Dr. Mehmet Alkanalka (Milli Güvenlik ve Strateji Uzmanı) yazdı…
ABD Başkanlık seçimlerini Cumhuriyetçilerin adayı Trump kazandı. Trump’ın ikinci dönemi hakkında tahminlerde bulunurken, birinci dönemdeki dış politika uygulamalarını yazmış olduğum Nükleer Sudoku kitabından da alıntılar yaparak, seçmenlerin dış politika tercihlerini analiz ederek ve Trump’ın açıkladığı dış politika ve güvenlik boyutuyla yeni kabine üyelerini bir önceki dönemdekiler ile kıyaslayarak bir değerlendirme yapmanın faydalı olacağını düşündüm.
Trump birinci dönem başkanlığında önceki Demokrat Partili ABD Başkanı Obama’nın birçok stratejik uygulamasına son vermiştir. Bunların başında Paris İklim Şartından ABD’nin çekilmesi gelmektedir. Mevcut ABD Başkanı Biden ise başkan seçilir seçilmez ilk yaptığı işlerden birisi ABD’nin tekrar Paris İklim Şartına dönmesi olmuştur. Diğer bir konu da, Trump’ın başkanken uzatmayı düşünmediği nükleer silahların sınırlandırılmasına yönelik New START anlaşmasını, Biden Yönetimi göreve başladıktan bir gün sonra, 21 Ocak 2021’de, uzatmak istediğini açıklamış ve müteakip 10 yıl için geçerli olacak anlaşma, bitiş tarihinden sadece iki gün önce 3 Şubat 2021’de imzalanabilmiştir.
ABD’nin en yüksek milli strateji güvenlik belgesi (National Security Strategy-NSS)’dir. Trump dönemindeki NSS, öncekilerden oldukça farklı ve radikal tehdit değişikleri ile yapısal gerçekçi uluslararası ilişkiler teorisinin varsayımlarına yakın olarak hazırlanmıştır. Trump Dönemi 2017 Yılı NSS’de tehditler üç grupta belirtilmiştir. İlk ve en tehlikeli grup olarak geleneksel büyük güçler arasındaki rekabet ortamına girildiği de belirtilerek ‘revizyonist’ Çin ve Rusya; ikinci grupta haydut devletler tanımlaması devam ettirilerek İran ve Kuzey Kore’den tehdit olarak bahsedilmiştir. Terörizm tehdidi ile Obama döneminin en tehlikeli tehdit olarak açıkladığı nükleer terörizm ise üçüncü grupta yer almıştır. Yine Trump zamanında yayımlanan 2018 Nükleer Durum Değerlendirmesi (Nuclear Posture Review-NPR)’sinde ise; ABD’nin nükleer silahların sayısını ve görünürlüğünü azaltmasına rağmen, Rusya ve Çin’in zıt istikamette hareket ettikleri, ABD’nin hiç olmadığı kadar çok yönlü ve gelişmiş nükleer büyük tehditle karşı karşıya kaldığı not edilmiştir. Rusya’nın silahlarını modernize etmesinin yanında Kırım’ı ilhak etmesinin, ABD’nin NATO müttefiklerine nükleer tehditlerde bulunmasının, ABD tarafından Rusya’nın büyük güç rekabetine geri dönmesinin işareti olarak algılandığı aynı raporda belirtilmiştir.
Yapılan bir araştırmada¹ ABD’deki demokrat seçmenin %65’i ABD’nin uluslararası ilişkilerde aktif bir rol alması gerektiğini savunurken, cumhuriyetçilerin sadece %13’ü ABD’nin uluslararası ilişkilerde sorumluluğu gereği aktif olmasını tercih etmiş, %57’si ise ülke içindeki sorunlar ve kısıtlı kaynaklar ile diğer devletler ile ilişkilerin azaltılması gerektiğini belirtmişlerdir. Cumhuriyetçilerin sadece beşte biri zayıf devletlerin ve diğer devletlerdeki insan haklarının korunması için aktif bir dış politika gerektiğini belirtmiş; ankete katılanların %51’i Ukrayna’ya askeri ve ekonomik yardıma karşı çıkarken, %33’ü Ukrayna’dan tamamen çekilmesi gerektiğini savunmuştur. Cumhuriyetçilerin yaklaşık yarısı (%49) İsrail’in kendisi için neyi uygun görüyorsa yapması gerektiğini belirtmiştir. Yeşil enerji konusunda ise Cumhuriyetçi her 7 kişiden sadece 1’i iklim değişikliğini sınırlandırmanın önemli olduğunu söylemiştir. Trump ve yardımcısı Vance, Ukrayna ve NATO ile fazla ilgilenmemekte, Rusya-Ukrayna Savaşını en kısa sürede sonlandırmayı arzu etmektedirler.² Bu durum Rusya’nın lehine bir durum oluşturmaktadır. Rusya ile kazan-kazan bir çözüm ile Çin’e odaklanması ABD’nin en olası hareket tarzı olarak görünmektedir.
Trump’ın 2016 Yılı Kabinesinden farklı olarak sadakate dayalı yeni bir kabine belirlediği iddia edilmektedir.³ Trump’ın, Savunma Bakanı olarak 2016’da kendisini “ABD Anayasası için tehdit” olarak kabul eden ve aralarında tartışma olan emekli orgeneral Mattis varken, yeni dönemde Irak ve Afganistan gazisi Fox News çalışanı Pete Hegseth’ı tercih etmesi; Dışişleri Bakanı olarak 2016’da kendisine “moron” diyen Exxon-Mobile’in eski CEO’su Tillerson yerine Çin konusunda şahin Rubio’yu tercih etmesi; istihbaratın başına ise 2016’da kendisi ile ters düşmüş Coats yerine Rusya-Ukrayna Savaşı konusunda NATO’yu suçlayan Gabbard’ı; Milli Güvenlik danışmanı olarak da eski bir özel kuvvetçi albay olan ve Çin ile İran konusunda şahin politikaları savunan Waltz’u tercih etmesi gelecek dönemin ABD dış politikasının ipuçlarını göstermektedir. Michael Waltz’un ABD Senatosu tarafından onaylanması gerekmemektedir. Diğer anılan şahıslar için Senato onayı gerekmekle birlikte Senato çoğunluğu Trump’ın partisinde olduğu için bir sorun olmayacağı değerlendirilmektedir.
Tüm bu unsurlar birlikte değerlendirildiğinde; ABD’nin bir önceki Trump dönemindeki üç grupta belirttiği tehditleri genel olarak kabul etmekle birlikte, birinci önceliği Çin’e verip, Rusya’yı anlaşmalarla tehdit olmaktan çıkartmaya çalışacağı; Kuzey Kore ile nükleer silahlar konusunda anlaşma yolları ararken, Orta Doğu’da İran’a karşı İsrail ile ortak hareket edeceği, yine Orta Doğu’da devlet dışı vekil güçler ile İsrail’in menfaatleri doğrultusunda hareket edeceği; ayrıca Trump’ın tekrar Paris İklim Şartından çekileceği değerlendirilmektedir.
Kaynak: RUPAM
Dipnotlar:
1- Ivo Daalder, The US divide on foreign policy, Politico, August 22, 2024, https://www.politico.eu/article/united-states-divide-foreign-policy-democrats-republicans/
2- Joseph S. Nye, Jr., US Foreign Policy in 2025, Project Syndicate, Sep 5, 2024, https://www.project-syndicate.org/commentary/trump-harris-foreign-policy-similarities-and-differences-by-joseph-s-nye-2024-09
3- Domenico Montanaro, Trump is creating team of loyalists after conflicts with Cabinet members in 1st term, NPR, November 16, 2024, https://www.npr.org/2024/11/16/g-s1-34532/trump-cabinet-loyalists