyon düzenleyen Ali’siz Aleviler (Hariciler) arasında büyük bir mücadele vardır. Ali’siz Alevilerin (Hariciler) temel misyonu Alevilerle devletin arasını açmaktır. O nedenle çözümden uzak duran ve sorun yaratan bir yol izlerler. Bu nedenle siyasi partiler, Alevi toplumun gerçek temsilcileri olan inanç önderlerini muhatap almalıdır.

***

Alevi toplulukları, misyonerlik-tebliğ gibi kurumlara sahip değildir. Bu tür kurumlara da itibar etmezler. “az olsun öz olsun, samimi olan gelsin” ekseninde hareket ederler. Temel dusturları “gelme gelme, dönme dönme”dir.

Bütün Alevi grupları geleneksel olarak kendilerini Hanefi değil Caferi olarak adlandırırlar. Şeriat ibadetlerine (namaz, oruç vb.) uyanlar genelde Caferi fıkhına uygularlar. Babagan-Bektaşiliğine Sünnilikten geçenlerin bir kısmı Hanefi fıkhına uymaya devam ederler.

***

Türk devlet aklı, Alevi taleplerinin AİHM kapılarına taşınması sürecinde talepleri yerine getirmeyerek büyük bir hata yapmıştır. Bu konuda ayak diremesi hatayı büyütmekte ve Alevilerin devletle olan psikolojik bağını koparmaktadır.

***

Alevi toplumu AİHM kararlarını çok önemsemektedir. Bunları hatta daha fazlasını doğal hakları olarak görmektedirler. Bu kazanımları dikkate almayan hiç bir siyasi yapıya yüz vermezler. Bu kazanımları yok saymak, görmezden gelmek hatta Alevilerle ilgili bir çözüme sahip olmamak siyasi açıdan büyük hata olur.

***

Alevilerle ilgili siyasi hamleleri Sünni refleksiyle hayata geçirmemek gerekir. Modern ulus/millet din temeli üzerinde inşa edilemez. Din politikaları konusunda modern devletlerin uygulamaları dikkate alınarak Türkiye’nin birikimine uygun bir model geliştirmelidir.

***

Bütün dini gruplar inanç ve ibadet bakımında özerk olmalıdır. Dileyen dilediğine inanmalı, dilediği şekilde ibadet etmelidir. Devlet, bu konulara kesinlikle müdahil olmamalıdır. İnanç gruplarına bu konuda garanti verilmelidir.

***

Esasen cem evlerinin mevcut durumları bir kaos durumudur. Yasal dayanaktan yoksun ibadethaneler, devletin denetiminden uzaktır. Devlet, ibadethaneleri ve cemaatleri iki açıdan denetler. Birincisi evrensel insan hakları (nefret suçları vb.), ikincisi milli güvenlik (dış istihbaratlara vb çalışması) açısından. Sadece Aleviler değil bütün dini gruplar kontrol ve denetim yapılmalıdır.

***

Alevilikle ilgili iş ve işlemler bu süreçte başıboş bırakılmış, samimi insanlar tarafından kurulan inanç merkezleri, bir süre sonra tehdit, şantaj ve sindirmeyle Ali’sizlerin ve terör yandaşlarının eline geçmiştir.

***

Şah İsmail, bugün de deyişleri ile alevi toplumunun arasında yaşayan dini bir şahsiyettir. Şah İsmail hakkında olumsuz konuşmak yanlış olur. Yavuz Sultan Selim’i bayraklaştırmak Alevi toplumunda olumsuz etki bırakır. Şah-Yavuz mücadelesini bir çatışma alanından çıkarıp entelektüel bir seviyeye çekmek gerekir. Ortak şahsiyetler ve değerler üzerinde durmak ve bu kişileri ön plana çıkarmak birlik ve beraberlik açısından daha iyi olur.

Siyasi partilere Alevilik önerileri

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!