Yay burçlulara iyi haber!

featured

Yılma Başar Korkmaz yazdı…

Yay burcu olanlar lütfen bir adım öne çıksın, çünkü iyi haberlerim var.

Öncelikle üç vakte kadar bolluk bekliyor sizi. Bol para, bol çevre, bol Avrupa, bol Amerika, bol rüşvet, bol sanat-sepet, bol insan hakları cart curt, bol hayvan hakları falan, bol Soros…

Ama bir tane de kısmi olarak kötü haberim var.

Yay burcu olup da 10 Aralık’ta doğmadıysanız sayılan tüm fırsatlardan yararlanamayacaksınız çünkü ne yazık ki CHP’nin premium üyelerinden değilsiniz. Olur ya, yay burcusunuzdur ama 10 Aralık’a tesadüf etmediyseniz insan hakları, hayvan hakları, barış, kardeşlik gibi kavramlardan mahrumsunuzdur. Çünkü maalesef ilgili kavramların dünya şartlarındaki domainleri 10 Aralık ekibi tarafından satın alınmış durumdadır. Aman sıkı durun, yel esiyor…

Bizim sözlerimize gerek olduğunu düşünmüyorum pek. Olan olmuş, planlanan yapılıyor gibi; pardon talih gülmüş gibi demek istedim. Eee efendiler, falları fallanmış, dört yanı kıl sarmış…

*

Türkiye Cumhuriyeti’nde hayatımızı dolduran bazı insanlar var ki hayattan göçüp gittiklerinde yerlerinin nasıl dolacağı kara kara düşünülür. Bu isimleri saymayacağım fakat bir tanesi üzerinde duracağım yalnızca. Bu isimler siyaset, kültür-sanat, spor gibi alanlarda fazla fazla vardır. Vatanseverlerin nezdinde bazılarının yerinin dolması ne yazık ki imkansız. Bazılarının yerleri ise çoktan satın alınmıştır, 25 göbek ötesi için bile doldurulmuştur o yerler. Kemal Sunal’ın başrolünü oynadığı “Koltuk Belası” filmindeki gibi konuşan ve dönüştüren bir koltuk vardır ki vah vah, aman oturmayın efendiler… Bir gün Gorbaçov ile tatlı bir sohbet, bir gün Ermeni Soykırımı, bir gün açılım, bir gün Ergenekon, bir gün güneş toplama derken elinizde bağlama ile çok sempatik (!) bir insana dönüşebilirsiniz. Reçete hakkında detaylı bilgi almak için malum yerlere başvurabilir ya da günde üç öğün Zülfü Livaneli kaseti dinleyebilirsiniz.

Livaneli her zaman kendisini solcu olarak tanımlar ve Atatürk ile de reklam yapar. Ama baktığınız zaman Kemalizm kendisi için bir darbecilik sembolüdür. Livaneli 13 Mart 2021’de şu tweeti atıyor: “Darbeler, kendilerine Kemalist diyen, çapsız NATO subaylarının işiydi. Mustafa Kemal ‘Kemalist’ değildi. Nasıl din ve milliyetçilik kavramları sömürüldüyse, ölümünden sonra o da sömürüldü. Hem de düşmanları tarafından”. Livaneli, kafasına koymuş ki Kemalizm bir darbecilikti fakat eksik ve yanlışın tillahı bir bilgi var bu kısımda. Ayrıca Zülfü Bey, kalkıp Atatürk’ün üniversite reformuna da karışmaktan kendisini alıkoyamıyor ne yazık ki. Maşallah her yemeğe atılan tuz gibi. Yazdığı ünlü post-modern kitaplardan Serenad hakkında soruları yanıtlarken şöyle bir açıklama yapıyor: “Atatürk, hükümete rağmen bu bilim adamlarını Türkiye’ye getirdi. Gerçekten çok ileri görüşlü bir kişilikti ve ben kendisine hayranım. Hatta vasiyetinde diyor ki; ‘Ben size hiçbir dogma ve değişmez kural bırakmıyorum, olaylar akla ve çağın gerçeklerine göre yorumlanmalıdır’. Bunu söyleyen bir insandan ‘Kemalizm’ diye donuk bir maske çıkardılar. Ve bu maskeyi de darbelerde yüzlerine geçirip, o darbelerin maskesi yaptılar. Kemalizm ile Mustafa Kemal’i ayırmak lazım.” Kusura bakmayın Zülfü Bey; Kemalizm, Amerikancı kişiler tarafından kullanılan bir kavramdan ziyade emperyalistler tarafından Türk yurdu kuşatıldığında Atatürk’ün yoldaşları için kullanılmıştır. Her -izm gördüğünü liberteryenizm görmüş gibi tın sesi çıkaran enteller de biraz yordu Türk Milleti’ni. Buradan sesleniyorum ki her -izm takısı durağanlık değildir ve böyle bir anlamı da yoktur, sağ olsun entellerin düşün dünyası yarattığı bir düşün simülasyonunda yaşıyoruz. Bu arada Kemalizm, bağımsızlığın ve hürriyetin kavramıdır ama sanıyorum ki ilkokul için eğitim yaşınız geçti, neyse eğitim için bir başka yol denemenizi tavsiye edeceğim ki ayıp değil ya, yaşı yok…

Ozan Livaneli, UNESCO Büyükelçisi Livaneli oldu ve daha sonra da vekil Livaneli oldu. Tarih, 10 Mart 2005 ozan-vekil-büyükelçi Livaneli bir konuşma yapıyor ve diyor ki: Türkiye-Ermeni ilişkileri konusunda geçen hafta UNESCO’da, Paris’te yapılan bir konuşma ve orada benim bir önerimle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu kuruluşun, ideallerini dünyaya yaymak için ve çalışmalarını dünyaya yaymak için oluşturduğu bir büyükelçiler grubu var. Bunlar arasında, mesela, en son iyi niyet büyükelçisi yapılan, Amerikan Başkanı George Bush’un eşi Laura Bush’tur; bu sene iyi niyet büyükelçisi yapıldı. Sağ olsunlar, 1996 yılında, beni de bu heyete dahil ettiler, beni de UNESCO büyükelçisi olarak ilan ettiler; aynı zamanda da Genel Direktör Yardımcısı, Danışmanı yaptılar ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin imzasını taşıyan bir kırmızı pasaportla görev yapmamı sağladılar; o tarihten beri çalışıyoruz. Geçen hafta, bu büyükelçilerin yıllık toplantısı vardı; ben de buraya katıldım ve burada yaptığım konuşmada, meseleyi, konuşmamı, Türk-Ermeni meselelerine ve 1915 tehciri meselesine getirdim. Bunun ne kadar önemli olduğunu, iktidar ve muhalefet partisi de farkında ki, son günlerde, biliyorsunuz, bu konuda bir zirve yapıldı ve Türkiye’nin adım atması gerektiği ortaya çıktı. Ben de buna katılıyorum. 19. yüzyılda İstanbul’u ziyaret etmiş ve bizim hakkımızda kitap yazmış bir yabancı müellifin sözleri var; maalesef, diyor ki: “Türkler, geçmişi ve geleceği pek düşünmezler; bugünü yaşarlar.” Ne yazık ki, bunda biraz doğruluk payı var, kendimize bir özeleştiri yöneltirsek. Biz, önümüze çıkacak meseleleri çok fazla düşünmeyiz. Gelin, bu meseleyi de birlikte çözelim; çünkü, Ermeni meselesi bir faciadır; doğrudur, bizim Meclisi Mebusan kayıtlarımıza bakacak olursak, o dönemdeki İstanbul basınına bakacak olursak, ayrıca, bu konuda bir gizli oturum yapacak olursa Millet Meclisi, o belgeleri de ben, seve seve sunarım. Buraya, taraf ülkelerden, işte Rusya’dan, Amerika’dan, Fransa’dan, İngiltere’den çeşitli profesörler davet edelim, bilim adamları davet edelim ve UNESCO, Birleşmiş Milletler çatısı altında, politik karar almaya yönelmeyen; ama, bizim, yumuşak ve rahat bir biçimde konuları konuşabileceğimiz bir ortam oluşturalım teklifini yaptım.

Sosyal medyada ve haberler arasında azca dolaşan konuşmanın tam olmamakla birlikte detaylı bölümü yukarıdadır sevgili okurlar. Efendim davet ettik, öneri yaptık, gelin komisyon kuralım dedik, de haydi Türkler zaten geleceğini de düşünmez, haydi bir soykırım deyin de kendimize gelelim gari denmiş özetinde. Hal böyleyken tepki çekmemek için arada tehcir demeyi de unutmamıştır kendileri.

Sanırım yetmedi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerine vurulmuş en büyük darbelerden birisi: Kürt açılımı konusu. Zülfü Livaneli ne dese beğenirsiniz: Bugüne kadar ne basın ne de devlet böyle konuştu. İlk defa AKP hükümeti böyle bir söylem geliştirince, ben de bu ülkeye emek vermiş bir sanatçı, bir yazar olarak ‘Doğru yapıyorsunuz’ demek zorundayım. DTP, çok sorumlu davranmalıdır. Gayet sorumlu davranan Ahmet Türk, süreci yumuşak ve güzel götürüyor. Bazı DTP milletvekilleri işi bir inatlaşma haline getiriyorlar. ‘Taviz alıyoruz, yeniyor-yeniliyoruz’ gibi… Bunun sürece katkısı olmaz. Bu şekilde konuşmamaları gerekiyor. Burada taviz almak, yenilmek ve yenmek söz konusu değildir. Kanayan bir sorunu çözeceksek, bunu kendimiz için yapacağız. Sadece Kürt vatandaşlarımız için de değil, tüm Türkiye için yapacağız.

Tabi bu süreçte Zaman Gazetesi’nde “Dünyada solcuların yaptığı açılımı Türkiye’de sağcılar yapıyor” başlıklı haberde Zülfü Livaneli, Ali Nesin, Ercan Karakaş gibi isimlerle birlikte açılıma bayrak açılarak ilgili kişiler iyicene pofpoflanıyor ve ayrıca bu kişiler de bayrak sallamayı geçin, zeplinden dünyayı kaplayacak bez yığınını sarkıtıyorlardı.

Ama olmaz, yetmez. Zülfü Livaneli bir gün çıkar ve gider Gorbaçov’la röportaj yapar. Gorbaçov’a övgüler düzer, ne çöküşten mesul tutar, ne de büyük solcu sıfatıyla liberalleşmeye karşı gık çıkarır. Diyalog Livaneli bu sefer de Sovyet açılımı yapar ama eminiz ki Ruslar için meydana getirdiği bu diyalog, barış ve kardeşlik adımı Atlantikçiler tarafından tasarlanmamıştır, eminiz…

Ayrıca ilgili Diyalog Livaneli 14-15 Ekim 2005 tarihinde düzenlenen Bolu Toplantısı’nın da başat ismiydi. Demokratik Toplum Hareketi ile bir araya gelen CHP bakiyeleri yeni bir siyasi dil oluşturmak istemekteydiler. Bahisteki dil, hendeklere gömülen dildir, hazır yeri gelmişken belirtelim. Bu cepheyi genişletme çabasına giren isimler de tabi ki şaşırtmayacak: Kemal Derviş ve Zülfü Livaneli. Bu cepheye bayrak açanlar ise tabi ki şaşırtmadı: Leyla Zana, Orhan Doğan, Selim Sadak. 10 Aralık 2005 tarihinde yeni anayasa ile birlikte CHP’yi de şekillendirme operasyonu olarak Atatürksüz bir Türkiye yaratmak için birtakım sözde Atatürkçüler bir araya gelmişti. SODEV kökenli bu zatlar şimdi 6 oku dağa tepeye sallayarak at koşturmaya çalışmaktadır. CHP’nin bu ortak kimlik açılımı tabi ki Zülfü Bey’in de ruhuna işleyen bir gelişmeydi. 10 Aralık mimarlarından Zülfü Bey’in aklına acaba hiç Atatürk geldi mi bu sırada? Kurtuluş Savaşları, devrimler, askerlerimiz, desek etkilenir mi bilmem ama hemen sinirlenmeyin lütfen, Zülfü Livaneli esaslı bir Atatürk sevdalısıdır, çünkü o türkü söyler…

Yetmez Ama Evet bakiyelerinin oluşturduğu sözde muhalefet bloğunun yeni sürümü olan Ak Saçlılar’ın üyelerinde yine ve yine Zülfü Livaneli’ye rastlıyoruz. Pek de şaşırmıyoruz. 16 Şubat 2020’de Selahattin Demirtaş’ın sözlerine kulak verilirse hepimizin özlediği barış gelebilir, tweetini atıyor. Gariptir ki Türkiye’de teröre kurşun, vandallığa sopa ve ateş, emperyalizme iştirakçı, petrole tanker olundu da vatana miğfer olunamadı, yazıktır. Zülfü Livaneli sürekli olarak AB’nin şemsiyesini arzuladı, Britanya İmparatorluğu’nun güneşi meğer Livaneli’nin göklerinde batmıyormuş, yeni öğrendik. Çünkü Hindistan’dan buralara kadar karanlığını saldı. Merak etmeyin Zülfü Bey, sizin arzularınızı Turgut Özal, Avrupa Özerk Yönetimler Şartnamesine geçiş verirken bir nebze olsa da tatmin etmiştir. Solculuğunuzu 24 Ocak kararlarında böylelikle arayabilirsiniz.

Bu uğurda kimler el ele yürümedi ki… Zülfü Bey’in elinden ayrıca Atatürk düşmanı Nihal Bengisu da tuttu. Atatürk karşıtlığında bütün Ar-Ge çalışmalarını çok gizli ve devasa bir ofiste planladıklarına inanmama ramak kaldı. Yetmedi, Zülfü Bey’in o ağdalı ve çok özel diline (!) katkı sağlayan kişi meğer Said-i Nursi imiş. Çok ateşli ve etkileyici bir dilinin olduğunu söyleyen Zülfü Bey’in Atatürk düşmanı Said-i Nursi’yi çok beğendiğine bakmayın, kendisi tam bir solcu ve Atatürkçüdür. Efendim, takılan birçok sözde Atatürkçülük ve solculuk madalyalarına bir tane de eklemek üzere yazının sonunda Muzaffer İzgü’den örnek vereceğim, lütfen sabrediniz…

Zülfü Bey’i anlatmak kolay değil, hayatına pek çok şey sığdırmış, bu yazı da oldukça yalın bu bakımdan. Son günlerde gündeme gelmesinin sebebi herkesçe malum, Baykal hakkında şu sözleri söyledi: Baykal solcu muydu? Hiçbir alakası yok. Tipik bir Sünni, sağcı, Ankara politikacısıdır Baykal. Baykal pekâlâ DYP’de, ANAP’ta, DP’de görev yapabilirdi ve çok daha başarılı olurdu. Deniz Baykal Kürtleri, Alevileri, ezilenleri sevmez. CHP’nin Baykal gerçeğiyle hesaplaşması şart. Öncelikle yukarıda az önce Özal ile Livaneli’yi çok doğru bağlamda özdeşleştirmiştik, sanırım bu tweette kendisini de kastediyor. Bunun yanında Zülfü Livaneli’yi kısa ve öz bir şekilde tanıtmaya çalıştık. Kendisi Deniz Baykal’a bu sözleri ederek belki bir amaca istinaden görevini yerine getirmiştir fakat bunu bilemeyiz, soralım hemen, böyle bir durum var mı Zülfü Bey?

Zülfü Bey, gündem bile değilken bu sözcükleri tüketir ve Baykal’ı şekilden şekle sokar, kendisini tutamasa maazallah, tövbe haşa ulusalcı diyecek. Ama lütfen Baykal’a ulusalcı demediğiniz iyi olmuş çünkü CHP’den Kemalistler sürülürken Deniz Baykal’ın gıkı bile çıkmamıştır. Kaset kumpasının ardından düşmesiyle birlikte CHP’ye çekilen operasyona karşı hiçbir duruş görülememiştir. Soruyoruz Sayın Baykal, CHP’den Kemalistlerin atılmasında şahsi durumunuzun rolü nedir? Kemalistlerin partiden yok edilmesinde Baykal’ın sessizliği en büyük rolü oynamıştır. SHP’nin bölücü rolünün mirasına siz de mi bayrak açmıştınız yoksa?

*

Maşallah, ülkemizde o kadar çok madalyası olanlar var ki Muzaffer İzgü’nün “Donsuzluk Madalyası” hikayesi konuyu tam olarak anlatabilmektedir. Kral şöyle diyor: Ulusum demek artık donsuz geziyor ha, çok güzel çok güzel… Ben de onlara uymalıyım. Kuyumcubaşı çabuk ölçüsünü alsınlar, özel madalya istiyorum.

Yay burçlulara iyi haber!

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

5 Yorum

  1. 10 Temmuz 2021, 16:43

    livaneliye tek sorum, kendini kaç yüz bin dolara sattın amerikan emperyalistlerine?

  2. Yılma şair yüzlü yazar…
    Nihat Genç gibi bu uzun yazıyı bir soluk da bizlere okuttun. Yeni dosyalarını sabırsızlıkla bekliyoruz.

  3. Liva n Eli
    önceleri türkülerini sevmiştik.
    Şimdi Benim için

    Vıttırı vıttırı..

  4. çok yönlü kullanışlı atlantikçi ajan hem önden hem arkadan 94 de yerel seçimde oyları bölerek aday oldu yüzde 20 küsur oy ile erdoğan ibb başkanı seçildi.

  5. 9 Temmuz 2021, 17:03

    27 Mart 1994 Yerel seçiminde,İstanbul Belediyesi Başkan adayı iken,
    Özelleştirmeyi ve DİKKAT Belediye hizmetlerini
    taşaronlara vermeyi savunmuştu.
    İyi de bu; Belediye işçilerini, bırakalım sendikayı, sigortasız çalıştıracak köle tüccarlarının kucağına atmak olmayacak mıydı.
    Kafası karışık,
    pusulası bozuk,
    sosyalizme zerre kadar alakası olmayan,
    bir liberal dümbelek.
    Zülfü bey

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!