Mustafa Özgür Sancar yazdı…
Lübnan-İsrail ateşkesiyle birlikte Heyet Tahrir Şam (HTŞ) isimli terör örgütünün Halep’e saldırı başlatması tesadüf değil.
Önceki adı El Nusra olan HTŞ, Batı’nın Suriye’ye saldırısının başlangıcından bu yana pratikte İsrail’le işbirliği yapıyor. Nusra, 2013’te Golan’da İsrail ile aynı sahada yer aldı.
İsrail’in Suriye’deki sureti
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın, başta HTŞ olmak üzere cihatçı diğer grupların terör eylemleri sürerken, ”Suriye, tüm teröristler ve destekçileri karşısında istikrarını ve toprak bütünlüğünü savunmaya devam edecek” açıklaması sıradan bir savunma refleksinin çok ötesinde, Suriye özelinde çok kutuplu dünyanın tarafı olan Rusya, Çin ve bağlaşıkları ile ABD, İsrail ve Batı’nın cephe cepheye geldiğini gösteriyor.
İsrail, Lübnan’la ateşkes kararı aldı, cihatçı gruplar hiç vakit kaybetmeden Halep’e saldırı düzenledi. Dolayısıyla İsrail her gün hava saldırısı düzenlediği Suriye’ye kendisine vekalet eden teröristler üzerinden yeni cephe açtı. HTŞ ve türevleri aslında İsrail’in Suriye’deki sûretleridir.
Ülkemizde, Suriye’yi ABD ve İsrail adına bölmeye çalışan bu aparat örgütü alkışlayanlar var. Saldırı HTŞ üzerinden yapılıyor, ama bunların içinde ”muhalif” olarak nitelendirilen küçük büyük birçok terör örgütü var. Bunlar da aynı çevrelerin övgüsüne mazhar oluyorlar.
Rus-Ukrayna Savaşı ve HTŞ-Ukrayna istihbarat bağlantısı
CIA’in uzantısı hâline gelen Ukrayna istihbarat örgütünün HTŞ ile yakın ilişkide olduğu gerçeği açık kayaklarda yer almaktadır.
Ukrayna istihbaratı HTŞ’ye askeri eğitim veriyor, insansız hava aracı, silah-mühimmat, keşif-gözlem ekipmanları sağlıyor.
Suriye üniter devletini Balkanlaştırmaya yönelik bu son terörist harekat göstermektedir ki bir yanda ABD, İsrail, cihatçı teröristler HTŞ, IŞİD ile etnikçi bölücü terör örgütü PKK/YPG’nin Suriye’deki çatı örgütü Demokratik Suriye Güçleri var; diğer yanda ise Türkiye’nin uluslararası alanda stratejik derinlik ve güvenlik kazanmasını sağlayacak çok kutuplu dünyanın temsilcileri Rusya, Çin, İran, Şam yönetimi ve bağlaşıkları var. Türkiye’nin yeri anti emperyalist olan bu ikinci cephededir.
Fakat hükümet ve çevresinin eğilimin bu yönde olmadığı görülüyor.
SURİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ TÜRKİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜDÜR
Rusya ve Suriye’nin İdlib’te gerginliği azaltma politikasına uymadığı şeklinde gerekçeler üretiliyor, bu türden bir argümanın Türkiye’nin çıkarlarıyla uzaktan yakından ilgisi yok, gerçekte doğruluğu da yok…
Türkiye için doğru olan Suriye’nin toprak bütünlüğüdür. Bunun için İdlib gibi stratejik bir bölgenin terör örgütlerinden temizlenmesi gerekir. Suriye’nin toprak bütünlüğü Türkiye’nin toprak bütünlüğüdür.
İdlib, Hatay’ın yanıbaşında, bizimle 126 kilometreye varan sınıra sahip bir bölge; sınır çizgisinin Türkiye tarafında, Hatay’dan başlayıp, sığınmacı ve kaçakların oluşturduğu, doğuya kadar uzanan, bir demografik işgal söz konusu… Bu olgu, mevcut durumun ne denli tehlikeli olduğunu gösteriyor. İdlib, çok yapılı terör örgütlerinden arındırılmalı. Bunun biricik yolu Esad’la işbirliği yapmaktan geçiyor. İdlib sorununun bugüne kadar çözülememiş olması ABD ve işbirlikçisi PKK’nın Suriye’de alan kazanmasına neden oldu.
APARAT DEVLETÇİK
Bugün ortaya çıkan olgu, HTŞ aparatıyla Suriye’de ilerleyen ABD ve İsrail’in ”Demokratik Suriye Güçleri” üzerinden, tıpkı Irak’ın kuzeyinde yaptıkları gibi, kukla bir Kürdistan kurma teşebbüsüdür.
Bu türden bir oluşum, ”ikinci açılım” için konfederasyon talep eden etnikçi Kürtçüler dışında kimseyi memnun etmez.
Türkiye’nin güvencesi Suriye ve sonraki hedef olan İran’ın toprak bütünlüğünün korunmasından geçiyor.
Cephemiz Suriye ve İran üniter devletleriyle ortaktır.