Tiyatronun ışığı 30 Ağustos’ta Şirince’de yanacak

featured

Tiyatro sanatçısı Haydar Zorlu yazdı…

Bugün dünya tiyatrolar günü, her yerde ışıklar sönük. Karanlığın içinden güçlenerek geleceğiz, biz tiyatrocular. Çünkü ışığı içimizde taşıyoruz. Parolamız iş ve eylem! Tiyatroyu büyük bütçeler gerektiren yapı ve mekânlardan uzak tutmak zorunda kalarak mesela zeytin tarlalarına taşıyacağız. Sahne her yerde olabilir. Erkan Yücel’in bir zamanlar yaptığı gibi yeni sahneler yaratarak geleceğiz.

Seyirci nerede oyuncuyu görür ve işitebiliyorsa orada tiyatro başlar. Başa geri dönüyoruz. 2500 yıl önce mesela Efes Antik Tiyatro’da böyle başlamıştık biz tiyatrocular. Samimi ve inandırıcı olacağız. Oynayacağız. Salgından dolayı bir yıldır insan gözü hasretini çeken, güzel şiirler dinlemek isteyen, bizi izlemeye gelmek için can atan Milyonlar için varız. Bugün dünya tiyatrolar günü. Işıkları tekrar yakacağız! Umutluyuz. Işığı 30 Ağustos 2021 Saat 19.30 da Sahne Şirince, Şirince Köyü Manastır Yolu (Selçuk, İzmir) üzerinde ki zeytinliğimizde KUVAYİ MİLLİYE DESTANI sunumu ile yakacağız.

‘Bu renkli yansımada yaşamı buluruz.’ Doğru ya da yanlış giden nedir? Sahnede görmek ve işitmek gerek. İşte tiyatro budur. Ortaya çıkışına baktığımızda tiyatronun neden bir ihtiyaç ve vazgeçilmez olduğunu görürüz. Binlerce yıl önsesinde de tiyatroda izleyerek yaşanan hikâyeler insanları büyülemiştir. Bu dolaysız, yani göz göze, kulak kulağa, deneyimi bir kez yaşayan, tekrarını sürekli arzu eder. Anadolu’da günümüze ulaşmış tiyatro kalıntılarını neredeyse her yerde bulabiliriz.

2017 de İzmir’in Selçuk ilçesi, Şirince Köyü’nde kendi zeytinliğimizde küçük bir ‘amfitiyatro’ inşa ettik. Gelecekte bu tiyatronun sahnesinde yazdığım ve uyarladığım üçleme ve başka oyunlar görülecek ve işitilecektir.Türkiye’nin bağımsızlık ve bütünlüğünü ciddi olarak tehdit eden durumu sanat diliyle işlemek ve karşı koymak benim için bir görevdir. Bir tiyatro sanatçısı bu doğrultuda bu üçlemeyi size tanıtmak istiyorum. Üçleme (triloji) üç oyundan oluşmaktadır.

Birinci oyunum bir tragedya, ikincisi bir komedi, üçüncü oyun ise hem yaşanmış hem de yazılmış ve eşi benzeri olmayan bir destanımızdır.

Bize en yakın olan ile başlayalım: KUVAYI  MİLLİYE DESTANI.

Nazım Hikmet’in yazmış olduğu bu destanın şu bölümünü neredeyse bilmeyeni yoktur.

‘Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
Bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
Yok edin insanın insana kulluğunu,
Bu davet bizim. 
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine,
Bu hasret bizim.’

Günümüzde milletin birliği ve bütünlüğü, Atatürkçü devrimci dinamiklerin birleşerek bir güç yaratması açısında vazgeçilmezdir bu destanımız. KUVAYİ  MİLLİYE DESTANI’nın 29 dakikaya sığdırılmış özetini her yurttaşın ezberine sunuyorum. Birleştirici ve bütünleştirici olduğundan hiç şüphem yoktur.

Geçelim ikinci oyuna. Bir komedi. Adı: DON JUAN.

Mozart, Grabbe, Da Ponte ve De Molina’nın Don Juan / Don Giovanni oyunlarından esinlenerek Türkçe ve Almanca yazdım. Şimdi durun bir dakika. Bir zamparanın hikâyesi beni hiç ilgilendirmez. Aynı durum Moliere, Mozart ve Albert Camus ve sayısız dünya çapında büyük yazarlar için de düşünülebilir. Viyana’da DON JUAN arşivinde bu eser veya destan ile ilgili 2000’den fazla kitap bulunmaktadır. Tüm baskılardan kendini kurtarıp özgür olmaya çalışan Don Juan İspanya’nın orta çağ karanlığında 1620 yıllarında doğmuştur. Yazarı Tirso De Molina adında bir papaz. DON JUAN yobazlığa, bağnazlığa karşı bir başkaldırıdır. DON JUAN karakteri fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür olandır ve hiçbir af ve merhamet istemeden bilerek ölüme gidendir. DON JUAN’ın peşinde koştuğu hayal onu ölüme götürür. Burada ölüm olgusu, kadınları baştan çıkarma eyleminden daha fazla varlığını hissettirmektedir.

Kısaca hikâyesi: Don Juan, uşağı Leporello’yu yanına alarak Roma’ya gider ve orada İspanya Büyükelçisi Don Gusman’ın kızı Donna Anna ile birbirlerine âşık olurlar. Fakat Donna Anna Don Juan’ı sevmesine rağmen, kendisi gibi aristokrat bir aileden olan Don Octavio ile ‘Aşk geçicidir, sadakat ebedi’ diyerek evlenmeyi tercih eder.

Don Juan’ın aklında geçen ise bir Aşık Veysel şiiridir:

‘Hayal bana yakın, yar bana uzak,

Sevdası başımda dolanır gitmez.

Aşkına düşeli ar bana uzak

Yüz bin öğüt versen biri kâr etmez.’

Günümüzde kapalı ekonominin ve kültürel kurumların dağılması sonucu ortaya çıkan yeni kuşak ve gerçeğin ışığında oyundan kısa bir alıntı ile DON JUAN’ı takdirinize sunuyorum:

‘Suçum nedir?

Bir zamanlar yaptıklarımı bilmiyorsunuz.

Bugün yaptıklarım ise son derece doğaldır.

Bunun neresi rezalettir, ihtiyar?Her şey çok doğaldı.Ben Anna’yı sevdim.

Octavio evlilikle elimden almaya çalışıyor.

Bunu engellemek aklıselim bir direniş değil mi?

Siz bana saldırdınız, ben de kendimi savunmak zorunda kaldım,

Bu yüzden sizi öldürmüş olsam da.

Siz kendinizce haklı olduğunuzu düşünüyorsunuz. 

Bence ben haklıydım.
Yüzlerce yasa vardır ve herkes kendine göre bunları uygular.

Beni, sizi, dünyada her kişiyi harekete geçiren şey aynı şeydir

Sadece adını farklı koyuyoruz

Papaz neden dua eder?

İş adamı neden kendine eziyet çektirir

Kral neden savaş başlatır?

Çünkü herkes, en nihayetinde eğlenmek ister!

‘Anavatan, Mavi Vatan, Cumhuriyet ve Aşk’ diye neden hep bağırırım?

Sadece ve sadece bu dört kelimenin içeriği uğruna ölmek benim hoşuma gittiğinden!

Ben neysem oyum. Adım Don Juan

Adımı haykırıyorum!

Lekeli ise, yine de onurlu ve şereflidir

Duyulunca ateş gibi sarar şehirleri, dağları ve sonsuz ovaları 

Yankısı gücümü arttırır ve cesaretimi körükler

Benim adım Don Juan

Size mücadeleyi ve meydan okumayı sunuyorum.’

Üçlemenin son ve üçüncü oyunu ise FAUST’tur.

Goethe’nin ünlü eseri, ruhunu şeytana satan Doktor Faust’un dramı. Sahneye uyarladım ve Türkçe’ye çevirdim.Almanları en derinden etkileyen Faust Almanya’da olduğu gibi Türkiye’de de seyirciyi aynı şekilde etkiliyor. İstanbul’da 289 oyun ile 35 bin seyirciye ulaştım. Özellikle Gretchen hikâyesi Türk seyircisini şaşırtıyor. Seyirci bunun bir Türk eseri olduğunu düşünüyor. Kendini ilme adamış Faust karakterinden yola çıkarsak, ‘oku’ emriyle başlayan Kuran-ı Kerim ve ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’ diyen Atatürk’ün son derece etkilediği bir toplum için pek yabancı sayılmaz.

Mephisto’ya gelirsek, şeytanı bilmeyen yok, Almanca konuşması da kimseyi şaşırtmıyor. Valentin, bir asker, ailesinin namusu için kendini feda eder…  Burada noktalıyorum.Yine de bilmeyenler için kısaca oyunun içeriği:Her şeyi aşmış ve artık öğrenecek hiç bir şeyi kalmadığına inanan Doktor Faust, yeryüzündeki sınırlı yaşamın acısından kurtulmak için ruhunu Mephisto’ya yani şeytana satar. Mephisto, bunun karşılığında Faust’u bilgi hastalığından kurtaracaktır. Oyunda bir cadının hazırladığı iksirle Faust’un gençleşmesi sağlanır. Artık genç ve yakışıklı bir adam olan Faust, Gretchen adında güzel bir kızla karşılaşıp ona âşık olur. Bu güzel kızın Faust’un tutkusundan kurtulmasının yolu yoktur artık. Şeytan Mefisto Faust ile anlaşmayı imzaladıktan sonra söylediği ilk cümle şudur: ‘Terk et bakalım aklı ve bilimi, insanın o en büyük gücünü!’

Akıl ve bilim bize Anavatan, Mavi Vatan ve Cumhuriyet’i muhafaza etmemizi buyuruyor. Şeytan ile yaptığı anlaşmadan sonra Faust’un tek kurtuluşu aşktır. Bu yüzden ‘Anavatan, Mavi Vatan ve Cumhuriyet ve Aşk! Bu dört kelimenin yer bulamadığı bir yürek hiç bir işe yaramaz!’ der Don Juan.

Dünya Tiyatrolar Günümüz kutlu olsun. 

Tiyatronun ışığı 30 Ağustos’ta Şirince’de yanacak

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!