Cemaatçi teğmenlerin ihraç gerekçesi: ‘Atatürk ilkeleri ve cumhuriyete bağlılıkları şüpheli’

Tuzla Piyade Okulu’nda 10 Kasım Atatürk’ü Anma Töreninde yakasına Atatürk fotoğrafı takmayan teğmen ile onu destekleyen iki teğmenin TSK’dan ihraç gerekçeleri ortaya çıktı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu kararında, bu teğmenlerin “Atatürk İlkeleri ve Cumhuriyet’e bağlılıklarının şüpheli bulunduğu” belirtilirken, “her askerin, Atatürk İlke ve İnkılapları ile Cumhuriyet’e sadakatle bağlılık göstermesinin hem yükümlülük hem de görev” olduğu belirtildi.

featured

Tuzla Piyade Okulu’nda 10 ve 13 Kasım tarihlerinde yaşanan olaylar nedeniyle, Atatürk fotoğrafı takılmamasına tepki gösterdiği bildirilen 4 teğmenle birlikte “tarikatçı” denilen ve TSK’dan ihracına karar verilen üç teğmenle ilgili gerekçeli kararda dikkat çekici tespitlerde bulunuldu.

Müyesser Yıldız’ın haberine göre, kararın soruşturma sürecine ilişkin bölümünde, 10 Kasım’daki törenden sonra tepki için “tarikatçı” olduğu belirtilen üç teğmenin kaldığı koğuşun kapısına ve içerisine yapıştırılan Atatürk fotoğraflarını söküp buruşturduğu iddia edilen M.F.Ş hakkında şunlar anlatıldı:

“Fotoğrafların sökülmesine itiraz için koğuşa gelen teğmenlerin ‘Kim söktü?’ sorusu üzerine M.F.Ş’nin önce sessiz kaldığı, ısrarla sorulması üzerine bu kez, ‘Ben çıkardım. Hatıra olarak saklayacağım.’ dediği ve katlayarak/buruşturarak cebine koyduğu fotoğrafları çıkarıp gösterdiği, odaya girenlerin bu fotoğrafları geri aldığı… Piyade Teğmen R.A.’nın, ‘Fotoğrafın bu hali ne? Hiç mi saygın yok Ata’na?’ diye sorduğu, M.F.Ş.’nin cevap olarak, ‘Sizin gibi putlaştırıp tapmadığım için mi zorunuza gidiyor?’ dediği, odadakilerin, ‘Bizim kimseyi putlaştırıp taptığımız yok, ancak bu ülkenin kurucusuna saygı duymak zorundasın.’ dediği, M.F.Ş.’nin cevap olarak, ‘1923’e kadar olan Atatürk’e saygı duyabilirim, ancak 1923 sonrası Atatürk’e saygı duymuyorum. Bir kısım yaptıklarını kabul etmiyorum.’ dediği, neyi kabul etmediği sorulduğunda da, ‘Kurtuluş Savaşı’nı çok güzel yaptı, ama 1923 sonrasında dini yozlaştırdı ve Arapça olan dinin dilini Türkçe olarak değiştirdi. Kuran’ın Türkçe olarak mealinin yazılması yanlıştı.’ yönünde sözler sarf ettiği, bu sözlerin ortamı iyice gerdiği, S.Ç. ile A.A. arasında arbede yaşandığı, bu esnada R.A. tarafından M.F.Ş.’nin kamuflaj kıyafetinin kolundaki Türk bayrağının sökülerek, ‘Sen bunu takmayı hak etmiyorsun.’ dediği…”

‘ATATÜRK İLKELERİ VE CUMHURİYETE BAĞLILIKLARI ŞÜPHELİ’

Kararın devamında, görevlendirilen heyetin yaptığı disiplin soruşturmasında, “M.F.Ş.’nin Atatürk ve Cumhuriyet’e yönelik söz ve davranışları ile Cumhuriyet ve Anayasal ilkelere bağlılığı konusunda kuvvetli şüphe uyandırdığı, bu şekilde arkadaşlarını tahrik ettiği ve soruşturma konusu olayların meydana gelmesinde önemli derecede sorumlu olduğu” kanaatine varıldığı, ayrıca İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı fezlekede, “M.F.Ş.’nin koğuş kapısına asılan Atatürk resmini katlayarak cebine koyması ve sebebi sorulduğunda sarf ettiği sözlerin Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret suçunu oluşturduğu” değerlendirmesinin yer aldığı bildirildi.

O TEĞMENİN İFADESİ

25 sayfalık kararda Teğmen M.F.Ş.’nin ifadeleri de aktarıldı. M.F.Ş. disiplin soruşturması aşamasındaki beyanında özetle şunları söyledi:

“10 Kasım’da tören alanında yaşananlardan bilgim yok. Koğuşa geçtiğimizde A.A. yaşananları anlattı. Benim A.A. ile ilgili kişisel görüşüm fevri ve inatçı olduğudur. Koğuşumuza 8-10 kişi izinsiz girdi. Kursiyer Teğmen S.Ç., A.A.’ya bakarak, ‘Hepiniz bir gün Atatürk’e secde edeceksiniz.’ dedi. A.A., ‘Ben Allah’tan başkasına secde etmem.’ dedi. Teğmen U.T., ‘Seve seve takmazsan, s… s… takacaksın.’ dedi. Diğerleri de küfürlü sözler söyledi. Ben gelenlere, ‘Siz gelmeden önce biz zaten A.A. ile konuştuk, yaptığının yanlış olduğunu belirttik.’ dedim. Bu şekilde grubu sakinleştirmek istedik. Ardından fiziksel temas olmadan koğuştan çıktılar. Bu konuyla ilgili 13 Kasım’a kadar amirlerimize bilgi vermedik, şikayetçi olmadık. Aynı gün başlayacak şekilde, benim gruptan çıkarıldığım 12 Kasım’a kadar WhatsApp grubunda teğmenler K.A., F.A., A.A ve benim hakkımda birçok hakaret ve tehdit içerikli paylaşımlar yapıldı. 10 Kasım günü akşam saatlerinde biz koğuştayken, T.E.E. geldi ve A.A. ile beni hedef alarak, ‘Siz kime bağlısınız, kimden emir alıyorsunuz, hangi tarikata bağlısınız, hangi cemaattensiniz?’ şeklinde sözler sarf etti. Ben de, bir yere bağlı olmadığımı, sadece Risal-e Nur’u okuduğumu, cemaatle namaz kılmak konusunda yasak olmadığını söyledim. Bunun üzerine T.E.E., ‘Benim için 28 Şubat kararları geçerlidir.’ dedi. Hepimiz şok olduk. Daha sonra koğuştan çıktı. 13 Kasım saat 13.00 sularında istirahat esnasında koğuşa gittiğimde, kapıya yapıştırılmış 3 adet Atatürk fotoğrafı gördüm. Kapımıza fotoğraf yapıştırılacağı söylentisi vardı. Bunu bildiğim için sinirlendiğimden, fotoğrafları yerinden çıkartarak katlayıp kamuflaj pantolonun sağ yan cebine koydum. İçeri girince kapının içinde de bir fotoğraf gördüm, aynı şekilde katlayıp cebime koydum. Sonra F.A. ve A.A. koğuşa geldiler. Onlara durumu anlattım 13.30 sıralarında 30-40 kadar kişi koğuş kapımızın önünde toplandılar. 6’sı koğuşun içine girdi. İçeri girer girmez, ‘Kim çıkardı?’ diye sordular, ‘Ben çıkardım.’ dedim. ‘Neden çıkardın; rahatsız mı oldun, sevmiyor musun?’ dediler. Ben de, ‘Fotoğrafların koğuş düzeninde yeri yok. Neden astınız? Komutandan izin aldınız mı? Kapıya fotoğraf asmak Atatürk sevgisi ise siz neden kendi kapınıza asmadınız?’ dedim. R.A., ‘Fotoğrafları çöpe mi attın?’ dedi. ‘Hayır.’ demem üzerine benden istedi. Fotoğrafları komutana vereceğimi söyledim, ama ısrarla istediler. Cebime sığması için katladığım fotoğraflardan biri haricinde diğerlerini verdim. O bir fotoğrafı da delil olarak mahkemeye sunmak için saklıyorum, heyetinize vermek istemiyorum. Verdiğim fotoğraflardan birisini R.A. tekrar kapıya yapıştırdı. ‘Bu burada kalacak.’ dedikten sonra üniformamın sol kolundaki çırt çırtlı Türk Bayrağı’nı söktü ve ‘Sen bunu takmayı hak etmiyorsun.’ dedi. Ben karşılık vermedim. S.Ç. ile A.A. arasında arbede yaşandı. Ondan sonra G.E., ‘Hangi cemaattensin, hangi tarikattansın?’ şeklinde soru sordu. G.E. ve F.Y., elindeki Atatürk fotoğraflarından biriyle, ‘Siz Atatürk’ü seviyor musunuz, sevmiyor musunuz? Seviyorsanız öpün o zaman.’ dedi. Bana, “Atatürk’ü kabul ediyor musun?’ diye sordular. Ben de cevap olarak, ‘1923 öncesi asker kişiliğini kabul ediyorum, ancak sonrasında her şeyini kabul etmiyorum.’ dedim.”

‘DİN DÜŞMANLIĞI’

Teğmen M.F.Ş., TSK’dan ihraç talebiyle Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edilmesi üzerine yaptığı savunmada ise; “Söylediğim iddia edilen cümleler sadece koğuşa gelen kursiyerlerden bazılarının ifadesinden ibarettir. Ben kesinlikle böyle cümleler kurmadım.” dedi. Ayrıca şunları kaydetti:

“Koğuşumuza ilk gelenler, ‘Şu anki yönetim arkanızda olabilir, ancak bu değişecek.’ dediler. Hem mevcut düzeni kabul etmediklerini açıkça dile getiren hem de dini değerleri ayaklar altına alan, Anayasa’yı ve kanunları hiçe sayan bu cümlelerdir. Yaşanan gerginlik ve öfkenin sebebi, fotoğrafın takılıp takılmaması mevzusu değildir. Mahkemeye verdiğimiz ve heyetle paylaştığımız WhatsApp konuşmalarında da görüldüğü üzere; adı geçen şahısların gösterdikleri tepki, kin ve nefret dine, İslâm’a ve bu milletin manevi değerlerine, yasalara, kanunlara ve anayasal düzene karşıdır. Örneğin, birisi Şeyh Sait isimli kişinin idam fotoğrafını paylaşıp altına, ‘Sonunuz bunun gibi olacak.’, bir başkası, ‘Siz de Cumhuriyet düşmanı imamlar gibi asılacaksınız.’ diye yazdı. Bu kişiler birilerini asma yetkisini kimden almaktadır? Bu ifadeler, bir kalkışma ya da bir darbe girişiminin önsözleri midir? Ayrıca birçok kişinin dine, imana ve İslâm’a ettiği küfürler var WhatsApp konuşmalarında. Bütün bunlar birlikte düşünüldüğü zaman zaten tutanağı tutulmuş ve hakkında idari işlem başlatılmış olan bir olay için koğuşumuza bizden izinsiz, hesap sormak için gelen kişiler nasıl olur da yalnızca bu olaya tepki göstermek için geldi sonucuna varılabilir? Kapıdan söktüğüm fotoğrafların bir tanesi, bırakın yırtmayı veya buruşturmayı, ortadan katlanma izi bile neredeyse gözükmeyecek şekilde sapasağlam bende bulunmaktadır. Bunu hakkımda yapılan ‘Fotoğrafı yırttı ve buruşturup attı.’ gibi suçlamaları düşürmek için mahkemeye delil olarak sunacağım. Atatürk’ün resmini öyle uluorta, herkesin dilediği zamanda, dilediği şekilde bir yerlere asmak eylemi özellikle Atatürk’ün manevi hatırasına düpedüz saygısızlık anlamında bir çirkin davranıştır. Elbette böyle bir manzara ile karşılaşan biri o çirkinliği ortadan kaldırmak için kapısındaki fotoğrafları çıkaracaktır. Ortada bir suç veya hatıraya saygısızlık varsa, o da saldırganların bu şekilde hiçbir kural tanımayan eylemleridir diye düşünüyorum. Çok seviyesiz bir senaryoyu uygulamaya çalışmış ve olumsuz bir algı oluşturma peşine düşmüşlerdir. Saldırgan grup baştan itibaren irtibat halinde olduğu medya elemanlarıyla kamuoyunda olayı saptırma ve gerçekdışı haberler üretmeye çalışmaktadırlar. Saldırıya uğrayan, darp edilmek istenen, darp edilen, her türlü küfür ve hakarete uğrayan, kişilik hakları ihlal edilen, mesleki şeref ve haysiyeti hoyratça eylemlerle ayaklar altına alınan ben oldum. Ben olayın asıl mağduruyum. Beni mağdur eden saldırının faillerinin bir kısmının ifadesi dahi alınmamıştır. Mesajlarında Cumhurbaşkanı’nı aşağılayan, hakaret eden kişiler hakkında geçici uzaklaştırma kararı verilmemiştir.”

İLK GİDEN İSİM ERHAN AFYONCU OLMUŞ

Üç teğmenin avukatının Yüksek Disiplin Kurulu’na gönderdiği yazılı savunmada da ilginç detaylar yer aldı.

Hatırlanacağı üzere 5 Ocak’taki, “Atatürk Fotoğrafının Takılmaması Üzerine Tuzla Piyade Okulu’na İlk Kim Gitti?” başlıklı yazımızda, 10 Kasım’da yaşanan olaylar duyulduğunda Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Prof. Erhan Afyoncu’nun okula gidip Atatürk fotoğrafı takmayan A.A. ile iki arkadaşına tepki gösterdiği bilgisini vermiştik.

İşte teğmenlerin avukatı da savunmasında, “olaylardan önce Erhan Afyoncu’nun yetkili ve görevli olmadığı halde okula gelip mağdur olan ve darp edilen 3 teğmeni çağırtıp, onları kapıdaki fotoğrafları çıkartarak, olaylara sebebiyet verdikleri ithamıyla azarlayıp emre itaatsizlik suçunu işlediklerini söylediğini” bildirdi.

SONUÇ BÖLÜMÜNDE ‘ANAYASA’ VURGUSU

Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu’nun kararının sonuç bölümünde, öncelikle şunlar hatırlatıldı:

“T.C. Anayasası’nın hükümlerinin, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda belirlendiği; Anayasa’nın 2. maddesinde, Atatürk milliyetçiliğine bağlılığın ve laikliğin T.C.’nin temel nitelikleri arasında sayıldığı; Gençliğin Korunması başlıklı 58’inci maddesinde Devletin, gençleri Atatürk İlke ve İnkılapları doğrultusunda yetiştirmek ve geliştirmekle mükellef olduğu, bu mükellefiyet doğrultusunda eğitim verdiğine herhangi bir kuşku bulunmayan Harp Okullarından mezun olan subayların da Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı olması gerektiği; Harp Okullarında Atatürk ilkelerine bağlı ve askeri değerlere haiz muvazzaf subaylar yetiştirildiği, Harp Okullarından mezun olan subayların Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyet’e sadakatle bağlı olması gerektiği; TSK’ya katılan her asker gibi, Harp Okullarından mezun olan subayların da Cumhuriyet’e sadakatle bağlı kalacaklarına dair yemin ettikleri; bu hükümler çerçevesinde her askerin, Atatürk İlke ve İnkılapları ile Cumhuriyet’e sadakatle bağlılık göstermekle yükümlü olmasının yanında bununla ilgili yasalar çerçevesinde aynı zamanda zorunluluk içeren görevi olduğu…”

Bunun ardından yapılan değerlendirmede de; “M.F.Ş.’nin söylemlerinin, Anayasa’nın laiklik ve cumhuriyetçilik ilkelerine aykırılık teşkil ettiği; özellikle Cumhuriyet’in ilân edildiği 1923 yılını vurgulayarak sarf ettiği sözlerin, Atatürk İlke ve İnkılapları ile Cumhuriyet ve Anayasal düzene bağlılığı konusunda kuvvetli şüphe uyandırdığı; Atatürk İlke ve İnkılapları, Cumhuriyet ve Anayasal düzene karşı sözlerle arkadaşlarını tahrik edip olayların meydana gelmesinde önemli derecede sorumlu olduğu, ayrıca bir kısım arkadaşıyla fikir ve eylem birliği içerisinde gruplaşma gayreti içinde bulunarak birlik ve beraberlik ruhu ile askeri hiyerarşiyi bozduğu” kanaatine varılarak oy birliğiyle TSK’dan ihracının kararlaştırıldığı bildirildi.

thumbnail
İlişkili Haber
Teğmenlerin Atatürk kavgasında ihraçların gerekçesi açıklandı

Cemaatçi teğmenlerin ihraç gerekçesi: ‘Atatürk ilkeleri ve cumhuriyete bağlılıkları şüpheli’

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 26 Şubat 2024, 00:28

    Çok uzun yazı, okuyamadım. Ama şahsi düşüncem Atatürk’ün kurduğu cumhuriyette Atatürk’ten nefret eden birisi, bedava yaşama hakkına sahip değildir, bedel ödemelidir.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!