Yap-işlet-devretleri tartışmak

featured

Ahmet Müfit yazdı…

Recep Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu arasında, Kanal İstanbul Projesi özelinde yaşanan ve Kılıçdaroğlu’nun “Şirketlere ödeme yapmayacağız” sözleriyle başlayıp, Erdoğan’ın “Söke söke bu parayı uluslararası tahkim yoluyla sizden alırlar” sözleriyle devam eden tartışma, ülkenin son 40 küsur yılda getirildiği noktayı açık seçik ortaya koyuyor. 
 
Turgut Özal ve Necdet Calp arasında, Boğaziçi Köprüsüyle ilgili yaşanan ve uluslar arası konjonktürün etkisi, küresel/emperyal güçler ve İstanbul sermayesi destekli 12 Eylül Özal-Evren rejiminin baskısı, Altı Ok ile temsil edilen kurucu, ulusal bağımsızlıkçı CHP çizgisinin, “sosyal demokrat” olma sevdası ile tasfiye sürecinin başlatılmış olmasının etkisiyle o dönemde “satıcıların” lehine sonlanan tartışmanın 40 yıl sonra yaşanan bir tekrarı ile karşı karşıyayız.
 
Kılıçdaroğlu, ödeme yapmayacak olma kararlarını,  projenin bazı kesimleri zengin edecek, devletin soyulmasına neden olacak bir yolsuzluk projesi olduğunu söyleyerek gerekçelendirip, böyle bir durumun hukuken meşru kılınmasının mümkün olamayacağını söylerken, Erdoğan’ın yanıtı, “Bu ne terbiyesizliktir ya. Devletlerde devamlılık esastır. Bunlar devlet terbiyesi de görmediler. Siz nasıl devlet yönetimine talipsiniz ya. Söke söke sizden bu paraları uluslararası tahkim yoluyla da alırlar” şeklinde oldu.
 
Tartışma burada da kalmadı, Projenin kendisine -yerindeliğine/gerekliliğine-, uygulanacağı belirtilen yap-işlet-devret sistemine yönelik doğrudan bir eleştiri yapmayan Kılıçdaroğlu; “Bu işe giren müteahhit unutsun kendisini. Bu işe kredi veren banka unutsun kendisini. Buna imza atan bürokratın burnundan fitil fitil getireceğim” diyerek olayı kişiler, bankalar müteahhitler bazında tartışmaya devam etti.
 
Sistemi değil kişileri tartışan/hedef alan bu tutumun doğru bir tartışma biçimi olduğu kanısında değilim. Bu tutum, yalnızca Kılıçdaroğlu dolayısıyla CHP’nin yap-işlet-devret projeleri uygulamaları konusundaki gerçek tavrının ne olduğu sorusunun yanıtını belirsizleştirmekle kalmıyor, yap-işlet-devret projelerine gösterilen tepkilerin samimiyetinin de sorgulanmasına neden oluyor. 
 
Akla gelen ilk soru, CHP’nin, genel olarak özelleştirmelere ilişkin tavrının ne olduğu. 1990’larda iktidar ortağı olan SHP’nin yaptığını yapıp, “sosyal piyasa ekonomisi” kılıfı altında özelleştirme yandaşı politikaları mı savunup, uygulayacağı. MKE’nin şirketleştirilerek özelleştirilmeye hazırlandığı, elektrik iletimi başta olmak üzere birçok kamu kurumunun birilerine satılmasının söz konusu olduğu günümüzde bu sorunun yanıtının ülkenin ve mutfak videolarıyla ümit aşılanmak istenilen gençlerin geleceği açısından büyük önem taşıdığı sanırım son derece açık. TÜSİAD’ın yanında olup özelleştirmeleri mi savunacaksınız yoksa halkın yanında olup, ayrım yapmaksızın özelleştirmelere karşı mı çıkacaksınız. 
 
Soruyu yap-işlet-devret projeleri özelinde tekrar edersek,  genel olarak yap-işlet-devret projelerine mi, yoksa yalnızca, Kanal İstanbul’a mı, ya da bu projenin de, “Beşli çete” diye tanımladıkları Cengiz, Limak, Kalyon, Kolin ve Makyol’a ihale edilmiş olmasına mı karşısınız diye sormak da mümkün. 
 
CHP’nin, inandırıcı bir iktidar alternatifi olabilmek için yanıtlamaya mecbur olduğu, tek soru bu değil. 
 
Orta da bir çoğu CHP’nin de katkılarıyla AB’ye uyum adı altında gerçekleştirilen onca anayasal/yasal düzenleme söz konusuyken, demokratikleşme adı altında bürokrasi, yargı siyasetin kapıkulu haline getirilmişken ve söz konusu düzenlemelerden geri adım atılacağı yönünde bir irade beyanı söz konusu değilken, bahsedilen fitil fitil burnundan getirme işleminin nasıl yapılacağı, mümkün olup olmayacağı konusuna. 
 
En önemli soru ise bir yandan “devr-i sabık defterini kapatmalıyız” diyerek yani iktidardan ve siyasi hesap sormayacağını söyleyerek, müteahhitten, bankadan, bürokrattan hesap sormanın nasıl olacağı? 
 
Siyasetin, -yaptıklarından/hatalarından bağımsız olarak, siyasete/siyasetçiye, siyasi partilere “demokrasi” adına bir kutsiyet atfedilerek- kapsam dışında bırakıldığı, böylesi bir hesap sorma işlemi, örneklerini daha önce de onlarca kez yaşadığımız şekilde, birkaç bürokratın gösterişli suçlamalarla yargılanıp sonuçta göstermelik cezalar alması ya da beraat etmesi dışında bir sonuç yaratmayacaktır. Bununla da kalmayacak,  siyasetin dışında tutulacağı bir sorgulama, lafta istenilenin tam tersi olarak etik olarak tartışılır hale gelecek, toplumun adalete güveni geri gelmeyecek şekilde sarsılacaktır. 
 
Son olarak, ilk bakışta, sıradan bir siyasetçi tartışması/polemiği olarak algılanabilecek bu konunun, aslında son 40 yılda ülkemizde ve dünyada serbest piyasacılık ve küreselleşme adı altında ve Dünya Bankası başta olmak üzere bizzat uluslar arası kurumlar eliyle teşvik edilip uluslar arası finans şirketleri (para satıcıları) eliyle gerçekleştirilen yağmacılık ve deformasyonun tam da özünü oluşturduğunu, işin bu yönü görmezden gelinerek yapılan eleştirilerin, yanlışı yaratan sistemi aklamak dışında bir sonuç yaratmayacağını da söyleyip, bitirelim. 
 
Ahmet Müfit
 
Kaynaklar:
https://www.veryansintv.com/kilicdaroglundan-sirketlere-cagri-kanal-istanbul-ihalesine-girmeyin  https://www.veryansintv.com/erdogandan-muhalefete-kanal-istanbul-yaniti-soke-soke-bu-parayi-alirlar
https://www.veryansintv.com/erdoganin-soke-soke-alirlar-sozune-kilicdaroglundan-yanit
https://www.veryansintv.com/kilicdaroglu-buna-imza-atan-burokratin-burnundan-fitil-fitil-getirecegim.

Yap-işlet-devretleri tartışmak

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Yap + islet+temizle devret olmasi gerekir en hafif deyimiyle.

    Yap+islet+devret = Modern Kapitülastion!

    Borc/ Kredi almakta moder Kapitülasyonun diger adidir.

    Hele hele ödeyemeyecegin borcun altina girmek ” Vatana ihanettir ! “

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!