1. Haberler
  2. Siyaset
  3. Dervişoğlu’ndan Bahçeli’ye ‘komisyon’ tepkisi: ‘Öcalan’ın talep ve beklentileri için…’

Dervişoğlu’ndan Bahçeli’ye ‘komisyon’ tepkisi: ‘Öcalan’ın talep ve beklentileri için…’

İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, PKK açılımıyla ilgili MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin yaptığı 'komisyon' çağrısına tepki gösterdi. Dervişoğlu "Öcalan'ın beklentileri için TBMM'nin alet edilmesine sıcak bakmıyoruz." dedi. Tunceli'de bölücü terör örgütü PKK'nın anması için etkinlik yapılmasına izin vermeyen Vali Bülent Tekbıyıkoğlu'nun istifasına ilişkin de konuşan Dervişoğlu, "İhanet süreci zarar görmesin diye, yeni ortakları DEM incinmesin diye devletin Valisi'nin kararının değil, terör örgütünün talebinin arkasında durulmuştur" dedi ve İçişleri Bakanı Yerlikaya'yı istifaya çağırdı.

featured

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. .

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın ‘Korucuların elindeki silahı al, ver sopayı köyde hayvan baksın. Daha onurlu bir görevdir’ sözlerine tepki gösteren Dervişoğlu, “Bugün Koruculara haysiyetsiz ve hadsiz laflar edenlerin Ahvali de budur. Koruculuk da çobanlık da şerefli mesleklerdir. Emin olun çobanın köpeği de kuzusu da pek muhteremdir. Ben hayvanları da onlarla kıyaslayamam. Bunlar Vatanı savunmak görevini ve şuurunu akıllarınca aşağılarken, Çobanın elindeki değnekten bile daha değersiz olduklarını bilmiyorlar” dedi.

Müsavat Dervişoğlu, Tunceli’de bölücü terör örgütü PKK’nın anması için etkinlik yapılmasına izin vermeyen Vali Bülent Tekbıyıkoğlu’nun merkeze çekilme talebine ilişkin “İhanet süreci zarar görmesin diye, yeni ortakları DEM incinmesin diye devletin valisinin kararının değil, terör örgütünün talebinin arkasında durulmuştur. İçişleri Bakanı bu konuda derhal bir açıklama yapmalıdır. 19 Mayıs törenlerinde yaşadığı duygular nedeniyle gözyaşı döken Sayın Vali’nin, nasıl bir baskıya muhatap kılındığı tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkarılmalıdır. Devleti ayağa düşüren ve teröristi kutsayan bu anlayışın sorumlularından da mutlaka hesap sorulmalıdır. Merkeze alınma talebini bakanlığa ileten Sayın Valimizi de devlete bağlılığı ve dirayetli duruşundan ötürü tebrik ediyor, bu meselenin takipçisi olacağımızı ilan ediyorum” ifadelerini kullandı.

‘KOMİSYON’ SORUSUNA YANIT

Dervişoğlu, Meclis’teki grup toplantısı sonrası gazetecilerin sorularını yanıtladı. Dervişoğlu’na DEM Parti’nin PKK feshi ve İmralı ziyareti sonrası başladığı siyasi tur soruldu. Dervişoğlu, “Bize herhangi bir talep gelmedi, gelmesini beklemiyorum” dedi.

Dervişoğlu, Bahçeli’nin kurulması çağrısını yaptığı komisyon hakkında da “Ortaya yeni atılmış bir şey. Öcalan’ın talep ve beklentilerini karşılamak için TBMM’nin bazı olumsuzluklara alet edilmesine yerinde ve sıcak bakmıyoruz” diye konuştu.

MHP’li Semih Yalçın’ın kendisine yönelik hakaret dolu açıklaması için de Dervişoğlu, “Vallahi billahi okumadım. Çünkü benim muhatabım değiller” yanıtını verdi.

‘MİLLETİN GERÇEK SORUNLARI DIŞINDA HER KONUDA AHKAM KESMEK SERBEST’

Dervişoğlu’nun açıklamaları şöyle:

“8 yıllık tek adam sisteminin yol açtığı ve bile isteye bitirilmeyen ekonomik darboğazın içindeyiz. Türk milleti olarak, bir cenderenin içerisindeyiz. Bu cenderenin bir tarafı Silivri’dir. Gazetecisinden, parti genel başkanına, 20 yaşındaki pırıl pırıl gençlerden, seçilmiş belediye başkanına, milletvekiline kadar Silivri’dir. Bir tarafı ise çarşı-pazar, günlük hayattaki Silivri’dir.

Emeklisinden, ilkokul öğrencisine hastasından, kadınına, erkeğine hepimiz türlü cenderelerin bir açık hava hapishanesinin içindeyiz. Hal böyle iken, şıracıları ve bozacıları izlemeye mahkum ediliyoruz. Milletin hakikatleri dışında her şeyi konuşmak serbest. Milletin gerçek sorunları dışında her konuda ahkam kesmek serbest. İstibdadın bize reva gördüğü bundan ibaret.

‘ADINDA TÜRKİYE, ÖZÜNDE TÜRK OLMAYAN BİR FEDERASYONLAR PROJESİ VAR’

Gelecek hayali, geçmişin hakikatleri üzerine bina edilir. Bugün geleceğimizle, açıkçası hayatımızla oynayan iktidar, gücünü, tarihle oynama cüretinden, tarihi tahrif etme şuursuzluğundan almaktadır. Hatırlayın, hatırlamalıyız! Cumhuriyet’in 100. yılında verdikleri pozları unutmamalıyız!

100. yılı, Türk Donanmasının 100 gemisini Vahdettin Köşkü’nden selamlayarak kutladılar. Bugün o tahrifatın izlerini göremezsek ve amacını anlamazsak yanılırız. Bize sunulan suni gündemlerin, gerçek niyetlerini örtmelerine izin verirsek, kaybederiz. Dönen bunca dolabın da nereye varacağını göremeyiz.

23 yılın sonunda, dillerinin altından çıkacağı kadar bakla çıkmıştır. Türkiye, çok miletli, çok dilli, çok hukuklu ve çok bayraklı bir hale gelsin istiyorlar. Bunlara göre Türkiye’de, herkes var, bir tek Türk yok. Bu Türkiye’de, 1919’da Kurtuluş Savaşı verenler değil, 1920’de Milli Meclisi oluşturanlar değil, 1923’de Cumhuriyet’in yurttaşı olanlar değil.

Ne idüğü belirsiz kalabalıklar var! Adında Türkiye, özünde Türk olmayan bir federasyonlar projesi var. Bunlara göre, Malazgirt’te Araplar varmış. Çanakkale’yi Afrikalılar savunmuş. Yarın çıkıp, Büyük Taarruz’u da Yunanlılar yaptı derlerse şaşırmayın.

‘BİRİ DE ÇIKIP KÜRT’ÜN DERDİNİ SORMADI’

Terörist başı ile vardıkları mutabakatın mantığı budur. Bugün 50 yıllık sorunu çözüyoruz iddiasındalar. Birisi ‘Kürt sorunu’ diyor, birisi ‘terör sorunu’ diyor. ‘Barış, silah bırakma, demokrasi, çözüm, eşitlik’ diyor. Ve elbette yeni anayasa lafları havada uçuşuyor. Ben öküz altında buzağı falan aramıyorum. Bir yıldır tam olarak bunu anlatıyorum. Çünkü ben bu şeytanlığın, sesini de sözünü de özünü de çok iyi tanıyorum. 23 yıldır zehri şerbet diye verdiklerini biliyorum.

23 yıldır, Kürt sorunu diye tahkim ettikleri yerde, hiçbir zaman bir yurttaşlık sorunu görmediler. Çünkü, PKK ile aynı ajandayla hareket ettiler. Herkes ya partisine, ya örgütüne destekçi devşirmek derdindeyken, biri de çıkıp da Kürt’ün derdini sormadı. İşte ben bunu soruyorum, bunu sorguluyorum, bunun derdini güdüyorum. Bugün boşaltılan köy okullarının birer birer kapatılan yerel sağlık ocaklarının her yere yüz milyarlarca dolar para harcanırken bir türlü bitirilmeyen GAP’ın hesabını soruyorum.

‘KÜRTLE SORUNU BİRLEŞTİREREK TÜRKİYE’Yİ VE VATANDAŞLARI BÖLMEK BUDUR’

Bugün Kürt’e reva gördükleri şey, bu ülkenin her şerefli yurttaşı için terörist olan, hükümlü olan ve içerde kalması gereken bir caniyi Kürtlerin temsilcisiymiş gibi muhatap almaktır. İçeride yeni anayasa ile ebediyen başkanlık için dışarıda da kişisel işlerinize sermaye yapmak için, terörist başını ve PKK’yı muhatap alıp, cumhuriyetin vatandaşı olan Kürtleri sorunun kendisi yaptınız.

Kürtle sorunu birleştirerek, Türkiye’yi ve vatandaşları bölmek budur. Bugün Koruculara haysiyetsiz ve hadsiz laflar edenlerin ahvali de budur. Koruculuk da çobanlık da şerefli mesleklerdir. Emin olun çobanın köpeği de kuzusu da pek muhteremdir. Ben hayvanları da onlarla kıyaslayamam. Bunlar vatanı savunmak görevini ve şuurunu akıllarınca aşağılarken, çobanın elindeki değnekten bile daha değersiz olduklarını bilmiyorlar. Şimdi Kürt ile terörü yan yana getiren kimdir, soruyorum?

Cumhuriyetimizde 100 yıldır Kürt olan ve Türkiye için siyaset yapanlar oldu. Bakanlar, vekiller her makamda şerefli vatandaşlar oldu. Siz, bunların yolunu kapatansınız. İşinize gelmediği için kurularla yaşları bir arada yakansınız. Şimdi PKK’yı alenen Cumhur İttifakı’na katarken, Meclis’teki grubu olan siyasi partiyi, İmralı’nın postacısı yaparken aklıma, yıllarca dilinizden düşürmediğiniz kelimeler geliyor: ‘Terörle aranıza mesafe koyun, Türkiye partisi olun’. Hepiniz terörle aranıza öyle bir mesafe koydunuz ki, mesafe sıfıra indi. İşte o sıfır noktasında terör yok, çünkü mesafe yok.

Mesafe yoksa terör yok. İşte hepiniz Türkiye’nin partisi oldunuz. Yeni Türkiye’nin partileri bu beylere hayırlı uğurlu olsun. Cumhuriyetsiz Türkiye’nin partilerisiniz. Sizin zihninizde Cumhuriyet yok, elbette onun vatandaşı da yok. Öğretmen ‘atanamıyorum’ diyor, ‘Uçağımız göklerde’ diyorsunuz. Üniversiteli, ‘kalacak yerim yok’ diyor, ‘Suriye’lileri koruyup kollayacağız’ diyorsunuz. Millet sokaklarda ‘hukuk’ diye feryad ediyor, ‘En büyük adalet sarayını’ biz yaptık diyorsunuz. Kürt çocuğu da, Türk çocuğu da açım diyor, bunlar PKK ile açılım peşine düşüyor… İşçi, memur, emekli senelerdir sorunlarına çözüm bekliyor, siz teröristlere çözüm üretiyorsunuz.

‘EN AZ 5 MİLYON KAÇAĞA NE OLDU’

Bu gerçekleri sizler de çok iyi biliyorsunuz! O yüzden bu sıralardasınız, yakanızda Türk’ün kutlu güneşini ve Onun sönmeyen ışığını taşıyorsunuz. Biz Cumhuriyet’in vatandaşı olanların kavgasının partisiyiz hayat kavgasının, insanlık kavgasının neferiyiz! Türk olmakla, mutlu olmayı bir amaç içinde bir gören Cumhuriyet’in büyük medeniyet kavgasının partisiyiz.

Bakınız, artık sığınmacıları konuşmuyoruz, konuşamıyoruz. Ne oldu? Sorun mu çözüldü? Ülkelerine mi döndüler? Mesele ortadan kalktı mı? En az 5 milyon kaçağa n’oldu? Yoksa ‘meseleleri mesele etmediğiniz’ için ortada mesele mi kalmadı? Cevap bellidir! Bugün iktidarın gündem halısı, altına süpürülen pislikleri örtmekten bir dağ gibi yükselmiştir. 23 yıldır her bir gerçeğin üzerine, bin yalan dokumaktadırlar.

‘TÜRKİYE’Yİ YÖNETEN GASP İTTİKAFINA KARŞI ONU MÜDAFAA İLE YÜKÜMLÜYÜZ’

Biliyorsunuz, aylarca isim koyamadılar. Hepsi ayrı telden kem küm ettiler. Hızını alamayıp, terörist başını meclise çağıranlar oldu. Sonradan bu kalkışmayı ihanetle, süreci de ‘Terörsüz Türkiye’ manşetiyle taçlandırdılar. Şimdi de buna Gazi Meclis’i alet etmek istiyorlar. Bize sürece nasıl bakıyorsunuz diyorlar? Nasıl bakalım? Kaygıyla bakıyoruz! Derin bir kaygıyla bakıyor, tetikte bekliyoruz. O kaygımızın arkasında da öfke tutuyoruz. Çünkü bizim mensubu olduğumuz Cumhuriyet Türkiyesi dışında bir kaygımız yoktur.

Öfkemiz de onu muhafaza ve müdafaa etmek üzerinedir. Çünkü Türkiye’yi yöneten gasp ittifakına karşı onu müdafaa ile yükümlüyüz. Başka bir kaygımız yok. Çünkü bizim, hayat boyu ödeye ödeye bitiremediğimiz diyetlerimiz yok. Bizim mezhebimiz de meşrebimiz de vatanı; diplomasi masalarında arazi ve imar ihalelerine yatıracak kadar geniş değil. Allah’a şükür vatanı sevenlerden olduk, satanlardan değil.

Sürece nasıl bakıyoruz? Endişeyle bakıyoruz. Çünkü biz, vatanı için endişe duyanların torunlarıyız. Onlar endişe duymasalardı, o günün sarayı Sevr’den bir zafer devşirecekti. İşgal ordularına yabancı dostlarımız, işgal edilen topraklara da ‘yap-işlet-devret’ diyeceklerdi. Mezhepleri o kadar geniş ki bu kadar aymaz, bu kadar da arsızlar. Vatanı, varaklı salonlara değiş tokuş edecek kadar şuursuzlar. Bu şuursuzluğu bu iktidarın yüzüne her zaman ve her yerde çarpacağız.

‘SİYASİ PARTİLERİ TEHDİT EDEN CUMHURBAŞKANI’NIN PARTİSİ Mİ ANAY6ASA YAPACAK’

23 yıllık kısır döngüye yine geldik. Ne zaman bir tıkanıklık olsa ‘Darbe Anayasası kalksın’. Ne güzel. Güzellik yarışmalarındaki temenniler gibi. ‘Dünya’da kardeşlik olsun, her yer orman olsun.’ ‘Yeni ve sivil bir anayasa gelsin.’ Çok güzel kim yapacak bunu? Çeyrek asırlık çürümüşlük ve eskimişlikle tüm milleti 23 senedir boğanlar mı yeni anayasa yapacak? Anayasa’yı askıya alanlar mı anayasa yazacak? Ben başkomutanım diye siyasi partileri tehdit eden Cumhurbaşkanı’nın partisi mi darbe anayasası yerine, sivil anayasa yapacak öyle mi? Buna kargalar bile güler. Biz niyetleri okumuyoruz. Biz gerçekleri haykırıyoruz. Akıllarınca satır aralarına sakladıkları gerçekler bize yetiyor. O satırlarda gizlenenlerin, emsali görülmemiş bir ihaneti tarif ettiğini de biliyoruz. Terör örgütünün aklıyla bir olup, ulus devlet projesini değiştirip üstüne de Türkiye’yi bir etnisiteler cehennemi yapmanın adını ‘Barış Süreci’ koymuşlar. Bakın, şu laflara bakın, aynıyla okuyorum: ‘19 Mayıs, anlık dürtülerin veya dar bir kadronun kararı değil, Türk devlet aklının Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarıyla eyleme geçmesidir’.

‘SİZ HEPİNİZ BİZ TEK’

Bir: Onun adı anlık dürtü değil, Vatan aşkıdır. İki: Dar bir kadro değil, Kuvvaımilliyedir. Sizin devlet aklı dediğiniz ingiliz gemisine binen kaçandır. Devamı da var: ‘Dün vatanı kurtarmak için sergilenen milli diriliş, bugün yine Türkiye Yüzyılına taşıyacak iradeyi ortaya koymaktadır’. Bak hele bak! Hamas’ı Kuvvamilliye ile karşılaştıran tek adama bağlılığın, ulaştığı noktaya bak! Mustafa Kemal’i yalanlayacak kadar, Tabiiyetlerini ispat telaşına düşenlere bak! Sen, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesi Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alma cüreti göstermişlerin safsatalarını, milli diriliş mi belledin?

Kuvva-i Milliye adına, Mustafa Kemal adına, Kocatepe adına, Sakarya adına, İzmir’in dağlarında açan çiçekler adına, yazıklar olsun! Sana da, sana o metni okutanlara da yazıklar olsun! Yeni Türkiye’yi şimdi daha iyi anladınız mı? Yeni Türkiye, Türkiye’nin inkarıdır. Tarihin, şuurun ve Türklüğün inkarıdır. Selanikli bir yetimin, baba ocağını yitirmiş bir avuç kahramanın ön ayak olduğu Milli Uyanışı, terör örgütüyle kurdukları ittifakla kıyaslayacak kadar şuur yitimi ancak bir tımarhanenin konusudur.

TBMM’nin değil. Mustafa Kemal Samsun’a ne için çıkmıştır? Mustafa Kemal’in milli sır diye tarif ettiği şey nedir? Mustafa Kemal’i tahrif ederken, tahkir ettikleri Türklükle giriştikleri savaşı kazanacaklarını zannediyorlar. Ne Türklüğü tanıyabilmişsiniz. Ne de Türk olabilmişsiniz. Ne yazık ki her şey olup, her şeye dönüşüp, bir tek Türk olmayı becerememişsiniz. İşte o yüzden haykırıyorum: Siz hepiniz biz tek!

‘BUNLAR DAMAT FERİT’LERİN YASINI TUTUYOR’

Cumhuriyet, siyaseti, şahısların değil, toplumun meselesi yapmaktır. Cumhuriyet’e olan sadakatimiz bize bir şey emrediyor; siyaseti şahsi komplekslerden kurtarın diyor. Aksi halde bu kompleksli güruhun elinden, cennetimiz Türkiye’yi kurtaramayız. Kadınları, çocukları sapkınların elinden kurtaramayız. Sokakları, caddeleri, çetelerden arındıramayız. Çarşıyı pazarı mafyaların elinden alamayız. Okullarımızı, Türk Düşmanı projelerden temizleyemeyiz. Gençlerimizi, uyuşturucu ve kumar batağından çıkaramayız. Hangi masada hangi senedi imzaladılar bilmiyorum ama, belli ki tahsilatı, uzun zamandır devam ediyor. Bunlar halen bizim, zamanında yırtıp attığımız kapitülasyonların tahsildarlığını yapıyorlar. Bunlar halen, millileştirdiğimiz demiryollarının, madenlerin tahsilatını yapıyorlar. Bunlar, Damat Feritlerin yasını tutuyor, majestelerinin MALAYA gemisinin ardından utanmadan hala gözyaşı döküyorlar!

‘MEMLEKETİN YARISI BORÇ BATAĞINDA’

‘Memleketin yarısı bu yüzden borç batağında. Bak. Bankalar Birliği geçen hafta kredi borçlarını açıkladı. Rapora göre, sarayın yağma ekonomisi ahtapota dönmüş. O ahtapotun kolları da, cebimize, midemize, boğazımıza yapışmış. Dikkat buyurun; Türkiye’de 42 milyon vatandaşımızın kredi borcu var. Bu ne demek? Nüfusun yarısı demek. Her iki kişiden birinin ağır borç altında inlemesi demek. 86 milyonluk Türkiye’de, her bir vatandaşımıza, 100 bin liranın üzerinde borç düşüyor demek.

Her bir vatandaşımız artık 5 asgari ücret tutarında borçlu demek. Bugün vatandaşlarımız, en temel gıda alışverişini dahi kredi kartı ile yapıyor. Çarşıda pazarda para dönmüyor. Üretici dövizden, krediden, finans mekanizmalarından mahrum. Tüketiciyse, kart ve kredi kartının altından nasıl kalkacağını düşünüyor. Bu sadece üretim maliyetlerinden kaynaklı bir batak değildir. Piyasa güvenliği yoktur, öngörülebilirlik yoktur. Bugün malını satan ya da ihraç eden, yarın stoğunu nasıl yerine koyacağını bilemiyor.

‘SEBEP OLDUKLARI ENFLASYON YÖNETENLERİN AHLAKINI BOZDU’

Ekonomi, bir faiz döngüsünün içerisine hapis durumda. İş bilmezliklerine yüce kitabımızı, Kuran’ı alet ederek ‘Nas’ dediler, ‘faizi sıfırlıyoruz’ dediler. Bu tezgahla da bir avuç adı meçhul ama meşrebi belli kodamanların banka hesaplarının sonuna, yeni sıfırlar eklediler. Türkiye’yi tefeci sarmalına mahkum ettiler. Rahmetli Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in işaret ettiği gerçeği yaşıyoruz; ‘Enflasyon sadece ekonomiyi değil, ahlakı da bozar’.

Fakat ilginçtir, sebep oldukları enflasyon, önce Türkiye’yi yönetenlerin ahlakını bozdu. Bu savrulma vatandaşa felaket olarak yansıdı. Bugün çoğu sessiz sedasız, pek azı haber olabilen intiharlar yaşanıyor. Geride bıraktıkları mektuplarında hep aynı satırlar ve çaresizlik var. Kumar batağı bugün gençleri, aileleri ve Türkiye’yi kemiriyor. Memur, işçi, yaşlı, genç, öğrenci, işsiz, köşeyi dönmenin arayışında, çıkmaz yollara sürükleniyor. Özellikle de gençler ve öğrenciler.

Sorsan, Müslümanlıkta kimse bunlarla yarışamaz. Ama uyuşturucunun ve belaların bu kadar yayıldığı bir başka devir olmamıştır. Sorsan, Müslümanlığı kimseye bırakmazlar. Ama devri iktidarları, hak yemekle, haram yemekle geçti. Kundaktaki bebeğin hakkı da bunlarda, atanamadığı için canına kıyan pırıl pırıl gençlerin hakkı da. Bak, bayram geliyor. Torununa harçlık veremeyecek emeklilerimizin hakkı da bunlarda, pazarda çürük sebze bekleyen çaresizlerin hakkı da.

’23 YILDIR YÖNETTİKLERİ DIŞ POLİTİKADA, HERHANGİ BİR KALICI BAŞARI YAKALAMIŞ OLURDU’

Bu iktidar, Türkiye’nin üzerine düşen çığ gibidir. Yatırımcının satıp-savıp piyasadan çekildiği, parası olanın mevduat faizleriyle geçindiği, parası olmayanın da ‘1 koyup 10 kazanırım’ diye düştüğü tuzakların memleketi oldu Türkiye. İşte bunların ‘Türkiye Yüzyılı’ diye müjdelediği felaketin ayak sesleridir bunlar. Büyük Türk milleti, içeride çökerttikleri devleti, dışarıda büyük güç-müş gibi pazarlamaya çalışan bir siyasal akılla karşı karşıyayız.

AKP iktidarı, yıllardır Türkiye’yi kendi dar vizyonuna, günü kurtarmaya yönelik manevralarına ve şahsi ihtiraslarına mahkum etmiştir. Bu kadim devlet, iktidardaki müstevliler eliyle, yeni emperyalizmin Yeni Türkiye’si olarak her masada bir şahsi al-ver ilişkisinin nesnesi yapılmaktadır. Aksi olsaydı, 23 yıldır yönettikleri dış politikada, herhangi bir kalıcı başarı yakalanmış olurdu. Evet herhangi bir diyorum çünkü 23 yılda gürültü dışında ortada hiçbir şey yoktur. Bahsettikleri dünya liderliğinin 10’da birini keşke hak etselerdi. Yani davulu taşıdıkları kadar, tokmağı ellerinde tutmuş olsalardı, bugün Türkiye’de milyonlarca kaçak olmazdı.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, kumar ve offshore’la değil, bağımsızlığıyla tanınırdı. Bizzat Orta Asya Türk Cumhuriyetleri tarafından da yok sayılmazdı. 3 milyar avro sadaka karşılığında AB’nin sınır bekçiliği kabul edilmezdi. Vatandaşlarımız elçilik kapılarında, aşağılanmaz, milyonlarca avromuz reddedilen vizeler yüzünden buhar olmazdı. Dahası her üç cümlelerinden birisi olan Gazze iken Netanyahu ile perde arkasında bu kadar dost olmazlardı.

Onu Lahey’de yargılatan bir Türkiye olurdu. 2 gün önce, İsrail’e karşı ‘saldırıları durdur’ metnini kaleme alanların içinde; İngiltere, Kanada ve Fransa değil, üzülerek söylüyorum Türkiye olurdu. Bugün Türkiye, onu yönetenlere rağmen önemlidir. Önemi her şeye rağmen bizi bir arada tutan Cumhuriyet’tedir. Zalime öfke duyan, zulme itiraz eden ortak vicdan ve milli bilinçtendir.

‘TRUMP VE PUTİN’İ BEKLERKEN ZELENSKY İLE YETİNMEK ZORUNDA KALDILAR’

Geçen hafta Türkiye’de yoğun bir diplomasi trafiği yaşandı. Türkiye’nin önce kendi çıkarına, sonra da insanlık vicdanına uygun davranabilmesi bizi ancak mutlu eder. Ancak yine kendi elleriyle, kendi medyalarıyla faş ettikleri gerçekler, 23 yıllık skandallar zincirinin devam ettiğini göstermektedir. Trump ve Putin’i beklerken, Zelensky ile yetinmek zorunda kaldılar. Çünkü her meseleye bir siyasal iletişim konusu olarak bakıyorlar.

Bu anlamda bir iletişim kampanyası, kitleleri etkilerse zafer oluyor, etkilemezse, rafa kaldırıp unutturuyorlar. Asıl sorun budur. Bizim de itirazımız bunadır. Hangi ülkenin iktidarı, dış politikayı böylesine iç politikaya tahvil eder? Hangi hariciye geleneği, her diplomatik hadiseyi, bir sosyal medya kampanyasına meze yapabilir? Bu nasıl bir rejimdir? Ayrıca bir uyarı olarak belirtmek isterim ki; Türkiye’ye demokrasi, Batı’dan alınmış bir icazetle gelmeyecektir.

Türkiye’ye hukuk, adalet ve insanlık onuru Batı’dan ithal edilerek gelmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti demokrasiye Batı’ya rağmen yürüyecektir. Türkiye Cumhuriyeti, batıya rağmen bir Cumhuriyet’tir. Ve Cumhuriyet kalmak için vereceği mücadeleyi de Türk milleti kendisi verecektir.

Bugün Türkiye, Suriye’de ne kazandığını bilmeden, ne uğruna savaştığını hatırlamadan, neden bedel ödediğini dahi sorgulamadan bir krizden diğerine sürüklenmektedir. Size geçtiğimiz haftalarda söylemiştim, yakında Trump-Netanyahu ve Erdoğan’ın birlikte fotoğrafını da göreceğiz demiştim. Bunun ilk adımını da Colani takma isimli Suriye Devlet başkanının İsrail ile oturduğu anlaşma masasından anlıyoruz. Bekleyin ve görün diyorum. Gazze’nin külleri üzerine, Gazzelilerin kanları üzerine uzlaşmaktalar. Bu yüzdendir ki iktidar, Suriye’deki PKK yapılanmasına sessiz kalıyor. Bunu da içeride ‘Barış Süreci’ diye pazarlıyor.

‘AKP, TÜRKİYE’Yİ KENDİ İÇ SORUNLARINA ÖYLE GÖMMÜŞTÜR’

Yine geçtiğimiz haftalarda size bu kürsüden, yanı başımızda, Mora yarımadasında Türkiye’siz tatbikattan bahsetmiştim. Erdoğan’ın dostum dediği kim varsa, orada askeri unsurlarıyla boy göstermişti. Bugün yine benzeri bir gelişme yaşanmaktadır. ABD’nin Avrupa-Afrika Komutanlığı öncülüğünde Dedeağaç merkezli gerçekleştirilecek. Türkçe karşılığı ‘Acil Yanıt 2025’ olan bir askeri tatbikat yapılacaktır. 12 binden fazla askerin katılacağı bu tatbikatta, Yunanistan, Bulgaristan, Arnavutluk, Karadağ, Kosova, Kuzey Makedonya, Hırvatistan, hepsi oradadır ama biz yokuz.

Dünya lideri yok. Belki haberi de yok! Çünkü AKP, Türkiye’yi kendi iç sorunlarına öyle gömmüştür ki, Doğu Akdeniz’de saf dışı bırakılmamızla dahi ilgilenmemektedir. Kıbrıs rezaletleri ise bunun yalnızca görünen kısmıdır. İşte bu nedenle diyoruz ki: İYİ Parti, bu ülkenin dış politikasını: Türk milletinin onurunu koruyarak, stratejik öngörüyle hareket ederek, dostlukları ilkelerle, İttifakları ise gerçeklerle kurarak yürütecektir. Ve bunu Batı’dan emir alarak değil, Körfez’e tefeci faiziyle avuç açarak değil, Türk milletinden güç alarak yapacaktır. Geçmişini, geleceğe bağlayarak yapacaktır. Sırtını yalnızca Cumhuriyet ülküsüne yaslayarak yapacaktır.

’19 MAYIS BU UYANIŞIN GÜNÜDÜR’

Devletteki çürümenin, yozlaşmanın, kurumlardaki dağınıklığın en önemli örneklerinden biri, 18 Mayıs günü Tunceli’de yaşanmıştır. Terör örgütü tarafından öldüğü açıklanan iki elebaşı için düzenlenmek istenen etkinliğe, Tunceli Valisi Bülent Tekbıyıkoğlu tarafından izin verilmemiştir. Ancak, bu haklı kararın ardından, Ankara’dan gelen baskılarla, devletin Valisi refüze edilmiş, teröristlerin anılmasına imkan tanınmıştır. İhanet süreci zarar görmesin diye, yeni ortakları DEM incinmesin diye devletin Valisi’nin kararının değil, terör örgütünün talebinin arkasında durulmuştur.

İçişleri Bakanı bu konuda derhal bir açıklama yapmalıdır. 19 Mayıs törenlerinde yaşadığı duygular nedeniyle gözyaşı döken Sayın Vali’nin, nasıl bir baskıya muhatap kılındığı tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkarılmalıdır. Devleti ayağa düşüren ve teröristi kutsayan bu anlayışın sorumlularından da mutlaka hesap sorulmalıdır. Merkeze alınma talebini bakanlığa ileten Sayın Valimizi de devlete bağlılığı ve dirayetli duruşundan ötürü tebrik ediyor, bu meselenin takipçisi olacağımızı ilan ediyorum. Bu milletin böyle devlet insanlarına ihtiyacı vardır. Kendisi artık kalbimizin tam merkezinde olacaktır.

19 Mayıs bu uyanışın günüdür. Soylu bir başkaldırıdır. Bir milletin küllerinden doğduğu, ‘Ya istiklal ya izmihlal’, dediği gündür. Hiçbir zaman teslim olmayacağını, iradesini hiçbir zaman teslim etmeyeceğini ilan ettiği gündür. Sorulacak soru bellidir: Ruhunu şeytana satanlardan mı olacağız. Yoksa, tarihi ve talihi değiştirme kararıyla yola çıkanlardan mı? Bu gözlerin cevabı bellidir! Bu ellerin cevabı bellidir. Bu sesin cevabı bellidir.”

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!