Mustafa Özgür Sancar yazdı…
Emperyalizm sadece silahla işlemiyor, fakat mazlum ulusların tarihi ve bilincini değiştirerek varlığını sürdürüyor. Oryantalizm üzerinden ABD’li tarih ve sosyoloji enstitülerinin yıllarca yoğun biçimde çalışıyor ve yatırım yapıyor olması bu görüngünün ispatı.
Bir uluslararası yalan olan “Ermeni Soykırımı” iddiası ABD ve AB’nin, genel çerçevesi ile Batı’nın Türkiye’ye boyun eğdirmek adına sürekli gündemde tuttuğu bir argüman.
Nisan ayının 24’ü “soykırımı anma günü” olarak kabul ediliyor. Bu sene dikkatten kaçtı, ancak bu sene DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu 24 Nisan’da bir deklarasyon yayımlayarak, “Ermeni Soykırımı” ifadesini kullandı. Hükümet cephesinden tepki gelmedi; herhangi bir tepki gelmemesi son derece normal; çünkü DEM artık mevcut hükûmetin fiili ortağı.
“24 Nisan 1915’te, 200 Ermeni aydının evlerinden alınması ile başlayan etnik, kültürel ve inanç soykırımının üzerinden 110 yıl geçti” ifadesi, tek başına DEM’in etnikçi anlayışı doğrultusunda kaleme aldığı bir açıklamadan ibaret değil; fakat AB’nin “yeni güvenlik mimarisi” için Türk Ordusu’nun Avrupa savunmasında yer almasını içeren tasarı doğrultusunda ortaya çıkan müttefiklik olasılığını yükseltecek bir adım olarak değerlendiriliyor olabilir.
AB GÜVENLİK MİMARİSİ, SINIRSIZ BAŞKANLIK
DEM geçen sene soykırım ifadesini kullanmamıştı. AKP ve MHP ile “yeni açılım” içerisinde olan bu etnikçi partinin bu sene “Ermeni Soykırımı” yalanını yüksek sesle telaffuz ediyor olması tesadüfle açıklanamaz.
1915’teki tehcir kararından sonra yaşanan karşılıklı kırımda Ermeniler Türk köylerinde katliam yaparken, masum Ermenileri ise Kürt aşiretlerinin öldürdüğü gerçeği tarihi kayıtlarda mevcut.
Yani kendi etnikçi anlayışına ters olmasına karşı DEM’in soykırım yalanını dile getiriyor olması, belki çok üzerinde durulan bir konu olmadı, ancak hükûmetin -yeni güvenlik mimarisinde- rol alma çabası ile AB’ye tam müttefik olma hedefi çerçevesinde anlamlı hâle geliyor. Soykırım yalanını kabul eden bir Türkiye, AB nezdinde daha muteberdir, DEM bu türden bir mesajın verilmesi adına son derece kullanışlı bir aparat olarak gözüküyor.
EMPERYALİST PROJE
Siyasal geleceği adına AB desteğini işlevsel gören AKP, sınırsız başkanlık hedefi için Meclis matematiğinde yanına çekmek zorunda olduğu, DEM’i, böylece iç siyasetin yanı sıra dış politikada da “faydalı” hâle getiriyor.
Ermeni Soykırımı iddiasının tarihsel ve siyasî gerçeği ise bunun bir mazlumlar meselesi olmadığını, aksine bir emperyalist proje olduğunu gösteriyor.
Ermeni diasporası değişik vesilelerle bu işi bir dünya meselesi hâline getirmeye çalışıyor; ancak başarı şansı yüzde sıfır; çünkü ne bilim ne de demokratik tartışma ile ilgileri var. Yapmaya çalıştıkları bu meseleyi siyasi plana taşımaktan ibaret. Aynı şeyi geçen sene bizim meclisimizde yapmaya yeltenenler oldu. Ayrıca ABD başkanı Joe Biden, 24 Nisan’da jenosit (soykırım) ifadesini kullanarak bu yalana ortak oldu. Başkanlık döneminin ilk aylarına denk geliyor olmasından dolayı onun davranışı sürpriz değildi. Ancak o ya da diğerlerinin popülist yaklaşımı nafile bir çabadan ibaret. Tarih ve hukuk bilimi yalanı açığa çıkardı. Önümüzde sarih gerçekler var.
Türkiye Cumhuriyeti, konuyla ilgili arşivleri açmayı, ayrıca uluslararası platformda tarihçilerin bu konuyu tartışmasını teklif etti. Ermenistan, diasporanın tehdidiyle, her iki teklifi cesaret edip, kabul edemedi. Haklı çıkamayacaklarını çok iyi biliyorlar.
TARİH VE HUKUK
Yalanı ortaya çıkaran bir diğer gerçek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve İsviçre Federal Mahkemesi’nin Perinçek kararı.
2013 yılındaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Dairesi’nin kararı, 2015’te AİHM Büyük Daire kararı ve 2016’daki İsviçre Federal Mahkemesi kararı olmak üzere 3 mahkeme kararında da “Soykırıma yetkili mahkeme karar verir” denildi ve Doğu Perinçek “Ermeni soykırımı uluslararası emperyalist bir yalandır” dediği gerekçesiyle yargılandığı süreçten başarıyla çıktı. Yani hiçbir mahkemenin “Ermeni soykırımı var” şeklinde bir kararı bulunmuyor ve Ermeni soykırımının yalan olduğunu söylemek hiçbir yetkili mahkemede suç kabul edilmiyor. Hukuk ve tarih, şüpheye yer bırakmayacak şekilde soykırım yalanını ortaya koyuyor. Elbette ki ABD ve onun kullanımında olan Ermeni diasporası, siyasi plandan yola çıkıp, toprak talebine varıncaya kadar bir takım hukuki haklar elde etmeye teşebbüs ediyor. Bunun karşısında esaslı ulusal politikalar geliştirmek gerekiyor. Bu, siyasi iradeyle yapılabilecek bir şey…Tarih ve hukuk bizden yana…
TARİHÎ PERSPEKTİF
Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde etnik milliyetçi ayaklanmalar, emperyalizm destekli bölme ve parçalama çabasına dönmüştü. Ermeni sorunu, tam olarak, bu akımın bir yansıması biçiminde ortaya çıktı.
Ortada bir soykırım olamaz. Aksini iddia etmek sosyal bilimler ile siyaset ve tarih bilimine aykırı düşmek anlamına geliyor. Jenosit, yani soykırım, dünya siyasal literatürüne Hitler’in yaptığı katliamlarla girdi.
BİR KAVRAM OLARAK JENOSİT
1939 ile 1945’te Nazi Almanyası’nın, özellikle doğu Avrupa’da yaptığı katliamlar ırkçı kıyım (soykırım) olarak tarif edilmişti. 2. Dünya Savaşı’ndan başlamak kaydıyla bir ulusu, bir etnik grubu bütünüyle yok etmek amacı taşıyan, kitlesel olarak gerçekleştirilen ırkçı katliamlar soykırım olarak tanındı. Nazi ordularının, özellikle Yahudilere karşı yaptığı bu türden bir toplu katliamdı.
Ermeni meselesini, jenosit kavramıyla tanımlayamayacağımız gibi, hayatın gerçekleri de bunun bir soykırım olmadığını gösteriyor.
1915-16 olayları bir karşılıklı kırımdır. Ermeniler, Doğu Anadolu’da Sivas’a kadar uzanan bir Ermenistan kurma hayaliyle katliamlara başladılar. Pek çok Türk köyü yok edilircesine saldırıya uğradı. Türkler katledildi. Buna karşı nefs-i mûdafa yaptılar. Canlarını korumak için savunmaya geçtiler. Ermenilerle Kürtler arasında da çok büyük çatışmalar oldu. Birbirlerini öldürdüler. Bunun üzerine dönemin Osmanlı hükümeti tehcir (göç ettirme) kanunu çıkararak bölgedeki Ermenilerin güney ve orta doğuya alınmasına karar verdi. Bu bir tasfiye hareketidir. 1. Dünya Savaşı koşullarında başka türlü bir çözüm bulunamazdı. Yıllar süren savaşların getirdiği yorgunluk ve tahribat Osmanlı’nın o günün koşullarında bölgede asayişi sağlamasını engelledi. Ve tehcir bir tarihî zorunluluk hâline geldi.
KARŞILIKLI KIRIM
Göç yollarında elbette Ermeniler pek çok kayıp verdi. Yağma amaçlı saldırılara uğradılar. Ancak bunların hiçbiri sistemli bir yok etme çabası değildi. Kimse Ermenileri yok etmeyi amaçlamadı. Bunun için bir politika ya da plan yapılmadı.
Ermeni meselesi gerçek anlamıyla bir karşılıklı kırımdır. Bu olaylarda Türkler, Ermeniler, Kürtler hayatını kaybetti. Masumlar öldü.
Ortada bir soykırım yok; bir karşılıklı kırım var. Dürüst Ermeni tarihçiler, örneğin Lalayan da bu gerçeği belgeleriyle ortaya koyuyor. İngiliz asıllı ABD’li tarihçi Bernard Lewis da Ermeni soykırımı olmadığını söylüyor.
Ermeni milliyetçiliği, emperyalizmin planı olarak üretildi; Anadolu’da İngiliz ve Fransızların kontrolünde uydu bir devletçik kurma, Türklerden toprak koparma hülyasına kapılarak katliamlar yaptı.
EMPERYALİZM
Güncel olarak bakıldığında da aynısını görüyoruz; Ermeni diasporası, emperyalistlerin desteğiyle soykırım yalanını söylemeye devam ediyor.
Emperyalist dünya, Fransa, İsviçre, ABD, Kanada, evrensel hukuka aykırı biçimde soykırım iddiasına yalan demeyi suç ilân ediyor.
Dünden bugüne değişen bir şey yok. Ermeni soykırımı kocaman bir yalan ve mesele emperyalist bir oyundan ibaret; amaçları Türkiye Cumhuriyeti’ni bu asılsız iddiayla suçlayıp, mahkûm etmek… Başarılı olamayacakları kesin; Türkiye emperyalizmi yenerek kurulmuş bir devlettir ve emperyalizme direnerek ayakta kalmaya mecburdur, bu yolda yenilmeyecek.
Yurttaşımız olan Ermenileri, net bir biçimde bu emperyalist oyunun dışında tutmak gerekir.
Ermeniler, sahip oldukları kültürel zenginlikle, Türkiye’nin renkli kimliğinin nadide örneği, toplumumuzun önemli bir parçasıdırlar.
Türkiye Cumhuriyeti’ne yurttaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür sözü, devrimle kurulan Cumhuriyetin, hangi etnik kökenden gelirse gelsin tüm yurttaşlarını bir üst kimlik etrafında kucakladığını göstermektir.