Mustafa Özgür Sancar yazdı…
TÜRKİYE’NİN İHTİYACI YENİ ANAYASA DEĞİL
Hükümet yetkililerinin konuşmalarına bakılırsa, Ekim’de ”yeni Anayasa” çalışmaları hızlanacak. Yeni Anayasa söyleminin gerçekle bağdaşmadığını düşünüyorum. Zaten mevcut Anayasa’nın 177 maddesinin 134’ünü değiştirdiler. Bunca değişikliğe karşın Anayasa’daki 12 Eylül izlerine dokunulmadı. YÖK ile ilgili yasa bunun başlıca örneği.
Öngörülen değişiklik, Cumhurbaşkanı’nın bir kez daha seçilmesini sağlayacak bir araç üretme çabasının ürünü, dahası değiştirilemeyecek 4 maddenin boşa çıkartılması ile millet egemenliği ve laiklik ilkesi işlevsiz hâle getirilecek.
Türkiye’nin ihtiyacı bir Anayasa değişikliği değil, Anayasa ve Ana Yasa Mahkemesi’nin kararlarına uymaktır.
Belli ki siyasi açından mevcut hükümetin, Cumhurbaşkanı’nı dördüncü kez seçtirmeye gücü yok; o nedenle ”yeni Anayasa” bir çıkış yolu olarak gözüküyor.
ANA MUHALEFET PARTİSİNİN ‘YUMUŞAMA SİYASETİ’ VE GENEL BAŞKANLIK YARIŞI
31 Mart 2024 seçimleri siyasi güç kaybının en net göstergesiydi. Ancak bu seçimde tepki oylarının adresi olan CHP, fırsatı değerlendiremedi; ”yumuşama” söylemi ile erken genel seçim fırsatını elinin tersiyle itti; böylece mevcut hükümet zaman kazanmış oldu. Öyle anlaşılıyor ki CHP’deki iç siyaset bu tarihi hatanın yapılmasına neden oldu. Ana muhalefet partisinin genel başkanı, Parlamenter düzene dönme hesapları içerisinde, Cumhurbaşkanı ile bir uzlaşma noktası bulmayı umut ediyor. Bu şekilde CHP’deki koltuğunu sağlamlaştıracağını, ayrıca, eski düzene dönülmesi durumunda, başbakan olmayı amaçlıyor.
Siyasi yasak olasılığı ile karşı karşıya kalan İBB Başkanı ise, Tüzük ve Program değişikliği için 6-7 Eylül’de yapılması kararlaştırılan Olağanüstü Kurultay’ı seçimli bir genel kurula çevirerek, genel başkan olmayı hesap ediyor. Bir anda rotayı Kemal Kılıçdaroğlu’na çevirmesinin nedeni, belirli olan bu hedefi doğrultusunda ittifak sayısını arttırmak. Bu şekilde aktif siyasi hayatın içinde kalacak ve temsil ettiği neo-liberal çizgiyi partiye tamamen hâkim kılacak.
DEVRİM VE DEVLETÇİLİK
Eylül’deki kongrede Altı Ok’un Devletçiliği temsil eden okunun yarısının yeşile, diğer yarısının mora boyanması gündeme gelecek. Aslında ortaya çıkan haklı tepkiler sonrası şu anki CHP genel başkanı bu sözü yutmuşa benziyor; ama böyle bir şeyden bahsedilmesi bile Atatürk’ün partisinin Atatürk’ün devrimci anlayışından ne kadar uzağa düştüğünü gösteriyor.
Altı Ok bir devrim programıdır; temeli Tanzimat’a kadar uzanan Türk Millî Demokratik Devrimi’nin tamamlayacak biricik programı ifade eder. Ama bugün CHP ne devletçidir ne de devrimci… Avrupa kapitalizminin işçi sınıfını kandırmak için uydurduğu sosyal demokrasinin takipçisidir; üstelik Kemalist devrimin yarattığı Kamu İktisadi Teşekkülleri’nin (KİT) belirli bir bölümünün tasfiyesinde doğrudan sorumludur. İnönü-Demirel, Karayalçın-Çiller, Baykal-Çiller koalisyonlarında Şekerbank’tan Demir Çelik Fabrikalarına kadar pek çok KİT özelleştirildi.
NEOLİBERALİZME KARŞI, KAMUCU GERÇEK MUHALEFET VE İKTİDAR
CHP yönetiminin Altı Ok’u değiştirmek istemesi sürpriz değil; çünkü 90’lardan itibaren partiyi yönetenler Altı Ok’un bir sembolden ibaret saymaya başladılar. Parti tüzüğünde devletçilik, devletin halka hizmet için yapılanmasını, katılımcı yönetimi, demokratik hukuk devletini öngörür şeklinde tanımlanmaktadır. Tek başına bu tanımlama bile Atatürk’ün devletçilik ilkesinden tamamen vazgeçtiklerini gösterir. Atatürk, ”vatanın iktisadiyetini devletin eline bırakmak” der devletçiliği tanımlarken, bu sosyalizmden alınmış alelade bir nakil değildir. Doğrudan Türkiye’nin özgül koşullarının gerektirdiği bir kalkınma modelini ifade eder.
CHP bugün yeşil ve mor renkle, devrimci geçmişinden koptuğu, etnikçi siyasete, toplumsal muhalefete emekçiler yerine, ”eşcinsel hakları savunucuları” ve benzeri marjinal grupları koyan anlayışa yakın olduğu mesajını verebilir; ancak bu CHP’yi iktidara götürmez; tam tersine Cumhuriyete bağlı tüm emekçi sınıflardan ve ulusalcılardan koparır; temelsiz bırakır; ayrıca ”Devrimcilik, Altı Ok vs. uğraşmayalım, pratik biçimde Cumhurbaşkanı’na karşı İBB başkanını destekleyelim, başka türlü AKP’den kurtulamayız” diyen pragmatik anlayış sahiplerinin de sürekliliği olan bir hükümet kurma şansları bulunmuyor.
Akdeniz ABD savaş gemileriyle dolu, ayrıca Batı Trakya’da yeni yığınaklar yapılıyor. ABD ordusundan emekli bir albayın itiraf niteliğindeki sözlerinden açıkça anlaşıldığı üzere, ABD etnikçi terör örgütünü daha fazla besleyerek Türkiye’yi bölme planı yapıyor. Bu türden tehlikelere sadece insan gücüyle karşı koyulamaz, strateji ve teknoloji gerekir.
Sahip olunan savaş araç ve gereçlerini, tehditleri bertaraf ederek kullanma kabiliyetine sahip güçlü bir hükümet modeli oluşturmak gerekir.
ALTI OK’U HAYATA GEÇİRMEK
Ülkenin karşı karşıya olduğu iç ve dış tehditleri CHP’nin pragmatik reel politiği çözemez. Zaten parti içinde varolan mücadele parsayı kapmak, siyasi ikbal çabasından ibaret…
Bugün Türkiye’nin en büyük düşmanı olan Abd’ye karşı kararlı, tavizsiz bir tutum takınabilecek güçlü bir iktidar sorunları çözebilir.
Türkiye neoliberal ekonomik ve siyasi anlayışı tasfiye ederek, ulusal devletine ve üniter yapısına sahip çıkarak tehlikeleri ortadan kaldırabilir. Hükümetin yarattığı büyük fakirleşme ve derin ekonomik bunalım, bugünkü CHP’nin piyasacı programıyla değil, kamucu ekonomiyle ortadan kaldırılabilir.
Türkiye’nin önündeki temel program Altı Ok’u hayata geçirmektir. Cumhuriyetin temel ilke ve devrimlerine sahip çıkan, vatansever bir hükümet modeli oluşturmaktır.
Bu nedenle Anayasa meselesi hayati bir önem taşıyor.
FEODALİZM, MODERN DEVLET, ANAYASA
Anayasa modern devletler düzeninin temel unsurunu oluşturuyor; feodalizmin mezar kazıyıcısı burjuvazi, iktidarda pay sahibi olma talebinin garantisi olarak bir toplumsal sözleşme istedi ve böylece Anayasa ortaya çıktı. Anayasal toplumlar, feodal egemenliği sınırlayarak, bireysel ve ekonomik özgürlüklerle ilgilendiler. Kapitalizmin ilerleyen aşamalarında anayasalar ekonomik, siyasi kültürel yeniden üretimin temel parçası oldu. Kapitalizmi aşmayı amaçlayan fikirlerin zorlayıcı ve olumlu etkisiyle, anayasalar temel hak ve özgürlüklerin garantisini oluşturdu.
Modern devletin kuruluş ilkeleri, milletin hak ve hukuku Anayasa ile belirtilir. Dolayısıyla Anayasa devletin geleceğiyle ilgili tayin edici bir rol oynar.
1921 ANAYASASI’NIN İÇERMEDİKLERİ
TBMM başkanı tarafından ifade edilen 1921 Anayasa’nın daha katılımcı olduğu yönündeki argüman, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerini değiştirme arzusunu ifadesinden başka bir şey anlatmaz. Sormak gerekir, ”Daha katılımcı derken, aslında ne söylemek istiyorsunuz?” Cevabı bulmak zor değil. 1921 Anayasası bir vesile; başta laiklik olmak üzere seküler ve modern devlet olmanın gereklerini içermediği için bir nevi çıkış yolu, geçiş aşaması. Siyasal İslamcı anlayış, içermediklerinden dolayı 1921 Anayasası diyor. Yani sonraki anayasalarla karşılaştırıldığında eksik olan özellikleri nedeniyle tercih edilebilir buluyor. Amaç Cumhuriyet öncesi duruma dönmek…
LAİKLİK, ULUSAL EGEMENLİK, ULUS DEVLET
Somut olarak baktığımızda 1921 Anayasası’nda yurttaşlık tanımı, laiklik ilkesi, cumhuriyet kavramı, yargı organı, temel hak ve özgürlükler, kadınların siyasal hakları bulunmuyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türk üst kimliği ile kurmayı amaçladığı modern devletin kurucu ilkeleri bu anayasada mevcut değil. 1921 Anayasası dönemin acil ihtiyaçları sonucu ortaya çıktı. Savaş dönemi anayasası olduğu için kuvvetler birliğine dayanır, yasama, yürütme, yargı tek elde toplanmıştır. Bugünün demokrasi anlayışında bu kabul edilebilir değil; kuvvetler ayrılığı anayasa güvencesinden çıkarılamaz. O dönemin koşullarında hızlı karar almak, milleti tüm unsurlarıyla biraraya getirmek gerekiyordu. Ayrıca 1921 Anayasası yeni devlet kurulacağına işaret etmiştir; bir olağanüstü koşullar anayasasıdır. Gerçeği bu temelde anlayabiliriz.
”Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletin’dir” ifadesinden bahsediliyor, fakat bunun nasıl gerçekleşeceğiyle ilgili bir çerçeve yok. Devletin yönetilmesini sağlayacak rejimle ilgili bir tanımlama yok, hatta devletin başkentinin Ankara olduğundan bile bahsedilmiyor.
Bunları alt alta koyduğumuzda laikliği, temel hak ve özgürlükleri, Türk milletini, üniter devleti, bir bütün olarak Cumhuriyeti dışlayan bir anlayışın olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz.
CUMHURİYET VE MİLLİ BİLİNÇ
Anayasanın 4. maddesi ilk üç maddenin tartışmaya açılamayacağı, değiştirilemeyeceğini söyler; yani devletin şekli, Cumhuriyetin nitelikleri, devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti hiçbir sûrette değiştirilemez.
1921 Anayasası’na dönme hayali, temelde modern Türk devletinin tunç yasasını parçalama amacıyla girilen bir yan yoldan ibarettir.
Fakat hiç kimse endişe etmesin, Cumhuriyet’e karşı açılmış tüm talî yolların karşısında Cumhuriyetçi Vatanseverler duruyor.
Cumhuriyet, yüzyıllarca aşağılanıp, ezilmiş Türk milletine, medeniyetler kuran, uygarlık inşaa eden geçmişini hatırlatarak, hakettiği değeri verirken, aynı zamanda kendisini sonsuza kadar koruyacak bir millî bilinci de oluşturdu.
Muhteşem bir yazı, teşekkürler Mustafa Bey.