1. Haberler
  2. Analiz
  3. Cumhuriyetin ozanı Nihat Genç

Cumhuriyetin ozanı Nihat Genç

featured

Korkut Ata yazdı…

Türk tarihi, kader atlasında zaman zaman gümüş iplikle, zaman zamansa çeliğin soğuk parıltısıyla nakşedilmiştir. Öyle zamanlar olmuştur ki ufukta kara bulutlar salkım saçak olmuş, umutsuzluk zehirli bir sarmaşık gibi yüreklere dolanmış, millet içeriden ve dışarıdan örülmüş kafeslerin ardında soluk almaya çalışmıştır. İşte tam bu gibi anlarda, tarih kendi derinliklerinden destansı ateşler çıkarır ve milletin donmuş damarlarına yeniden can suyu taşır.

Dede Korkut’un bilgeliğiyle ölümsüzleşen “Salur Kazan’ın Evinin Yağmalandığı Boyu” destanı, böylesi bir karanlığın tam ortasında parıldayan bir meşaledir.

Salur Kazan yerinden durmuştu, doksan başlı ban evlerini kara yerin üzerine diktirmişti, doksan yerde ala ipek halı döşemişti, seksen yerde badiyeler kurulmuştu, altın ayak sürahiler dizilmişti.

Ulu Oğuz beyi Salur Kazan, gönlünce bir av avlayıp kuş kuşlamaya çıkarken yurdunu, yiğit oğlu Uruz ve üç yüz yiğide emanet eder. Gecenin en koyu vaktinde, düşmanın 7 bin alaca atlı kâfiri bu fırsatı ganimet bilip Oğuz yurduna çöreklenir; otağlar devrilir, hazineler talan edilir, Kazan’ın ailesi esaretin acı zincirlerine vurulur.

Altın ban evlerini kâfirler çaptılar,

 Kaza benzer kızı gelini çığrıştırdılar,

Tavla tavla şehbaz atlarını bindiler,

Katar katar kızıl develerini yettiler,

Ağır hazinesini, bol akçasını yağmaladılar,

Kırık ince belli kız ile boyu uzun Burla Hatun esir gitti,

Kazan Bey’in karıcık olmuş anası kara deve boynunda asılı gitti,

Han Kazan’ın oğlu Uruz Bey üçyüz yiğitle eli bağlı, boynu bağlı gitti,

Eylik Koca oğlu Sarı Kulmaş, Kazan Bey’in evi üzerine şehit oldu.

Bu talan, sadece bir beyin değil, bütün bir milletin yağmalanmasıdır. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde söylediği “dahili ve harici bedhahlar” tam da böyle zamanlarda ortaya çıkar ve milletin otağına saldırır. Kazan Han’ın on bin koyununu da almak için 600 atlı dört nala gidip Karacık Çoban’ın karşısına çıkar.

Karanlık akşam olunca kaygulu çoban

Karla yağmur yağınca çakmaklı çoban,

Baş indirip bağır bas,

Biz kâfire selam ver,

Öldürmeyelim, Şökli Melik’e seni iletelim,

Sana beylik alıverelim.

O, sıradan bir çoban değil, toprağın, suyun ve havanın özünden yoğrulmuş bir dağ yiğididir. Gücünü makamdan, şandan veya şöhretten değil, yüreğinin pınarından alır.

Lakırdı söyleme mere itim kâfir!

İtimle bir yalakta yuyuntumu içen azgın kâfir!

Altındaki alaca atını ne översin?

Alaca başlı keçimce gelmez bana.

Başındaki tuğulganı ne översin, mere kâfir?

Başımdaki börkümce gelmez bana.

Altmış tutam gönderini ne översin, murdar kâfir?

Kızılcık değneğimce gelmez bana.

Kılıcını ne översin, mere kâfir?

Eğri başlı çevgenimce gelmez bana.

Biliğinde doksan okunu ne översin, mere kâfir?

Ala kollu sapanımca gelmez bana.

Irağından yakınından beri gel,

Yiğitlerin darbını gör, ondan sonra öt.

Altı yüz düşman atlısının tüyler ürperten akınına tek başına göğüs gerer. Kardeşleri Kıyan Güce’yi ve Demir Güce’yi vatan toprağına şehit verir, fakat bir adım geri çekilmez. Taşı bitince koyun demeyip, keçi demeyip sapanının ayasına koyar, düşmana atar. Karacık Çoban düşmanın üç yüz atlısını yere yıkınca kalanlar da kaçıp gider.

Çoban’ın dik duruşu, asırları aşan bir onur abidesi gibi yükselir. Onun cevabı, Türk milletinin karakterinde damıtılmış bir özdür. Bu haykırış, sadece bir çobanın değil, esaret zincirlerini kıran bir milletin özgürlük türküsüdür. Karacık Çoban’ın bu yürekli çıkışı, onun ruhuyla bir olmuş milletin umut ateşini yeniden alevlendirir. Tarih sayfalarında altın mürekkeple yazılmış nice destanlar vardır ki, tek bir yüreğin cesareti, binlerce yüreğe umut ışığı olmuştur.

Bugün de Türk milletinin kara gününde, bu çağın soylu Karacık Çoban’ı, Nihat Genç’i görüyoruz. Özünü Karacık Çoban’dan, Yunus’tan, Pir Sultan’dan, Köroğlu’ndan, Karadeniz’in ladin ağaçlarından, Torosların mavi sedirlerinden tevarüs eden tek tabanca bir delikanlı… Kimsenin adamı olmadığından da yalın kılıç, Türk milletinin feryadına can veriyor. Nihat Genç, yazdığı her satırla adeta Karacık Çoban’ın sapanından çıkan taşlar gibi hedefini bulur, milletin içindeki umutsuzluğu ve karamsarlığı dağıtır. Sözleri, memleketin en yüksek tepesine çıkıp etrafa bakmanın sevinciyle doldurur.

Kazan Bey’in hikayesine kaldığımız yerden devam edelim. Han Kazan avdan dönünce olup biteni görür ve aklı başından gider, dünya âlem gözüne karanlık olur. Çoban beyine söyler.

Ölürsem senin uğruna ben öleyim,

Allah taâla koyarsa evini ben kurtarayım.

Bu sözler, millet sevdasının, kahramanlığın ve fedakârlığın en net ifadesidir. Nihat Genç’in kalemi, tıpkı Karacık Çoban’ın taşları gibi keskin ve sarsılmazdır. Türk milletinin onuru için çarpan kalbi, onun sözlerinde yankılanır.

Salur Kazan, evini kurtarmaya çobanla birlikte gitmeye utanıp çobanı bir ağaca bağlar ve atlanıp yola çıkar. Karacık Çoban da hamle edip ağacı yerinden söker ve koca ağacı sürükleyerek beyine yetişir.

Nihat ağabey de aynı Karacık Çoban gibi hiçbir saldırıya veya zorluğa boyun eğmemiş, asla teslim olmamıştır. Yine o ağacı kökünden söküp sırtlanır gibi, bu hastalığı da söküp atacak güçte bir delikanlıdır o. Karacık Çoban gibi Nihat Genç de milletimizin sesi ve nefesidir. Milletimiz, tarih boyunca böylesine kahramanlara sahip olduğu için ayakta kalmıştır ve onların bağımsız duruşları sayesinde var olmaya devam edecektir.

Dedem Korkut gelerek boy boyladı, soy soyladı. Bu Oğuznameyi düzdü, koştu.

Hani dediğim yeğ erenler,

Yel esti yurt dirildi, sel oldu şan getirdi,

Türk’ün kara gününde bir çerağ el getirdi!

Dedi Korkut: “Görün Oğuz’un yeni alpını,

Kalem kılıç kuşanmış, düşmanı tırpan gibi biçti!

Bre Oğuz’un kutlu yıldızı, yiğitler serdarı Nihat!

Tek başın ordu oldun, sözün ok, yüreğin yay!

Daktilonu sapan ettin,

Yazdığın her harf, Karacık’ın taşı oldu,

Vurduğun her satır yıldırım düşürdü!

Duam budur ki:

Karlı kara dağların yıkılmasın, Nihat’ın sözü eksik olmasın!

Gölgeli koca çınarın kesilmesin, kalemin millete yol olsun!

Taşkın akan ırmak kurumasın, Türk’ün sesi dünyayı doldursun!

Allah Taâla, bu yiğidi nâmerde muhtaç etmesin!

Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun!

Adı güzel Muhammed’in yüzü suyuna bağışlansın.

Hanım hey!

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

6 Yorum

  1. 16 Mart 2025, 10:55

    Kendimi cok caresiz hissettim. Hic bir cumle veya kelime duygularimi ifade edemiyor. Dualarim bu topraklarin asil ve soylu yazari , egilmeyen bükülmeyen kalemi, daima dogrunun ve haklinin yaninda olan degerli abim sayin Nihat Genc´le birlikte olacaktir. Gelmis gecmis olsun, acil sifalar diliyorum.

  2. Ağlattınız bizi. Yüreğinize sağlık. Ve sağlık, esenlik diliyorum değerli ağabeyimize.

  3. Son beş veya on gün önce Veryansın Tv. de seyrettiğim bir videosunda görünce içime bir sızı düştü. Çünkü hastalığına dair bir şüphe ile içim yanmış idi. “Bu gün dost yarelenmiş yine gönlüm hoş değil” Sağlığına kavuşması için duam daima üzerine olacak. Atatürk Cumhuriyetinin yılmaz yıkılmaz serdengeçtisi sayın Nihat GENÇ kardeşime geçmiş olsun dileklerimi arz ediyor C.Allah tan acil şifalar diliyorum.

  4. Amin..

  5. Ellerinize sağlık. Nihat Genç bu yazdıklarınızı okumasın. Okursa bir hayli duygulanabilir.

  6. Çok güzel yazmışsınız. Ben de değerli Nihat Genç için ettiğiniz dualara katılıyorum.
    Teşekkür ederim.

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!