Suyu Arayan Adam, Millî Demokratik Devrim

featured

Mustafa Özgür Sancar yazdı…

MÜKEMMELE YAKIN BİR TASVİR GÜCÜ

Son zamanlarda okuduğum en iyi kitapların başında Şevket Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam isimli eseri geliyor.
Kusursuza yakın bir şiirsel anlatıma sahip; nesne, doğa, olay ve insan ilişkileri tasviri okuyanı, yaşananların içine koyuyor. Anlatılanı yaşıyormuş hissine kapılıyorsunuz. Bu bakımdan edebi gücü yüksek bir eser olarak görüyorum bu kitabı.

SİYASİ TARİH

Ayrıca, bir düşün insanı olan Aydemir, bence çok şanslı; çünkü siyasal tarihimizi anlamak için son derece verimli üç dönemi birden yaşamış. Tam da bu nedenle kitabını Türkiye’nin yakın dönem siyasal tarihinin bir tasviri olarak değerlendirebiliriz. Fakat onu siyasi tarih kitaplarından ayıran, duygusunu olanca güzelliği ve edebî estetik değerler açısında anlatıyor olması… İlk satırından itibaren etkileyici ve zengin bir içerikli karşılaşıyorsunuz.
Bir çocuğun duyarlılıklarının biçimlenmesi, çevresini, yaşadığı toplumu tanıma ve anlamlandırma çabasıyla başlayan arayış, Balkanlar’dan başlayıp, Anadolu, Kafkasya ve Rusya’nın uç kısımlarına kadar olan geniş coğrafyada, siyasi ve tarihsel dönüşümün nasıl bir fikri olgunlaşmayı sağladığını gözler önüne seriyor.
Bir hayat, radikal biçimde değişen bir dünya… Şevket Süreyya Aydemir’in kişisel tarihindeki en büyük talih olmakla kalmayıp, düşünsel gelişim ve evriminin de nirengi noktasını oluşturuyor.

TURAN İDEALİ

Balkanlar’da başlayan ulusçuluk hareketleri, Türk milliyetçiliğinin oluşumunu sağlıyor; yazar bu durumdan fazlasıyla etkilendiği için Turan idealinin peşinden gitmeye karar veriyor. Anadolu’dan Kafkasya’ya, Çin sınırlarından Sibirya uçlarına kadar büyük Türk birliğini kurmak ve yeniden egemen olmak ideali Aydemir’in politik dünyasının başlangıcını oluşturmuştu; çünkü çöken Osmanlı, yüzyıllarca yürüyerek dünya tarihini değiştiren Türkler üzerinde derin tesirler bırakıyordu. Burada geniş halk yığınlarını kastetmiyorum; çünkü halk bir ulus bilincine henüz sahip değildi, kendini din üzerinden tanımlıyordu. Ama dünyadaki gelişmeleri takip eden öncü Türkler, varolan duruma kayıtsız kalmadılar.
Devlet ve imparatorluklarla egemen bir yaşam kurmayı başaran Türkler, tüm bunların yok olduğunu görüyor, diğer taraftan Osmanlı hanedanın kendini sürekli hakir gören anlayışına, haklı olarak, isyan ediyordu.
“Irkımızı da bilmez inkar ederdik. Milletimizin adı geçmek lazım geldiği zaman ‘Osmanlı’ der geçerdik… Reddedilen, inkar edilen Türk adına kimsenin sahip çıkmaması için her türlü tedbir alınmıştı. Umumi kanaate göre Türk, kaba, görgüsüz ve kabiliyetsiz bir varlıktı.”

BİR TERCİH HATASI

Turan ideali, Aydemir’i Azerbaycan ve Rusya’ya sürükledi. ”Kuzeye Çıkan Yol” ve ”İhtilâlci” bölümlerinde bunu anlatır. Bana göre bir Türk milliyetçisi olarak başlayan siyasal hayatındaki ana çelişki tam burada başlıyor; çünkü Turan’dan öncesi savunulması gereken bir anayurt var. Kurtuluş Savaşı’nın başladığı zamana denk geliyor yazarın Kuzey’deki macerası. Anadolu’da millî direniş örgütlenirken, Türk milliyetçilerinin uzak hülyalar uğruna, Kurtuluş Savaşı’ndan ayrı kalması mâkul kabul edilebilecek bir tercih değil. 

BOLŞEVİKLER VE SOSYALİZM

Aydemir, Kafkasya’daki öğretmenlik yıllarında Turan idealinin, coğrafî, siyasi, her bir Türk kavminin kendi özgül koşulları nedeniyle gerçekleşmesinin son derece zor olduğunu düşünmeye başlıyor, bu sırada Bolşevik Devrimi’nin Kafkaslara ulaşmasıyla yeni fikirle tanışıyor: sosyalizm. Anlatımlarından yazarın Bolşevik iktidarının ilk uygulamalarından hoşnut olmadığı sonucu çıkarılabilir, ne var ki ilerici anlayışının gereği yeni olana her zaman açık olmuştu. Bu özelliği, siyasal hayatının sonraki aşamalarında sosyalizmin Türkiye koşullarında gerçekleşme olasılığıyla ilgili gerçekçi düşüncelere sahip olmasını sağladı.
 
”Bir inkılâp yaşıyorduk. Fakat eğer bu inkılabın tarih içinde yeri ve çağımıza getirdiği değerler işlenmez, izah edilmezse, yani inkılâbımızın ideolojisi, bir doktirin temeline dayandırılarak, bu Doktirin, inkılâpçı ve Önder bir Kadronun, memleket ve dünya görüşü hâline getirilmezse, bu inkılâp er geç bir Oligarşiye kayabilir miydi? Evet..!” 

KADRO VE DEVRİM

Türkiye’deki memuriyet yılları ve özellikle Kadro harekâtı, Şevket Süreyya Aydemir’in politik olarak çok daha berrak ve olgun bir fikre ulaştığını gösteriyor. Türk devrimi ve devrimin ilerletilmesi ile ilgili hazırladıkları tez Atatürk tarafından değerli bir çalışma olarak nitelendirildi. Kadro dergisi, tüm eleştirilere karşın, toplum gerçeğini anlamak ve anlatmak bakımdan önemli bir işlev görmüştü. Milli kurtuluş hareketlerinin dünya politikası üzerindeki etkisi konusunda son derece tutarlı davrandılar. Türkiye ve bölge hakkında gerçekçi politikalar geliştirmek için asıl çelişmeyi, yani Emperyalizm ile ezilen dünya arasındaki çelişkiyi görmek gerekiyordu: ”Sömürge ve yarı sömürgelerde başlayan millî kurtuluş hareketleri, emperyalizme karşı ve emperyalizmi parçalayıcı birer hareket olarak himayeye layıktır.”

CUMHURİYET VE MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİM

Kadrocular, Türkiye’nin milli demokratik devrim sürecini keskin tahlillerle analiz etme başarısına ulaşmışlar; planlı bir ekonomik kalkınmanın, halkı gözeten Devletçilik yoluyla yapılabileceğini savunuyorlar. Devletçilik bir gaye değil, bir vasıta olacaktı, sosyal devlet yapısında planlı, disiplinli bir karma ekonomiye geçişin en geçerli vasıtası…
Suyu Arayan Adam, varmak istediği istikâmette, aslında bir Türkiye tarihi yazıyor, Anadolu’nun uçsuz bucaksız bozkırlarında, karanlık gecelerin bile kapatamadığı acımasız fakirliği, yoksunluğu dokunaklı ifadelerle tasvir ederken, imkânsız gibi gözüken bir kurtuluş savaşını başarıyla veren bir ülkenin devrim ve devlet ihtiyacını, kendi tarihi koşulları içerinde son derece gerçekçi biçimde anlatıyor. Türk devriminin, Cumhuriyet’le geldiği noktayı ve daha ileri gitme potansiyelini gösteriyor ve bunu yaparken, sıkıcı bir didaktik yaklaşıma kapılmıyor. Dönemin koşul ve imkânlarını gerçekçi biçimde aktarıyor. Türkiye gerçeğinin imkân verdiği çözümlerden bahsediyor.
Azerbaycan yıllarında, Enver Paşa’yla karşılaşmış olması ve onunla ilgili düşüncelerinden sıkça bahsediyor; fakat bu bile kitabın tarihsel ve öğretici niteliğini bozmuyor. Bazı tarihî şahsiyetlerin etrafında dönen içerikli kitaplara benzemiyor.
Suyu Arayan Adam, sonunda asıl mecrasını buluyor. Genç Türkiye’nin millî devrim ve ilerleme yolu… Yani Türkiye’nin bugün biricik çıkış yolu olan Millî Demokratik Devrim’in tamamlanması…

Suyu Arayan Adam, Millî Demokratik Devrim

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

  1. 25 Mart 2024, 00:39

    Kadrocuların Kominist oldukların, Rusyadaki tutukluluk süreci sonrası Ülkesine gelerek Milli eğitimde memur olarak işe başladığını, Bu arada Atatürkün devrimleri ve ilkelerini Toplum da yer edinmeye baladıkça Sol argümanlarla Bu ilkeleri savunarak solculuğun gerekleri ve hedeflerinin bunlar olduğunu ifade etmeleri ve hatta Hikmet KIVILCIMLINN 6 ilkenin sosyalizmin İLKELERİ OLDUĞUNU YAZMASINI DİKKATE ALMAMIŞSNIZ. Ş.S.Aydemir in 1940 öncesi yazdığ kitaplarda KEMALİZME övgüler dizerken C.O.Tütengilin ifadesine göre 1950 sonras yazdğ eserinde KEMALİZMİN Nasyonal Sosyalizmi andrdığını yazmasna ne diyeceğiz. Milli demokratik devrim evet yarm kalmıştır.

    • 25 Mart 2024, 05:20

      Yazarı değil kitabı değerlendiren bir yazı. Hırs yapmanıza gerek yok. Ş.S.Aydemir sonunda tek çıkışın Atatürk’ün aydınlık yolu olduğunu belirtir ve noktası koyar. Noktadan sonrası yanlış değerlendiremelere yol açar

  2. Yıllar önce ilk baskısından okuduğum,hala kütüphanemde duran kitabı, tekrar okuyacağım.
    Hatırlattığınız için teşekkür ederim.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!