Amiral Aydan Erol’la dostluk üzerine… Sıcakta yaşamak

featured

Kaptan Mehmet Ali Sökmen yazdı…

Foça’da Ağustosun son günleri. Sıcak hala kavurmaya devam ediyor. Göklerden inmiş bir kavurucu bulut sanki üzerimize çökmüş. Mevsimin sıcaklığı yetmiyormuş gibi yaşamın, yaşadığımız günlerin acı veren sıcaklığı bizi iyice yakıyor.

Zar zor uyumaya çalışıyorum. Güneşin doğmasına yakın uyku bitiyor. Alt katta verandaya çıkıp etrafın aydınlanmasını beklerken sıkıntılar yeniden başlıyor. İki sene evveline kadar oturduğum yerden denizi görüyordum. Komşum önüme bir ağaç dikti, deniz bitti. Bırakın Türk hukukunu Roma hukukunda ‘’Komşunun manzarasını engelleyemezsiniz’’ maddesi var. Neyseki  komşum hukukçu! Artık insanlar başkalarının mutsuzluğundan mutlu oluyorlar. Karşılıklı saygı bitti, kendisine saygısı olmayan bir insanın komşusuna saygısı olur mu?

Ernest Hemingway, Havana’da güneşin doğmasına yakın kalkar, denizi gören balkonundan yazılarını yazarmış. Alacakaranlık ve deniz manzarası ona ilham verirmiş. Bilinen hikayedir, sahilde bir adam güneş doğmadan kumsaldaki deniz yıldızlarını denize atıyormuş. Hemingway’in ‘’kaç tanesini kurtarabilirsin ki’’ sorusuna ‘’kurtardıklarım benim mutluluğumdur’’ demiş. Biz paçalarımızı sıvayıp denize giriyoruz ve denizdeki deniz yıldızlarını kumun üzerine fırlatıyoruz, güneşte kavrulsunlar diye.

Son günlerde aklımdan çıkmayan Marmara’yı kaplayan müsilaj. Alacakaranlıkta düşünüyorum, nasıl bu hale geldik. Kamuoyu kolayını buldu, gemileri suçluyorlar. Denize sintinelerini basıp kirletiyorlar. Ben, bir kaptanın denize atık basmasını düşünemiyorum. İnsan yemek yediği kaba tükürür mü? 

Marmara, Karadeniz’e ve Ege’ye açılan iki boğazlı bir iç deniz. Sınırdaş olarak başka bir ülke yok. Otorite sıkı kontrol etse atık bırakan gemileri hemen tesbit eder. Ama esas kirliliği kimse görmek istemiyor. Varsa yoksa gemiler. 

Biraz kafamızı kaldırırsak Ergene nehrinin, Çorlu gibi sanayi bölgesi atıklarının Marmara’ya taşıdığını, İzmit Körfezi sanayi tesislerinin kirliliğinin Marmara’ya döküldüğünü, senelerce Kurbağalıdere’nin Kadıköy’ün foseptiğinin Marmara’ya taşıdığını öne çıkarmıyorlar. 80’li senelerde Haliç’i temizleyeceğiz diye bütün pisliği boğaz ağzına döktüler.

Bizlerin en büyük hatası; hiçbir hatanın farkına varamamamızdır. Cheov’un dediği gibi, toplumumuz az okuyan çok inanan insanlar topluluğu.

Oysa… iş gelip yine azgın kar hırsının, çevre kirliliğinin, iklim değişikliğinin sebebi neo-liberalizme dayanıyor. Müsilajı görünce aklımız başımıza geliyor. Yani sonuç odaklıyız.

Foça’ya geldiğimiz ilk yıllar. Sabah dostumuzun bahçesinde oturuyorum. Kapı açıldı, dinç, plaj kıyafetiyle orta yaşlı bir bey içeri girdi. Ev sahibi yerinden fırladı, saygıyla ‘’buyrun paşam hoş geldiniz’’. Paşa son derece sinirli bir tavırla ‘’Jale, kızım sen ne güzel çiğ köfte yapardın, tavana atar yapıştırırdık, acılı adanalara hasret kaldık, yanında şalgam suyu… unuttun bizleri’’. Ev sahibi Jale Hn. gülerek ‘’paşam ilk fırsatta sofrayı kurarız, merak etmeyin’’. Sonra beni tanıştırdı ‘’Foça’ya yeni geldiler Ali Kaptan’’. Paşa’nın sinirleri bir türlü geçmiyor, içimden herhalde jandarma paşası, Güneydoğu’da çok kalmış pek benzemiyor ama belki de o taraflardan diye düşündüm. Sonra paşa bana dönüp ‘’kaptan sen ne diyorsun… ‘’. O sırada fırtına mavisi gözlerini fark ettim ve çekinerek ‘’sizlere afiyet olsun efendim, ben bu saydıklarınızı pek tercih etmem’’ dedim. 

Paşamız biraz sakinler gibi oldu. Gülerek ‘’hadi ben denize gidiyorum, Midilli’ye gidip Yunanlılara selamlarınızı götürüp döneyim’’ dedi ve çıktı gitti.

Emekli Koramiral Aydan Erol ile tanışmamız böyle oldu. Aslında sağlığına çok dikkat eden, akşamları bir kase yoğurt yiyip yatan biriymiş.

3-5 gün sonra hanım dışarıdan çok mutlu geldi ‘’ne oldu biliyor musun?’’dedi. Ben de  ‘’hayrola bilmiyorum’’dedim. Devamında ‘’seneler sonra Feneryolu Egemen sokaktan komşumuz Sibel Hn. İle karşılaştık. Onlar da burada oturuyorlar. Eşi emekli amiral Aydan Paşa’’ deyince ben de ‘’ohoo biz Aydan Paşa ile çiğ köfte partisi yapıp köfteleri tavana bile attık’’ dedim. Fırsat buldukça emekli subay arkadaşlarla biraraya geliyorduk. Ben sivil denizci olmama rağmen hepsiyle çok iyi arkadaş olduk. Aydan Paşa’nın,zamanında kendisi ile çalışmış emekli arkadaşlara takılması, gündemlerimizin en eğlenceli bölümüydü. Paşamızın vaz geçmediği espirisi ‘’toplantıya yakın arkadaşım Bankimoon gelmemiş, olmadı’’ derdi. ‘’Paşam B.M. Genel Sekreteri Anthony Guteres’i çağıralım’’ derdik. İtiraz eder ‘’ben eski dostlarımdan asla vaz geçmem’’ derdi.

Askerlikten hiç bahsetmez, kendisini ön plana çıkarmaz, kiminle ne konuşacağını bilerek konuşurdu. Tarih, sanat tarihi, arkeoloji bilgisi müthişti. Nesir, şiir karışımı yazılmış ‘’Sona Doğru’’ isimli 6 ayrı seriden oluşan kitabı vardı. 

Foça’yı çok sevmelerine rağmen Eylül sonuna doğru Foça’nın en güzel günlerini bırakıp İstanbul’a dönerlerdi. Eşiyle müzik tutkuları vardı. Yel değirmeni, Caddebostan Kültür Merkezi’nin konser günlerini takip eder, Süreyya Operası’nın konser biletlerini iki ay önceden alıdı.

Kendisi ile müzik sohbetlerim oldu ve çok faydalandım. Opera nedir diye sormuştum, espri ile cevapladı ‘’sırtından bıçaklanan birisinin kan kaybederken şarkı söylemesidir’’. Sonra da gülerek ‘’operada sanatçılar hislerini şarkı ile ifade ederler’’ diye ekledi.

Mesela Verdi’nin Rigeletto’su açık ihanetten bahseder. Shostakovich’in Leningrad Senfonisini Rus dostum Kaptan Igor’dan daha kapsamlı anlattı. Shostokovich’in ifaiye eri olduğunu Aydan Paşadan öğrendim. Toska, Carmen, Othello’yu çok kapsamlı olarak konuştuk.

Paşamız şu anda 28 Şubat davasından Silivri’de tutuklu, 81 yaşında. Anlayamadığım, o dönemde Koramiral Aydan Erol Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı. MGK toplantılarına katılmamış, olayla ilgili bir beyanı yok, bir belgeye, bildiriye imza atmamış. Suçu ne?

O dönem Kuvvet Komutanı Oramiral Güven Erkaya. Aydan Paşa’nın görevi Deniz Kuvvetleri içindeki birimleri takip edip düzgün çalışmalarını sağlamak. Bu faaliyet 28 Şubat’ın neresinde? Ayrıca Kardak Krizi’nde Güven Paşa’nın yanında önemli görevler üstlenmiş. Bunu kendisinden değil, Foça’daki subay arkadaşlardan dinledim.

Ne oldu? Yunanlıları, martıların yuvası Kardak kayalıklarından kovaladık, 19 adayı elimizle torbacılara teslim ettik. Adalara kilise, chapel yaptılar. Her pazar ayininden sonra domuz çevirip kadeh kaldırıyorlar. ‘’Sitini – Yamas Turko’’ (Şerefine – sağlığına Türkler) sonra kendi aralarında ‘’Yessu’’ (Yaşa) diye nara atıyorlar.

Ben 28 Şubat’ı konuşmak istemiyorum. Yeteri kadar kamuoyunda konuşuldu. Can dostumuz Aydan Paşaya yapılan haksızlık içime acı veriyor.

Yaşanan hayatın herkese bir mutluluk borcu vardır. Hele ileri yaşlarda. Ama bu ülkede bunu tahsil etmek mümkün değil. Sonuç: paçalarımızı sıvayıp denize giriyoruz ve denizyıldızlarını kavurucu güneşin altına atıyoruz.

Amiral Aydan Erol’la dostluk üzerine… Sıcakta yaşamak

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!