Borçlanarak büyümenin karşı konulamaz çekiciliği!

featured

Ahmet Müfit yazdı…

Cumhurbaşkanının oğlu olmak dışında resmi bir kimliği olmayan Bilal Erdoğan’ın, Türkiye Girişimci Buluşması Zirvesi’nde, hangi kimliğiyle yaptığını bilmediğim açıklamasında “Genç arkadaşlarıma bunu vurgulamak istiyorum. Bir ülke borçlanarak büyüyebilir. Türkiye bu modeli uzun süre denedi” şeklindeki sözleri doğal olarak ilgimi çekti. Söz konusu konuşmayla ilgili olarak dikkatimi çeken diğer bir husus söz konusu haberi veren medyanın, “yandaşıyla”, “muhalifiyle” bir bütün olarak hali pür melali.

“Borç yiğidin kamçısıdır” deyişini hatırlatan söz konusu açıklamanın tamamı konusunda bir şeyler söylemeden önce, söz konusu cümle içerisinde yer alan “büyüme” kavramının üzerinde durmak, büyüme ve kalkınma kavramlarının aynı anlama gelmediğini, “büyüme” kavramının, “kalkınma” kavramından farklı olarak yalnızca parasal büyüklükleri ve üretimdeki niceliksel artışı ifade ettiğini hatırlamak gerekiyor.

Bu noktada farkında olunması gereken en temel husus, üretimin yapıldığı yer, üretim süreci, mülkiyet yapısı, çalışanların örgütlenme düzeyi, gelir dağılımındaki adalet, bölgeler arası dengesizlikler, ortalama yaşam süresi, eğitim düzeyi, vb. gibi süreç ve niteliğe ilişkin hususların ekonomik büyümenin konusu ve ölçütü olmadığı.

Tam da bu yüzden, oldukça uzun zamandır -kırk küsur yıldır- “kalkınma” kavramını kullanmıyor, ekonomideki performansı, kalkınmayı daha da doğrusu halkın ekonomisini, toplumsal refahı göz ardı eden/görmezden gelen parasal büyüklüklerle yani “büyüme” kavramının kısıtlılığı içerisinde ölçüyor, değerlendiriyoruz.

https://www.tr.undp.org/content/turkey/tr/home/sustainable-development-goals.html

Bu noktada, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından yayınlanan, “insani kalkınma ölçütlerinin” yukarıda yaptığımız kalkınma tanımını karşılamadığını, yoksulluğu ortadan kaldırmayı değil, serbest piyasanın tartışılmazlığı içerisinde “sürdürülebilir kılmayı” hedefleyen bir büyük kandırmaca olduğunu da ilave edip devam edelim.

Büyüme ve kalkınma kavramları arasındaki fark açısından burada dikkat çekmemiz gereken, yukarıda saydıklarım dışındaki -özellikle konumuz açısından- bir diğer önemli husus, ekonomik faaliyetler için kullanılan kaynağın menşei yani ulusal tasarruflar yoluyla mı yoksa dışarıdan bir girdi yani dış borç olarak mı temin edildiği.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında bakıldığında, Bilal Erdoğan’ın “Bir ülke borçlanarak büyüyebilir” şeklindeki açıklamasında yeni ve şaşırtıcı” bir şey olmadığını söylemeliyim. Daha da net olarak, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle iktidardaki yıpranmayı fırsat bilen, “yerli büyük sermaye” tarafından, uluslararası sermaye ve ardındaki siyasal güçler -Lozan’da kaybedenler- güdümlü ve destekli olarak “1940’lı yılların ikinci yarısından itibaren sürekli olarak dile getirilen, bir söylemin sıradan bir tekrarından başka bir anlamı olmadığını söylemek de mümkün. (¹)

Sonuç olarak söz konusu açıklamanın, günümüzde iktidarıyla muhalefetiyle neredeyse tüm siyasi partiler tarafından genel geçer bir doğruymuşçasına tartışmasız kabul edilen -bazen siyaseten tersi söyleniyormuş gibi yapılıyor olsa da- bir büyük yanlışın tekrarı dışında bir anlamı ya da bir garipliği bulunmuyor.

Gerçekte garip olan şey, medyanın yandaşıyla, “muhalifiyle” bir bütün olarak, bu habere ilişkin garip tepkisi ya da borçla büyüme merakının 70 küsur yıldır siyaseten iktidarda olduğunu görmezden gelip, tersi söz konusuymuş, ekonomik bağımsızlığı öngören/savunan bir siyasi çizgi varmış gibi davranıp, şaşırmış taklidi yapmaları.

Cumhuriyet Gazetesinin de içerisinde bulunduğu muhalefete yakın gazeteler -Yeniçağ, Milli Gazete, vb.- haberi, “Bilal Erdoğan’dan bir garip ekonomi yorumu: Bir ülke borçlanarak büyür” şeklindeki ortak başlıkla sunarak, borçla büyüme hayalinin 70 küsur yıldır siyaseten iktidarda olduğunun görmezden gelirken, cumhuriyet tarihinin en büyük borçlanmasını gerçekleştirmiş olan mevcut iktidara yandaş olan medyaya göre, gerçekte yatırım ve üretimi savunan Bilal Erdoğan’ın sözleri çarpıtılmış durumda.

Siyasette ikiyüzlülüğün kurumsallaştığı bir ülkede, basının durumunun da farklı olmadığını gösteren acınası bir durum anlayacağınız.

Yaşananlarda gördüğüm tek olumlu şey, gerçeği söylemeseler de, siyaseten tersini söyleme ihtiyacı duymaları. Anlaşılan o ki gerek siyasiler, gerekse taraf olduğu kesimin sözcüsü haline gelmiş basın, sıradan insanların 70 yıllık borçlanmaya dayalı ekonomik büyüme söylemlerinin nasıl bir tuzak olduğunu -tam tersi ülkeyi ve insanları yoksullaştırdığını- görmeye başladığının farkındalar.

(¹) Kemal Kılıçdaroğlu, 1948 Türkiye İktisat Kongresi, 1. baskı DPT, 2. baskı SPK, Eylül 1997.

Borçlanarak büyümenin karşı konulamaz çekiciliği!

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!