Batı galeyana gelsin!

featured

Yılma Başar Korkmaz yazdı…

Topraklarımız anne şefkati gibi kucaklayıcı ve misafirperver, denizlerimiz ise rahimde minik bir yavruya hayat verebilecek kadar cömert bir sessizlik içindeydi. Bebek tekme atar hürriyet yolları için, hayatı iliklerine kadar hissedebilmek için nefes almak ister. Zamanı gelecek evlat, baban yollarda, senin içindir bu kadar emek, nasırlı eller ve yorgun yollar. Hürriyete kavuşmak, oyuncaklarına hayat vermek, hayali dinozorlarına çağdaş olmayı öğretmek, andını okumak için sabırsızlık andını içmek senin bağımsızlık adımlarındır. Her attığın tekmenin, bir milletin sesi olacağını ve sarı tozun gökyüzünü kapatacak kadar silkeleyici kudrette olacağını asla unutma. Baban uzun yollardan gelir, gece-gündüz seni düşünerek çalışır, didinir durur. Elleri iş tutmaktan kararmış ve nasır bağlamış olsa da doğduğunda yanağına dokunacak olan yine babanın o ipek elleridir. O nasırlı eller yolda kalan kağnılara, askerlerin umut dolu gözlerine, yiğit gemilere, sığırlara, İnebolu’ya, Kastamonu’ya, Çankırı’ya, Ankara’ya dokundu; sen sağlığından ve sütünden mahrum kalma diye. İstiklal Yolu’nu unutma evlat, bu yol senin yolundur!

Doğan yiğit evladımız, büyük çığlıklar içinde yeri oynatmıştı adeta. Aşkın ve sevginin tohumlarının olduğu bütün anne ve babalarımızın zor koşullarda, büyük mücadeleler ile evlatlarını doğurabilmeleri için başlı başına bir ilham kaynağıydı. Doğan evladımıza adını anne toprak ve denizlerimiz, baba İstiklal Yolumuz vermiştir, işte o çocuğun adı Cumhuriyet idi. Cumhuriyetimiz, sömürge altındaki devletlere ilham ve kurtuluşları için bir kılavuz olmuştu. Reçete belliydi,

“Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır!”

Yüce cumhuriyetimiz; Irak’a, Suriye’ye, Libya’ya, Filistin’e, Mısır’a, Pakistan’a, Afganistan’a ve daha nicesine umut olabilmişti. Mısır demişken, benzer bir hikaye anlatalım:

Yıl 1952, Mısırlı milliyetçi subaylar Kral Faruk’u tahttan indirdi. İngiltere’nin elde etmiş olduğu ekonomik ve siyasi tüm ayrıcalıkları kaldırmak için yoğun emekler harcandı. Tabi ki bu durum yoğun tepkilerle karşılaşmış olsa da Soğuk Savaş’ın etkisi, SSCB’nin yardımları ve baskül siyaseti ile üstesinden gelinebilmiş oldu. Bilin bakalım başka ne var? Kral Faruk İtalya’da gemi tepelerinde viskisini yudumlamaktaydı sürgündeyken. İşte o zaman Abdülnasır çıktı ve dedi ki, “Batı galeyana gelsin”. Assuan Barajı’nın açılmaması için ABD’nin talep edilen krediyi reddetmesi üzerine bu söylem geliştirilmişti. Bağımsızlık için atılacak adımların en büyük özetini oluşturan cümle de budur. Batı galeyana gelsin. O halde söz sizde, sizce de Türkiye Cumhuriyeti kendi Assuan Barajı’nı kurabilecek mi, peki ya viskisini yudumlayanlar?

Bu söz unutulmamalıdır, haykıracağımız cümlelerden birisi olmalıdır ama unutmayınız ki Enver Sedat döneminde Mısır’dan yaklaşık olarak 30.000 SSCB danışmanı sürülmüştür. Tek taraflı bağımsızlığın faturası mı kesilmişti?

Evet, Batı galeyana gelsin çünkü Türk Milleti’nin yegane ordusu buradadır. Stratford’un azılı militanları, siyasi partiler içindeki çeteler, mafyalar, tarikatlar; vatanseverler tarafından yokluğa bırakılacaktır. Ali Kemal bakiyelerinin sesi her zaman olacağı gibi Andımız ve Atatürk’ün büstü yasakladığı zaman sessizlikleriyle çığlık çığlığa bir kalabalık yaratır. İşte geminiz, işte viskiniz, afiyet olsun.

İnsanlık görüngüsünde neredeyse nesnellik kazanmış bir söz var ki o da gemi batarken ilk farelerin kaçacak olmasıdır. Anayasamızın otokrat modelde yeniden yapılmasının talepleri, siyasi parti seçeneksizliği, demokrasi kisvesi altında demagoji bombasının toplumun yüzüne fırlatılması, kan emicilerinin sadık hizmetkarlarının görevlerinin başında olması, her şeyi gün yüzüne çıkartabilmektedir. Gizlisi yahut açık haliyle, gemiyi sallamadan bu fareler koşup kaçmayacaktır. Anayasamızın ilk dört maddesini tartışmaya açabilmek için heyecandan tırnaklarını, ellerini, kollarını, ayaklarını, bacaklarını, ruhlarını, onurlarını, şereflerini, omurgalarını, değerlerini yiyen kemirgenler mevcuttur. Bu güruhun süpürülme görevi ise geminin kaptanı Kemalizm’e ve demirbaş çalışanları biz vatansever fedailere kalmaktadır.

Atatürk’ün büstünden ve bize bahşettiği öğrenci andımızdan korkanların yatacak yeri yoktur. İktidarın ve emellerine destek verenlerin bu taciz atışlarına ses çıkarmayan sözüm ona demokrat ve vatansever güruhlar eriyip gidecektir.

Attığımız her adımda, soluduğumuz her nefeste, var olduğumuz her anda haykıracağımız bu dizeleri bize unutturamayacaklar:

Türk’üm, doğruyum, çalışkanım,

İlkem: küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.

Ülküm: yükselmek, ileri gitmektir.

Ey Büyük Atatürk!

Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.

Varlığım Türk varlığına armağan olsun.

Ne mutlu Türk’üm diyene!

Türk Milleti’ni her gün ve her saniye andımızı okumaya çağırıyorum. Batı ve işbirlikçileri galeyana gelsin!

Not: Muammer Sun ve İbrahim Yazıcı’nın sanatıyla pislikten arındığımız Köroğlu Yiğitlemesi, yolumuza ışık tutsun, unutmayınız ki “Mert dayanır namert kaçar

Batı galeyana gelsin!

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım,..”

    diyemeyen, ne dogrudur nede caliskandir! o zaman Türk degildir!

    Fark buradadir, anlayabilen icin!

    Bunu okuyan fasist ise bunu okumak istemeyen de aynidir !

    Fark buradadir,anlayabilen icin ! Sayin Yilmaz Özdil`in yazisini tekrar tekrar okumak gerekiyor !

    ( Osmanliyi kuran Türk`tür. T.C.`ni kuranda Türk olduguna göre gocunacak bir sey olmamasi gerekir ! )

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!