Serkan Arslan yazdı…
Siyaset, fakirlere tanrıdan başka bir şey bırakmadı. Tanrıyı da tarikatlar ve sahte mehdilerle kuşatınca yoksulluğu nereye koyacağımızı şaşırdık. İlk çağdan bu yüzyıla bu düzeni ne değiştirebildik ne de yerine yeni bir sistem geliştirebildik. İnsanın aklına gelmiyor değil;
Tanrı mı insanı yarattı yoksa insan mı Tanrıyı yarattı!
Biyolojik olarak yüz milyon yıldır süren bir savaş var. Omurgalılar sürüngenlere karşı savaşmaya devam ediyor.
Dikkat ederseniz El- İlah’ını arayanlar ‘Tanrınızı buldum’ diyenlerden daha fazla inanç sahibidir.
Kitabın ortasından konuşanlar cesur olduğunu söylerken kitabın sonuna gelmeden kaçıp gidiyor. Mesih arayanlar bilsinler ki etimolojik olarak İbranice benzemek veya sürüklenmek anlamından çekimdir. Yani yaratana olan çekimdir. Zembillerini takmış şarlatanların arkasından gidenlerin kalp gözünü tümüyle kapattığı bir çağda Rabbine ulaşmaktan çok uzağız.
Sürekli bir yerlere geç kalan, saatini zamanın efendisi sayan, ölçülen, biçilen, ederi bakılan, değeri eden şeylerin aceleci zamanlarından geçerken felç geçirmiş bir ruha hangi tanrıyı versek inkâr edecektir.
Şu sürekli çobanına koyun olma dürtüsünü nereye koysak dört ayak üstüne yürümekten kurtulamaz olduk. Açıldı, okundu, düşünüldü, uygulandı. Dört kitap içinde neler sahiplenildi?
Dante Alighieri ‘Cehennem’ kitabının ilk sayfalarında şöyle yazar;
‘Cehennemin En Azap Verici Yeri, Büyük Ahlaki Çöküntü Dönemlerinde Tarafsız Kalanlara Ayrılmıştır’
Şu kazanmaya çalıştığınız ‘ahiret’ inancı yani cennete gitme kaygısı taşıyanlara söylüyorum. Sorgunuzda sadece günahlarınız değil yaptığınız iyiliklerin ne olduğu da sorulacak. Gerçekliğin komik bir alegorisi aslında bu. Önüne çıkan bütün yolları gidilebilir sayan insanın tanrısı kimdir?
Şüphesiz ki bütün dinler bir inanç sistemi içinde varlığı bulur. Ama öğretisi olmayan bir inanç ne işe yarar. Hurafeler, mucizeler, büyüler, cüceler…
Bütün hikayelerin sevgiyle başladığı ama inançların geldiği nokta da nefretle sonuçlanması tesadüf denemeyecek kadar örgütlüdür.
Çünkü sevgi aniden gelişirken nefret planlıdır. İyi şeyler spontane gelişirken kötülük örgütlü hareket eder.
Hayattayken yaşamayanların öldükten sonra büyük bir ihtişama kavuşmayı beklemesi kadar adi bir düşünce yoktur.
İyilik sözlerde değildir. Tanrı sözlerde değildir. Eyleme dönüşmeyen düşünceler kötülüğü doğurur. Ahlakını niyetlendiremeyen insanlar sözlerle politik doğruculuk oyunu oynuyor. Bu sinsiliği azarlayamadığımız için kaybediyoruz.
Bu sizin dünyaya ilk gelişiniz ise bu saltanatı yıkmak için neyi bekliyorsunuz? Bu kötülüğü sözleriniz ile yıkmazsınız. İşkencesi bir ömür sürecek bir umudu kendinize kale belleyerek dünyanın kötülüğünü bahane kabul edemezsiniz.
Tanrıyı arayan, kendini bulsun. Yaşamdan tecerrüt ederek kolektif bir doğruculuk aranamaz. Parmak uçlarınızda yürüyerek ben buradayım diyemezsiniz. Dünya bir denge içinde ilerlemiyor. Çökmüş bir vicdan her şeyi yok eder.
Hırsızın cüretti, bekçinin korkaklığından gelir. İlahını arayan, yarattığına baksın, Tanrıyı arayan kendine baksın.
Birinin size hatırlatması gerekiyorsa aşağı şiirin bir parçasını bırakıyorum. Yarının umuduna bir fırsat vermek niyetiyle.
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne-üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni…Ahmed ARİF