Jale Ak yazdı…
Büyük Taarruz bisiklet ekibi olarak Ankara’dan çıktığımız yolda Uşak’ın köylerini arşınlamaya devam ediyoruz.
Dağlar, tepeler, ovaların, yaylaların rüzgârda savrulan ipəek saçları ve toprağın masum bakışları arasında yorgunluğumuzu hissetmiyoruz. Güneş toprağı öyle güzel ısıtmış oluyor ki, çoğu kere çadırlarımızın içine mat koymuyoruz ki toprağımızda uyuyalım. Toprağımız! Binlerce şehidin kanıyla sulanmış, masum, kutsal, nazlı toprağımız.
En çok etkilendiğim konaklama yeri işte bu yüzden Yıldırım Kemal şehitliğiydi. O gün, o şehitlikte uyuduk. En huzurlu, en güvenli, en kesintisiz uykuyu uyuduğumuz geceydi. Şehitlerimize misafir olduk.
Büyük Taarruz rotasını pedallarken her geçtiğim beldede, her geçtiğim tepede, her geçtiğim dağda büyük şair Mehmet Akif Ersoy’un “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı, Düşün altında binlerce kefensiz yatanı” dizeleri çınlıyor. Ve ketum bir kıskançlık bürüyor ruhumu. Hiç bir şeyi kıskanmayan ben, bu aziz toprağı kıskanıyorum…
Uşak şehrini ve köylerini geziyoruz. Halkla kaynaşıyoruz. Buralara geldikçe halkın teveccühü ve tezahüratları artıyor. Toplumsal hafıza halen dipdiri çünkü. Kurtuluş mücadelesine ait hikâyeler, dedelerden torunlara geçmiş anekdotlar ve alkışlar ve selâmlaşmalar ve gülüşmeler ve el sallamalar. Hele çocukların coşkusu ve her birinin bizimle fotoğraf çektirmek istemesi…Osman Kutlu önderliğindeki Büyük Taarruz bisiklet turu işte bu sebeplerden ötürü bağımlılık yapıyor dostlar.
‘ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ’DİR İLERİ’
Tarihi anlamak için ilk olarak kronolojiye, sonra da mantığa bakılır. Uşak şehrine geldiğimizde Mustafa Kemal Paşa’nın bu sözünü Uşaklıların sahiplenmiş olduklarını gördüğümüzde şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz. Çünkü söz Zafertepe’de 31 Ağustos’ta söylenmişti ve o tarihte Uşak halen işgâl altındaydı. Uşak 1 Eylül’de öğleden sonra işgâlden kurtuluyor. Bu durum aklıma bir diyaloğu getiriyor. Zamanın birinde önemli bir general bir savaş kaybeder. Derhal kurmaylarını toplar ve sorar ‘neden kaybettik?’ Her bir kurmayın farklı sebepleri vardır: Biri çıkar ‘barutumuz bitti’ der. Bu sebep üzerine general diğer sebepleri hiç dinlemez bile. Zira bu sebep başlıbaşına yeterlidir zaten. İşte bu ilk hedefiniz Akdenizdir ileri, sözünün de Uşak’ta söylenemeyeceğinin nedeni gayet açıktır aslında. Deniyor ki Atatürk bu sözü 1 Eylül günü Eşme Takmak’ta söylemiş. Eşme, 3 Eylül günü, işgalden kurtulmuş, Atatürk de Eşme’ye 4 Eylül günü gelmiş. Bu durumda Atatürk bu sözü 1 Eylül günü nasıl söyleyebilir?
Bunu doğrulama amacımız kimseyi üzmek kırmak değildir. Hele Uşaklıları asla. Nice yiğitleri bağrından çıkarmış, nice kahramanlık hikâyeleri olan güzel Uşak şehrinin, bir Çeçeli Kara Murat hikâyesi bile yeterlidir bu ilin yiğitlerini anlatmaya. Tarihimizi kronolojik tahribata uğratmamak içindir sadece tüm gayretimiz.
MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN LOJİSTİK DEHASI
Atatürk’e sorarlar, ‘Paşam eğer Yunan ordusunu yarmakta muvaffak olursak lojistiği nasıl sağlayacağız?’ O’nun yanıtı nettir. ‘Milletimiz bizi doyurur.’
Milletini bu kadar iyi tanıyan ona bu kadar güvenen ve bu güvenin ne kadar haklı bir güven olduğunu kanıtlamak acaba başka bir komutana nasip olmuş mudur bilmiyorum.
İşin asıl dramatik kısmı şu ki Büyük Taarruz’un üzerinden 101 yıl geçmiş ve bizim ekibimiz düşman ordusu filan kovalamıyor ve savaşmıyor. Biz sadece taarruz rotasını, üzerimizdeki 1. Kolordu yazılı formalarla pedallıyoruz. Hal buyken bile yüce gönüllü milletimiz, her molada, her konaklama yerinde bizi yedirip içiriyor. Toplumsal hafızaya bakıyorum ve gözlerimden yaşlar süzülüyor… Allah bu vatana ve bu millete zeval vermesin.
